Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/4807 E. 2021/1396 K. 06.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/4807 Esas
KARAR NO: 2021/1396
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/12/2016
NUMARASI: 2013/254 2016/1001
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 06/07/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 01/01/2011-31/12/2012 arası dönem için Akdeniz bölgesinde tek satıcı olarak davalının bayiliğini yapması konusunda sözleşme imzalandığını, ancak sözleşmenin davalı tarafından 12/09/2012 tarihli ihtarname ile haksız yere feshedildiğini, ani fesih nedeniyle iade işlemleri için girişimde bulunduklarını ve müvekkilinde bulunan malların teslim alınmasının veya teslim edilecek yerlerin gösterilmesinin istendiğini, ancak davalının cevabi ihtarname ile iadeyi kabul etmediğini, bunun üzerine Antalya 2.Sulh Hukuk mahkemesi’nin 2013/7 D.İş sayılı dosyasında tevdi mahalli tayini talebinde bulunduklarını, mahkemece talebin kabul edildiğini, bunun üzerine malların depoya bırakıldığını, ancak davalının depoya bırakılan malların bedelini ödemediğini, bunun üzerine bu bedellerin tahsili için başlattıkları ilamsız icra takibinin davalının itirazı sonucu durduğunu belirterek itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının benzer konuda İstanbul Anadolu 8.ATM’nin 2013/541 Esas sayılı dosyasında dava açtığını, huzurdaki davanın derdestlik sebebiyle reddi gerektiğini, davacı şirketin bayiliğini üstlendiği ürünlerin pazarlamasını yapmak yerine bu ürünlerin muadillerini piyasaya sunduğunu, böylece sözleşmeye aykırı davrandığını, sözleşmenin bu nedenle haklı feshedildiğini, müvekkilinin cari hesap alacağın için müvekkili uhdesinde bulunan iki adet teminat mektubunun tamamını ve bir adet teminat mektubunu da kısmen bozdurduğunu, davacının eylemlerinin aynı zamanda marka haklarını ihlal ettiğinden konuyla ilgili suç duyurusunda bulunduklarını, sözleşmede fesih halinde malların iade edileceğine dair bir düzenleme bulunmadığını, fesih tarihi itibariyle davacının müvekkiline 1.127.579,50 TL borcu bulunduğunu, zaten nakde çevrilen teminat mektup tutarlarının da bu kadar olduğunu bildirerek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; davalının sözleşmenin feshine gerekçe olarak davacının muadil ürünler sattığını gösterdiğini, ancak bu hususu ispatlayamadığı, davalının suç duyurusu üzerine hazırlık soruşturması sonunda takipsizlik kararı verildiği, buna göre davalının sözleşmeyi feshinde haklı olmadığı, davacının elinde bulunan ürünleri artık davalının bayisi olmaması sebebiyle satış ve pazarlama yetkisinin kalmadığını, aksi halde bu ürünlerin satış ve pazarlamasını yapmasının davacıyı hukuki ve mali sorumluluk altına giydireceği, davacının tevdi mahalli tayin ettirmesinde kendisine hukuki sorumluluk yüklenemeyeceği, buna göre davacının ürünleri davalıya iadesini istemekte haklı olduğu gerekçeleriyle davanın kabulüne, davalının itirazının iptali ile takibin devamına, davalının itirazında haksız ise de, uyuşmazlığın yargılamayı gerektirdiği gerekçeleriyle davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, kararı taraf vekilleri istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf sebebi olarak; lehlerine %20 oranından az olmamak üzere icra inkar tazminatı hükmedilmesini istemiştir. Davalı vekili istinaf sebebi olarak; mahkeme kararının çelişkiler içerdiğini, davacı tarafından sözleşmenin haksız feshi ile fesihten kaynaklı tazminat talebi ile davalı aleyhine açtığı İstanbul 19.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/253 Esas sayılı dosyası ile eldeki davanın konusu arasında ilgi görmediğinden eklenmesine gerek görmediğini, oysa davacı tarafın 02/11/2016 tarihli celsede bu davanın bekletici mesele yapılmasını talep ettiğini, o davada feshin haklı olup olmadığının incelendiğini, ayrıca mahkemenin sözleşmenin feshi konusunda ileri sürdükleri delilleri dikkate almaksızın fesih için haklı sebep olup olmadığı hususunda bir değerlendirme yaptığını, takipsizlik kararı ve buna itirazın reddine dair kararın hükme esas alındığını, oysa mahkemeye sundukları çok sayıda delilin dikkate alınmadığını, müvekkilinin fesih sebebi olarak müvekkiline ait .. CR 67 kodlu ürünün sahtesi olarak … CR 167 kodlu bir ürünün üretilerek … müşterilerine satıldığını gösterdiğini, bu hususun vaki olup olmadığının tespiti gerektiğini, ayrıca … isimli şahsın müvekkili şirkette çalıştığını, bu ürünün Arge çalışmaları neticesinde piyasaya sunulduğunu, adı geçenin tüm teknik detaylara vakıf olduğunu ve bu kişinin müvekkili ile arasındaki iş sözleşmesinin 29/02/2012 tarihinde karşılıklı mutabakatla sona erdirildiğini ve adı geçenle rekabet etmeme sözleşmesinin imzalandığını, bu kişinin müvekkilinin bayisi olan davacı ve davacının kardeş şirketi olan … şirketi nezdinde fiilen çalışmaya başladığını, bu durumun 14/06/2013 tarihli davaya cevap dilekçesi ekinde yer alan e-posta iletisinden anlaşıldığını, yine bu kişi tarafından işçilik alacakları için açtığı davada tanık olarak dinlenen … adı geçenin davacı şirkette çalıştığı yolunda beyanda bulunduğunu ve bayilik konusu ürünün sahtesi olan … CR 167 kodlu ürünün davacı şirket ve kardeş şirketlerinde üretilip satıldığını, soruşturma dosyasında … deposunda bu ürüne ait faturaların tespit edildiğini, yine davacıya ait faturaların davacının bu ürünün satışını yaptığını ortaya koyduğunu, yine müvekkili tarafından yapılan soruşturmada …’in bu hususu doğruladığını, yine ifadesi bulunan …, davacı ve … ortakları …’nın Bucak’ta bir üretim tesisi kurduğunu, ürettikleri ürün üzerinde bir marka olmadığını, üzerine davacı şirkette … CR 167 kodlu etiketlerin basıldığını söylediğini, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği için müvekkilinin malları iade alma zorunluluğunun bulunmadığını, ayrıca davacının taleplerinin akdi dayanağının bulunmadığını, bu konuda sözleşmenin üretici tarafından haklı sebeple feshi halinde ikili bir ayrıma gidilmesi gerektiğini, şayet sözleşmede geri alım yükümlülüğü varsa ürünlerin iade alınması gerektiğini, aksi halde iadenin mümkün olmadığını, taraflar arasındaki sözleşmede iade konusunda hüküm bulunmadığını, ayrıca tek satıcının kendi kusurundan menfaat temin edemeyeceğini, dosyaya sunulan raporların da davacının taleplerinin mesnetsiz olduğunu ortaya koyduğunu, mahkemenin raporlara rağmen davanın kabulüne karar verdiğini bildirmiştir. Takip dosyasının fotokopisinin incelenmesinde; davacı tarafından davalı aleyhine 03/01/2013 tarihli iki adet faturaya dayalı olarak toplam 519.079,28 TL’nin tahsili için ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalının borcun bulunmadığından bahisle takibe ve ferilerine itiraz ettiği ve takibin durduğu görülmüştür. Takip konusu faturaların 03/01/2013 tarihli, 371.668,73 TL ve 141.036,85 TL bedelli seri faturalar oldukları, teslim eden ve teslim alan kısımlarının boş olduğu görülmüştür. Antalya 2.Sulh Hukuk Mahkemesi’nce davacının tevdi mahalli talebinin 31/01/2013 tarihli, 2013/7 D.İş Sayılı kararla kabul edildiği ve bir deponun tevdi mahalli olarak tayin edildiği görülmüştür. Davalının davacı şirket ve dava dışı … Ltd.Şti, …. Ltd.Şti, … ve … aleyhinde marka hakkına tecavüz suçlamasıyla şikayette bulunduğu, hazırlık soruşturması sonunda satımı gerçekleştirilen ürünlerin … firması tarafından fason olarak üretilen ve şüphelilere ait firmalara gönderilen ürünler olduğu, atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçeleriyle takipsizlik kararı verildiği, söz konusu karara karşı yapılan itirazın Manavgat 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nce reddedildiği görülmüştür. Taraflar arasındaki 04/01/2011 tarihli bayilik sözleşmesinin 4.maddesinde; bayinin Türkiye sınırları içinde yetkili satıcı olduğunun belirtildiği, 11.maddesinde ise sözleşmenin 1 Ocak 2011’de başlayıp 31 Aralık 2012 tarihinde sona ereceği, taraflardan birinin sözleşme hükümlerini ihlal etmesi halinde diğer tarafın iadeli taahhütlü mektupla ihlalin telafisini talep edeceği, 30 gün içinde telafi edilmemesi halinde sözleşmeyi derhal feshetme hakkına sahip olduğu, 11.2 maddesinde ise bayinin aşikar ve önemli ihlali durumunda davalının ön ihbara gerek kalmaksızın derhal sözleşmenin ifasını durdurabileceğinin hüküm altına alındığı görülmüştür. Davalı tarafından çekilen 12/09/2012 tarihli ihtarname ile, davacının sözleşmedeki ürünler yerine bu ürünlerin muadilini ürettiği ve piyasaya arzettiği, böylece bayilik sözleşmesine aykırı davrandığı gerekçesiyle sözleşmeyi feshettiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 29/07/2015 tarihli bilirkişi raporunda; davacının ibraz ettiği 2011 ve 2012 defterlerinin sahibi lehine delil niteliğinin bulunduğu, takip konusu faturaların 2013 yılına ait olup davacının 2013 yılı defterlerini ibraz etmediği, dolayısıyla bu faturaların davacı defterlerinde kayıtlı olup olmadığının anlaşılamadığı, davalı şirketin 2010-2013 yılları defterlerinin sahibi lehine delil özelliğinin bulunduğu, bu faturaların davalı tarafından kabul edilmeyerek davacıya iade edildiği ve davalı defterlerinde de kayıtlı olmadıkları, taraflar arasındaki sözleşmenin 12/09/2012 tarihli ihtarname ile davalı tarafından feshedildiği, davacının elinde bulunan ve henüz üçüncü kişilere satamadığı ürünlerin fesih sonrasında davalıya iade etme ve bedelini davalıdan tahsil etme talebinin akdi ve yasal dayanağının bulunmadığı, böyle bir iadenin fesih sonrası yapılması olağan tasfiye işlemi ile bir ilgisinin de bulunmadığı, davanın kabule şayan olmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.Yargılama sırasında alınan 28/03/2016 tarihli ek bilirkişi raporunda; davacı şirketin 2013 yılı ticari defterlerinin sahibi lehine delil özelliğinin bulunduğu, davacı defterlerine göre 2013 yılı itibariyle davalıdan 691.883,27 TL bakiye alacağının bulunduğu, davacının düzenlediği takip konusu faturaların davacının 2013 yılı ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, davacının kök rapora itirazlarının yerinde olmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Cevap dilekçesi ekinde sunulan delillerden, davalının …+şekil markasının marka yenileme belgesi ve … markasının ise marka tescil belgesi suretini sunduğu görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, itirazın iptali davasıdır. Davacı ile davalı arasında bayilik sözleşmesi imzalandığı, daha sonra davalının bu sözleşmeyi feshettiği anlaşılmaktadır. Davacı taraf, elinde kalan ürünleri iade etmek istemiş, davalı taraf bunu kabul etmeyerek sulh hukuk mahkemesinden tevdi mahalli tayini istemiş ve mahkemece tevdi mahalli tayininin kabul edildiği anlaşılmıştır. Somut davada bayilik sözleşmesine konu ürünlerin markalı ürünler olduğu, dolayısıyla davacının bayilik ilişkisinin sona ermesi nedeniyle bu malları elinde tutup satışa arzetmesi halinde davalının marka haklarını ihlal edeceği, dolayısıyla malların iadesini istemekte haklı olduğu kanaatine varılmıştır. Nitekim Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin benzer bir davada bu şekilde karar verdiği (2010/12696 E. – 2011/6285 K.Sayılı İlamı) anlaşılmaktadır. Öte yandan davalı vekili, taraflar arasında görülmekle olan İstanbul Anadolu 7.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/948 Esas sayılı dosyasının dikkate alınması gerektiğini istemiş ise de, söz konusu dosyanın karara çıktığı, kararda feshin haklı olup olmadığı noktasında bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür. Yine davalı tarafça davacının işyerinde başka firmalara ait benzer ya da muadil ürünler bulunduğu, bu nedenle feshin haklı olduğu ileri sürülmüş ise de, konuyla ilgili olarak Tuzla Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012/139 D.İş sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporu içeriği gözetildiğinde, sözleşmeye aykırılık teşkil ettiği ileri sürülen ürünlerin aslında davalı tarafından değişik kodlarla üretilen ürünler olduğu anlaşılmıştır. Nitekim savcılık tarafından da bu konuda takipsizlik kararı verildiği ve takipsizlik kararına yapılan itirazın da reddedildiği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davalı vekilinin istinaf taleplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Kararı aynı zamanda davacı vekili de katılma yoluyla istinaf etmiş ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir. Dava konusu alacak likit nitelikte olduğundan itirazında haksız çıkan davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu bu talebin reddi isabetsiz olup davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-Davalı vekilinin istinaf talebinin REDDİNE, 3-İstanbul Anadolu 3.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/12/2016 gün, 2013/254 Esas, 2016/1001 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, İlk derece yargılaması yönünden; 4-Davanın KABULÜNE, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasında davalının takibe itirazının iptali ile takibin talep gibi 519.079,28 TL üzerinden devamına, asıl alacak olan 512.705,58 TL’ye takip tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 2/2 maddesi uyarınca değişen-azalan oranlarda ticari avans faizi yürütülmesine, 5-İİK’nun 67/2 maddesi uyarınca hüküm altına alınan tutar üzerinden hesaplanacak %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-Alınması gereken 35.349,20 TL harçtan, peşin alınan 6.269,30 TL harç ve davacı tarafından icra dairesine yatırılan 2.595,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 26.484,60 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, 7-Davacı lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 43.003,96 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,8-Davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 6.297,35 TL harç, 4.800,00 TL bilirkişi ücreti ile 199,00 TL tebligat giderleri olmak üzere toplam 11.296,35 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 9-Davalının yaptığı yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına, İstinaf yargılaması yönünden;10-İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, 11-İstinaf aşaması yönünden davalıdan alınması gereken 35.349,20 TL harçtan, peşin alınan 8.864,20 TL harcın mahsubu ile bakiye 24.485,00 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, 12- İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 13-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 14-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 15-Gerek ilk derecede gerekse istinaf aşamasında yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısımların karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.06/07/2021