Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/3587 E. 2020/134 K. 24.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/3587 Esas
KARAR NO: 2020/134
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BURSA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/03/2017
NUMARASI: 2015/1125 2017/278
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 24/01/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, taraflar arasında yapılan mal alışverişi neticesinde müvekkilinin davalıdan alacağı oluştuğunu, bu alacağın kur farkına ilişkin bulunduğunu, alacağın tahsili için başlattıkları icra takibinin davalının haksız itirazı sonucu durduğunu belirterek itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, taraflar arasında kur farkı alınacağı yönünde herhangi bir sözleşme bulunmadığını, müvekkilinin ödemeyle ilgili temerrüdünün söz konusu olmadığını, dolayısıyla kur farkından da söz edilemeyeceğini bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; uyuşmazlığın kur farkı alacağından kaynaklandığı, kur farkı alacağının istenebilmesi için taraflar arasında bu konuda yazılı bir sözleşme ya da teamül bulunması gerektiğini, faturalara konulan kayıtlarla kur farkı istenemeyeceği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf sebebi olarak; yargılama sırasında alınan ilk bilirkişi raporunun müvekkilinin lehine olduğunu, ikinci raporun hukuka aykırı olup mahkemenin bu raporu esas aldığını, mahkemece taraflar arasında sözleşme olmadığı belirtilmiş ise de, dava dilekçesi ekinde sundukları sipariş formunun her iki firma tarafından kaşelenip imzalandığını, mahkemenin bu belgeyi sözleşme olarak değerlendirmemesinin anlaşılamadığını, bu sözleşmede ödeme şekli “+120 gün döviz çeki veya kur farklı TL çeki” yazıldığını ve faturaların da karşılığının TL çeki olarak ödendiği sabit olması nedeniyle mahkemenin gerekçesinin doğru olmadığını, davalının ödeme amacıyla verdiği çek suretlerinin dosyaya sunulmuş olup çeklerin keşide tarihlerinde ibrazı ile birlikte bankada tahsil edildiği gündeki (fiili ödeme günündeki) döviz kuru dikkate alarak hesaplama yapıldığını ve borçludan talep edildiğini, ilk bilirkişi raporunun bu hususları dikkate aldığını ve müvekkilinin alacaklı olduğu yönünde hesaplama yaptığını, kaldı ki kur farkı faturasının davalıya tebliğ edildiğini ve davalı tarafından da kabul edildiğini, yine alacağın belirtildiği ihtarnamenin davalıya tebliğ edildiğini, mahkemenin bu hususlara hiç değinmediğini bildirmiştir. Davacı tarafından davalı aleyhine 10/07/2015 tarihinde Bursa …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında 5.915,12 TL alacağın tahsili için ilamsız icra takibi başlatıldığı, takip dayanağı olarak fatura gösterildiği, davalının itirazı üzerine takibin durduğu görülmüştür. Takibe dayanak faturanın 09/06/2015 tarihli, kur farkı gelirleri konulu, 5.915,12 TL bedelli olduğu görülmüştür. Dava dilekçesi ekinde sunulan sipariş formunda her iki tarafın kaşe ve imzalar olduğu, belgenin 28/08/2014 tarihli olup sipariş tutarının KDV dahil 2.268,00 USD olduğu, ödeme şeklinin “+120 gün döviz çeki veya kur farklı TL çeki” belirtildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 09/03/2016 tarihli bilirkişi raporunda; davacının 2014-2015 yılı defterlerinin kapanış tasdiklerinin yapıldığı, davalı tarafın defter sunmadığı, davalı tarafından dosyaya sunulan cari hesap kayıtlarının uyuşmazlık konusu kur farkı faturası haricinde davacının kayıtlarıyla uyumlu olduğu, davacı tarafından gönderilen ihtarnamenin TK’nun 21.maddesine uygun olarak davalıya tebliğ edildiği, taraflar arasında 28/08/2014 tarihli sipariş formu haricinde başka bir sözleşmenin bulunmadığı, tekstil sektöründe döviz cinsinden çalışılıdığı, taraflar arasındaki cari hesap hareketleri incelendiğinde, vadeli satışın söz konusu olduğu, davalıya düzenlenen faturaların üzerinde USD cinsinden değerlerin de yazılı olduğu, fatura içeriğine davalının itiraz etmediği, buna göre taraflar arasında cari hesap bakiyesinin döviz cinsinden istenebileceği, buna göre davacının kur farkı alacağının 10.084,26 TL olduğu yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 30/06/2016 tarihli bilirkişi raporunda ise; taraflar arasındaki sipariş formunda kur farkı isteneceğine dair bir düzenleme bulunmadığı, sadece vade farkı istenebileceği yolunda düzenleme bulunduğu, önceki raporu düzenleyen bilirkişiyle aynı kanaati taşımadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Davacı tarafından davalıya gönderilen ihtarnamede; sözleşmede kur farkı isteneceğinin belirtildiği, buna göre ekteki kur farkı faturasının 3 gün içinde ödenmesinin istendiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, kur farkı alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptaline ilişkindir. Davacı taraf, davalıdan kur farkı alacağı olduğunu iddia etmiş, davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. Taraflar arasında düzenlenen sipariş formunda ödeme şekli olarak “+120 gün döviz çeki veya kur farklı TL çeki” belirtilmiştir. Söz konusu bu hüküm taraflar arasındaki ödemenin döviz çeki veya kur farklı TL çeki olarak ödeneceğini öngörmektedir. Davacının bu davada ödenmeyen mal talebi yoktur. Bu durum davacının mal bedelleri için davalı tarafından verilen çek veya diğer ödemeleri kabul ettiği anlamına gelir. Bir başka ifadeyle davacı tarafın davalıdan ya döviz çeki istemesi gerekir, ya da TL olarak düzenlenen çekleri alırken bunların düzenlendiği tarihteki alacağı ne miktar TL’ye karşılık geliyorsa bu miktar üzerinden düzenlenmesinin istemesi gerekirdi. Dolayısıyla davacı tarafın kur farkı alacağı oluştuğuna dair istinaf talepleri yerinde değildir. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davacı vekilinin istinaf talepleri yerinde görülmemiştir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 54,40 TL harçtan, peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.24/01/2020