Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/4633 E. 2020/1085 K. 12.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/4633 Esas
KARAR NO: 2020/1085
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/05/2017
NUMARASI: 2014/652 2017/356
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)|İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 12/06/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, davalının müvekkili aleyhine icra takibi başlattığını, takibin dayanağının 07/04/2014 tarihli muavin defter dökümü olduğunu, buna göre müvekkilince davalıya iade edilen 28/02/2014 tarihli 49.409,90 TL bedelli satış vade farkı faturası ile 3.397,33 TL’lik mal bedeli olduğunun anlaşıldığını, müvekkilinin takip sırasında iade edilen fatura bedeli de dahil olmak üzere ödeme yaptığını belirterek davalıya 49.409,90 TL borçlu olmadığının tespitine, dosyaya yatan paranın bu miktar üzerinden ferileriyle birlikte hesaplanarak istirdadına ve %20 oranında tazminata hükmedilmesini istemiştir. Davalı vekili, davanın hukuki mesnetten yoksun olduğunu, takibin itirazsız kesinleştiğini ve borcun ödenerek icra dosyasının infaz edildiğini, dolayısıyla bu takibe karşı dava açılamayacağını, ayrıca davacı tarafından ödenmiş bir para bulunmadığını, yapılan ödemenin İİK’nun 9.maddesi gereğince borçlu davacının borçtan mahsuben … tarafından yapılmış bir ödeme olduğunu, ödeme yapan … şirketiyle borçlu şirketin aynı adreste faaliyet gösteren aynı firmalar olduğunu, ayrıca taraflar arasında sac satımı bulunduğunu, ticari ilişkinin USD üzerinden işlediğini, ancak VUK gereği faturaların TL olarak düzenlendiğini, bu nedenle müvekkilinin kur farkı alacağı bulunduğunu, kaldı ki taraflar arasındaki sözleşmelerden ödeme tarihindeki kur ile fatura tarihi arasındaki kur farkının KDV dahil fatura edileceğinin sözleşmelerle belirtildiğini bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; bilirkişi heyeti tarafından kök raporda, taraflar arasında kur farkı uygulanacağına dair sözleşme ve uygulama bulunmadığı yolunda görüş bildirildiği, ancak bilirkişilerden …’ın 07/03/2017 tarihli dilekçesinde; taraflar arasındaki sözleşmede kur farkı tahakkuk ettirileceğinin hüküm altına alındığı, bu hususun gözden kaçırıldığının beyan edildiği, alınan ek raporda ise taraflar arasında kur farkı uygulanacağına dair sözleşme bulunduğu, faturalarda döviz karşılığının gösterildiği, buna göre kur farkının ödenmesi gerektiği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf sebebi olarak; taraflar arasında kur farkı uygulanacağına dair bir sözleşme bulunmadığını ve uygulama da olmadığını, dosyada sözleşmenin mevcut olmadığını, bilirkişinin sözleşme olarak değerlendirdiği hususun fatura üzerine yazılı şerh olduğunu, bunun ise sözleşme anlamına gelmediğini, mahkemenin dosyaya sunulan Yargıtay uygulamalarını dikkate almadığını bildirmiştir. Davalı tarafından davacı aleyhine 18/04/2014 tarihinde 52.807,23 TL’nin (cari hesap ekstresi) tahsili için ilamsız icra takibi başlatıldığı, 05/05/2014 günü icra edilen haciz sırasında borcun ihtirazi kayıtla icra dosyasına yatırıldığı, icra dosyasında 06/05/2014 tarihinde 62.250,00 TL tahsilat, ayrı tarihte ise 59.055,00 TL reddiyat yapıldığı görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 08/03/2016 tarihli bilirkişi raporunda; davalının davacı adına kur farkı faturası düzenlediği, ancak bu faturanın davacı tarafından noter aracılığı ile iade edildiği, davalının bu fatura bedelini icra takibi neticesinde tahsil ettiği, davacı tarafından icra dosyasına ödenen 62.250,00 TL’nin 3.397,33 TL’sinin davacının davalıdan aldığı maldan bakiye borcu olduğu, faturalarda döviz kuruna yer verildiği, taraflar arasında kur farkı uygulanacağına dair herhangi bir sözleşme ve uygulama bulunmadığı, kur farkının 51.163,74 TL olarak hesaplandığı, takdirin mahkemeye ait olduğu yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 03/11/2016 tarihli ek bilirkişi raporunda; taraflar arasında kur farkı uygulanacağına dair yazılı bir sözleşme olmamasına rağmen davalının düzenlediği satış faturalarında mal bedelinin TL olarak gösterilmesinin vergi mevzuatına uygun olduğu, ancak TL karşılığının USD olarak belirtilmiş olmasının yapılan satışın USD kuru ile satıldığını ortaya koyduğu, dolayısıyla davacının kur farkından sorumlu olması gerektiği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Davalı tarafından dosyaya sunulan satış sözleşmesi başlıklı 27/03/2013 tarihli sözleşmede; satışın döviz bazında olduğu, ödeme tarihindeki kur ile fatura tarihi arasındaki kur farkının KDV dahil fatura edileceğinin belirtildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca açılan istirdat davasıdır. Davalı taraf, davacı aleyhine cari hesap ekstresini dayanak göstermek suretiyle ilamsız icra takibi başlatmış, davacı taraf ise dosya borcunu ihtirazi kayıtla ödeyerek eldeki istirdat davasını açmıştır. Dosya içeriğinden taraflar arasındaki uyuşmazlığın kur farkı alacağından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Dosyaya sunulan sözleşmede, satışın döviz bazında olduğu, ödeme tarihindeki kur ile fatura tarihindeki kur farkının KDV dahil fatura edileceğinin belirtildiği görülmüştür. Nitekim alınan bilirkişi raporlarında kur farkı konusunda sözleşme olmadığı belirtilmiş ise de, bilirkişi … tarafından dava dosyasına sunulan ve gerekçeli kararda da bahse konu edilen 07/03/2017 tarihli dilekçede, dosyada 27/03/2017 tarihli kur farkı tahakkuk ettirileceğine dair sözleşmenin bulunduğu, bu hususun gözden kaçtığının beyan edildiği görülmüştür. Dolayısıyla davacı vekilinin kur farkı uygulanacağına dair sözleşme olmadığına ilişkin istinaf talebi yerinde değildir. Ne var ki, ek bilirkişi raporunun 6.sayfasında da belirtildiği üzere, davacının ödemelerinin tamamı TL çeklerle yapılmıştır. Çek bir ödeme vasıtası olup döviz üzerinden düzenlenmesi mümkün olduğu gibi bedel hanesi verildiği andaki döviz satış kuru üzerinden hesaplanarak doldurulabilir. Buna göre ödemeyi Türk Lirası üzerinden çek olarak kabul eden davalı bu aşamadan sonra kur farkı isteyemez (Bakınız emsal Yargıtay 19.HD 2018/1227 Esas, 2019/1611 Karar sayılı ilamı). Davacı taraf ihtirazi kayıtla ödeme yaptığından, dava dilekçesinde dava değeri, tüm ödenen bedel olan 62.250,00 TL gösterilmiş ve bu miktar üzerinden harç yatırılmış olup ödenen bu bedelin içinde 3.397,33 TL mal bedeli ve ferileri de bulunduğundan, davacının ödediği toplam tutar içindeki kur farkı ve ferilerinin miktarının gerektiğinde bilirkişiye tespit ettirilerek bulunacak bu rakam üzerinden istirdat talebinin kısmen kabulü gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hal böyle olunca davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/05/2017 tarih, 2014/652 esas, 2017/356 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde araştırma ve inceleme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, 5-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 37,50 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 123,20 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.12/06/2020