Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/5387 E. 2020/1601 K. 05.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/5387 Esas
KARAR NO : 2020/1601
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL(KAPATILAN) 4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/02/2017
NUMARASI : 2014/97 2017/22
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 05/10/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili, müvekkili şirketin asit-kurşun bataryaların üretimi ve dağıtımı konusunda 120 yıllık geçmişe sahip bir şirket olduğunu ve 80 ülkede ticari faaliyetlerini sürdürdüğünü, müvekkiline ait birçok markanın ABD Patent ve Marka Ofisi ve Avrupa Birliği Marka Veri Tabanında kayıtlı olduğunu, aynı zamanda Avrupa Birliği Marka Veri Tabanı (CTM) nezdinde “…” ve WIPO nezdinde “…” markalarının sahibi olduğunu, “…” markasının 1987 yılından beri ABD’de tescilli olduğunu, davalı şirketin ise “…” markasını 2011/00426 tescil numarası ile kendi adına tescil ettirdiğini, başvurunun 04/01/2011, tescilin ise 07/02/2012’de yapıldığını, müvekkiline ait “…” markasının Paris sözleşmesi ve 556 Sayılı KHK’nın 7/i ve 8/4 maddesi uyarınca tanınmış bir marka olduğunu, davalının basiretli bir tacir gibi davranmadığını, kötüniyetli davrandığını, davalının müvekkili ile aynı sektörde ticaret yaptığını, dolayısıyla müvekkilinin markasından haberdar olmamasının mümkün olmadığını, bu markanın müvekkiline ait olduğunu bildiği halde Türkiye’de kendi adına tescil ettirdiğini, dilekçe ekinde sundukları makbuzlarda da görüleceği üzere “…” markasını taşıyan ürünlerin müvekkili tarafından davalıya 2009 ve 2010 yıllarında temin edildiğini, faturalar üzerinde yer alan ve satın alan şirkete ait verilerde davalı şirketin eski unvanının yer aldığını, ayrıca müvekkilince davalıya 17/02/2014 tarihli ihtarnamenin gönderildiğini, öte yandan davalının bu eylemlerinin haksız rekabet de teşkil ettiğini belirterek davalı adına tescilli “…” ibareli markanını hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, “…” markasının Türkiye’de tanınmış bir marka olmadığını, Amerikada tescilli olduğu belirtilen “…” markasının bir üretim veya akü markası değil, bir teknoloji markası olduğunu, bu ibarenin kuru sistemle çalışma anlamında olduğunu, birçok akünün, aparatın, makinenin kuru sistemle çalışabileceğini, dolayısıyla “…” kelimesinin bir tarif olduğu için inhisar altına alınamayacağını, müvekkilinin tescilinin 556 Sayılı KHK’ya , TTK’ya ve Paris Sözleşmesine uygun olduğunu, davacının “…” teknolojisi ile kullandığı markaların … markaları olduğunu, müvekkilinin kullandığı “…” markası ile bu kelimeler arasında benzerlik bulunmadığını, davacı markasının Türkiye’de tanınmış marka olarak kabul edilemeyeceğini, davanın kötüniyetli olarak açıldığını bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; davacının markasının WIPO kriterlerini yerine getirmediği, hangi markanın sektöründe ilk olarak kullanıldığının tespit edilemediği, davacının “…” ibaresini markasal olarak kullanım olarak ortaya çıkmadığını, mamülün işlendiği bir özellik olarak öne çıktığı, davalının markasının davacı markasına tecavüz ettiğinin ve davacının markasının tanınmış marka olduğunun ispatlanamadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili, istinaf sebebi olarak; karara esas alınan raporlara karşı beyan ve itirazlarının 19/10/2015 ve 29/07/2016 tarihli dilekçelerinde ayrıntılı olarak belirtildiğini, itirazlarının raporların dayanaksız olduğunu gösterdiğini, bilirkişinin dosyadaki delilleri tartışmadan belli bir kanaate vardığını, sundukları ve davacı ile davalı arasındaki mevcut 2009-2010 yıllarına ait faturaların 17/02/2014 tarihli ihtarnamenin incelenmeksizin reddedildiğini, dava dilekçesi ekinde sunulan 08/12/2009 tarihli faturada davalıya “..” ürünlerinin satıldığının görüleceğini, faturalarda yer alan unvanın davalının eski unvanı olduğunu, bu durumun 8 Şubat 2011 tarihli ticaret sicil gazetesinde de yer aldığını, 17/02/2014 tarihli ihtarname ile davalının müvekkiline ait .. ibaresini kendi adına tescil ettirmek istediğinin tespit edildiği belirtilerek buna ilişkin ve “…” ibareli marka başvurusu ile tescilinde feragat etmesinin istenildiğini, davalıya ait internet sitesinden alınan görselde davalının kendisini Amerikan … distribütörü olarak tanıttığını, bütün bunlar gözönüne alındığında kötüniyetli tescil açısından müvekkilinin markasının tanınmış olup olmadığının bir önemi kalmadığını, zira davalının marka başvuru tarihi olan 04/01/2011’den önce kendisine “…” markası ürünlerin satışının yapıldığını, bu durumun davalının markadan haberdar olduğunu gösterdiğini, gerekçeli kararda bu markanın ilk olarak kim tarafından kullanıldığının tespit edilemediği belirtilmiş ise de, yukarıda belirttikleri delillerle bu hususu ispatladıklarını, gerekçeli kararın 9.maddesinin birbiriyle çelişen tespitler içerdiğini, müvekkiline ait 1987 yılına ait tesciller gözetildiğinde, müvekkiline ait markanın sektörde bilinen bir marka olduğunun açık olduğunu, müvekkiline ait “…” ibaresinin marka olarak kullanılmadığına dair tespitlerin dayanaksız olduğunu, bu hususta bilirkişi heyetinin 28/12/2015 tarihli raporun sonuç bölümünde davalının “…” ibaresini kullanmasının haksız rekabet nedeniyle müvekkili markalarının itibarına zarar vereceğinin belirtildiğini, yine üçüncü bentte ise davalıya ait internet sitesinde yer alan akü üzerindeki ibarelerin müvekkilinin markasının ayırt edicilik karakterini zedeleyeceğinin belirtildiğini, 13/07/2016 tarihli raporda ise kriterlerin sayılmasından başka sunulan delillerin değerlendirilmediğinin anlaşıldığını, bilirkişinin kendini hakim yerine koyup tespitte bulunmasının yasa ve içtihatlara aykırı olduğunu, kararın haksız olduğunu bildirmiştir. TPE’den gelen sicil kaydından 2011/00426 tescil numarası … markasının 9.sınıfta 04/11/2011 tarihinden itibaren tescil edildiğinin belirtildiği görülmüştür. Davalı şirketin önceki unvanının …Limited Şirketi olduğu görülmüştür. Davacı tarafından davalıya gönderilen 17/02/2014 tarihli ihtarnamede; davalının …, …markalarının kullanıldığının tespit edilerek … marka başvurusundan , … marka tescilinden feragat edilmesinin istendiği ve markalara tecavüzün durdurulmasının istendiği görülmüştür. Davacı tarafın dava dilekçesi ekinde …Tic. Ltd. Şti’ne düzenlediği 08/12/2009 , 29/04/2010 tarihli faturaların İngilizce fotokopisini sunduğu, fatura içeriklerinde “…” ibareli ürün olduğu, faturanın alıcısının adresinin davalı şirketin adresi olduğu görülmüştür. Dava dilekçesi ekinde ayrıca bir kısım İngilizce belgelere de yer verildiği, bu belgelerde akü resimlerinin bulunduğu görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 17/09/2015 havale tarihli bilirkişi raporunda; davacı tarafın mamülleri üzerindeki mevcut … ibaresinin markasal şekilde kullanılmadığı, ibarenin bulunduğu mamülün içerdiği bir özellik yapısında öne çıktığı, davalı taraf mamülleri üzerinde yer alan … ibaresinin doğrudan markasal alanda kullanıldığı, bu nedenle marka vasfına haiz olduğu, … ibaresinin tasviri bir ibare olması nedeniyle marka olarak tek başına kullanımının haksız rekabet teşkil edebileceği, 04/01/2011 tarihi itibariyle davacı taraf markalarının tanınmış marka niteliğinde olmadığı yolunda görüş ve kanaat bildirildiği görülmüştür.
Yargılama sırasında alınan 28/12/2015 havale tarihli bilirkişi raporunda ise; davalı markası ile davacının yurtdışındaki tescil ettirdiği markanın aynı alt sınıfta tescilli oldukları, davacı markasının Türkiye’de tanınmışlığı noktasındaki takdirin mahkemeye ait olmak üzere davalı markası nedeniyle haksız yarar sağlanabileceği, taraf markalarının aynı sınıflarda tescilli olmaları nedeniyle davalı şirket adına tescil edilen DRYFIT markasının kullanıldığı ürünlerin davacı şirket adına tescilli markaların itibarına haksız rekabet nedeniyle zarar verebileceği, davalı şirketin internet sayfasında yer alan ürün kataloğundaki akü ürünlerinin katalogda yer alan şekliyle kullanımının davacı şirket markasının ayırt edici karakterini zedeleyebileceği yolunda görüş bildirildiği görülmüş, ayrıca konuyla ilgili belge çıktılarının ekte sunulduğu görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 13/07/2016 tarihli ikinci ek bilirkişi raporunda ise; davacıya ait … markasının ABD ile Madrid Protokolü uyarınca yaklaşık 27 ülkede tescilli olduğunun anlaşıldığı, davacı markasının tanınmışlık konusundaki takdirin mahkemeye ait olduğu, diğer WIPO kriterlerinin sağlandığını ortaya koyan herhangi bir delilin dosya içinde mevcut olmadığı, 04/11/2011 tarihi itibariyle davacı markasının tanınmış olmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.
GEREKÇE:Dava, marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talebine ilişkindir. Davacı taraf, davalının … markasını kendi adına tescil ettirdiğini iddia etmiş, davalı taraf ise davacının tanınmış bir marka olmadığını, davalının kötüniyetli olduğunu savunmuştur. Yargılama sırasında bilirkişi raporları alınmış, davacının markasının tanınmış marka olmadığı, … ibaresinin markasal olarak kullanılmadığı, davalı tarafından davacı markasına tecavüz edildiğinin ispatlanamadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı taraf dava dilekçesi ekinde sunduğu bir kısım faturalar ile bir kısım belgenin değerlendirilmediğini gerek bilirkişi raporlarına itirazında, gerekse istinafında dile getirmiştir. Gerçekten de dava dilekçesi ekinde davacının … Tic. LTD.ŞTİ’ne (davalının eski unvanı) düzenlediğini beyan ettiği 08/12/2009 ve 29/04/2012 tarihli faturaların İngilizce fotokopilerinin sunulduğu, bu belgelerin incelenmesinde alıcı kısmında davalı şirketin adresinin bulunduğu görülmüştür. Yine dava dilekçesi ekinde bir kısım İngilizce belge (tanıtım, broşür vs gibi) fotokopilerine de yer verildiği, bu belgelerde akü resimlerinin bulunduğu görülmüş olup bilirkişi raporunda ve mahkeme gerekçesinde bu hususların değerlendirilmediği görülmüştür. Bu durumda söz konusu belge ve faturaların Türkçe tercümelerinin ve gerektiğinde aslının sunulmasının da sağlanarak bunlar üzerinde özellikle kötüniyetli tescil bakımından değerlendirme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hal böyle olunca davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE,2-İstanbul(Kapatılan) 4.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 21/02/2017 tarih, 2014/97 esas, 2017/22 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde araştırma ve inceleme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, 5-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 49,00 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 134,70 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.05/10/2020