Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/3806 E. 2020/277 K. 07.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/3806 Esas
KARAR NO: 2020/277 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/04/2017
NUMARASI: 2016/29 E. – 2017/108 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
KARAR TARİHİ: 07/02/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü : Davacı vekili dava dilekçesinde; Davacılardan …’nin Türkiye’de kurduğu şirket aracılığıyla 1959 yılından beri faaliyet gösterdiğini, diğer davacı … LİMİTED ŞİRKETİ’ adına TPE nezdinde tescilli 2007 08603 sayı ve … ibareli markanın (uluslararası tescil no. …) markalarının bulunduğunu, … markasının Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesi ve 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi anlamında tanınmış marka olup, Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesi, iyi bilinen tanınmış bir markanın herhangi bir karışıklığa yol açabilecek bir şekilde yeniden reprodüksiyonunu, taklit edilmesini veya aslına yakın bir şekilde değiştirilmesini içeren bir işaretin kullanılmasını yasakladığını, Davalı şirketin unvanının esas unsurunu oluşturan … ibaresi ve bu ibarenin markasal muhtemel kullanımları, söz konusu mevzuat kapsamında yasaya aykırılık oluşturduğunu, .davacı şirkete ait … markasının tanınmış olması, iltibas riskini artıran bir unsur olduğu gibi, … ibaresi tanınmış markanın ayırt edici karakterini zedeler nitelikte olduğundan,Davalının tescili ticari unvanın davacının tescilli marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, Davalının ticaret unvanından … ibaresinin terkinine,kullanımın önlenmesine karar verilmesini talep ve dava ettikleri anlaşılmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mhk.leri olduğunu, Davacılardan …’nin Almanya’da kurulmuş ve Alman kanunlarına göre faaliyet gösteren bir şirket olduğundan MÖHK. M. 48’e göre teminat göstermesi gerektiğini, Zamanaşımı itirazları uyarınca davanın usulden reddini talep ettiklerini, Müvekkili şirketin 20 yıldır yalnızca ticaret unvanında … sözcüğünü kullandığını, şirketin ticaret unvanının, kurucu ortakların isimlerinin baş harflerinden (..) oluştuğunu, Ortakların isimleri …, … ve … olduğunu, Müvekkili şirketin parlatma ve polisaj sektörlerinde kullanılan zımpara ve türevi ürünlerin tedariğini yapan; özellikle Almanya, Japonya ve Kore menşeili firmaların Türkiye distribütörü olan bir şirket olduğunu,şirketin tedarik ettiği ürünler ortalama tüketici kitlesine değil, özel bir tüketici kitlesine hitap ettiğinden iltibas tehlikesini de kabul etmediklerini, davanın esastan reddine karar verilmesini talep ettikleri anlaşılmıştır. İstanbul 1.FSHHM’nin 11/04/2017 tarihli 2016/29 E. -2017/108 K.sayılı kararıyla; “davalının tescili ticari unvanı terkin edilmediği sürece davalıya kullanım hakkı verdiğinden davacının tescilli marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunun tespitine yönelik davacı istemin reddine, davacı markasının tanınmış marka olması, her iki şirketin faaliyet alanları dikkate alındığında ticaret unvanlarının karıştırmaya müsait bulunması, özellikte davacının Türkiye’de bağlı 9 şirket aracılığıyla faaliyet gösterdiğinden ve davalınında bu şirketlerden biri olduğu kanaatinin dahi tüketicilerin zihninde oluşacak olmasının kaçınılmaz bulunduğu” gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, Davalının tescili ticari unvanı terkin edilmediği sürece davalıya kullanım hakkı verdiğinden davacının tescilli marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunun tespitine yönelik istemin reddine, davalının ticaret unvanından … ibaresinin terkinine, karar kesinleştiğinde ticari hayattaki güven ilkesi gereği bağlı olduğu ticaret sicil müdürlüğüne kararın bildirilmesine, karar kesinleştiğinde davalının … ibaresini kullanımının önlenmesine, karar verilmiştir. Davalı vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; davanın yetkisiz mahkemede görüldüğünü, davacının ikametgahının Ataşehir’de olduğunu, İstanbul Anadolu Mahkemelerinin yetkili olduğunu, – MÖHUK 48.maddesi uyarınca davacılara teminat yatırılmadığını – … ünvanının …, … ve … isimli şirket ortaklarının baş harflerinden oluşturduğunu, müvekkilinin parlatma ve polisaj sektöründen lider konumunda olan 20 yıllık birikime sahip bir şirket olduğunu, – Davacı markasının …, müvekkilinin … ünvanının … şeklinde okunduğunu, okunuşu itibariyle iltibasın mümkün olmadığını, – Davacının tanınmışlık iddiasını kabul etmediklerinin, müvekkilinin davacının markları ile aynı veya benzer markaları farklı mal veya hizmetlerde olması kaydıyla tescilli edip kullanabileceğini, TPE’nin marka başvurusunun reddi kararına karşı 2 ay içinde YİDK nezdinde itiraz etmemeleri nedeniyle karar kesinleşmişse de, TPE’nin red kararı ve davacıların iddialarını kabul etmediklerini, müvekkilinin parlatma ve polisaj sektöründe kullanılan zımpara türevi ürünlerin ortalama tüketici kitlesine değil özel tüketici kitlesine hitap ettiğini, – müvekkilinin … ibaresini yalnızca ticaret ünvanında kullandığını, iyiniyetli olduğunu, ünvanın korunması gerektiğini, beyanla mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekilinin istinafa cevabında; yetki itirazının süresinde yapılmadığını, yetki itirazının yerinde olmadığını, – Davacı … şirketinin Almanya menşeili olup, 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesinin 17.maddesindeki teminat muafiyeti bulunduğunu, – Davalı vekilinin benzerlik bulunmadığına dair iddiasının yerinde olmadığının, müvekkilinin davalı firmadan TPMK nezdinde yapılan 2012/49201 sayılı … marka başvurusu nedeniyle haberdar olduklarını, davalı şirketin 08/09/2011 yılında ilk kez İstanbul Ticaret Siciline kaydedildiğinin görüldüğünü, – müvekkilinin markasının Paris Sözleşmesinin 1.mükerrer 6.maddesi ve 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi gereğince tanınmış marka olduğunu, tanınmışlığın iltibas riskini artırdığını, markanın ayırt edici karakterini zedeler nitelikte olduğunu, – davalı şirketin Limited şirket olup, basiretli olmakla yükümlü olduğunu, mahkeme gerekçesinin yerinde olduğunu beyanla istinaf başvurusunun reddini talep etmiştir.
G E R E K Ç E : Davacı vekilinin davalının ticaret ünvanının müvekkilinin tanınmış … markasına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğundan bahisle, davalının ticaret ünvanının terkini ve markaya tecavüzün, haksız rekabetin önlenmesini talep ettiği, ilk derece mahkemesince ünvan terkini talebinin kabulüne, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verildiği, davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulduğu görülmüştür. Davalı vekilinin mahkemenin yetkisizliği yönünden istinaf başvurusunda bulunduğu anlaşılıyorsa da; dava dilekçesinin 23/02/2016 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen iki haftalık cevap süresi geçtikten sonra yetki itirazında bulunulması nedeniyle, geçerli sürede yapılmayan yetki itirazının dikkate alınamayacağı, yetki itirazının yapılmamış sayıldığı kanaatiyle bu yöndeki istinaf başvurusunun da reddine karar verilmiştir. Davacı … şirketi Almanya menşeili ise de; Almanya ve Türkiye’nin taraf olduğu 1954 Tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi 17. Maddesi gereğince, sözleşmeye taraf ülkelerin teminattan muaf olduğu düzenlenmekle, teminata yönelik istinaf başvurusunun da yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davalı vekilinin istinaf başvurusunda davalı markasının tanınmışlığını kabul etmediklerini, müvekkilinin davacının markaları ile aynı veya benzer markaları farklı mal ve hizmetlerde kullanabileceklerini , müvekkilinin ticaret ünvanının “…” şeklinde, davacının ticaret ünvanının ise “… ” şeklinde okunduğunu, davalı şirket ortaklarının isimlerinin baş harfi olduğunu ileri sürdüğü, davalı vekilinin “…” ibaresinin şirket ortaklarının isimlerinin baş harfinden oluştuğuna dair iddiasının, dosyaya sunulan ticaret odası kayıtları ile doğrulandığı ancak ticaret ünvanının 20 yıldır kullanıldığını ispatlar delil sunulmadığı anlaşılmıştır. Davalı vekilinin davacı markasının tanınmışlığına yönelik itirazın yerinde olmadığı, yurt içi ve yurt dışı tescil kayıtları, markanın tescili ve kullanımının geniş bir coğrafyaya yayılmış olması ve kullanımın eskiliği gibi unsurlar dikkate alındığında tanınmışlık tespitinin yerinde olduğu kanaatine varılmıştır İlk derece mahkemesinin kararının gerekçesinde, davacı markasının tescilli olduğu sınıflar incelendiğinde, davalı şirketin faaliyet gösterdiği “parlatma ve polisaj ” sektörüyle bağlantılı olduğu, davacının ana faaliyet alanı ile doğrudan ilgili ,bu pazara yönelik pazarlama tanıtım ve satış faaliyeti ile ilgili olduğunun açıklandığı, davalı vekilinin istinaf dilekçesinde markanın tescilli olduğu sınıflar ve faaliyet alanının bağlantılı olduğu tespitine itiraz etmediği, davacı markası ile davalının ticaret unvanı karşılaştırıldığında, davacı markasının … davalı ticaret ünvanının “…” ibareli olduğu, davalının 03. Sınıfta … ibareli marka başvurusuna davacı tarafın itirazının TPMK tarafından 30/10/2013 tarihinde kabulüne karar verilerek davalı başvurusunun reddedildiği, davalının ticaret ünvanındaki … ibaresi ile, davacının … markasının A harfi dışında aynı harflerden oluştuğu, davalı şirket ortaklarının isimlerinin baş harflerinden oluştuğu savunulmuşsa da, hiçbir zorunluluk bulunmamasına rağmen davacı markasındaki harflerin diziliş sırasına göre ticaret unvanı çekirdek unsurunun tescil edildiği, davacı markasının benzerinin unvanda yer almasının karıştırılma ihtimali yarattığı, davacı markasının tanınmışlığının iltibas tehlikesini arttırdığı kanaatiyle ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğuna, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan gerekçe ile: 1-6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 54,40 TL harcın, peşin alınan 31,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 23,00 TL eksik harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-İstinaf yargılama giderleri olarak; a)Davacı avansından kullanıldığı anlaşılan; 18,00 TL (posta-teb-müz) masrafının davalıdan alınarak, davacıya verilmesine, b)Davalı tarafça yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 07/02/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.