Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/4811 E. 2018/2627 K. 06.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/4811 Esas
KARAR NO : 2018/2627
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/07/2017
NUMARASI : 2015/986 E. – 2017/674 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 06/12/2018
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü :
Davacı vekili, 05.10.2015 tarihli dava dilekçesinde özetle, “müvekkilinin 01.06.2012’den Temmuz 2014 tarihine kadar davalıdan elektrik aldığını, başkalarının elektrik hırsızlığı yapmaları nedeniyle ortaya çıkan kaybın, kurallara uyan abonelerden tahsil edilmesinin hukuk devleti ve adalet duygusuna aykırı olduğunu, Yargıtay HGK’nın 21.05.2014 tarih ve 2013/7-2454 E., 2014/679 K.sayılı içtihadının da bu yönde olduğunu, faturaların düzenli olarak ödendiğini, bu döneme ait faturalarda yer alan kayıp-kaçak bedeli nedeniyle yapılmış olan ödemelerin iadesi için İstanbul …İcra Dairesi … E.sayılı icra takibi başlattıklarını, davalının bu takibe haksız ve kötüniyetli olarak itiraz ettiğini” iddia ile itirazın iptalini, takibin devamını, en az %20 tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevaben, “elektrik faturalarında yer alan kalemlerle ilgili düzenleme yapma yetkisinin EPDK’ya ait olduğunu, EPDK kararının hem elektrik üreten tedarikçi firmalar hem de aboneleri bağladığını, müvekkilinin dağıtım şirketi değil tedarikçi şirket olduğunun, kayıp-kaçak bedelinin, EPDK tarafından onaylanan tedarikçiler içinde yer aldığını, 01.01.2011 tarihli EPDK kararından sonra serbest tüketicilerden de bu bedelin alındığını, bu bedelin dağıtım şirketi tarafından müvekkiline, müvekkili tarafından da aboneye fatura edildiğini, bu tahsil işleminde kendilerinin aracı olduğunu, Yargıtay 3.HD’nin içtihatları gereği kayıp-kaçak bedellerinin ödenmesinden abonelerin de sorumlu olduğunu, davacının dayanak gösterdiği Yargıtay kararlarının bağlayıcı olmadığını, tarafların tacir olduğunu ve sözleşme serbestisi içerisinde içerisinde basiretli tacirler olarak sözleşme yaptıklarını, sebepsiz zenginleşme koşullarının oluşmadığını, davanın TTK’nın 21/2 maddesinde yazılı sürede açılmadığını, 8 gün içinde itiraz edilmeyen faturaların içeriğinin kabul edilmiş sayılacağını, davacının grup şirketlerinden birinin açmış olduğu benzer nitelikteki bir davanın da İstanbul 15.Ticaret Mahkemesi tarafından reddedildiğini, müvekkilinin temerrüde düşürülmediğini, faturaların ödendiğinin ispatı gerektiğini, kötüniyetin söz konusu olmadığını” savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme, bilirkişi raporu da aldıktan sonra 18.07.2017 tarihinde, “dava tarihinden sonra 17 Haziran 2016’da yürürlüğe giren 6719 sayılı yasanın 21.madde ile, 6446 sayılı kanunun 17.maddesinin değiştirildiği, bu yasa değişikliğinin devam eden davalara da uygulanacağı, davanın konusuz kaldığı, dava tarihi itibariyle, Yargıtay HGK kararı karşısında davacının dava açmakta haklı olduğu” gerekçesiyle konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına ve 1.980,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp, davacıya verilmesine karar vermiştir.
Davalı vekili istinafında, “dava konusu bedellerin 6719 sayılı kanun kapsamında hüküm altına alındığını ve bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce de EPDK kararlarına istinaden bu bedellerin tahsil edildiğini, bu nedenle davanın reddine karar verilerek, lehlerine vekalet ücreti takdiri gerektiğini, kayıp-kaçak bedellerinin, EPDK tarafından onaylanan tarifeler içinde yer aldığını, ayrıca bu bedellerin davacıdan tahsil edileceğinin, taraflar arasında imzalanan sözleşmede de kabul edildiğini, bir an için aksi düşünülse bile müvekkili haklı olduğundan yargılama giderlerinin müvekkiline yükletilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu” iddia ile kararın kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
Davacı vekili istinafa cevabında, “ilk derece mahkemesi kararının hukuka uygun olduğunu, Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının da bu yönde olduğunu” savunarak istinaf isteminin reddini istemiştir.
Her ne kadar davalı vekili yukarıda yazılı gerekçe ile istinaf isteminde bulunmuş ise de, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan mevzuat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.05.2014 tarih ve 2013/7-2454 E., 2014/679 K.sayılı kararı ve Yargıtay 3.HD’nin 03.02.2017 tarih ve 2016/16560 E., 2017/1012 K.sayılı içtihadı ile tüm dosya kapsamına göre davacının dava açtığı tarih itibariyle dava açmakta haklı olduğu, bu nedenle ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu gözetilerek istinaf isteminin reddi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçe ile:
1-6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 35,90 TL harcın, peşin alınan 31,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 4,50 TL eksik harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu 06/12/2018 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.