Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/4830 E. 2020/1167 K. 02.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/4830 Esas
KARAR NO: 2020/1167
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/04/2017
NUMARASI: 2014/786 2017/324
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/07/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkilinin ilaç üretim pazarlama ve satış alanında faaliyet gösterdiğini, müvekkiline bağlı ortaklık … Ticaret A.Ş ile davalı arasında 22/07/2004 tarihinde tedavi amaçlı ürünler için pazarlama ve dağıtım sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşme ile …’nin davalıya ait “…” isimli ürünün Türkiye genelinde pazarlama, satış ve dağıtımı konularında tek satıcı olarak tayin edildiğini, sözleşmenin 12.3 maddesine dayanarak …’nin bu sözleşmeden kaynaklanan tüm hak ve yükümlülüklerini 09/11/2014 tarihli satış ve dağıtım sözleşmesi ile müvekkili şirkete devrettiğini, buna göre müvekkilinin bu ürünün Türkiye’deki tek satıcısı olduğunu, sözleşmenin 01/10/2009 tarihinde yenilenerek aynı şart ve hallerde devam ettiğini, sözleşmenin sona erme tarihinin ise 30/09/2012 olarak belirlendiğini, müvekkilinin sözleşmeye aykırı bir eylemi olmamasına rağmen davalının 27/06/2011 tarihli yazısıyla fesih ihbarında bulunduğunu, dayanak olarak sözleşmenin 11.4 maddesinin gösterildiğini, ancak herhangi bir fesih sebebi gösterilmediğini, bunun üzerine müvekkilince 19/09/2011 tarihli cevabi ihtarnamenin çekilerek feshin haksız olduğunun bildirildiğini ve buna göre müvekkilinin zararlarının karşılanmasının istendiğini, ancak davalının 05/10/2011 tarihli ihtarname ile bu talepleri reddettiğini, müvekkilinin 2004 yılından itibaren bu ürünün Türkiye’de müşteri çevresinin oluşturulduğunu, geliştirildiğini ve bilinir hale gelmesinin sağladığını, bu ürünün alanında vazgeçilmez bir ilaç olmasının sağlandığını belirterek sözleşmenin haksız feshi nedeniyle müvekkilinin uğramış olduğu ve olacağı zararlara karşılık şimdilik 3.500.000 TL denkleştirme-portföy tazminatının 21/09/2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın TTK’nun 122.maddesinde öngörülen sürede açılmadığını, davacının belirsiz alacak davası açamayacağını, müvekkilinin sözleşmeyi, sözleşmenin 11.4 maddesine uygun önel vermek suretiyle feshettiğini, davacının sözleşmede portföy tazminatından feragat ettiğini, bu ilacın diyaliz hastalarında doktor tarafından reçete edilmesi halinde kullanıldığını, dolayısıyla reçete ile satılan ilaçlara ilişkin olarak tanıtım faaliyetinin gerçekleştirilemeyeceğini bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; her ne kadar alınan raporlarda davacının tazminat talebinde bulunabileceği belirtilmiş ise de, sözleşmenin 31/12/2011 tarihi itibariyle feshedildiğini, buna göre 6102 sayılı TTK’nun 122/4 ve 6103 sayılı Kanunun 3.maddesinin taraflar arasındaki ilişkiye uygulanamayacağı, 6762 sayılı TTK’da denkleştirme tazminatına ilişkin hükmün bulunmadığı, kaldı ki sözleşmenin tarafların serbest iradesi ile kararlaştırdıkları 11.4 maddesi gereğince feshedilmiş olup 6102 Sayılı TTK’nun 122/3 maddesi uyarınca sözleşmenin haksız feshinden bahsedilemeyeceği ve sözleşmenin 11.5 maddesi uyarınca sözleşmenin feshi halinde davacının denkleştirme tazminatı isteyemeyeceği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf sebebi olarak; kararın kendi içinde çelişkili olduğunu, hem taraflar arasındaki ilişkiye 6762 sayılı TTK hükümlerinin uygulanacağının belirtildiğini, hem de 6102 Sayılı TTK’nın gerekçe yapıldığını, kararın çelişkili olması nedeniyle bozulması gerektiğini, gerekçenin yeterli olmadığını, raporlardaki kanaatte hangi gerekçelerle katılınmadığının belirtilmediğini, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, esasa ilişkin olarak ise 6102 Sayılı TTK’nın 122.maddesinin kamu düzenine ilişkin olup emredici hüküm niteliğinde olduğunu ve 6103 Sayılı Kanunun 3.maddesi uyarınca somut olay bakımından uygulama yeri bulunduğunu, bu hususun ek bilirkişi raporunun 6.sayfasında da açıklandığını, önceden denkleştirme talebinden vazgeçilemeyeceğini, ayrıca huzurdaki uyuşmazlığa 6102 Sayılı TTK hükümlerinin uygulanması gerektiğini, yine 6762 Sayılı kanunda denkleştirme tazminatına ilişkin hükmün bulunmamakta ise de, Yargıtay içtihatlarıyla bu durumun kabul edildiğini, davalının sözleşmenin feshi için neden göstermediğini, fesih ihbarında ürünün pazarlama ve dağıtımında gösterilen çaba için teşekkür edildiğini, buna göre müvekkilinin fesihte kusuru bulunmadığını ve tazminat talep edebileceğini, mahkemenin sözleşmenin 11.4 maddesine uygun şekilde sonlandırma ile sözleşmenin feshinde herhangi bir haklı neden bulunmaması durumlarının birbirine karıştırtığını, oysa bu iki halin birbirinden farklı olduğunu, davalının sürelere uyarak feshetmesinin müvekkilinin portföy tazminatını istemesine engel olmadığını, ek raporda feshin haklı olmadığının belirtildiğini, yine doğmamış haktan feragat edilemeyeceğini, dolayısıyla fesih halinde tazminat istenemeyeceğine dair sözleşme hükmünün geçersiz olduğunu bildirmiştir. Davalı tarafından davacıya gönderilen 27/06/2011 tarihli yazı ile; sözleşmenin 11.4 maddesi uyarınca fesih hakkının kullanıldığı, feshin 31 Aralık 2011 tarihinden itibaren etkili olacağının belirtildiği, bu yazıda somut bir nedenin gösterilmediği görülmüştür.Taraflar arasındaki 01/10/2009 tarihli sözleşmenin tercümesinin incelenmesinde; sözleşmenin 11.4 maddesinde, taraflardan her birinin söz konusu feshin aynı yılda 31 Aralık tarihi itibariyle geçerli olabilmesi için diğer tarafa 30 Haziran tarihine kadar fesih kararı alındığını belirtecek olan ön ihbarda bulunarak sözleşmeyi fesih hakkının bulunduğu, sözleşmenin 11.5 maddesinde ise, ürünlerin alımı ve satışı, müşteri portföy kaybı veya gelecek kar kayıplarına ilişkin talepler de dahil taraflardan hiçbirinin bir fiilin sonucu ortaya çıkan zararlar için ek ücret veya tazminat şekilleri ödeme yükümlülüğünde olmayacağı hususunda mutabık olduklarının hükme bağlandığı, sözleşmenin 2.3 maddesinde ilk dönem sonunda tarafların yazılı mutabakat ile en geç 30 Kasım 2011 tarihine kadar yenilenebileceği, ilk kez yenilenme halinde sözleşme taraflardan herhangi biri tarafından temdit dönemi sona ermeden 90 gün önce feshedilmediği sürece birer yıllık sürelerle kendiliğinden uzayacağı, bu uzatmaların 5 yıl sürmesinin öngörüldüğü görülmüştür.Yargılama sırasında alınan 12/11/2014 tarihli bilirkişi heyet raporunda; TTK’nun 122.maddesi uyarınca değerlendirme yapıldığı, portföy tazminatı isteme koşullarının değerlendirildiği, davalının sebepsiz fesih hakkına istinaden sözleşmeyi feshetmesinde haklı olmadığı, davacının portföy tazminatı isteyebileceği, buna göre bu tutarın 1.756.518, 67 TL olduğu yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında aynı heyetten alınan 27/04/2015 tarihli ek bilirkişi raporunda ise; davacının ve davalının kök rapora itirazlarının sonucu değiştirici niteliğinin bulunmadığının bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında muhasip bilirkişiden alınan 21/01/2016 tarihli ek raporda ise; davacının … ürününü acente sıfatıyla davalıdan aldığı, üzerine karını ilave ederek piyasada sattığı, davacı vekilinin kök rapora itirazlarının ispata muhtaç olduğu, brüt kar üzerinden talepte bulunamayacağı, bu nedenle kök rapordaki görüşlerin değişmediği, ancak ikinci ek inceleme sonucunda muhasip bilirkişinin TTK’nın 122.maddesi uyarınca davacının, davalıdan 2.012.580,27 TL portföy tazminatı talep edebileceği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, davalının sözleşmeyi haksız feshettiği iddiasıyla portföy tazminatı talebine ilişkindir. Taraflar arasında 01/10/2019 tarihli sözleşme imzalandığı, sözleşmenin 11.4 maddesinde taraflardan her birinin söz konusu feshin aynı yılda 31 Aralık tarihi itibariyle geçerli olabilmesi için diğer tarafa 30 Haziran tarihine kadar fesih kararı alındığını belirtecek olan ön ihbarda bulunarak sözleşmeyi fesih hakkı bulunduğunu, sözleşmenin 11.5 maddesinde ise portföy kaybı, gelecek kar kayıplarına ilişkin talepler de dahil bu konuda talepte bulunulmayacağının hükme bağlandığı görülmüştür. Davalı taraf 27/06/2011 tarihli yazı ile sözleşmenin 11.4 maddesinde belirtilen fesih hakkını kullandığını ve feshin 31 Aralık 2011 tarihinden itibaren etki olacağını bildirmiştir. Davacının bu şekildeki feshi, sözleşmenin 11.4 maddesine uygun bir fesihtir. Öte yandan sözleşmenin bu maddesindeki fesih taraflara karşılıklı olarak sözleşmenin süresinden önce herhangi bir sebep gösterilmeksizin fesih hakkı tanımıştır. Bu düzenleme bir tarafın diğer tarafa zorla kabul ettirdiği bir düzenleme değildir. Aynı yetki aynı şartlar altında davacıya da tanınmıştır. Davacı anonim şirket olup tacirdir. Bir başka ifadeyle basiretli davranması gerekir. Davalının sözleşmenin devamı sırasında bu şekilde bir fesih hakkını kullanabileceğini öngörmelidir. Davalı taraf kendisine tanınan bu hakkı kullanmıştır. Dolayısıyla davacının, davalıdan portföy tazminatı talep hakkı bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Açıklanan bu sebepler gözetildiğinde davacı vekilinin istinaf talepleri yerinde değildir. Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 2016/3761 Esas – 2016/13016 karar sayılı ilamı da bu yöndedir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 54,40 TL harçtan, peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi..02/07/2020