Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/3428 E. 2019/2867 K. 30.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/3428 Esas
KARAR NO : 2019/2867
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/12/2016
NUMARASI : 2014/855 2016/899
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 30/12/2019
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkilinin dava dış… şirketinde 2005 yılı sonuna kadar ortak olduğunu, daha sonra şirketteki hisselerini oğlu … devrettiğini, müvekkilinin adı geçen şirketin finansman ihtiyacını karşılamak üzere …Bankası Çağlayan Şubesinde kullanılan genel kredi sözleşmesine kefil olduğunu ve sözleşme kapsamında 27/05/2004 ve 31/05/2005 tanzim tarihli, her biri 300 bin USD bedelli iki adet bonoya kefil olarak imza attığını, … şirketinin kullandığı ticari kredileri ödediğini, bu kredinin teminatı olarak şirket ortağı dava dışı … adına kayıtlı taşınmazdaki ipoteğin de kaldırıldığını, verilen bonoların iadesi gerekirken bankada kaldığını, ancak … Bank A.Ş’nin bu bonolara dayalı olarak ihtiyati haciz kararı aldığını ve davalı banka tarafından bonoların müvekkili aleyhine takibe konulduğunu, bonoların tanzim tarihinin 2004 ve 2005 olup her iki senette de lehtarın …Bankası A.Ş olduğunu, senetlere vade tarihi olarak 11/11/2008 tarihinin yazıldığını, vade ve tanzim tarihleri arasındaki süre gözetildiğinde, senetlerin bedelsiz kaldığını, ayrıca vadelerin elle yazıldığını, davalı bankanın … Bank’a devrinden sonra müvekkilinin … şirketinde ortak olmadığından müvekkilinin Çağlayan Şubesindeki … şirketinin imzaladığı genel kredi sözleşmesine ve buna bağlı bonoya imza atmadığını, davalının takibinde kötüniyetli olduğu belirterek müvekkilinin takip nedeniyle borçlu olmadığının tespitine ve davalının %40 oranında kötüniyet tazminatıyla sorumluluğuna karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, dava dışı … şirketi ile … Bankası A.Ş arasında 2002-2008 yılları arasında tanzim edilen genel kredi sözleşmeleri bulunduğunu, bu krediye teminat olarak dava dışı … ipotek tesis ettiğini, davacının da hem ipotek hem de bonolar düzenlediğini, dava dışı … tarafından verilen ipoteğin 29/08/2007 tarihinde fekkedildiğini, kredi borcunun ödenmemesi üzerine hesabın kat edilerek davacı ve diğer borçlulara ihtarname gönderildiğini, ihtarnameye itiraz edilmediğini, akabinde ise dava konusu takibi başlatıldığını, … Bankası A.Ş’nın 04/07/2005 tarihinde … Bank A.Ş’ye devredildiğini, … Bank A.Ş’nin de 2011 yılında … Bankası A.Ş ile …Bankası A.Ş adı altında birleştiğinden ayrıca söz konusu kredi alacaklarının banka ile müvekkili arasında düzenlenen temlik sözleşmesi gereğince müvekkiline devir ve temlik edildiğini, davacının bonodaki imzaya bir itirazı bulunmadığını, borcun ödendiğinin ileri sürüldüğünü, ipoteğin fekkinin borcun ödendiği anlamına gelmeyeceğini, zira bankanın dilediği miktarda teminat almaya, teminatın miktarını arttırmaya veya azaltmaya yetkili olduğunu, vade ile tanzim tarihleri arasındaki sürenin bedelsizliği göstermeyeceğini bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; dava konusu bonoların alınmasına mesnet teşkil eden kredilerin geri ödemelerinin yapılarak sorunsuz olarak kapatıldığının tespit edildiği, 2008 yılındaki sözleşmelerde davacının imzasının bulunmadığı, davalı tarafından bonoların genel kredi sözleşmesi kapsamında alındığının benimsenmiş olduğu, bu bonoların da davacının müteselsil kefil sıfatıyla yer aldığı genel kredi sözleşmelerinden doğan borç için verildiği sonucuna varıldığı, davacının daha sonradan dava dışı şirket ile sonraki banka arasında imzalanan ve tarafı olmadığı genel kredi sözleşmesinden doğan borçtan sorumlu tutulamayacağı, kaldı ki ilk kredi sözleşmelerinin teminatı olarak tesis edilen ipoteklerin de fekkedildikleri gerekçeleriyle davanın kabulüne, davacının takip nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, davalının takibinde kötüniyetli olduğu kanıtlanamadığından davacının kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, kararı taraf vekilleri istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf sebebi olarak; davalının bonolara dayalı olarak ihtiyati haciz kararı aldığını, icra takibi başlattığını ve müvekkilinin mallarına haciz koydurduğunu, 2007 yılındaki ödeme ile bonoların bedelsiz kaldığını, ancak davalının kötüniyetli olarak takibe giriştiğini, bu nedenle davalı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini bildirmiştir. Davalı vekili istinaf sebebi olarak; müvekkilinin 5411 Sayılı Kanunun 143/5 maddesi uyarınca yargı harçlarından muaf olduğunu, dava konusu senetlerin teminat senedi olduğu yönündeki tespit ve iddiaların gerçeği yansıtmadığını, sözleşmelerde teminat senedi olduğuna dair bir hüküm bulunmadığını, bu konuda Yargıtay kararlarının gözardı edildiğini, kaldı ki kabul anlamına gelmemekle birlikte 17/10/2016 tarihli bilirkişi raporunda davacının borçlu olduğunun ortaya konulduğunu, bununla birlikte alacak miktarının eksik hesaplandığını, eksik değerlendirme sonucu düzenlenen ve çelişki ihtiva eden raporun hükme esas alınamayacağını, yapılan itirazların dikkate alınmadığını, yapılan ilk sözleşmenin çerçeve sözleşme olup karşılığında tahsil amacıyla ipotek ve senetler verildiğini, ipoteğin fekkedilmesinin borcun sona erdiğini göstermeyeceğini, bunun ticari ilişkinin sona erdiği anlamına gelmeyeceğini, şayet borç kapanmış ise davacının basiretli tacir gibi davranıp senetleri geri alması gerektiğini, senetlerin takip tarihine kadar iadesinin istenmediğini, takibe girişilmesinin hayatın olağan akışına uygun olduğunu bildirmiştir. İstanbul ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasının incelenmesinde; … Bank A.Ş tarafından davacı ve dava dışı şahıslar aleyhine toplam 567.370,26 TL alacağın tahsili için her biri 300 bin USD bedelli iki adet bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibi başlatıldığı, takip dayanağı bonoların 27/05/2004 ve 31/05/2005 tanzim tarihli oldukları, keşidecisinin … Ltd. Şti, müşterek borçlu müteselsil kefillerin ise davacı ve dava dışı şahıslar olduğu, senetlerin nakden kaydıyla düzenlenriği her bir senedin vadesinin 11/11/2008 olup lehtarın …Bankası A.Ş olduğu görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 01/07/2014 tarihli bilirkişi raporunda; davacının asıl borçlu şirketteki hissesini devretmesinin o şirkete olan kefaletlerini ve vermiş olduğu teminatlardan kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı, kullandırılan kredilerin bir tarihten kapatılarak sıfırlanmasının sözleşmeyi ortadan kaldırmayacağı, sözleşmelere istinaden tekrar yeni krediler kullandırılabileceği, dava konusu senetlerin davalı bankaya dava dışı … şirketi tarafından genel kredi sözleşmeleri bağlamında temlik edildiği, davacının her iki senetten kaynaklanan sorumluluğunun devam etmesi gerektiği, kullandırılan kredilerden kaynaklanan dava dışı asıl firmanın borcunun 14/11/2008 hesap kat tarihi itibariyle 84.975,61 TL olduğu, bu na göre davacının takip dosyasından davalıya bankaya borçlu olmadığının söylenemeyeceği, davalı banka tarafından dava dışı şirkete kullandırılan kredilerle ilgili gerekli kayıt ve ekstre ve belgeler dosyaya sunulmadığından takip tarihi itibariyle banka alacağının tam olarak belirlenemediği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 25/12/2014 tarihli ek bilirkişi raporunda ise; davacının dava konusu bonoları aval olarak imzalamasının dava dışı şirketteki ortaklık payından doğan sorumluluğundan bağımsız kişisel bir sorumluluğu meydana getirdiği, davacının ortaklıktan ayrılmasının ya da kredinin bir tarihte sıfırlanmış olmasının davacının sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı, somut olayda davacının sorumluluğunun bonolardaki mücerretliğe dayandırılmayıp genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcun ödenmemesine dayandırıldığı, davalı tarafından borcun varlığının ve miktarının ispatlanması gerektiği, istenilen bilgi ve belgelerin dosyaya sunulmadığından 14/11/2008 takip tarihi itibariyle bankanın davacıdan alacaklı olup olmadığı yolunda tespit yapılamadığı bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 18/08/2015 tarihli ek bilirkişi raporunda; istenilen belgelerin dosyaya ibraz edilememesi nedeniyle takip tarihi itibariyle banka alacağının hesaplanamadığı, ancak sunulan belgelerden 14/11/2008 tarihi itibariyle dava dışı asıl firma borcunun 84.975,61 TL olduğu yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.Yargılama sırasında alınan 15/04/2016 tarihli ek bilirkişi raporunda; davalı banka tarafından ibraz edilen belgelerin tetkikinde; 14/11/2008 tarihi itibariyle 465.503,65 TL asıl alacak, 1.047,38 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 466.551,03 TL davalının alacağı olduğu yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 3 kişilik bilirkişi heyet raporunda; bonolar üzerindeki imzaların davacıyı bağladığı, dava dışı firmanın ödenmeyen borcunun toplam bakiyesinin 330.450,61 TL olduğu, Dış bank döneminden gelen 2005 yılında imzalanmış iki adet genel kredi sözleşmesiyle … Bank döneminde 08/01/2008 tarihinde alınan 650.000,00 TL tutarlı bir genel kredi sözleşmesinin bulunduğu, davacının Yargıtay uygulaması uyarınca aval sıfatına haiz olduğu, senetlerin bedelsizliğine ilişkin şahsi def’iyi ileri süremeyeceği, ancak davacının atmış olduğu imzanın teminat hukukundaki belirlilik ilkesinden mütevellit sadece ilk iki GKS ile ilgili olması lazım geldiği, bunun neticesinde de borcun bu ilk iki GKS ile ilişkilendirilebildiği ölçüde davacının senetlerden doğan borcu ödemek durumunda olacağı, aksi halde borcun üçüncü GKS’den doğması durumunda anılan bu senetlerin bu üçüncü GKS’nin teminatını teşkil etmek üzere verilmiş olmaması hasebiyle davacıyı bağlayacağı, bu rakamın da dosyada yer alan GKS’lerin incelenmesinden 120.000,00 + 50.000,00 = 170.000,00 TL ile sınırlı olması lazım geldiği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Davalı banka ile dava dışı asıl borçlu … Ltd. Şti. arasında 18/03/2005 tarihinde 500.000,00 TL (… döneminde alınmış) , 13/06/2006 tarihinde 500.000,00 TL (… döneminde alınmış) , 08/01/2008 tarihli, 650.000,00 TL (… Bank ödeneminde alınmış) 3 adet GKS düzenlendiği, bu sözleşmelere asıl borçlu yanında … ve … imza attıkları görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, bankacılık işleminden kaynaklanan menfi tespit davasıdır. Davacı taraf, dava konusu bonoların kefili olduğu sözleşmelerin teminatı olarak verildiğini ve bu sözleşmelerden dolayı borcun kalmadığını iddia etmiş, davalı taraf ise dava dışı asıl borçlu şirketin müvekkiline karşı borçlarının devam ettiğini bildirerek davanın reddini savunmuştur. Dava dosyası içerisinde bulunan sözleşmelerin incelenmesinde; davalı banka ile dava dışı asıl borçlu … Ltd. Şti. arasında 18/03/2005 tarihinde 500.000,00 TL (… döneminde alınmış) , 13/06/2006 tarihinde 500.000,00 TL (… döneminde alınmış) , 08/01/2008 tarihli, 650.000,00 TL (… Bank ödeneminde alınmış) 3 adet GKS düzenlendiği, bu sözleşmelere asıl borçlu yanında … ve … imza attıkları görülmüştür. Ayrıca … Bank döneminden gelen iki adet genel kredi sözleşmesinin de bulunduğu, bunlardan 06/11/2002 tarihli olanın 20 Milyar TL bedelli olup 29/01/2004 tarihinde 120 Milyar TL’ye yükseltildiği, 03/10/2002 tarihli sözleşmenin ise 50 Milyar TL bedelli olduğu, bu sözleşmelerin dava dışı asıl borçlu … şirketi ile … arasında imzalandığı, müşterek ve müteselsil kefil olarak davacı ile dava dışı … ve … Ltd. Şti’nin yer aldığı anlaşılmıştır. Dava konusu bonolar 27/05/2004 ve 31/05/2005 tanzim tarihli olup vade tarihleri 11/11/2008’dir. Söz konusu bonolar 08/06/2004 tarihli çek senet temliknamesi ile bankaya verilmiştir. Bonoların incelenmesinde; borçlusunun dava dışı asıl borçlu … Ltd. Şti, aval verenlerin ise davacı ile dava dışı … ve … Ltd. Şti oldukları anlaşılmıştır. Davacı, dosya içerisinde bulunan ticaret sicil gazetesine göre borçlu … şirketindeki hisselerini 14/11/2003 tarihinde devretmiştir. Davalı bankaya verilen ipoteklerin ise 06/02/2007 ve 29/08/2007 tarihinde fekkedilmiştir. Bu ipoteklerden bir tanesi davacı tarafından, diğeri de dava dışı …tarafından tesis edilmiştir. Dava konusu bonoların kredi sözleşmelerinin teminatı olarak alındığı davalı bankanın da kabulündedir. Özellikle cevap dilekçesinin birinci sayfası ikinci bendinde bu husus kabul edilmiş durumundadır. Dolayısıyla davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf talebi yerinde değildir. Bu durumda dava konusu bonoların kredi sözleşmelerinin teminatı olduğu anlaşıldığından, alacaklı olduğunu ispat külfeti davalı bankadadır. Yargılama sırasında alınan ve dosyaya 17/10/2016’da sunulan 3 kişilik bilirkişi raporunun 9.sayfasında da açıklandığı üzere dava dışı asıl borçlu şirket 2001-2007 yılları arasında 118.331.216.298,00 TL kredi kullanmış ve bu kredilerin zamanında kapatıldığı tespit edilmiştir. Dava dışı asıl borçlu şirket … Bank döneminde ayrıca 08/01/2008 tarihli 650.000,00 TL bedelli genel kredi sözleşmesi ile kredi kullanmış olup bu sözleşmede davacının herhangi bir kefaleti bulunmamaktadır. Gerek davacı tarafından verilen ipoteğin 2007 yılında fekkedilmesi, gerek davacının da kefaletinin bulunduğu 06/11/2002 tarihli ve 03/10/2002 tarihli GKS’ler ile kefaletinin bulunmadığı 18/03/2005 tarihli ve 13/06/2006 tarihli GKS’ler nedeniyle kullanılan kredilerin kapatılması (dosyaya sunulan 25/12/2014 tarihli ek bilirkişi raporunda ifade edildiği üzere, dava dışı asıl borçlu firmanın 30/06/2006 ila 18/01/2007 tarihleri arasında davalı bankaya borcunun bulunmadığı) ve gerekse davalı bankanın alacaklı olduğunu iddia ettiği kredilerin 08/01/2008 tarihli GKS’den kaynaklanması ( 25/12/2014 tarihli ek raporda, ve 17/10/2016’da sunulan heyet raporunda asıl borçlu firmaya 18/01/2008 tarihi itibariyle yeniden kredi kullandırılmaya başlandığının anlaşıldığı ve tablo halinde sunulduğu) karşısında davalı bankanın takip ve dava konusu bonolar nedeniyle alacaklı olduğu hususu ispatlanamamıştır. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davalı vekilinin istinaf talepleri yerinde değildir. Davacı vekilinin istinafı yönünden yapılan incelemede ise; davalının takibinde kötüniyetli olduğu hususu ispatlanamadığından davacı vekilinin istinaf talebi de yerinde değildir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen taraf vekillerinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Taraf vekillerinin istinaf taleplerinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2- Davacı yönünden alınması gereken 44,40 TL harçtan peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 13,00 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına, 3- Davalı yönünden alınması gereken 38.757,06 TL harçtan, alınan 2.391,00 TL peşin ve 31,40 TL maktu harçların mahsubu ile bakiye 36.334,66 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına, 4- İstinaf yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına, 5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.30/12/2019