Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/4630 E. 2019/854 K. 17.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/4630 Esas
KARAR NO : 2019/854
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/06/2017
NUMARASI : 2015/274 2017/487
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 17/04/2019
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkili aleyhine davalı tarafından kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin takibe konu senetten haberdar olmayıp hatırladığı kadarıyla imzanın da müvekkiline ait olmadığını, konuyla ilgili cumhuriyet savcılığına şikayette bulunduklarını belirterek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili, 19/03/2015 tarihli dilekçesiyle dava açarken senedin cirantası olan …’in taraf olarak gösterilmesinin sehven unutulduğunu, HMK’nun 124/3 maddesi uyarınca …’in taraf olarak eklenmesini talep ettikleri görülmüştür. Davalı … vekili, davanın haksız yere açıldığını, imzanın davacıya ait olduğunu, senedin hile ile alındığı iddiasının doğru olmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere göre; davalı …’nun icra takibinden feragat ettiğei, ayrıca her iki davalının da 07/06/2017 tarihli dilekçeleriyle davacıdan olan alacak ve her türlü haklarından feragat ettiklerini, icra dosyasına konu senedi icradan alıp yırtarak imha ettiklerini beyan ettikleri, buna göre davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle konusu kalmayan dava hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına, davalı …’nun senedi diğer davalıdan ciro yoluyla aldığını beyan etmiş ise de, senedin alınmasına yönelik olarak aralarında ne tür bir ticari ilişki olduğunu bildirir herhangi bir yazılı belge dosyaya sunamadığı, dosyaya ibraz edilen internet çıktılarındaki haberlere göre davalıların birbirlerini tanıdıkları, davalıların senet üzerindeki haktan vazgeçtikleri de dikkate alındığında, senedin sonradan doldurulduğunu … bilebilecek durumda olduğu, iyi niyet savunmasında bulunamayacağı, kötü niyetli olarak imzadan faydalanılarak senet haline dönüştürülen bonoyu icra takibine konu ettiği, takibin haksız ve kötü niyetli yapıldığı gerekçesiyle davalı …’nun %20 oranında kötüniyet tazminatı ile sorumluluğuna karar verilmiş, kararı davalılar vekili istinaf etmiştir.Davalılar vekili istinaf sebebi olarak; davanın konusuz kalması nedeniyle hükmün 1 nolu bendine bir itirazlarının bulunmadığını, ancak müvekkillerinin kötüniyetli oldukları gerekçesiyle kötüniyet tazminatına hükmedilmesinin doğru olmadığını, zira senedin sonradan ve kötüniyetle doldurulduğuna dair subuta ermiş hiçbir maddi olduğu bulunmadığı gibi bu yönde dosyada kesin delil mahiyetinde hiçbir ispat aracı da bulunmadığını, mahkemenin adli tıp kurumu raporuna atıfta bulunarak senedin sıhhati olmadığını kabul etmiş ise de, taraflarınca bu rapora itiraz ettiklerini, mahkemenin haklılık ve haksızlık durumunu değerlendirmesi gerektiğini, senedin geçerliliği konusunda şüphe bulunmadığını, birbirlerini sadece tanıyan kişilerin diğerinin tüm iş ve işlemlerini bilmesi veya bilebilecek durumda olmasının kabul edilemeyeceğini, kararın hatalı olduğunu, senede konu haktan vazgeçilmesinin senedin sahte olduğu yönünde ikrar anlamına gelmeyeceğini, davacının icra takibinden feragatten önce müvekkilleri hakkında şikayetinden vazgeçtiğini, mahkemenin bu durumu dikkate almadığını, yine kısa kararın tashih edilerek yeni bir hüküm tesis edildiğini, zira kısa kararda kötüniyet tazminatının davalılardan tahsiline denildiği halde, tashih kararı altında verilen yeni kararla bu meblağın sadece davalı …’ndan tahsili şekilde yazıldığını, somut olayda HMK 304/1 ‘de sayılan maddi hata bulunmadığını ,bu nedenle mahkemenin kararını değiştirmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, ayrıca HMK’nun 305 .maddesi uyarınca tavzihi değiştirecek bir olguda bulunmadığını, ve mahkemeni bunu resen yapmasının da asla doğru olmadığını bildirmiştir. İstanbul ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasının örneğinin incelenmesinde; davalı …’nun davacı aleyhine senede ve ihtiyati haciz kararına dayalı olarak toplam 772.846,19 TL üzerinden kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlattığı görülmüştür. Bu arada alacaklı vekillerinin 19/07/2016 tarihli dilekçesi ile icra takibinden feragat ettikleri yolunda beyanda bulundukları görülmüştür.
Takibe konu senedin 10/04/2014 tanzim ve 10/12/2014 vadeli, 753.000,00 TL bedelli olup keşidecisinin davacı, lehtarının ise davalı … olduğu, …’in de cirosu ile senedi … verdiği görülmüştür. Yargılama sırasında adli tıp kurumundan alınan raporda; inceleme konu senetteki imzanın davacının eli ürünü olduğu, inceleme konusu senedin makbu senetlerden olmayıp üst kenarının formel kesim olmadığı, imzada kullanılan kalem ile senedin tanziminde kullanılan kalemin farklı oldukları, imzadan faydalanılarak senet haline dönüştürülmüş olduğu yolunda kanaat bildirildiği görülmüştür. Davalı …’nun ve …’in ayrı ayrı vermiş oldukları dilekçeler ile davacıdan olan alacak ve her türlü haklarından feragat ettikleri, hiçbir hak ve alacakları olmadığı yolunda beyanda bulundukları, ayrıca davalı … senedi icra müdürlüğünden alıp imha ettiğini ve hiçbir şekilde takibe konulmayacağını ve ciro edilmeyeceğini, bu senetten dolayı davacı aleyhine bir takip veya talep yöneltilmesi halinde tüm sorumluluğun kendisine ait olduğu yolunda beyanda bulunduğu görülmüştür. İstanbul Cumhuriyet Savcılığının 2015/71975 soruşturma sayılı dosyasında 12/07/2016 tarihinde davalılar … ve … ile birlikte diğer şüpheliler hakkında bedelsiz senedi kullanmak suçundan dolayı müştekinin 01/07/2016 tarihli şikayetinden vazgeçme dilekçesi uyarınca takipsizlik kararı verildiği, daha sonra bu takipsizlik kararının kaldırıldığı, İstanbul Cumhuriyet Savcılığının 2016/131688 soruşturma sayılı dosyasında ise 28/02/2017 tarihinde aynı taraflar ve aynı suç ile ilgili daha önce iki kez soruşturma gerekçesiyle ikinci soruşturmada müştekinin şikayetinden vazgeçtiği gerekçesiyle açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçundan dolayı takipsizlik kararı verildiği, söz konusu karara karşı yapılan itirazın İst. 1.Sulh Ceza Hakimliğinin 2017/1016 sayılı d.iş sayılı kararıyla 03/04/2017 tarihinde reddedildiği görülmüştür.Bu arada dosya istinaf aşamasındayken davacı vekilinin Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin İstanbul 9.Sulh Ceza Hakimliğinin itirazın reddine dair 19/08/2016 tarihli 2016/3926 D.İş sayılı kararının bozulmasına karar verildiğine dair kararı sunduğu görülmüştür. Yargılama sırasında davacı vekilince 30/03/2015 tarihli dilekçe ekinde haber bültenlerinin sunulduğu, söz konusu haberde … ve … ailelerinin çocuklarını evlendirdikleri, düğünde … davetlileri ile tek tek ilgilendiği, davetliler arasında …’in de bulunduğunun yazılı olduğu, yine 23 Ağustos 2011 tarihli bir haber çıktısında …’in dostlarına iftar verdiği, bu iftara … da katıldığı belirtilmiştir.
GEREKÇE: Dava, menfi tespit davasıdır. Mahkemece 08/06/2017 günü yapılan duruşma sonunda verilen kısa kararla “davanın konusuz kalması sebebiyle bir karar verilmesine yer olmadığına, %20 kötüniyet tazminatının davalılardan tahsiline” denildiği halde 16/06/2017 tarihinde yazıldığı anlaşılan gerekçeli kararda ise “davanın konusuz kalması nedeniyle bir karar verilmesine yer olmadığına, 154.569,23 TL %20 kötüniyet tazminatının davalı alacaklı …’ndan tahsiline” denilmek suretiyle kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki meydana getirilmiştir. Mahkemece her ne kadar kısa karardan sonra 16/06/2017 tarihinde tashih şerhi başlığı ile kısa kararın 2 nolu bendindeki “%20 kötüniyet tazminatının davalılardan tahsiline” şeklindeki kısmının “154.569,23 TL %20 kötüniyet tazminatının davalı alacaklı …’ndan tahsiline” şeklinde düzeltilmesine karar verilmiş ise de, bu durum karar verildikten sonra oluşan hüküm dokunulmazlığının ihlali anlamına geldiğinden usule aykırıdır. Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1 maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6.maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarda gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Öte yandan HMK’nun 298/2 maddesi, gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağını öngörmüştür. Kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması halinde yasaya uygun biçimde gerekçeyi içeren bir hüküm bulunduğundan söz edilemez. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası ve kısa karar arasında çelişki oluşturulması, yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair Anayasa ve yasa hükümlerine de aykırılık oluşturacaktır. Kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişkiye cevaz verilmemesi mahkemelere olan güvenin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hükmün başka, gerekçeli kararın ise başka olması durumunda bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 10/04/1992 tarih, 1991/7 Esas – 1992/4 karar sayılı içtihadı birleştirme kararında, böyle bir çelişkinin varlığının tespit edilmesi halinde başka bozma sebepleri bulunup bulunmadığı ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. Bu durumda davalılar vekilinin sair istinaf talepleri incelenmeksizin sadece bu yönden istinaf talebinin kabulü gerekmiş ve yeniden gerek Anayasa’nın 141/3, gerek HMK’nun 297 ve 298.maddelerine uygun biçimde usulüne uygun bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davalılar vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE,2-İstanbul 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 08/06/2017 tarih, 2015/274 esas, 2017/487 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıdaki gerekçede belirtildiği şekilde Anayasa’nın 141/3 maddesi ile HMK’nun 297 ve 298.maddelerine uygun biçimde usulüne uygun bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-Sair istinaf taleplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 5-İstinaf peşin harcının talebi halinde davalılara iadesine, 6-İstinaf aşamasında davalılar tarafından yapılan yargılama gideri olan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalılara verilmesine, 7-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.17/04/2019