Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/4278 E. 2020/1052 K. 11.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/4278 Esas
KARAR NO: 2020/1052
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/02/2017
NUMARASI: 2015/737 E. – 2017/168 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kefalet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 11/06/2020
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin 17/02/2015 tarihinde vefat eden …’nın mirasçıları olduğunu, müvekkillerinin murisinin 31/01/2005 tarihli kefalet sözleşmesi kapsamında … Ticaret/…’nın davalı şirketten almış olduğu ve alacağı her türlü emtia karşılığı ve üçüncü kişilere olan borçlarının temliki suretiyle oluşan ve oluşacak olan borçları veya her ne sebepten olursa olsun borçlandığı, borçlanacağı, ödemekle yükümlü olduğu veya olacağı, senet, çek ve cari hesap sözleşmeleri, defter kayıtları, temliknamelerde veya diğer türlü belgelerde sabit olan borçlarından dolayı 500.000 TL karşılığı müteselsil kefil sıfatıyla süresiz olarak düzenlendiğini, davalı tarafın 27/04/2015 tarihinde yapmış olduğu icra takibinde 07/02/2015 – 08/04/2015 tarihleri ve bu tarihler arasında birçok sayıda muhelif tarihli ve miktarlı senetlerden dolayı kefalet sözleşmesi dayanak gösterilerek İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sasıyı dosyası üzerinden toplamda 185.976,09 TL lik icra takibi yapıldığını, Her şeyden önce söz konusu kefalet sözleşmesinin yapıldığı tarihte geçerli bir kefalet sözleşmesi olarak doğmadığını zira kefalet sözleşmesinin bir yandan süresiz olarak düzenlendiğini, diğer yandan doğmuş ve doğacak her türlü borç gibi sınırsız bir borç tanımlanması yapılmış olduğunu, bu nedenle kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğunu, kefalet sözleşmesinin geçerli olsa dahi takibin yapıldığı tarih itibariyle geçerliliğini kaybettiğini, zira 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı borçlar kanununun 598. maddesinin 3. fıkrasında “bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.” şeklinde bir hüküm getirildiğini, bu düzenlemenin kefilin kişilik kanuna aykırı düşecek kadar uzun bir süreyle sorumluluk altına girmesini engellemeyi amaçladığını, 10 yıllık sürenin zaman aşımı süresi olmayıp kesilmesi ve durmasının söz konusu olmadığını, sürenin dolmasıyla kefilin sorumluluğu ortadan kalktığını, 10 yıllık sürenin kefalet sözleşmesinin kurulduğu andan itibaren işlemeye başlayacağını, 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde akdedilen kefalet sözleşmelerine de Türk Borçlar Kanununun 598/3 hükümlünün uygulanması gerektiğini, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulanma Şekli Hakkında Kanun’un, 5/2 maddesinde, “Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zaman aşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup ta başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk borçlar kanunu yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak 1 yıllık süreden yararlanırlar.” şeklinde olduğunu netice olarak dava konusu kefalet sözleşmesinin 31.01.2115 tarihli olduğu, söz konusu gerçek kişi kefaletinin Türk Borçlar Kanunu madde 598/3 hükmü gereğince 31.01.2015 tarihi itibariyle kendiliğinden sonra erdiğini, bu nedenle söz konusu kefalet sözleşmesine dayanılarak haksız başlatılan icra takip konusu yapılan senetlerden dolayı borçlu olunmadığının tespiti ile kötüniyet tazminatı, yargılama masrafları ve vekalet ücretlerinin de davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dışı asıl borçlu …’ya kefil olan …’nın mirasçıları olan davalılar ve asıl borçlu hakkında icra takibi yapıldığını, …nın hem asıl borçlu hemde kefil …nın mirasçısı olduğunu, tüm mirasçılarının birlikte dava açmaları gerektiğini, zorunlu dava arkadaşlığı nedeniyle taraf teşkilinini sağlanmadığını, davacıların iddialarının hukuki ve fiili dayanaktan yoksun olduğunu, dava konusu edilen kefalet sözleşmesinin süresinin henüz dolmadığını, yasa kapsamında kefalet süresinin en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla azami on yıllık yeni bir dönem uzayabileceği yönünde hükmün düzenlendiği, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 598/3 maddesindeki düzenlemenin önceki sözleşmelere uygulanamayacağını, bu düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 10 yıllık sürenin uygulanabileceğini, buna göre, yasanın yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden itibaren 6101 sayılı yasanın 5/2 maddesi gereğince kefaletin 01/07/2013 tarihinde kendiliğinden sona erdiğinin kabulünün mümkün olmadığını, dava konusu kefaletnamenin süresiz olduğunu, TBK 598/3 maddesindeki on yıllık sürenin yasanın yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden başlayıp 01/07/2022 tarihinde sona ereceğini, süresinin bitmemiş olmasından dolayı takibin yerinde olduğunu savunarak haksız davanın reddi ile yargılama masrafları ve vekalet ücretininde davacı tarafa yükletilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…İtibar edilen bilirkişi raporu ve uzman görüşlerinde de belirtildiği üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 598/3 maddesindeki düzenlemeyle kefalet sözleşmelerinde getirilen 10 yıllık azami süre, yürürlük kanununun 5/2 ve 6. maddelerinde göre 818 sayılı Borçlar Kanunun zamanında düzenlenen sözleşmelere de uygulanır. Dava konusu kefalet sözleşmesi 31/05/2005 tarihinde yapıldığına ve 6098 saylı yasanın yürürlüğe girmesinden sonra kefalet süresinin uzatılması söz konusu olmadığına göre, 31/05/2015 tarihinde sözleşmenin geçerlilik süresi dolmuştur. İcra takibi ise 27/04/2015 tarihinde yapılmış olup, itibar edilen bilirkişi raporuna göre davanın kabulüne, davacıların İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasındaki asıl alacak ve ferilerinden dolayı borçlu olmadıklarının tespitine, kötüniyet tazminatı taleplerinin reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davalı vekili istinaf isteminde özetle; mahkemenin 10 yıllık sürenin hak düşürücü süre mi zamanaşımı süresi mi olduğunu tespit etmeden karar vermesinin hatalı olduğunu, 10 yıllık sürenin hak düşürücü süre değil, süreye dayalı bir hak olduğunu, TBK 598/3 maddesi ve 6101 sayılı Kanun’un 6.maddesinin gerekçesi, gereğince 10 yıllık sürenin TBK’nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012’de başlayacağını ve 10 yıl sonra 01.07.2012’de sona ereceğini, davaya konu kefaletnamelerin süresiz süreli olduğunu, bu nedenle eski Kanun’a tabi olacağını, Süresiz süreli kefaletlerde sürenin ne kadar süreceğinin belli olmadığını, Yeni Kanun’a göre kefaletnamedeki sürenin 10+10 yıl ile sınırlandığını, İstanbul 8.ATM 2015/43 Esas, İstanbul 16ATM 2015/134Esas sayılı dosyalardaki bilirkişi raporlarında da kefaletin 01.07.2022’ye kadar geçerli olacağının tespit edildiğini, aksi yorumun yasanın düzenlenme amacına uymadığını, kararda uzman görüşüne de itibar edilmiş ise de; konunun Borçlar Kanunu ile ilgili olduğunu, Doç Dr …’in Borçlar hukuku uzmanı olmadığını, uzman görüşünün hukuki niteliği olmadığını, davacılar ile dava dışı … arasında zorunlu dava arkadaşlığı olmasına rağmen taraf teşkili sağlanmadan hüküm kurulduğunu, davacı lehine hükmolunması gereken vekalet ücretinin davacı vekili lehine hükmedilmesinin HMK 330.md aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davacılar vekili istinaf isteminde özetle; mahkemenin kötüniyet tazminatı talebinin reddetmesinin hatalı olduğunu, kefaletin geçersiz olduğunu, davalı tarafın ısrarla aksini iddia etmesi ve yargılamanın uzamasına sebep olduğu dikkate alınarak kararın kötüniyet tazminat talebinin reddine ilişkin kısmının kaldırılmasını talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, İİK’nın 72.maddesine dayalı olarak açılan menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı her iki taraf vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır Menfi tespit davasına konu, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra dosyasında davalı şirket tarafından borçlular …, …, … ve … aleyhine senetler ve kefaletnamelere dayalı olarak ilamsız takip başlatılmıştır. Davacılar ve dava dışı …’ya …’nın mirasçısı sıfatı ile takip yöneltilmiştir. Takibe konu 31.01.2005 Tarihli iki adet kefalet sözleşmesi mevcut olup davacıların murisi …’nın müteselsil kefil konumunda olan davaya konu sözleşmede; asıl borçlu … Ticaret -…, alacaklı … Elektrikli Gereçler Sanayi Aş olup sözleşmede süre belirlenmemiştir. … Ticaret-…’ya atfen takibe konu senetlerde keşideci olarak isim ve imzası bulunmaktadır. Davalı vekilinin taraf ehliyetine ilişkin istinaf istemi öncelikle incelenmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 640/2. maddesine göre; miras ortaklığında mirasçılar arasında elbirliği mülkiyeti bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunun 702/2. maddesi “…Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir…” şeklindedir. Türk Medeni Kanunu’nun 702. maddesinin gerekçesinde ortaklardan her birinin, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabileceği ifade edilmiştir. Somut olayda kefilin terekesinin elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olmakla birlikte, menfi tespit talebi yönünden mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunmadığı, menfi tespit davasının tereke üzerinde tasarruf işlemi olmayıp terekedeki hakların korunmasına yönelik bir dava olduğu dikkate alındığında davalı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin reddi gerekmiştir. (Yargıtay HGK, 2017/19-839Esas, 2019/690 Karar, 18.06.2019 tarihli ilamı, Erişim: Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bilgi Bankası) 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı TBK 598/3 maddesinde ” Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle ortadan kalkar” hükmü düzenlenmiştir. 6101 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5/2 maddesinde “Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla, bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar.Ancak bu ek süre Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” düzenlemesi getirilmiştir. Dava konusu icra takibinin dayanağı kredi sözleşmelerinin tanzim tarihi itibarıyla 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun geçerlidir. 818 Sayılı BK 342. Maddede ve kefalet hükümlerinin düzenlendiği diğer maddelerde, hak düşürücü süre ve zamanaşımı süresinin bulunmamakta ise de; 6098 Sayılı Kanun’un 598/3 maddesi ile kefalet sözleşmelerinde ilk defa hak düşürücü süre düzenlenmiştir. 6101 sayılı Yürürlük Kanunu’nun 5/2 maddesi gereğince, sözleşmenin başlangıç tarihi olan 31.01.2005 Tarihinden itibaren 10 yıllık süre dolmuştur. Takibin 6098 Sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden itibaren 1 yıllık süreden sonra 27/04/2015 tarihinde başlatıldığı, takip tarihi itibarı ile davacıların kefaletinin TBK 598/3 maddesi gereğince ortadan kalktığı dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararı yerindedir. Ancak, vekalet ücretinin davacı lehine değil davacı vekili lehine hükmedilmesi hatalı olup davalı vekilinin istinaf isteminin bu yönü ile kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının vekalet ücreti yönünden kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. Davacılar vekilinin istinaf istemi ise; kötüniyet tazminatına hükmedilmemesinin hatalı olduğuna ilişkindir. İİK 72.maddesine göre davacılar lehine tazminata hükmolunabilmesi için davalı alacaklının takipte kötüniyetli olması gerekli olup dava kefalete ilişkin hak düşürücü sürenin dolması nedeni ile reddedilmiş olmakla ilk derece mahkemesinin kötüniyet tazminat talebinin reddine ilişkin kararı yerindedir. Açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin istinaf isteminin HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, davalı vekilinin istinaf isteminin kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KISMEN KABULÜNE, 3-İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/02/2017 gün ve 2015/737 Esas, 2017/168 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, -Davanın KABULÜNE, davacıların İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına konu asıl alacak ve ferileri yönünden davalıya borçlu olmadıklarının TESPİTİNE, -Davacıların kötüniyet tazminatı taleplerinin reddine, 4-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; -Harçlar tarifesine göre alınması gereken 12.704,03 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 3.176,01 TL harçtan mahsubu ile bakiye 9.528,02 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, -Davacılar kendini vekil ile temsil edildiğinden, kabul edilen dava değeri üzerinden hesap olunan 17.108,57TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, -Davacı tarafından yapılan peşin harç, vekalet harcı, başvuru harcı, bilirkişi ücreti, posta, tebligat ve müzekkere masraflarından oluşan toplam 3.287,81 TL yargılama masrafının davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, -Davalı tarafından yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde bırakılmasına, 5-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; -Davacı taraftan alınması gereken 54,40 TL harçtan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00 TL’nin davacılardan alınarak hazineye irat kaydına, -İstinaf talebi kabul edildiğinden davalı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, -İstinaf yargılaması için davalı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 80,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 165,70 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, davacı tarafça yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına, -İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına, 6-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 11/06/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.