Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/4841 E. 2020/1173 K. 02.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/4841 Esas
KARAR NO: 2020/1173
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/02/2017
NUMARASI: 2014/627 2017/74
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 02/07/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkili ile davalılardan … arasında işyeri devir sözleşmesi imzalandığını, buna göre adı geçen davalıya 22.000 TL ödeme yapıldığını, ayrıca bakiye 78.000 TL için ise teminat bonosu verildiğini, daha sonra davalının bu yeri devredemeyeceğinin anlaşılması üzerine sözleşmenin geçersiz olduğunu ve ödenen 22.000 TL ile verilen bir adet bononun iadesinin ihtarname ile istendiğini, 23/11/2011 tarihinde davacı ile adı geçen davalının bir araya gelerek protokol düzenlediklerini, protokolün 4.paragrafının 2.cümlesinde, protokolün imzalanmasıyla borçlu tarafın alacaklı taraftan herhangi bir alacağının kalmadığını kabul ederek alacaklıyı ibra etmiş sayılacaktır şeklinde düzenleme bulunduğunu, buna göre davalının 23/11/2011 tarihinden önceki tüm borçlar yönünden müvekkilini ibra ettiğini, ancak davalı …’nun bu senedi muvazaalı olarak diğer davalı ..’a ciroladığını ve davalı tarafından müvekkili aleyhine icra takibi başlatıldığını, 23/11/2011 tarihli protokol gereğince müvekkilinin ibra edildiğini, dolayısıyla takibe konu senedin bedelsiz kaldığını, davalıların hazırlık soruşturması sırasında verdikleri ifadelerinde yakın akraba olduklarını kabul ettiklerini, dolayısıyla davalı …’un iktisabında iyiniyetli olmadığını, davalıların muvazaalı ve kötüniyetli olarak birlikte hareket ettiklerini belirterek takibe konu edilen 20.000 TL bedelli senet nedeniyle müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine ve tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili, müvekkili tarafından davacıya başlatılan bir takip olmadığını, bu nedenle müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, 78.000 TL bedelli senedin ayrı bir senet olduğunu, durumun hazırlık soruşturmasında da anlaşıldığını bildirerek davanın reddini istemiştir. Davalı … vekili, müvekkilinin alacağına karşılık bu senedi ciro yoluyla devraldığını, teminat senedi iddialarının mahkemece kabul edilmediğini, hazırlık soruşturması sonunda takipsizlik kararı verildiğini bildirerek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; davacı ile davalılardan … arasındaki protokolün geçersiz sözleşme nedeniyle ödenmiş olan 22.000 TL devir bedelinin ve borcun tasfiyesinin amaçlandığı, takibe konu edilen 31/12/2008 vadeli, 20.000 TL bedelli bononun bu protokol kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf sebebi olarak; dosyaya sunulan protokolün açıkça ifade etmesine rağmen ibranın hem mahkemece, hem de bilirkişilerce dar yorumlandığını, protokolün 4.paragrafının 2.cümlesinin çok açık olduğunu, buradaki ibralaşmanın geniş anlamda ibralaşma olup protokolün imzalandığı tarihten önceki tüm hak ve alacaklardan ve borçlardan tarafların birbirlerini en geniş şekilde ibra ettiklerini, dolayısıyla geri dönük tüm alacakların ibra kapsamında olduğunu, bilirkişi heyetinin salt kanaate dayalı olarak ibranın davalı …’u kapsamadığı yönündeki tespitinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, protokole göre müvekkilinin davalı …’den alacaklı olduğunu, …’nun protokolde kararlaştırılan 22.000 TL’yi ödemesi halinde protokol konusu borcun ibra etmiş sayılacağını, protokolün imzalanmasıyla davalının müvekkilini ibra ettiğini, zaten protokolün amacının tüm alacak verecek ilişkisinin sona erdirilmesi olduğunu, aksi halde müvekkiline borçlu olan bir şahsın müvekkilini ibra etmesinin bir anlamı olmayacağını, bilirkişi heyetinin tamamen sübjektif ve hatalı değerlendirme yaptığını, hazırlık soruşturmasında davalıların hısımlık ilişkisini ikrar ettiklerini, ancak gerek raporlarda, gerekse gerekçeli kararda bu iddiaların tartışılmadığını, dolayısıyla …’un iyiniyet savunmasının bir anlam ifade etmediğini, davalıların kötüniyetli olduğunu, rapor ve ek raporun eksik incelemeye dayalı olduğunu, müvekkili ile davalı … arasında protokol konusu edilen alacak dışında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığını bildirmiştir. Davalı … tarafından davacı aleyhine 20.000 TL bedelli bonoya dayalı olarak toplam 30.264,67 TL’nin tahsili için kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlatıldığı görülmüştür. Takip konusu bononun 01/08/2008 tanzim, 31/12/2008 vade, 20.000 TL bedelli ve nakden kaydıyla düzenlendiği,keşidecisinin davacı, lehtar ve ilk cirantanın davalı …, hamilin ise davalı … olduğu anlaşılmıştır. Davacının şikayeti üzerine başlatılan hazırlık soruşturması sonunda davalılar hakkındaki sahtecilik, bedelsiz senedi tahsile koymak suçlarından şüphelilerin savunmalarının mevcut delillerle uyumlu olduğu, yeterli kesin ve inandırıcı deliller elde edilemediği gerekçeleriyle takipsizlik kararı verildiği, itiraz üzerine itirazın reddedildiği, davalı …’nun hazırlık soruşturması sırasında 78.000 TL’lik senedin halen kendisinde olduğu, şikayete konu 20.000 TL’lik senedin ise işyerinin devri dışında davacıya 2008 yılında verdiği borçtan dolayı aldığını ve diğer davalıya borcuna karşılık ciroladığını beyan ettiği, davalı …’un ise …’nun dayısı olduğunu, davacıyı tanımadığını, dayısından olan alacağına karşılık bu senedi aldığını beyan ettiği, ayrıca 78.000 TL’lik senedin de hazırlık soruşturması sırasında sunulduğu, senetteki imzanın davacının eli ürünü olduğu, soruşturma sonunda bu senedin de …’ya iadesine karar verildiği görülmüştür. Davacı ile davalı … arasında davalının çalıştırdığı işyerinin devrinin kararlaştırıldığı, devir bedeli olarak 100.000,00 TL’nin öngörüldüğü, davacının 22.000 TL’yi ödediği, bakiye kalan 78.000 TL için davacının, davalı …’e bono verdiği, bu tutar ödendiğinde bononun iade edileceğinin hükme bağlandığı görülmüştür. Davacı tarafından davalı …’ya çekilen 17 Kasım 2011 tarihli ihtarname ile, davalının çalıştırdığı işyeri ile ilgili olarak devir yasağı bulunduğu, bu nedenle işyeri devri sözleşmesinin geçersiz olduğu belirtilerek ödediği 22.000 TL’nin ve bir adet bononun 3 gün içinde iade edilmesinin istendiği görülmüştür. Davacı ile davalı … arasında düzenlenen protokol başlıklı 23 Kasım 2011 tarihli protokolün incelenmesinde; protokolün amacının geçersiz sözleşme nedeniyle ödenen 22.000 TL’nin alacaklı davacı ile borçlu …’dan olan alacağının tespiti ve borç tasfiyesi ile protokole konu borcun tamamının … tarafından ödeneceği olduğu, davalının 22.000 TL’yi 15/12/2011 tarihinde nakden ve def’aten ödemeyi kabul ettiği, bu ödemenin yapılmasını müteakiben borçlunun alacaklı tarafından ibra edileceğinin hükme bağlandığı, ayrıca protokolün 4.paragrafının 2.cümlesinde, “protokolün imzalanmasıyla borçlu taraf da alacaklı taraftan herhangi bir alacağı kalmadığını kabul ederek alacaklıyı ibra etmiş sayılacaktır” şeklinde düzenleme bulunduğu görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 08/07/2015 tarihli bilirkişi raporunda; 23/11/2011 tarihli protokolün borcun ödenmesi ve verilen senedin iadesi için düzenlendiği, takdir mahkemeye ait olmak üzere takibe konulan 31/12/2008 vadeli, 20.000 TL bedelli bononun bu protokolün kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 08/02/2016 tarihli ek bilirkişi raporunda ise; kök raporda yer alan kanaatin korunduğu yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır.Davacı vekili, taraflar arasındaki protokol gereğince müvekkilinin ibra edildiğini iddia ederek menfi tespit talebinde bulunmuştur. Davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. Takip ve dava konusu bono 01/08/2008 tanzim, 31/12/2008 vade tarihli ve 20.000 TL bedelli olup keşidecisi davacı, lehtar ilk ciranta davalı …, hamil ise diğer davalı …’dur. Davacı tarafın dayandığı protokolün 23/11/2011 tarihli olup protokolün amacının geçersiz sözleşme nedeniyle ödenen 22.000 TL yönünden davacının alacaklı olduğunun tespiti ve borç tasfiyesi olduğu ve protokole konu borcun tamamının davalı … tarafından ödeneceği olduğunun açıkça protokolün birinci paragrafında yazılı bulunduğu, yine protokolün ikinci ve üçüncü paragrafında geçersiz işyeri devir sözleşmesine atıf yapıldığı ve bu sözleşmeden dolayı davacının 22.000 TL alacaklı olduğu ve bu alacağın 15/12/2011’de davalı … tarafından davacıya ödeneceği ve dördüncü paragrafta bu tutarın ödenmesini müteakiben davalı borçlunun ibra edileceğinin hükme bağlandığı görülmüştür. Protokol bir bütün olarak değerlendirildiğinde taraflar arasında daha önceden düzenlenen 11/10/2011 tarihli işyeri devir sözleşmesinin geçersizliği nedeniyle tasfiyesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla protokolün dördüncü paragrafının ikinci cümlesinde yer alan “protokolün imzalanmasıyla borçlu taraf da alacaklı taraftan herhangi bir alacağının kalmadığını kabul ederek alacaklıyı ibra etmiş sayılacaktır” şeklindeki düzenlemenin işyeri devriyle alakası olmayan ve işyeri devrinden çok önceki bir tarihte tanzim edilen dava konusu bonoyu kapsamayacağı kanaatine varılmıştır. Zaten protokolün dördüncü paragrafının ikinci cümlesi olan bu düzenlemenin hemen devam eden cümlesinde yine işyerindeki demirbaşlar ile ilgili düzenleme bulunduğu ve son paragrafta da yine işyeri devriyle ilgili düzenlemelere yer verildiği görülmüştür. Öte yandan hazırlık soruşturması sırasında 78.000,00 TL bedelli ayrı bir bono bulunduğu ve bunun huzurdaki davanın konusunu oluşturmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davacı vekilinin istinaf talepleri yerinde değildir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 54,40 TL harçtan, peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.02/07/2020