Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/3861 E. 2020/285 K. 07.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/3861 Esas
KARAR NO : 2020/285
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/11/2016
NUMARASI : 2014/706 2016/931
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 07/02/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili, müvekkilinin 10 yılı aşkın süredir davalının yetkili servisi olduğunu, müvekkilinin sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirdiğini, hatta davalı tarafından gerçekleştirilen inceleme ve denetlemelerde yüksek puanlar aldığını, ancak davalının müvekkilinin müşterilerini başka servislere veya kendi merkez servisine yönlendirerek müvekkilini zarara uğrattığını, davalının haksız ve hukuka aykırı bu eylemlerinin 2007 yılı sonunda başlayıp her sene yavaş yavaş artarak devam ettiğini, davalının sözleşmeye, hukuka aykırı bu fiillerinin 03/01/2013 tarihli ihtarname ile davalıya bildirildiğini, davalının ise ihtarnamenin ardından sözleşmeyi yenilemeyerek müvekkilini cezalandırmak niyetiyle sözleşmeyi sonlandırdığını, müvekkilinin davalının haksız ve akde aykırı fiileri sebebiyle zarara uğradığını, bu zararların kar mahrumiyeti, işletme gider kar mahrumiyeti zararları ile işletme giderlerinin karşılanmaması olduğunu, ayrıca bu yüzden iş yerini kapatmak zorunda kaldığından işçilerine işçilik ücretleri ödemek durumunda kaldığını, yine müvekkilinin müşteri portföyünden yoksun bırakıldığını ve zarara uğratıldığını, ayrıca bilirkişi incelemesi neticesinde tespit edilecek diğer zarar ve mahrumiyetlerin de bulunduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; davacı ve davalı arasında 15/01/2010 tarihinden itibaren 1 yıllık süre ile geçerli olacak şekilde yetkili servis sözleşmesi imzalandığı, sözleşmenin protokollerle iki defa birer yıllık dönemlerle uzatıldığı, 2013 döneminde ise sözleşmenin feshedildiği ve dava sürecinin başladığı, uyuşmazlığın sözleşmenin daval ıtarafından ihlal edilip edimediği noktasında toplandığı, davalı şirket tarafından davacıya Kartal ilçesi sınırlarında münhasır servis yetkisi verildiğinin kabulü gerektiği, davalının tek taraflı olarak yeni servis sistemine geçtiği yöndeki beyanlarının değişikliklerin sözleşme ile karşılıklı olarak hüküm altına alınmamış olması nedeniyle kabule şayan bulunmadığı, ancak davacının, davalının sözleşmeye aykırı davrandığını iddia ettiği dönem içinde aynı sözleşmeyi birer yıllık dönemler halinde iki kez uzattığı, geçmişe dönük olarak sözleşmeye aykırılık iddiasında bulunulmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğu gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf sebebi olarak; hükme esas alınan raporun HMK’nun 266 ve 267.maddelerine aykırı olarak atanmış bilirkişiler tarafından düzenlendiğini, bilirkişi heyetinin içinde hukukçu bilirkişi bulunduğunu, ayrıca heyetin tek değil çift sayıda oluşturulduğunu, yine mahkemenin 23/06/2016 tarihli duruşmanın 2.bendinde; sunulan kararın incelenmesi şeklinde ara karar oluşturduğunu, ancak bu kararın incelenmediğini, söz konusu kararın İstanbul Anadolu 4.ATM’nin 2014/743 esas sayılı kararı olup bir başka yetkili servis tarafından aynı sözleşme nedeniyle açılan tazminat davasının kabulüne dair bir karar olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda; taraflar arasındaki sözleşmede davalının yeni bir servis ağı oluşturduğuna dair bir ibare olmadığı, davalının servis sistemini yenilerken sözleşmeleri gerekli şekilde değiştirmesi gerektiği, davacının bilgilendirilmesine rağmen standart yetkili servis olarak kalmayı kabul ettiğinin davalı tarafından ispatlanması gerektiği, davalını servis sistemini değiştirirken davacıyı ağır yükümlülük altına sokmaması gerektiği, somut olayda sözleşmenin davalı tarafa tek yanlı değişiklik yapma yetkisi vermediği, davacının sunmuş olduğu belgeler kapsamında davacının münhasırlığının davalı tarafından ihlal edildiği, davacının 3 yıl boyunca sözleşmeyi fiilen değiştirmesine ses çıkarmamış olması ve iki sefer sözleşmeyi uzatmış olması nedeniyle münhasırlık sözleşmesinin değiştiğini, mahkemenin kabul etmemesi halinde davalı tarafın münhasırlığı ihlal etitğinin kabul edileceğinin tespit edildiğini, bu tespitlerden iki hususun ortaya çıkıtğını, davalının Kartal içesindeki münhasırlık yetkisini ihlal ettiği, ikincisi ise davalının aynı sözleşmeyi iki sefer uzattığıdır, buna rağmen davacının dava açmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğunun kabulünün doğru olmadığını, davalının kusurunun bulunduğunun gözden kaçırıldığını, TBK’nun 112.maddesi gereğince borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlunun kendisine hiçbir kusurunun yüklenemeyeceğinin ispat etmedikçe zararı gidermekle yükümlü olduğunu, davacının standart servis olarak kalmayı kabul ettiğinin davalı tarafından ispat edilmesi gerektiğini, davalının ekonomik gücü dikkate alındığında sözleşmeiy tek taraflı sona erdirme yetkisi varken bunu yapmayarak ertesi sene yeniden aynı münhasırlık yetkisini davacıya vermesinin unutkanlık değil art niyet sonucu olduğunu, davacının davalı tarafça art niyetli olarak yönlendirildiğini, aksini düşünmenin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu bildirmiştir.
Dosya istinaf aşamasında dairemizde beklerken davacı vekili Av. … tarafından sunulan 25/06/2019 tarihli dilekçede; benzer dava olan İstanbul Anadolu 4.ATM’nin 2014/1743 esas sayılı ilamına yönelik temyiz isteminin Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nce reddedildiğinin bildirildiği, ayrıca söz konusu dilekçede … varislerinin gösterildiği görülmüştür. Taraflar arasındaki 15/01/2010 tarihli sözleşmenin taraflarca imzalandığı ve davacının yetkili servis olarak arıza bakım ve tamirini üstlendiği, sözleşmenin 5.maddesinde; sürenin imzadan itibaren 1 yıl olduğu, sözleşmenin ilk 3 ayının deneme süresi olup bu süre içinde taraflardan herhangi birinin sözleşmeyi ihbarsız fesih hakkına sahip olduğu, sona ermeden en az bir ay önce tarafların tecdid için bir araya geleceklerinin hükme bağlandığı görülmüştür. Davalı tarafından davacıya gönderilen 18/04/2013 tarihli ihtarnamede; Temmuz 2012’de yürürlüğe giren yeni TTK gereği servis yapılandırma modelinin benimsendiği, en iyi şekilde tüketicilere hizmet verilmesi ve servisler ile şirket arasındaki menfaatin korunmasının amaçlandığı, yeniden yapılandırma modeli kapsamında taraflar arasında ticari ilişkinin 145/05/2013 tarihi itibariyle sona ereceeği, yetikil servis sözleşmesinin de sona erdiği ve bu tarihe kadar demirbaş olarak bulunan tabela vs’nin gönderilmesinin istendiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 07/04/2015 tarihli bilirkişi raporunda; taraf defterlerinin incelendiği, buna göre dava tarihi itibariyle davacının davalıdan 852,36 TL alacaklı olduğu, sözleşmede davacının münhasıran davalıya hizmet vereceğinin kararlaştırıldığı (madde 2/2), sözleşmenin feshinin ileri sürülemeyeceği yolundaki davalı iddialarının sözleşmenin feshine ilişkin 5.maddede getirilen düzenleme ışığında yerinde görülse dahi taraflar arasındaki dava konusu uyuşmazlık bakımından önem arzetmediği, davacının hem sözleşmeye aykırı davranıldığını iddia edip hem de sözleşmeyi hiçbir değişiklik olmaksızın birer sene için iki kere uzatması karşısında artık geçmişe dönek olarak sözleşmeye aykırılık iddiasında bulunmasının MK’nun 2.maddesinde düzenlenen dürüstülk kuralına, çelişkili davranış yasağına aykırılık teşkil ettiği, bu itibarla davacının tazminat talebinde bulunmasının haklı olmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.23/06/2016 tarihli duruşmanın 2 nolu ara kararında; davacı vekilinin ileri sürdüğü mahkeme ilamının incelenmesine karar verildiği görülmüştür. Davacı vekilince dosyaya sunulan İstanbul Anadolu 4.ATM’nin 2014/1743 esas , 2016/332 karar sayılı ilamının incelenmesinde; davacısının …Ltd. Şti, davalısının ise …olduğu, benzer iddialarla tazminat ve kar mahrumiyeti istendiği, yargılama sonunda davalının yetkili servis sözleşmesini ihlal ettiği ve davacının kar kaybına uğradığı, davacının zarar gördüğü gerekçeleriyle davanın kabulü ile 275.370,72 TL’nin davalıdan tahsiline karar verildiği, kararın davalı vekilince temyiz edildiği, Yargıtay 11.HD’nin 2016/14059 Esas, 2018/3164 Karar sayılı ilamıyla kararın HUMK’nın 432.maddesinde öngörülen 15 günlük yasal süreden sonra temyiz edildiği gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar verildiği görülmüştür.
GEREKÇE:Dava, taraflar arasındaki yetkili servis sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği iddiasıyla açılan zararların ve kar mahrumiyetinin tahsili istemine ilişkindir. Davacı taraf, davalının haksız ve hukuka aykırı uygulamaları bulunduğunu, müvekkilinin bu fiillerin sona erdirilmesini davalıdan istemesi üzerine davalının ise sözleşmeyi yenilemeyerek müvekkilini cezalandırmak istediğini bildirerek eldeki davayı açmıştır. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere taraflar arasında 15/01/2010 tarihinden itibaren bir yıllık süre ile geçerli olacak şekilde yetkili servis sözleşmesinin düzenlendiği görülmüştür. Sözleşmenin 5.maddesine göre sözleşme bir yıl süreyle geçerli olup bunun ilk üç ayının deneme süresi olduğu ve bu süre içerisinde taraflardan herhangi birinin sözleşmeyi ihbarsız fesih hakkına sahip olduğu, sözleşme süresinin sona ermesinden en az bir ay önce tarafların sözleşmenin tecditi için bir araya geleceğinin düzenlendiği görülmüştür. Taraflar arasındaki ilişki sonraki dönemler için devam etmiş, davacının davalıya gönderdiği 03/01/2013 tarihli ihtarnameden sonra davalı tarafından davacıya gönderilen 18/04/2013 tarihli ihtarnamede, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 15/05/2013 tarihi itibariyle sona ereceğinin belirtildiği görülmüştür. Buna göre taraflar arasında 15/01/2013 tarihinden itibaren yeni ve bir yıllık sözleşme süresinin başladığının kabulü gerekir. Öte yandan sözleşmenin 5.maddesinde belirtilen ilk üç ayının deneme süresi olduğuna dair düzenlemenin sadece ilk yapılan sözleşme için geçerli olduğunun kabulü gerekir. Zira deneme süresindeki amaç, tarafların ilişkiden amaçladıklarını elde edemeyeceklerini anlamaları halinde taraflara ihbarsız fesih hakkı tanımaktır. Oysa somut olayda taraflar ilk üç ayda fesih hakkını kullanmamışlar ve ilişkiyi devam ettirmişlerdir. Her ne kadar süreli bir sözleşmenin süre sonunda sonlandırılmayıp ilişkiye devam edilmesi halinde sözleşme belirsiz süreli hale gelir ise de, somut olayda tarafların sözleşmeyi birer yıllık sürelerle uzattıkları dosya içeriğinden anlaşıldığından, davalı taraf 18/04/2013 tarihli ihtarnamesiyle 15/01/2013’den itibaren başlayan yeni ve bir yıllık sözleşmeyi bir anlamda feshetmiştir. Davacının alacak talebinde bulunabilmesi için davalının feshinin haklı olup olmadığının tartışılması gerekir. İlk derece mahkemesince davacının, davalının hukuka aykırı fiilleri nedeniyle sözleşme ilişkisini devam ettirmesi nedeniyle hukuka aykırılığın bulunduğu dönemler itibariyle geçmişe dönük olarak talepte bulunmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğu şeklindeki gerekçe yerinde olmakla birlikte, az önce de yukarıda belirtildiği üzere davacının 15/01/2013 tarihinden başlayan yeni ve bir yıllık dönem içindeki ilişkinin son yılı için davalının feshinin haksız olması halinde uğradığı zararları isteyebilecektir. Bu durumda davalı tarafın sözleşmeyi feshinde haklı olup olmadığı üzerinde durularak davacının bahse konu son dönem için zarar isteyip isteyemeyeceğinin değerlendirilmesi, ayrıca davacı taraf portföy zararı bulunduğunu da iddia etmiş olup mahkemece de bu konuda karar yerinde herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşıldığından, bu husus üzerinde de durularak ve gerektiğinde bilirkişi raporu alınarak tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Hal böyle olunca davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul Anadolu 1.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/11/2016 gün, 2014/706 Esas, 2016/931 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde araştırma ve inceleme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-Kaldırma sebebine göre bu aşamada sair istinaf taleplerinin incelenmesine yer olmadığına, 5-İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, 6- İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 22,00 TL posta masrafı olmak üzere toplam 107,70 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.07/02/2020