Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/4540 E. 2020/1061 K. 11.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/4540 Esas
KARAR NO: 2020/1061
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/05/2017
NUMARASI: 2014/1128 E. – 2017/410 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 11/06/2020
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; yurt içinde “…” ve “…” markası ve logosu altında petrol ürünlerinin satış ve dağıtımını sözleşmeli bayileri ile geniş çapta yapmakta olan müvekkili ile davalı şirket arasında 15.09.2010 tarihli protokol ile 21.09.2010 tarihli bayilik sözleşmesi imzalandığını, müvekkili şirket ile sözleşmelere konu istasyonun kurulu olduğu taşınmazın malikleri arasında da 04.10.2010 tarihli kira sözleşmesi imzalandığını, bayi olan şirketin istasyona ait yasal izin ve ruhsatlar ile bayilik lisansını alıp istasyonda yakıt satışına başlamasından sonra müvekkili şirket tarafından; davalının kestiği 01.11.2010 tarih 136851 nolu faturaya istinaden davalıya 11.11.2010 tarihinde 141.600,00- USD (120.00,00 USD + KDV) davalının kestiği 12.05.2011 tarih … nolu faturaya istinaden davalıya 16.05.2011 tarihinde 100.000,00-USD + KDV = 118.000.00-USD’nin kira sözleşmesinin tapuya şerh edildiği tarihteki kura göre hesaplanan 167.253,20- TL karşılığı davalının kestiği 17.08.2011 tarih 15581 nolu faturaya istinaden davalıya 25.08.2011 tarihinde 100.000,00-USD + KDV =118.000,00-USD’nin kira sözleşmesinin tapuya şerh edildiği tarihteki kura göre hesaplanan 167.253,12-TL karşılığı, olmak üzere davalıya işletme yatırım desteği olarak toplamda 320.000.00-USD ödendiğini, müvekkili şirket tarafından davalının işlettiği istasyonun iletişim altyapı kurulumunun masrafının da masrafı da karşılanmak üzere davalının istasyonu için 1.642,85-TL +KDV=1.938,56- TL duran varlık yatırım bedeli ödendiğini, davalı bayi şirketin sözleşme süresi sonuna kadar istasyonu faali bir durumda işletmekle ve tüketicilere müvekkili şirketin ürünlerini satmakla yükümlü olduğunu, bayilik sözleşmesinin 2. Md. İlk paragrafında davalının akaryakıt istasyonunda münhasıran müvekkilinden satın alacağı ürünleri bulundurmak ve satmakla yükümlü olduğunu, bu hususa aykırı davranmasının müvekkiline sözleşmeyi tek taraflı fesih hakkı verdiğinin hususlarının düzenlendiğini, davalının protokol gereğince üstlenmiş olduğu istasyonun faaliyetinin kesintisiz devam ettirmesi yükümlülüğünü ancak müvekkilinden istasyonda faaliyetin devamını ağlayacak şekilde düzenli ve sürekli olarak ürün satın almak suretiyle yerine getirebileceğinin aşikar olduğunu, davalının, akaryakıt istasyonunun fiilen işletmeye başladıktan sonra bir süre müvekkilinden akaryakıt ve madeni yağ ürünleri satın alıp istasyonda satmış ve sözleşmeyi ifa etmiş ise de bayilik sözleşmesinin süresinin bitmesine uzun bir süre varken 2013 yılı Ağustos ayında müvekkilinden ürün almayı bıraktığını ve istasyonda satış yapmayı durdurduğunu, bu hususun müvekkilinden satın aldığı ürünlere ait fatura kayıtlarının müvekkilinin ticari defter ve belgelerinde bilirkişi vasıtasıyla incelenerek tespiti sonucunda sabit olacağını, Protokolün 7. Maddesine göre davalının ürün almayı bırakmış ve istasyonda satış yapmayı durdurmuş olması karşısında protokoldeki taahhüdü gereğince müvekkiline 500.000,00-USD tutarında cezai şart ödemesi gerektiğinin açık olduğunu, Davalının protokol ve bayilik sözleşmesindeki taahhütlerini yerine getirmemesinden dolayı müvekkilinin yoksun kalacağı kârı davalıdan talep edebileceğinin açıkça kararlaştırılmış olduğundan davalının son ürün aldığı tarihten kira sözleşmesi süresinin sonuna kadar ki dönemde müvekkilini yoksun bıraktığı kârı müvekkiline ödemekle yükümlü olduğunu, davalının ürün alımı yapmaması ve istasyonu tekrar faaliyete geçirmemesi üzerine müvekkili şirketin Üsküdar … Noterliğinin 06.02.2014 tarih … yev. numaralı ihtarnamesini göndererek protokol ve sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğini, müvekkilinin ödediği peşin kira bedelinin, işletme yatırım desteğinin ve yatırım bedellerinin kira sözleşmesinin kalan süresine tekabül eden kısmının protokol hükmü gereğince geri ödenmesini ve ayrıca protokol hükmü gereğince doğmuş olan 500.000,00 USD cezai şartın ve protokol hükmüne göre tahakkuk eden 539.979,08-TL kâr mahrumiyetinin ödenmesini davalıya ihtaren bildirdiklerini, davalıya 11.02.2014 günü tebliğ edildiğini işbu ihtarnameye rağmen müvekkiline bir ödeme yapılmadığını, arz ve izah edilen sebeplerden dolayı ve tüm açılmış ve açılacak yasal talep ve dava haklarına halel gelmemek ve fazlaya ilişkin her türlü talep ve haklarının saklı kalmak kaydıyla, taraflar arasında imzalanmış olan protokolün 7. Maddesi hükmü gereğince doğmuş olan 500.000,00 USD cezai şart alacağının 26.02.2014 temerrüt tarihinden fiili ödeme gününe kadar USD bazında 3095 sayılı kanunun 4/a maddesine göre işleyecek olan faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve davalının protokol Bayilik sözleşmesi hükümlerini ifa etmemesinden kaynaklanan kar mahrumiyeti alacağının belirsiz alacak davası kapsamında bilirkişi vasıtasıyla hesaplattırılıp miktarı tespit edildiğinde iddialarının genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın bilirkişi incelemesi sonucunda tespit edilecek olan tutara göre ıslah yoluyla artırmak üzere şimdilik 20.000,00 TL’sinin 26.02.2014 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; cezai şartın hukuka aykırı nitelikte olduğunu, müvekkili şirketin mahvına neden olacak miktarda olduğu, sözleşmelerde bayilik karşılığı bir takım yeni inşa işleri öngörüldüğünü, bunun karşılığında da müvekkili şirkete bir miktar avans verilmesinin kararlaştırıldığını, yeni inşa işlerine başlanıldıktan sonra ise davacı şirketin bu işlerin kendi anlaşmış olduğu şirketlerde yüksek bedelle yapılması konusunda ısrarcı olduğunu ve yapılan inşa bedelinin müvekkiline sağlanan faydadan çok daha fazla olduğunu, bunun sonucunda da müvekkilinin 40 yıldır devam eden ticari hayatının sona ermesi sürecinin başladığını, bu nedenle davacı şirketin dava konusu bedelleri istemeye hakkı bulunmadığını, sözleşmedeki cezai şart maddesi de değerlendirildiğinde müvekkili şirketin bir başka şirket ile anlaşmadığını, ticari faaliyetlerini davacının sebep olduğu maddi zorluk sebebiyle sonlandırmak zorunda kaldığını, kira sözleşmesinin müvekkili ile birlikte taşınmazın o zamanki hissedarı … tarafından imzalandığını ve peşin kira bedeli olan 24.000 USD oranında tarafların hesabına yatırıldığını, dolayısıyla taşınmazın kiralanmasından ve peşin alınan paradan, verilen irtifak hakkına ilişkin sözleşmeden benzinliğin diğer hissedarı …’m da faydalandığının dikkate alınarak …’m da davalı sıfatını taşıması gerektiğini, davacının müvekkilinden tazminat istediğini, her ne kadar sözleşmede faaliyetin ” herhangi bir” sebeple durmayacağının belirtilmiş ise de burada kullanılan “herhangi bir” ifadesinin müvekkilinin mahvına neden olacağını, 40 yıldır faal olan müvekkili şirketin faaliyetini durdurma sebebinin, keyfi sebepler olmayıp kendileri tarafından yapılmasına karar verilen inşaat maliyetlerini yönlendirmeleri, müvekkili şirketi zora sokmaları, müvekkilinin mahvına neden olacak nitelikte sözleşme imzalatmaları ve bu taşınmazın diğer maliki …’m kira borcu sebebiyle müvekkiline icra takibi yapması sonrası zor durumdan kurtulmak adına tek çare kredi olan müvekkili için bankaların müvekkili şirketin icra geçmişi sebebiyle kredibiletisinin ortadan kalmış olması olduğunu, tüm bunlar yokmuşcasına açılan davada tüm bu hususların dikkate alınmasını ve ona göre müvekkilinin sorumluluğunun tayin edilmesi gerektiğini, davacı şirketin dava dilekçesine kendisine ait malzemelerin iadesinden bahsetmiş ise de bu malzemelerin yarısının dava dışı …’a ait olduğu Gerze Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/149 E. sayılı dosyasıyla da sabit olduğunu, …’mda davacı şirkete karşı sorumlu olduğunu, davanın reddini, davacının dava konusu taleplerinin Hs muhatabının, taşınmazda, istasyonda ve kira sözleşmesinde yarı hissedar olan … olduğunun kabulü ile bu kişiye davanın yöneltilmesi konusunda davacının ihtar edilmesi veya dava konusu taleplerde bu oranda müvekkilinin sorumlu olmadığına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “Davacı protokol uyarınca kar mahrumiyetine ilişkin zarar ve 500.000-USD cezai şart talep etmiştir. Davalı ise sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirememesinin sebebinin davacı olduğunu belirterek savunmada bulunmuş ise de taraflar tacir olup, davalı basiretli tacir gibi davranması gerekmektedir. Bu nedenle davalının savunmalarına itibar edilmeyerek davalının davacıdan ürün almadığı davalınında kabulünde olup, davalının yükümlülüklerini getirmediği sözleşmeyi ihlal ettiği dosya kapsamına göre mahkememizin kabulündedir. Davacı kar mahrumiyetine ilişkin bilirkişi kurulu en son alım tarihinden sözleşmenin bitim tarihine kadar olan sürede yani 27/08/2013 -21.09.2015 tarihleri arasında 755 gün hesap yapılırsa davacı alacağının 139.628,52-TL olduğu ancak davacının aynı sektörde başka bir bayi bulma süresinin makul olarak 3 ay olduğu kabul edildiği takdirde davacının alacağının 16.644,10-TL olarak belirlenmiş olup, mahkememizce dosya içeriğine uygun ve yeterli bulunun bilirkişi raporu dikkate alınarak davacının sözleşmenin son bulmasından sonraki tarihten itibaren 3 aylık süre içerisinde yeni bir bayii ile sözleşme imzalayacağı mahkememizce kabul edilerek davacının kar mahrumiyetine ilişkin zararının 16.644,10-TL olduğu anlaşılmakla, kar mahrumiyeti yönünden davanın kısmen kabul kısmen reddine,818 sayılı Borçlar Kanununun 161/3.maddesinde “hakim fahiş gördüğü cezaları tenkis ile mükelleftir” hükmü yer almakta olup, 6918 sayılı TBK 182/3 maddesinde aynı hüküm yer almış olup, 6762 TTK.nun 24.maddesinde ise “borçlu tacir ise kararlaştırılan cezai şartın indirilmesini isteyemez” hükmü bulunmaktadır. Aynı hüküm 6102 sayılı TTK’nın 22.maddesinde aynı hüküm tekrarlanmıştır. Ancak hem doktrinde hem de Yargıtay İctihadlarında (özellikle Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.3.1974 gün 1053-222 sayılı kararı) borçlu tacir olsa dahi kararlaştırılan cezai şart borçlunun iktisaden mahvına neden olacak derecede ağır ve yüksek ise cezai şarttan indirim yapılabileceği kabul edilmiştir.” gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile kar mahrumiyetine ilişkin olmak üzere 16.644,10-TL’nın 26.02.2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacı cezai şart talebinin gerekçede açıklanacağı üzere 9/10 oranında indirim yapılarak 50.000-USD ‘nın 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca 26.02.2014 tarihinde tahsil tarihine kadar devlet bankalarının bu yabancı para ile açılmış 1 yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı … AŞ vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin kısmen redde ilişkin kararının ve müvekkili yararına hükmolunmayıp aksine kabul edilen tutarlar için hesaplanan avukatlık ücretinin müvekkiline yükletilmiş olması neden ile kararın kaldırılarak davanın kabulünü talep ettiklerini, Cezai şartın davalın ekonomik yönden mahvına sebebiyet verdiği gerekçesi ile 9/10 oranında tenkis yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, tenkis oranının neye göre yapıldığının gerekçelendirilmediğini, davalı şirketin kolektif şirket olduğunu, şirket ortaklarının şahsi malvarlıklarıyla sorumlulukları olduğundan bu husus araştırılmadan karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, 9/10 oranının fahiş bir tenkis oranı olduğunu, bilirkişi raporunda da bu hususta tespit bulunmadığını, Kar mahrumiyetinin fesih tarihinden itibaren hesaplanmasının hatalı olduğunu, davalının müvekkilinden 27.08.2013’ten feshe kadar 6 aylık sürede ürün alımı yapılmadığının tespit edilmiş olmasına rağmen bu süre için hesaplama yapılmamasının hatalı olduğunu, bu hususta ek rapor alınmadan eksik hesaplamaya dayalı rapora göre karar verilmesinin yerinde olmadığını, Kar mahrumiyetinin makul süre ile sınırlanmasının somut uyuşmazlığa aykırı olduğunu, sektör uygulamaları ve somut olayın koşullarına göre sözleşmenin kalan süresi için hesaplanmış olan tutar üzerinden kar mahrumiyetinin kabulüne karar verilmesi gerekirken 3 aylık süreye göre karar verilmesinin hatalı olduğunu, Rekabet Kurumu kararı sonrasında 18.09.2010 itibarı ile sektördeki bayilerin tamamına yakını yeni anlaşmalar yaptığından 18.09.2015’e kadar sektördeki bayiler içinden bir bayi bulunmasının neredeyse imkansız olduğunu, Kısmen kabul edilen talep yönünden müvekkili lehine vekalet ücretine hükmedilmeyip aksine vekalet ücretinin davalıya verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, kararın hüküm kısmındaki bölümün “18.827,39TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde düzeltilmesini davanın ıslah dilekçesi gibi kabulünü talep etmiştir. Davalı vekili, istinaf kanun yoluna başvurmamış, istinafa cevap dilekçesi sunmamıştır.
GEREKÇE Dava, bayilik sözleşmesinin haklı feshi nedenine dayalı kar mahrumiyeti ve cezai şart istemlerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasındaki 15.09.2010 Tarihli protokol ve 21.09.2010 tarihli bayilik sözleşmesi ihtilafsızdır. Mahkemece, davacının sözleşmeyi fesihte haklı olduğu kabul edilerek değerlendirme yapılmış, bu hususta davalı yanca da istinafa başvurulmamıştır. Sözleşmede fesih halinde kar mahrumiyetinin nasıl hesaplanacağına ilişkin açık hüküm mevcut değildir. Kar mahrumiyeti yönünden davacı, davalının ürün alımını bıraktığı tarihten sözleşmenin sona erme tarihine kadar hesaplama yapılması gerektiğini ileri sürmüş ise de; Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre davacının o bölgede başka bayiliği ne kadar sürede tesis edebileceği saptanarak bu süre için kar mahrumiyeti hesaplanması gereklidir. Ancak mahkemece makul sürenin tespiti yönünden talimat mahkemesi aracılığıyla keşfen inceleme yapılarak bilirkişi incelemesi yapılması gerekliyken dosya üzerinden alınan bilirkişi raporuna göre belirlenen sürenin esas alınması yerinde değildir. (Y.19HD 2018-769, 2019-3452, 23.05.2019 Tarihli 2018/689E, 2019/5625 K, Yargıtay 11HD 2004/13591, 2006/216,17.01.2006,Karar sayılı ilamları) Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf isteminin kabulüne, HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kararın kaldırılmasına, kabul edilen istinaf istemine göre sair hususların bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile, 2-İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/05/2017 gün ve 2014/1128 Esas, 2017/410 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, -Yargılamaya devam olunmak üzere, dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-İstinaf talebi kabul edildiğinden, istinaf peşin harcının talebi halinde davacı tarafa iadesine, 4-İstinaf aşamasında davacı tarafça yapılan yargılama gideri olan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 25,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 110,70 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu 11/06/2020 tarihinde HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.