Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/3913 E. 2018/1061 K. 30.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO : 2017/3913 Esas
KARAR NO : 2018/1061 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/04/2017
NUMARASI : 2014/1175 E., 2017/327 K.
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 30/04/2018
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde, 1990 yılında bir arsa işi için teminat olarak 515.000 TL’lik senedi imzalayıp davalının ağabeyi dava dışı …’a teslim ettiğini ve arsa sorununun halledilmesinden sonra senedin teslimini istediğinde senedi kaybettiğini söyleyerek iade etmediğini, bu olaydan 24 yıl sonra davalının bu senedi takibe koyduğunu, senetlere pul yapıştırma uygulamasının 2005 yılında kaldırılmasına rağmen senette pulun mevcut olması, senedin günümüz kağıdı olmayıp eski zamanlara ait olması, yazıyla imza arasında zaman farkı bulunması, davalının ağabeyi ile davalının beyanlarının çelişkili olmasının da senedin belirtilen senet olduğunun kanıtı olduğunu ileri sürerek davalıya borçlu olmadığının tespitini ve takibin iptalini ve kötüniyet tazminatına hükmolunmasını talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, açığa imzanın anlaşmaya aykırı doldurulduğunu kanıtlama yükünün davacıya ait olduğunu, Senedin davacı tarafından doldurulup kendisine verildiğini, senet tarihinin sonradan atıldığı iddiasının doğru olmadığını, senette pulun bulunmasının iptal nedeni olmadığını, iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, Cumhuriyet Savcılığı soruşturma dosyasında alınan 02/01/2015 günlü senedin üst dolum yazılarının ve borçlu bilgileri yazılarının farklı renk kalibrasyonlu bir kalemle ve farklı bir el tarafından yazılmış olduğu, senet aslının tek bir seferde düzenlenmediği, yazı yaşı tayininin sağlıklı olarak yapılamadığı, ancak senet kağıdının evsafı, yıpranma, renk, ton kaybı dikkate alındığında senedin düzenlenme tarihi olarak gösterilen 2012 yılından çok önceki bir tarihe ait olduğu, damga pulu yapıştırılma usulünün de kaldırılmış olduğu bilirkişi raporu, İstanbul 50. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2015/33 sayılı dosyasında alınan ve senetteki üst kısımdaki yazı ve rakamların … eli ürünü olduğuna ilişkin bilirkişi raporu ve söz konusu mahkeme kararı dikkate alınarak senedin 1990 yılından önce davacı tarafından imzalanarak davalının kardeşi…’ya verdiği ve …’nın da bedelsiz olan bu senedi kaybettiğini söyleyerek iade etmeyip davalı tarafından takibe konulduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş olup karar davalı tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf sebepleri, davacı iddialarının gerçek dışı olduğunu, davacının bedelsizlik iddiasını ancak yazılı belgeyle ispat etmesi gerektiğini, yazılı belgenin sunulmadığını, senet borçlusunun senedin aradaki anlaşmaya aykırı olarak sonradan doldurduğu iddiasıyla senet üzerindeki farklı yazıların yaş tespitinin bilirkişi marifetiyle tespiti taleplerinin hukuka aykırı olduğunu, çünkü bu metindeki yazıların davacı borçlunun ya da bir başkasının eli ürünü olup olmamasının senedin geçerliliğine etkisi olmadığının, senet üzerindeki pulun tanzim tarihinden önceki bir tarihe ait olmasının da esasa etkili olmadığının, pul uygulaması kalkmasına rağmen pul yapıştırılmasının senedi geçersiz kılmayacağını, Adli Tıp raporunda tahrifat yapılmadığının belirtildiğini, mahkemece Ceza Mahkemesi kararı beklenmeden HMK uygulanarak karar verilmesi gerekirken tanık beyanlarına göre verilen Ceza Mahkemesi kararının beklenmesinin usule aykırı olduğunu, ayrıca Ceza Mahkemesi’nde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi nedeniyle kararın hukuk hakimini bağlamayacağını, kararın Yargıtay emsal içtihatlarına aykırı olduğunu, İstanbul 8. İcra Mahkemesi’nin 2014/403 esas 2014/562 sayılı kararında davacının açmış olduğu iptal davasının reddine karar verildiğini ileri sürerek istinaf talebinin kabulüyle kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE:
Dava, davacının 15/04/2012 tarihli 515.000 TL’lik borçlusu davacı, lehtarı davalı … olan bonodan dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı senedin bir arsa işi için 1990 yılında teminat olarak davalının dava dışı kardeşi …’a verdiğini, arsa işi halledildikten sonra bedelsiz kalan senedin kaybolduğu iddiasıyla kendisine verilmeyerek aynı senedin 24 yıl sonra kardeşi davalı tarafından icra takibine konulduğunu iddia ettiğinden, uyuşmazlık senedin anlaşmaya aykırı doldurulup doldurulmadığı değil, senedin davalı tarafından usulsüz ele geçirilip geçrilmediği noktasında toplanmaktadır.
Davalı senedin iddia edildiği gibi 1990 yılında kardeşine verilen senet olmadığını savunduğundan senedin davalı tarafından usulsüz ele geçirildiği iddiasının kanıtlanmasında ispat yükü davacıya düşer. Başkasına verilip bedelsiz kalan senedin 2012 yılında düzenlenmiş gibi işleme konması nedeniyle iddia haksız fiile dayalı sahtecilik iddiasıdır. Nitekim Ceza Mahkemesinde de bu iddiaya göre davalıyla kardeşi hakkında yargılama yapılmıştır. Haksız fiilin tespiti ise maddi bir vakanın tespitine ilişkin olup bu hususun yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmamaktadır. HMK 200/1 maddesine göre “hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin senetle ispat olunması” gerekir. Madde hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere ancak hukuki işlemler için senetle ispat zorunluluğu söz konusu olup haksız fiile dayalı maddi olguların senetle ispatı gerekli olmayıp her türlü delile dayanılması mümkündür.
Davacı vekilinin 28/03/2014 tarihinde davalı ve dava dışı kardeşi …hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunması üzerine savcılıkça ifadesi alınan davalı 16/05/2014 günlü savcılık beyanında, davacıya 2012 yılında 515.000 TL borç para verip senedi aldığını, abisi …’ın bu olayla hiçbir ilgisinin bulunmadığını, abisinin kendisinin davacıya borç para verdiğini dahi bilmediğini, senedin yaşı konusunda bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek olmadığını, davalı tarafın iddiasını senetle kanıtlaması gerektiğini belirtmiştir.
Davalının kardeşi … ise 15/04/2014 günlü ifadesinde senet hakkında hiçbir bilgisinin olmadığını belirtmesine rağmen, savcılıkça Adli Tıp Uzmanı Grafolog … tarafından senet üzerinde laboratuvar ortamında yapılan inceleme sonucu alınan 02/01/2015 günlü raporda; senet üst dolum yazılarının ve borçlu bilgileri yazılarının farklı renk kalibrasyonlu bir kalemle ve farklı bir el tarafından yazılmış olduğu, senet aslının tek bir seferde düzenlenmediği, yazı yaşı tayininin günümüzde sağlıklı olarak yapılamadığı, ancak senet kağıdının evsafı, yıpranma, renk, ton kaybı dikkate alındığında senedin senet düzenleme tarihi olan 2012 yılından çok daha önceki bir döneme ait olduğu, senetlere damga pulu yapıştırılmasının 2003 yılında kalktığı ifade edilmiştir.
Ceza Mahkemesince alınan 23/01/2016 günlü bilirkişi raporunda da dava konusu senedin borçlu bilgileri kısmındaki yazı ve rakamlar ile üst kısmındaki yazı ve rakamların farklı kalemlerle oluşturulmuş olduğu, aralarında büyük farklılık bulunduğu, düzenleme tarihi 15/04/2012, ödeme tarihi 15/05/2012, alacaklısı …, borçlusu … olan, …’a atfen atılı borçlu imzalarını içeren 515.000 TL’lik kısmı ile üst kısımdaki yazı ve rakamların karşılaştırma belgelerindeki … ve …’a ait yazı ve rakamlara kıyasla …’ın eli ürünü olduğu belirtilmiştir.
Mahkemece Adli Tıp Kurumundan alınan raporda ise senette kimyasal ya da fiziksel silinti kazıntı ve tahrifat yapıldığını gösterir bulgu saptanmadığı belirtilmiş ise de; davada senette tahrifat yapıldığına dair bir iddia bulunmadığından bu raporun davanın çözümüne dair bir etkisi bulunmamaktadır. Zira iddia 1990 yılında verilen senedin boş kısımlarının 2012 yılında doldurulduğu iddiasına dayanmakta olup mevcut yazılar üzerinde tahrifat yapıldığı iddiası bulunmamaktadır. Gerek Savcılıkta ve gerekse Ceza Mahkemesinde alınan rapor birbirini teyit etmekte olup, hem senedin borçlu bilgilerinin bulunduğu kısım ile metin kısmının (üst kısımdaki) yazı ve tarihlerin farklı tarihlerde yazıldığı hem de bir kısmının davalı bir kısmının da davalının kardeşi tarafından yazıldığı tespit edilmiş olduğundan ve ayrıca Savcılık raporunda senet kağıdının da senette keşide tarihi olarak gösterilen dönemin kağıt vasfında olmadığı, eski tarihli olduğu belirtildiğinden senetteki bir kısım yazıların davalının dava dışı kardeşi …’ya ait olduğu, diğer kısmın ise davalı tarafından doldurulduğu, dolayısıyla senedin üst kısmının sonradan ve senedin verildiği kişi tarafından değil, davalı tarafından doldurulduğu kanıtlanmıştır. Ayrıca davacının senette adresi olarak gösterdiği iş yerini 1997’de kapattığı ve o günden beri kullanmadığı dosyaya sunulan delillerle sabit olduğu halde senet tarihine göre 15 yıl önce kapatılan ve kullanılmayan adresin davacı adresi olarak gösterilmesi, yine davalının kardeşi …’ın ceza davasındaki beyanlarında senetten haberi olmadığını belirtmesine rağmen davalının iddiasının aksine senetteki bir kısım yazıların davalıya bir kısım yazıların da kardeşine ait olduğunun kanıtlanması, ayrıca senetlerde pul uygulamasının 2006 yılında Bakanlık’ça kaldırılmasına rağmen eski tarihlere ait olduğu laboratuvar incelemesiyle anlaşılan senette eski tarihlerde kullanılması zorunlu olan pul içermesi gibi olguların tamamı davacının iddiasını doğrulamaktadır. davalı eski dönemlere ait bu kadar çok unsurun bir arada olmasının inandırıcı bir açıklamasını yapamamıştır.
Başkalarına ciro ile veya senedin teslimiyle senedi elinde bulunduran senet borçlularına karşı alacaklı durumuna geçmekle beraber, davalı bu senedi kardeşinden aldığını iddia etmediği gibi, kardeşi de senetten haberinin olmadığını savunduğundan ve Senet üzerinde senedin kardeşi tarafından davalıya ciro edildiğine dair bir kayıt da bulunmadığından davalının senedin yasal hamili olduğu kanıtlanamamıştır.
Toplanan deliller dikkate alındığında; senet kağıdının 24 yıl önce kullanılan kağıtlardan olması, çok yıpranmış ve soluk olması, senetteki keşide tarihi 2012 olarak gösterilmesine rağmen senet üzerinde senedin yapıldığı tarihte senede yapıştırılması uygulaması olmayan pulun mevcut olması, davacının iş yerini 1997’de kapatmasına ve senet keşide tarihi de 2012 olmasına rağmen 15 yıl önce kapattığı adresin davacı adresi olarak yazılmış olması, davalının senedin davacı tarafından kendisine verildiğini, ve davalının kardeşinin ise senetten haberinin olmadığını iddia etmelerine rağmen senetteki yazıların bir kısmının davalıya bir kısmının da davalının kardeşine ait olduğunun ceza davasında alınan bilirkişi raporlarıyla kanıtlanması, dolayısıyla her ikisinin beyanlarının doğru olmadığının bilirkişi raporlarıyla kanıtlanması, ayrıca 515.000 TL gibi yüksek bir miktardaki paranın elden verilerek herhangi bir teminat alınmadan bono almakla yetinilmesi gibi hayatın gerçeğine uygun olmayan bir nedene dayanılması ve senedin eski tarihte düzenlendiğine delil olarak sunulan çok sayıda eski dönem unsurunun bir arada olmasına inandırıcı bir açıklama getirilememesi, tanık anlatımları ve ceza dosyası delillerinden senedin başlangıçta kısmen doldurularak senette yazısı bulunan davalının kardeşine bir arsa işi için teminat olarak verildiği ve teminat nedeni ortadan kalkmasına rağmen iade edilmeyerek yıllar sonra senedin boş kısımlarının davalı tarafından doldurularak işleme konulduğu kanaat ve sonucuna varılmış olup belirtilen delillere göre oluşturulan mahkeme kararı yerinde görüldüğünden istinaf talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-6100 sayılı HMK.’nın 353/6-b-1 maddesi gereğince yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE,
2-Harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf incelemesi için yapılan yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına,
4- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından ayrıca vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 30/04/2018