Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/4193 E. 2020/602 K. 06.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/4193 Esas
KARAR NO : 2020/602
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/04/2017
NUMARASI : 2015/813 2017/376
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 06/03/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, taraflar arasında 2008 yılından beri ticari ilişki bulunduğunu, müvekkili şirketin ön ödemeli olarak davalıdan alüminyum külçe alımı yaptığını, müvekkilinin davalıya ödenen 390.791,72 TL’ye karşılık davalının 358.385,89 TL’lik mal teslimi yaptığını, bu nedenle müvekkilinin 32.405,83 TL’lik malı alamadığını, müvekkilinin ayrıca bu tutarın dışında 31/12/2009 tarihi itibariyle 14.789,73 TL daha alacağı bulunduğunu, buna göre toplam alacağın 47.190,56 TL olup 28/12/2010 tarihli ihtarname ile bu tutarın ödenmesinin istendiğini, ödeme yapılmaması üzerine davalı şirket aleyhine Bakırköy 2.Asiley Ticaret Mahkemesi’nin 2011/104 esas sayılı dosyasında alacak davası açtıklarını, yargılama sonunda müvekkiline 7.160,90 kg alüminyumun teslim edilmediği gerekçesiyle eksik mal bedeli 33.575,35 TL’nin davalıdan tahsiline karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, müvekkilinin ayrıca ticari defterlerinde kayıtlı bulunan 14.784,73 TL’lik cari hesap alacağının tahsilinin istenmesine rağmen davalının bu tutarı ödenmediğini, alacağın tahsili için başlattıkları icra takibinin davalının haksız itirazı sonucu durduğunu belirterek itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, alacak talebinin 14/05/2009 ve öncesine dayandığından zamanaşımına uğradığını, ayrıca cari hesap alacaklarının 5 yıllık zamanaşımına tabi olup daha uzun süre geçtiğini, davacının Bakırköy 2.ATM’de 13.810 kg alüminyum külçenin teslimi ya da bedelini talep ettiğini, bu davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadığını, verilen kararın onandığını, dolayısıyla davanın reddi gerektiğini, bahse konu dava dosyasında taraf kayıtları arasındaki farklılıklara ilişkin tespitler kısmında her iki taraf kayıtlarında 47.190,56 TL davacı alacağının bulunduğunun belirtildiği, 2010 yılındaki farklılığın davalı kayıtlarında görülen kur değerlemelerinin davacı kayıtlarında mevcut olmaması nedeniyle oluştuğu görülmüştür yolunda görüş bildirildiğini, davacının cari hesapta kur değerlendirmesi yapması gerekirken bunları yapmadığını, kötüniyetli olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; davalının zamanaşımı def’inin yerinde buulnmadığı, ayrıca davacının önceki dosyada son faturaya yönelik olarak eksik mal alımı iddiasına dayanmış iken eldeki davada cari hesap alacağına dayandığı, bu itibarla bu yöndeki savunların da yerinde bulunmadığı, davacının 31/12/2009 tarihi itibariyle davalıdan 47.190,56 TL alacağı bulunduğu gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne, davalının itirazının kısmen iptali ile takibin 14.784,73 TL asıl alacak ve 6.314,12 TL faiz yönünden devamına ve davalının %20 oranında icra inkar tazminatiyla sorumluluğuna karar verilmiş, kararı davalı vekili istinaf etmiştir. Davalı vekili istinaf sebebi olarak; davacının cari hesap alacağı iddiasının 14/05/2009 ve öncesine dayandığını, oysa davacının en son 27/08/2009’da ödeme yaptığını ve en son mal satışının 19/09/2009 ‘da gerçekleştiğini, icra takibine ise 04/05/2015 tarihinde itiraz ettiklerini, dolayısıyla TTK’nun 101.maddesindeki cari hesap alacaklarının 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu gözetilerek zamanaşımının dolduğunu, kararın kısa ve gerekçesinin adalete ve yasalara aykırı olduğunu, müvekkilinin kanuni defterlerinin açılış ve kapanış tasdikleri mevcut olup lehine delil özelliğinin bulunduğunu ve bu defterlere göre 20/07/2012 itibariyle borç ve alacağı kalmadığını, yine bilirkişi raporunda davacının defterlerinin lehe delil özelliğinin bulunmadığının belirtildiğini, bilirkişilerin kanaatlerinin ve mahkemenin gerekçesinin HMK 222 ve TTK 64 maddelerine aykırı olduğunu, mahkemenin ve bilirkişi raporunun davacının faiz talebiyle ilgili hesaplama ve beyanının yanlış ve kanunlara aykırı olduğunu, davacının takipte 15/02/2011-31/12/2013 arasında işlemiş faiz olarak 6.347,00 TL talep ettiği, raporda ise 4.484,71 TL faiz istenebileceği, oysa davacının müvekkilini temerrüde düşürmediğini, davacının 28/12/2010 tarihli ihtar ile 47.190,56 TL’nin ödenmesini istediğini ve bu alacakla ilgili olarak Bakırköy 2.ATM’de dava açtığını, o davada davacının fazlaya ilişkin hakların ısaklı tutmadığını, dolayısıyla bu davada tekrardan 14.794,73 TL cari hesap alacağını isteme hakkının bulunmadığını, müvekkilinin Lontra Metal Borsasında belirlenen fiyatlar üzerinden satış yaptığını, kurların sürekli değişmesi nedeniyle borç alacak takibinin USD biriminden gerçekleştirildiğini, yapılan TL tahsilatların USD’ye çevrildiğini, USD tahsilatlarının ise TL’ye çevrilerek bakiyesinin talep edildiğini, buna göre 19/09/2009 tarihinde USD bakiyesinin 13.264,29 USD , TL bakiyenin ise 47.190,56 TL olarak gerçekleştiğini, 2008 yılında eksik değerleme yapılması nedeniyle 30.728,15 TL kur farkı gelirinin kayıtlara takip eden yıla intikal ettirildiğini, dolayısıyla henüz bir dava süreci başlamamış iken müvekkilinin kayıtlarında kur farkı işlemlerinin var olduğunu ve bunun kur farkı uygulanmasına delil teşkil ettiğini, muhasebe biriminde yapılan hata sonucunda 2008 yılında bir kez daha değerleme yapılarak hesaba 3.195,27 TL kur farkı geliri tahakkuk ettirildiğini, esasen davacının da USD değerlemesini kabul ederek uyguladığını, söz konusu alacağın kur farkı uygulanmadığında oluşan bir alacak olup kur farkı uygulandığında mevcut olmadığını, ihtarnamede ise cari hesap borcu olduğuna işaret edildiğini, dövizli çalışıldığı bilindiği halde kur değerlemesi yapılmayarak alacağın arttırılmaya çalışıldığını, vergi usul kanununun 280.maddesinde de yabancı paraların borca rayici ile değerleneceği, borca rayicinin bulunmaması halinde ise maliye bakanlığınca belirlenen kurların esas alınacağının hüküm altına alındığını, bilirkişi raporunda kur farkının teamül olmadığı ve sözleşme olmadığı için istenemeyceğinin belirtildiğini, halbu ki kur farkı konusunda taraflar arasında teamül bulunduğunu, bu hususun defterlerle sabit olup mahkemece incelenmediğini, ayrıca icra inkar tazminatının da doğru olmadığını bildirmiştir. Davacının başlangıçta İstanbul Anadolu ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlattığı, daha sonra yetki itirazı üzerine takibin Küçükçekmece ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası üzerinden yeniden ödeme emri gönderildiği, buna göre davacının 14.784,73 TL asıl alacak 6.347,00 TL faiz istediği, faizin ise 15/02/2011-31/12/2013 tarihleri arasına ilişkin olduğunun belirtildiği, davalının Gebze İcra Dairelerinin yetkili olduğundan bahisle yetkiye itiraz ettiği, ayrıca borcun esasına da itiraz ettiği görülmüştür. Bakırköy 2.ATM’nin 2011/104 esas, 2012/423 Karar sayılı karar fotokopisinin incelenmesinde; tarafların aynı olduğu, o davada davacının ön ödeme yaptıklarını, kendilerine 19/09/2009 tarihinde 13.810 kg alüminyumun teslim edilmediğini belirterek bu miktar alüminyum külçenin aynen teslimi, mümkün olmaması halinde ise bedelinin tahsilini istediği, yargılama sonunda ise davacının bedelini peşin ödemesine rağmen 7.160,90 kg alüminyumun eksik teslim edildiği, bunun bedelinin 33.575,35 TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile bu miktarın davalıdan tahsiline, fazlaya dair istemin reddine karar verildiği, kararın Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nce onandığı, bu dosyada alınan 03/12/2011 havale tarihli bilirkişi raporunda; davacı defterlerinin 2009 yılı sonu itibariyle davalıdan 47.190,56 TL alacak gösterdiği, davalı defterlerinin ise 2009 yılı sonu itibariyle 47.190,56 TL davacıya borç gösterdiği, davalının 2010 yılı kayıtlarında ise kur değerlemesine ilişkin borç kayıtları nedeniyle 2010 yılı sonu itibariyle davacının alacak bakiyesinin 20.506,61 TL olarak yer aldığı, söz konusu taraf defterleri arasındaki farklılığın davalı kayıtlarında görülen kur değerlemelerinin davacı kayıtlarında mevcut olmamasından kaynaklandığı, raporun sonuç kısmında ise davacının eksik kalan alüminyum miktarının 6.388 kg olup bunun TL karşılığının 29.951,40 TL olduğu yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Davacı tarafından davalıya gönderilen 28/12/2010 tarihli ihtarnamede; 47.190,56 TL karşılığı alüminyum külçenin 3 gün içinde teslimi, aksi halde 3 iş günü içinde bedel iadesinin yapılmasının istendiği, davalının ise verdiği cevabi ihtarda; alacak miktarının 20.506,61 TL olduğunu bildirdiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 10/02/2017 tarihli bilirkişi raporunda; davacı defterlerinde takip tarihi itibariyle 14.784,73 TL alacak gözüktğü, davalı defterlerinde ise 20/07/2012 itibariyle borcun sıfırlandığı, taraflar arasında kur farkının istenebileceğiyle ilgili teamül ve sözleşme bulunmadığından kur farkı istenemeyeceğini ve davalının ,davacıdan 14.784,73 TL alacağı bulunduğu, işlemiş faiz miktarının ise 4.484,71 TL olarak hesap edildiğinin belirtildiği görülmüştür. Söz konusu rapora karşı taraf vekillerince itiraz edildiği, davalı vekilinin kur farkı konusunun yeterince incelenmediğini belirterek yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınmasını istediği, davacı vekilinin ise işlemiş faiz hesabında hata bulunduğunu belirterek ek rapor alınmasını istediği görülmüştür. Mahkemece, 24/04/2017 tarihli duruşmada davalı vekilinin rapora itirazlarının reddine, davacı yanın eksik faiz hesabına yönelik itirazının ise re’sen giderilebileceği gerekçesiyle ek rapor alınmasına yer olmadığına karar verilmiş ve gerekçeli kararda işlemiş faizin re’sen yapıldığı belirtilerek 6.314,12 TL istenebileceği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptaline ilişkindir. Davacı taraf, davalıdan cari hesaptan dolayı bakiye alacaklarının bulunduğunu iddia etmiş, davalı taraf ise davanın zamanaşımına uğradığını, ayrıca davacının Bakırköy 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açtığı davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadığını, davacının kur farkı değerlendirmesi yapmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir. Bakırköy 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/104 Esas, 2012/423 Karar sayılı kararının incelenmesinde; davacının davalıdan ön ödemeli mal aldıklarını, ancak davalının eksik mal teslim ettiğini iddia ederek eksik malın aynen teslimi, bu mümkün olmadığı takdirde bedelinin tahsilini talep ettiği, yargılama sonunda davacının eksik mal nedeniyle alacaklı olduğu gerekçesiyle 33.575,35 TL’nin davalıdan tahsiline karar verildiği, bu kararın Yargıtay onamasından geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır. Bahse konu dosya içerisinde alınan bilirkişi raporunun incelenmesinde; taraf defterlerinin 2009 yılı sonu itibariyle davacının, davalıdan 47.190,56 TL alacaklı olduğu yolunda kayıt içerdiği, davalının 2017 yılı kayıtlarında kur değerlemesine ilişkin borç kayıtları nedeniyle davacının alacak bakiyesinin 20.506,61 TL olarak göründüğü, taraf defterleri arasındaki farklılığın davalı kayıtlarında görünen kur değerlemelerinin davacı kayıtlarında mevcut olmamasından kaynaklandığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Huzurdaki davada ise alınan bilirkişi raporunda; taraflar arasında kur farkı konusunda sözleşme bulunmadığı ve teamül de olmadığı yolunda görüş ve kanaat bildirildiği görülmüştür. Alınan bilirkişi raporuna davalı tarafça gerekçeleri gösterilmek suretiyle itiraz edilmiştir. Şu halde uyuşmazlık, taraflar arasında kur farkı uygulaması bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Davalı taraf, her ne kadar alacağın zamanaşımına uğradığını iddia etmiş ise de, taraflar arasındaki ilişki mal alım satım ilişkisi olduğundan 10 yıllık genel zamanaşımı süresine tabi olup bu husustaki istinaf talebi yerinde değildir. Az önce de değinildiği üzere uyuşmazlığın kur farkı uygulaması bulunup bulunmadığı hususundan kaynaklandığı gözönüne alınarak bu konuda taraf defterleri üzerinde ayrıntılı incelemeyi içerir ve istinaf denetimine elverişli olacak şekilde konusunda uzman bir bilirkişi ya da bilirkişi heyetinden taraflar arasında kur farkı uygulaması bulunup bulunmadığı, davalının kur farkı değerlemesi yapma konusunda haklı olup olmadığı hususlarında rapor alınıp tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Öte yandan kabule göre de, hakim tarafından faiz hesabı yapılabilmesi mümkün olmakla birlikte bunun istinaf denetimine elverişli olması gerekir. Ancak verilen kararda doğrudan işlemiş faiz hesabının miktarı yazılmış olup bu miktarın nasıl hesaplandığı denetime açık değildir. Bu şekilde karar verilmesi de usule aykırıdır. Hal böyle olunca davalı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulüne, kısmen reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davalı vekilinin istinaf talebinin KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE, 2-Bakırköy 7.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/04/2017 tarih, 2015/813 esas, 2017/376 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde araştırma ve inceleme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harcının talebi halinde davalıya iadesine, 5-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama gideri olan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 46,00 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 131,70 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.06/03/2020