Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/3564 E. 2020/152 K. 24.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/3564 Esas
KARAR NO: 2020/152
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/02/2017
NUMARASI: 2014/4 2017/28
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 24/01/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkilinin bankacılık sektöründe faaliyet gösterdiğini ve müvekkili bankaya ait “…” unsurlu tescilli ve tescil aşamasında bulunan markaların bulunduğunu, davalının ise 2007/00961 sayılı “…” markasının bulunduğunu, ancak bu markayı kullanmadığını belirterek 556 Sayılı KHK’nun 14.maddesi gereğince davalıya ait söz konusu markanın 9.sınıfta yer alan tüm mallar açısından hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde müvekkilinin iştigal alanına giren 9.02, 9.03 ve 9.05 alt sınıfları bakımından kısmi hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin dava konusu markayı tescil tarihinden itibaren kullandığını bildirerek davanın reddini istemiştir.Mahkemece, dava tarihi itibariyle 556 Sayılı KHK’nun 14.maddesi kapsamında araştırma ve değerlendirme yapılmış ise de, KHK’nun 14.maddesinin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildiği, davanın yasal dayanağının kalmadığı, söz konusu yasal boşluğun da MK’nun 1.maddesi kapsamında doldurulamaması sebebiyle yasal dayanağı bulunmayan davada hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf sebebi olarak; kararın gerekçe kısmı ile hüküm kısmı arasında farklılık bulunduğunu, müvekkili bankanın harçtan sorumlu tutulmasının doğru olmadığını, zira BDDK’nın 22/07/2016 tarihli kararı uyarınca TMSF’nin 21/07/2016 tarihli yazısında yer alan talebi üzerine müvekkili bankanın faaliyet izninin kaldırılmasına karar verildiğini, kararın 23/07/2016 tarihli resmi gazetede yayınlandığını, 5411 Sayılı Kanun uyarınca fona devredilen bankaların her türlü vergi, resim ve harçtan istisna olduğunu, 556 Sayılı KHK’nun 14.maddesinin Anayasa Mahkemesi’nce iptaline dair kararın 06/01/2017 tarihli resmi gazetede yürürlüğe girdikten sonra 10/01/2017 tarihli resmi gazetede yayınlanan 6769 Sayılı SMK’nun yürürlüğe girdiğini, SMK’nun 9.maddesi uyarınca 5 yıl kullanılmayan markanın iptaline karar verilmesi gerektiğini, dolayısıyla davanın dayanağının kalmadığına ilişkin gerekçenin yerinde olmadığını bildirmiştir. TPE’den gelen marka tescil belgelerine göre davacının … unsurlu birçok markasının 2007’den itibaren 9, 36.sınıflarda tescilli olduğu görülmüştür. Davalıya ait “… + şekil” markasının 9.sınıfta tescilli olduğu görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 3 kişilik bilirkişi raporunda; davalı adına tescilli “…”markasının birinci grup mal ve hizmetler açısından kullanmamaya dayalı iptalinin söz konusu olabileceği, ikinci grup mallar açısından ise eldeki delillerin değerlendirilmesine bağlı olunmakla beraber malların iptalinin söz konusu olabileceği, ikinci grup mal ve hizmetlerin iptaline ilişkin delillerin değerlendirilmesinde bir kısım hususların re’sen gözönüne alınabileceği veya ek rapor düzenlenebileceği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 23/02/2016 tarihli ek bilirkişi raporunda; davacının 2012, 2013 ve 2014 yılı ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin usulüne uygun olduğu, mahkemenin belirlediği süreler içinde … ibaresinin teklif, fatura ve alan adı belgeleri gibi çeşitli belgelerde ve farklı zamanlarda kullanıldığının görüldüğü, teknik yönden yapılan değerlendirmede ise; … veya … markasının davalı tarafından 2006 yılından beri kullanıldığını, 2011 ve 2013 yıllarında da bilgisayarda bulunan bilgi ve belgelerden kullanımının anlaşıldığı, sistemin … veya … anlamında kullanılıp markalaştırıldığı, … ile ilgili geliştirilen sistemin genel anlamda dijital verileri aktarma amacıyla kullanıldığı, genel olarak tek başına kullanılmadığı, dijital görüntüleme ve ileti sistemi içerisine entergre bir teknoloji olarak kullanıldığının anlaşıldığı, bu nedenle zaman zaman tek başına faturalarda ve tekliflerde yer almadığı, ancak firmanın ana faaliyet konusunda aktif olarak kullanıldığı kanaati oluştuğu yönde görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 18/10/2016 tarihli ek raporda ise; görsel ve işitsel bilgi iletiminde kullanılan yazılım ve donanımı içerecek şekilde 9.sınıfta yer alan “ses ve görüntü kaydı, nakli veya yeniden meydana getirilmesi için cihazlar: haberleşme ve çoğaltma amaçlı cihazlar ve bilgisayar çevre donanımları; manyetik, optik kayıt taşıyıcılar ve bunlara kaydedilmiş bilgisayar programları ve yazılımları, bilgisayar ağları vasıtasıyla indirilen ve manyetik ve optik alanlara kayıt edilebilen elektronik yayınlar, manyetik/optik okuyuculu kartlar; makine ve cihazların elektroniğinde kullanılan elemanlar: yarı iletkenler, elektronik devreler, entegreler, yongalar(çip) , diyotlar, transistörler, manyetik kapılar, saptırıcılar, elektronik kilitler, fotoseller, elektronik açma kapama mekanizmaları, sensörler” mal ve hizmetlerde davalı tarafından aktif olarak kullanıldığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, 556 Sayılı KHK’nun 14.maddesi uyarınca kullanmama nedeniyle markanın hükümsüzlüğü, sicilden terkini, bu talebin kabul edilmemesi halinde bir kısım alt sınıflar bakımından kısmi hükümsüzlük ve sicilden terkin talebine ilişkindir. 6769 Sayılı SMK’nun 9.maddesinin uygulanması gerektiği ileri sürülmüş ise de, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının 06/01/2017 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdiği, 6769 Sayılı SMK’nun ise 10/01/2017 tarihinde yürürlüğe girdiği, her iki tarih arasında 4 günlük yasa boşluğu bulunduğu, bu itibarla somut olayda SMK’nun 9.maddesinin uygulama yeri bulunmadığından, bu yöne ilişkin davacı vekilinin istinaf talebi yerinde değildir. Ne var ki; ilk derece mahkemesince davanın dayanağı olarak gösterilen KHK’nun 14.maddesinin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildiği, bu nedenle davanın konusunun kalmadığı, karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesince bir anlamda kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki meydana getirilmiştir. Bu durum usule aykırıdır. Bu açıdan davacı vekilinin istinaf talebi yerindedir. Öte yandan davacının TMSF’ye devredilmesi söz konusu olmayıp sadece bankacılık faaliyetleri TMSF’ye devredilmiş olup 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 140.maddesi uyarınca harçtan muaf olduğu anlaşıldığından bu yöne ilişkin istinaf talebi de yerindedir. Davacının davasına dayanak yaptığı 556 Sayılı KHK’nun 14.maddesi Anayasa Mahkemesi’nin 06/01/2017 tarihli resmi gazetede yayınlanan 2016/148 Esas, 2016/189 Karar sayılı, 14/12/2016 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Dolayısıyla davanın dayanağı yargılama sırasında ortadan kalkmıştır. Bu durumda karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm kurulması gerekir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin son uygulamaları da bu yöndedir. Öte yandan HMK’nun 331.maddesi gereğince dava tarihi itibariyle tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin hükmedilmesi gerekiyor ise de, ilk derece mahkemesince davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmemiş ve yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına karar verilmiş olup bu husus istinaf konusu yapılmadığından dairemizce yeniden kurulan hükümde kazanılmış haklar da gözetilerek yargılama giderleri taraflar üzerinde bırakılmıştır. Hal böyle olunca davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulüne, kısmen reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE, 2-İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 09/02/2017 gün, 2014/4 Esas, 2017/28 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Davanın yasal dayanağı yargılama sırasında ortadan kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, 4-Davacı, Bankacılık Kanunu’nun 140.maddesi uyarınca harçtan muaf olduğundan, harç alınmasına yer olmadığına, peşin alınan 25,20 TL harcın talebi halinde iadesine, 5-Davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 6-Yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına, 7-İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, 8-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 18,75 TL posta masrafı olmak üzere toplam 104,45 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 9-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 10-Gerek ilk derecede gerekse istinaf aşamasında yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısımların karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.24/01/2020