Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/3718 E. 2020/448 K. 25.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/3718 Esas
KARAR NO: 2020/448
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/02/2017
NUMARASI: 2013/23 2017/105
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/02/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkilinin 1942 doğumlu ve emekli olduğunu, mal varlığının ve gelirinin iyi olduğunu, müvekkilinin dava dışı … LTD. ŞTİ ile arasında düzenlenen kat karşılığı inşaat sözleşmesi dışında son yıllarda hiçbir ticari işlemi bulunmadığını, ancak bu arada kendisine gelen ödeme emri ile 1.050.000,00 TL borçlu olduğunu öğrendiğini, borcun sebebinin ise dava konusu bono olduğunu, konuyla ilgili ödeme emrini aldığı gün suç duyurusunda bulunduğunu, imzanın kendisine benzediği yolunda beyanda bulunduğunu, ancak bu şekilde bir borcu bulunmadığını, bononun kırtasiyelerde satılan matbu bonolardan olmadığını, teknolojik araçlar kullanılarak düzenlendiğini, imzanın bir şekilde temin edilerek bononun düzenlendiğini, ayrıca müvekkilinin bonodaki lehtarı tanımadığını, hamilin bonoyu protesto etmediğini, ayrıca ilk ciranta …’in adresinin de sahte olduğunu, TC numarasının bulunmadığını, bu durumların hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dava konusu bononun tamamen hile ile alınan bir evrak ile oluşturulmaya çalışıldığını belirterek müvekkilinin takip nedeniyle borçlu olmadığının tespitine ve %20 oranında tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili duruşmadaki beyanında; tanık dinlenilmesine muvafakat etmediklerini belirtmiştir. Davalı … Ltd. Şti vekili duruşmadaki beyanında; senette ciranta durumunda olduklarını, davacının senedin ihdas sebebine ilişkin olarak birçok sözleşme ve belgeye dayandığını, müvekkilinin ve diğer sanıkların ağır ceza mahkemesinde beraat ettiklerini, ispat külfetinin davacıda olduğunu, davacının imzasını inkar etmediğini bildirerek davanın reddini istemiştir. Davalı … LTD. ŞTİ davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; senetteki imzanın ıslak imza olduğu, davacının senetteki imzanın başka bir yerden alındığına dair iddialarının yerinde olmadığı, ayrıca davacı tarafın imzayı sonradan kabul ettiği, ispat külfetinin davacıda olup davasını ispat edemediği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf sebebi olarak; dava dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiş, ayrıca menfi tespit davalarında ispat yükünün davalı tarafa düştüğünü, doktrin ve Yargıtay kararlarının bu yönde olduğunu, yine davacı ile davalılar arasında senet düzenlemesini gerektiren herhangi bir hukuki ilişki bulunmadığını, dolayısıyla ispat külfetinin davalıya düştüğünü, dilekçe ekinde sundukları CD içeriğindeki görüntülerden de anlaşılacağı üzere imzalanan herhangi bir evrakın arasına gizlenen boş bir belgeye alınan imzayla insanların sebepsiz yere borçlandırıldığını, böyle bir durumda kişileri mahkemelerin koruması gerektiğini, davalıların çelişkili beyanlarda bulunduğunu, davalı …’in 27/03/2014 tarihli C. Savcılığı ifadesinde “… bonoyu benim yanımda düzenlemedi. Fakat bonoyu kendisi getirip bana verdi” dediğini, İstanbul 5.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16/04/2015 günlü ifadesinde ise; “senedi kendisine … şirketinin yetkilisi …’nın doldurulmuş halde getirdiğini ” beyan ettiğini, yine 27/03/2014 tarihli ifadesinde; …’e 1 milyon TL parça parça nakit borç para verdiğini söylemişken mahkeme beyanında …’e 400.000,00 TL nakit borç verdiğini, karşılığında 300.000,00 TL bedelli üç adet bono aldığını beyan ettiğini, davalı …’in hazırlık ifadesinde; …’e arsa verdiğini, karşılığında 3,5 daire aldığını beyan ettiğini, ağır ceza mahkemesinde ise …’den iki daire satın aldığını, karşılığında parçalar halinde para verdiğini, … yetkilisi …’nın ise 24/03/2015 günlü ağır ceza mahkemesindeki ifadesinde; senedin sahteliği ortaya çıktıktan sonra …’ye icra takibinde bulundum şeklinde beyanda bulunduğunu, tüm bu ifadeler incelendiğinde cirantalar arasında gerçek bir ticari ilişkinin bulunmadığını, bu beyanların çelişkili olup hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, yine …’in savcılık ifadesinde 1.000 TL geliri olduğunu söyleyip ağır ceza mahkemesinde ise gelirinin olmadığını beyan ettiğini, düşük gelirli bir kişinin nakit borç ve çek vermesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, kaldı ki müvekkilinin davalılardan sadece … yetkilisi … ile daha önceden tanıştığını ve taşınmazını bu kişiye kiraya verdiğini, ancak 2011 Temmuz kira bedeli ödenmediği için bu kişi aleyhine icra takibi yaptığını, …’nın ise müvekkiline tehdit ve hakarette bulunduğunu, konuyla ilgili suç duyurusunda bulunduklarını ve hakkında dava açıldığını, bu tür hayatın olağan akışına uymayan durumlarda senetle ispat zorunluluğunun uygulanmayacağına dair Yargıtay kararları bulunduğunu, ayrıca ceza davasının sonucunun beklenmesi gerektiğini, Yargıtay’ın bu konuda da ceza davalarının bekletici mesele yapılması gerektiğine ilişkin içtihatları bulunduğunu, …’in İstanbul 5.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16/04/2015 günlü ifadesinde; davacının kendisine karşı senet miktarında belirtilmiş olan 1.050.000,00 TL değerinde borcu olmadığını ikrar ettiğini, dolayısıyla bu hususun çekişmeli olmaktan çıktığını, buna göre davalıların müvekkiline borç vermediklerinin subuta erdiğini, …’in yukarıda belirttikleri ifadesinde davacıy toplam 700.000,00 TL borç verdiğini, senede mahsuben … yetkilisi …’ya 200-300 bin TL ödeme yaptığını iddia ettiğini, bu durumda alacağın miktarı hususunda …’in tam bir bilgiye sahip olmadığını, buna göre alacağın miktarını senetle ispat etmesi gerektiğini, bu tür uyuşmazlıklarda davalı tarafın senedi talil ettiğinden ispat külfetinin yer değiştirdiğini, …’in ağır ceza ifadesinde; davacı ile arasında demir alım satımına ilişkin ticari ilişki bulunduğu, demir alımı karşılığında çek verdiğini, ancak demiri alamayınca dava konusu senedi aldığını beyan ettiğini, buna göre mal karşılığı çek verdiğini iddia ettiğinden nakden kaydını talil ettiğini, bu ikrara rağmen mahkemenin ispat yükünün davacıda olduğunu değerlendirmesinin hatalı olduğunu, bono metni ve içeriği ile ilgili eksik bilirkişi incelemesi yapıldığını, senet metninde yer alan soy isminin (…) iken müvekkilinin soyadının (…) olduğunu, bu durumun senedin müvekkilince doldurulmadığını gösterdiğini, …’in ve … yetkilisi …’in el yazısı örnekleri alınmadığını ve inceleme yapılmadığını, senedin ön yüzündeki yazıların bu kişilerin el ürünü olup olmadığının incelenmediğini, ciro silsilesinde kopukluk olup olmadığı değerlendirilmeden eksik inceleme ile karar verildiğini, senet ön yüzündeki yazılar üzerinde mürekkep yapılarının aynı olup olmadığı, yaş farkı bulunup bulunmadığı, …’e ait imza üzerinde yazıcı kalıntılarının olup olmadığı tespiti yaptırılmadan eksik inceleme ile karar verildiğini, İstanbul Adli Tıp Kurumunda Prof. Dr. … ve ekibi tarafından mürekkep yaş tayini ve yazıların yaş mukayesesi konusunda incelemeler yapıldığını, konuyla ilgili bilimsel makale ve emsal raporu ek olarak sunduklarını, senet üzerinde adli tıp kurumundan inceleme yapılarak ön yüzdeki yazıların … ve …’e ait olup olmadığının incelenmesi gerektiğini, ayrıca yazı yaşı incelemesi ve printer kalıntıları olup olmadığı konusunda rapor alınması gerektiğini, senedin yazıcı/printer ile oluşturulduğu hususunun ilk derece mahkemesince gözardı edildiğini, konuyla ilgili Yargıtay kararları bulunduğunu belirterek kararın kaldırılmasını, tahkikat yapılmasını, tanıkların dinlenmesini ve adli tıp kurumundan inceleme yaptırılmasını istemiştir. Dosya içinde bulunan İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasının bir kısmının fotokopisinin incelenmesinde; davalı … Ltd. Şti’nin davacı ve diğer davalılara karşı dava konusu bonoya dayalı olarak toplam 1.087.318,75 TL üzerinden kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlattığı görülmüştür. Takip ve dava konusu bononun 22/08/2012 tanzim, 23/10/2012 vade tarihli, 1.050.000,00 TL bedelli, keşidecisinin davacı, lehtarının davalı …, sonraki cirantanın davalı … Ltd. Şti, hamilin ise davalı … Ltd. Şti olduğu görülmüştür. … 04/03/2013 tarihli polisteki ifadesinde; …’i tanıdığını, … isimli şirketten senedi aldığını, bu senedi 4.000.000,00 TL cari hesabına mahsuben aldığını, halen …’den 2.500.000,00 TL alacaklı olduğunu, vadesi geçtiğinden işleme koyduğunu beyan ettiği görülmüştür. … 27/03/2014 tarihli polisteki fadesinde; … ile bir arkadaşı vasıtasıyla tanıştığını, paraya sıkıştığı içinkendisine parça parça para verdiğini, yaklaşık 1 milyon TL borçlandığını, bu borcuna karşılık kendisine 1.050.000,00 TL’lik bonoyu verdiğini, …’ın bonoyu yanında düzenlemediğini, bonoyu kendisine getirip verdiğini, kendisinin de … Ltd. Şti’ne olan borcuna karşılık bu bonoyu adı geçen şirkete verdiğini, halen … şirketine 2.500.000,00 TL borcu daha bulunduğunu beyan etmiştir. İstanbul C. Savcılığınca Emniyet Genel Müdürlüğü İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarından alınan 22/08/2014 tarihli raporda; inceleme konu senetteki imzanın davacının eli mahsulü olduğu, senet arka yüzündeki üçüncü ciranta hanesindeki … kaşesi üzerindeki imzanın …’nın eli ürünü olduğu, birinci ve ikinci ciranta hanelerindeki el yazıları ve imzalar ile …, …, … ve … isimli şahısların imzaları ve el yazıları arasında ilgi ve irtibat teslim edilemediği, senedin …’e ait imza bulunan evvelce mevcut bir başka belgenin veya imzası bulunan boş bir kağıdın imzalı bölümü kesilmesinden sonra kalan boş yere renkli bilgisayar yazıcısı ile senet baskısının basılarak senet haline dönüştürülmesinin mümkün görünmüş ise de, daha ileri derecede kesin bir sonuç beyan etmek için senetteki tanzimle ilgili el yazılarının ve borçlu imzasının renkli bilgisayar yazıcısı marifetiyle basılan senet baskısından önce mi, yoksa sonra mı yazıldığı/atıldığı hususunun tespiti gerektiği, fakat söz konusu hususun mürekkep yaşı tayini ile mümkün olabileceği, ancak bugün için böyle bir yöntemin benimsenmediğinin belirtildiği görülmüştür. Yargılama sırasında Jandarma Genel Komutanlığı Ankara Laboratuvarından alınan 13/05/2016 tarihli raporda ise; senedin ödeyecek hanesinde davacıya atfen atılan imzanın elektromanyetik spektrumda tepki verdiği, belgenin arka yüzeyinde imzaya ait kalem baskı izinin bulunduğu, imzanın tersim hattı boyunca mürekkep birikintileri ve kalıntıları bulunduğu, söz konusu imzanın sığ mürekkepli kalemle atılmış ıslak imza olduğunun tespit edildiği, imzanın teknolojik imkanlardan yararlanılarak başka bir belgeden transfer edildiğine dair herhangi bir bulguya rastlanılmadığı, mürekkep yaşı tayinine yönelik inceleme yapılmadığı, senet üzerindeki imza ile diğer yazıların aynı anda ya da farklı zamanlarda yazılıp yazılmadığı hususunda bir tespitte bulunmanın mümkün olamadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. İstanbul 12.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2014/323 Esas, 2015/296 Karar sayılı, 10/11/2015 tarihli ilamının incelenmesinde; sanık …’in müştekiye yaptığı ödemeler karşılığında senedi aldığı, borcuna mukabil … şirketine ciroladığı, … şirketi yetkilisi …’in ise bu senedi …’den aldığı, borcuna mukabil …’ya cirolayıp verdiğini, …’nın da senedi …’den aldığını savunduğu, sanıkların savunmalarının aksinin kanıtlanamadığı, senet ön yüzündeki imzanın müştekiye ait olduğu, senedin sahte olduğunun kesin olarak belirlenemediği gerekçeleriyle sanıkların ayrı ayrı dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarından beraatlerine karar verildiği görülmüştür. Davacı vekilince dosya istinaf için dairemizde beklediği sırada sunulan 21/11/2018 tarihli dilekçede; ağır ceza mahkemesi kararının Yargıtay’da temyiz incelemesinde bulunduğunu, Yargıtay C.Başsavcılığı’nın 27/09/2018 tarihli tebliğnamesinde sanıkların savunmalarının denetimi ve gerçeğin ortaya çıkarılması için adli tıp kurumundan rapor alınması ve temel ilişkilerin araştırılması gerektiği yolunda görüş bildirildiğini belirttiği ve tebliğnameden bir fotokopiyi dilekçesi ekinde sunduğu, tebliğname fotokopisinde Yargıtay C. Savcılığı’nın bozma talep ettiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca açılan menfi tespit davasıdır. Davacı taraf, senedin sahte olarak düzenlendiğini iddia etmiştir. Yargılama sırasında alınan 13/05/2016 tarihli raporda; senetteki imzanın ıslak imza olduğu, imzanın teknolojik imkanlardan yararlanılarak başka bir belgeden transfer edildiğine dair herhangi bir bulguya rastlanılmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Dosya içine yansıyan ve hazırlık soruşturması sırasında İstanbul Cumhuriyet Savcılığınca alınan 22/08/2014 tarihli raporda ise; inceleme konusu senetteki imzanın davacının eli mahsulü olduğu, senedin davacıya ait imza bulunan evvelce mevcut bir belgenin veya imzası bulunan boş bir kağıdın imzalı bölümünün kesilmesinden sonra kalan boş yere renkli bilgisayar yazıcısı ile senet baskısının basılarak senet haline dönüştürülmesinin mümkün olduğu görülmüş ise de, daha ileri derecede kesin bir sonuç beyan etmek için senetteki tanzimle ilgili el yazılarının ve borçlu imzasının renkli bilgisayar yazıcısı marifetiyle basılan senet baskısından önce mi, yoksa sonra mı yazıldığı/atıldığı hususunun tespiti gerektiği, fakat söz konusu hususun mürekkep yaşı tayini ile mümkün olabileceği, bugün için böyle bir yöntemin benimsenmediği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Öte yandan dava konusu senetle ilgili olarak İstanbul 12.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2014/323 Esas, 2015/296 Karar sayılı, 10/11/2015 tarihli kararında da sanıkların beraatine karar verilmiş ise de, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay’a gönderildiği ve davacı vekilince dosya istinaf aşamasındayken dairemize sunulan 21/11/2018 tarihli dilekçe ekindeki Yargıtay C. Başsavcılığı’nın 27/09/2018 tarihli tebliğnamesinde sanıkların savunmalarının denetimi ve gerçeğin ortaya çıkarılması için adli tıp kurumundan rapor alınması ve temel ilişkilerin araştırılması gerektiği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Bu durumda mahkemece TBK’nun 74.maddesi uyarınca ceza mahkemesince maddi vakıanın subutuna ilişkin kararlar hukuk hakimini de bağlayacağından, ceza davasının sonucunun beklenmesi ile hazırlık soruşturmasında alınan raporda; davacıya ait imza bulunan mevcut bir belgenin veya imzası bulunan boş bir belgenin imzalı bölümünün kesilmesinden sonra kalan boş yere senet baskısının basılarak senet haline dönüştürülmesinin mümkün görüldüğünün belirtilmesi karşısında, konuyla ilgili olarak adli tıp kurumundan bir rapor alınarak varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usule aykırıdır. Hal böyle olunca davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul 13.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/02/2017 tarih, 2013/23 esas, 2017/105 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde araştırma ve inceleme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, 5-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 20,25 TL posta gideri olmak üzere toplam 105,95 TL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.25/02/2020