Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/3301 E. 2020/1278 K. 13.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/3301 Esas
KARAR NO : 2020/1278
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/03/2017
NUMARASI : 2014/413 2017/180
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)|Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 13/07/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili asıl davada, müvekkili ile dava dışı … ve kardeşi davalı …’in uzun süredir arkadaşlıkları olduğunu, davalının müvekkiline gelerek … müvekkiline ait … Ltd. Şti’ne ortak olmak istediğini söylediğini, bunun üzerine tarafların ve … ortaklık konusunda anlaştıklarını, … ortaklık için 35.000 EURO nakit verdiğini, karşılığında şirketin %50’lik kısmının devredilmesinin kararlaştırıldığını, devre karşılık teminat mukabilinde müvekkilince 35.000 EURO bedelli bono verildiğini, devir işlemlerinin başlatılması ile verilen bononun iade edileceğinin kararlaştırıldığını, 35.000 EURO’nun müvekkiline 2006 yılında teslim edildiğini, müvekkilinin de 35.000 EURO karşılığında davalının kardeşi … 2005 sonları – 2006 başlarında tanzim ve vade tarihi bulunmayan 35.000 EURO değerinde bonoyu imzalayıp teslim ettiğini, bononun daha sonra lehtar … tarafından ciro edilerek davalıya teslim edildiğini, hisse devir işlemlerinin gerçekleşmesinden sonra müvekkilinin senedi istediğini, ancak davalının senedin … olduğunu, … de Almanya’da bulunduğunu, geldiğinde bonoyu teslim edeceğini taahhüt ettiğini, bu konuda kendisinden imzalı belge de alındığını, ancak senedin müvekkiline hiçbir zaman iade edilmediği gibi vade ve tanzim tarihleri de 2009 yılı olacak şekilde düzenlenerek İstanbul ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında müvekkili aleyhine takibe geçildiğini belirterek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, takibin ve senedin iptali ile kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının müvekkiline borçlu olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir. Birleşen davada davacı vekili, asıl davadaki iddialarını tekrar etmiş, davalı tarafın müvekkili aleyhine İstanbul ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında 50.000 TL bedelli bonoya dayalı olarak icra takibi başlattığını, ancak bonodaki imzanın müvekkilinin eli ürünü olmadığını belirterek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, bononun iptaline ve %40 oranında tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen dosyada davalı vekili, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; asıl ve birleşen davanın menfi tespit davası olduğu, asıl davada ispat külfetinin davacı tarafta olup dava konusu senedin teminat senedi olduğu iddiasını kanıtlayamadığı, davacı tarafça dayanılan 2006 tarihli belge üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemelerinde belgedeki imza davalıya ait ise de, içeriğinin konu itibariyle bağlantılı olmadığı, belgenin yazımında 4 farklı kalem kullanıldığı, “teyit ederim” yazısının davalının eli ürünü olduğu, diğer yazılarla davalıya ait yazılar arasında tanı unsurları bakımından aynı elden çıktığını gösterir nitelikte ilişki kurulamadığı, ilgili kısımların yazı aralarına sıkıştırıldığı, senedin tarihinin ise 2009 olduğu, bütün bu hususların senedin teminat senedi olduğunu kanıtlamaya yeterli olmadığı gerekçeleriyle asıl davanın reddine, asıl davada verilen tedbir kararı infaz edildiğinden davacının %20 oranında tazminatla sorumluluğuna, birleşen davaya konu senetteki imzanın davacının eli ürünü olmadığı gerekçeleriyle birleşen davanın kabulüne, davacının 50.000 TL’lik bono nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, dosya borcu ödenmekle davanın istirdat davasına dönüştüğünden ödenen 82.588,69 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte istirdadına karar verilmiş, kararı asıl ve birleşen davanın davacı vekili istinaf etmiştir. Asıl ve birleşen davanın davacı vekili istinaf sebebi olarak; davalının savunmasını genişletmesine muvafakat etmemelerine rağmen savunmasını genişlettiğini, mahkemenin bunu dikkate almadığını, davalının cevap dilekçesinde ve ikinci cevap dilekçesinde sundukları belgeye hiç itiraz etmediğini, ancak 20/02/2014 tarihli celsede; belge konusunda beyanda bulunmak için süre istediğini, kendilerinin bu hususa muvafakat etmediklerini söylediklerini, buna rağmen mahkemece inceleme yapıldığını, dolayısıyla 27/01/2016 tarihli raporu ve raporda aleyhe olan hususları kabul etmediklerini, kaldı ki raporda teyit ederim yazısının davalının eli ürünü olduğunun tespit edildiğini, diğer yandan 22/06/2015 tarihli raporda; imzanın davalıya ait olduğu tespit edildikten sonra davalının rapora itirazında açıkça belge üzerindeki tarihlerin, rakamların, diğer rakamların aynı kalem ile yazılıp yazılmadığı, aynı el ürünü olup olmadığı, sonradan ilave olup olmadığı konularında itirazı olmamasına rağmen mahkemenin re’sen bu hususlarda araştırma yapmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, alınan tüm raporların lehlerine olduğunu, buna göre mahkemenin bu raporlar doğrultusunda davayı kabul etmesi gerektiğini, dava konusunun teknik bilgiyi gerektirdiğini, bu nedenle raporun mahkemeyi bağlayıcı olduğunu, kararın bu yönden de usule aykırı olduğunu, mahkeme kararında davalı alacaklının iyiniyetli üçüncü kişi olduğunun varsayılmasının da doğru olmadığını, çünkü davalının lehtar … abisi olduğunu ve tüm olaylara birlikte vakıf olduklarını, birlikte borç verdiklerini, birlikte hareket ettiklerini, bonodaki adresle ilgili olarak şirketin adres değişikliğinden her iki kardeşin de haberdar olduğunu, yine davalı ile abisi … anlaşmalı olarak müvekkili aleyhine takibe giriştiklerini, … hakkında herhangi bir haciz işlemi yapılmadığı, her ne kadar müvekkili aleyhine tazminata hükmedilmiş ise de, mahkemenin sadece icra dosyasına girecek paranın alacaklıya ödenmemesi yönünde tedbir kararı verdiği ve dosyaya konu taşınmazın alacağa mahsuben satın alındığı için tedbir kararının infaz edilemediğini, bununla birlikte davalı alacaklının icra dosyasında alacağa mahsuben satın almasının neticesinde Elbistan 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin verdiği tedbir nedeniyle taşınmazın tescilini yapamadığını, dolayısıyla verilen tedbir kararının uygulanamadığını ve infaz edilemediğini, bilirkişi raporunda 35.000 EURO bedelli senedin hisse devri için teminat olarak düzenlendiğinin belirlendiğini, şirket hisse devrinin de yapıldığını, ancak senedin iade edilmediğini belirtmiştir. Davacı vekili, dosya istinaf aşamasındayken 08/05/2017 tarihli dilekçesiyle ek beyanda bulunduğu, buna göre 11/07/2016 tarihli duruşmada şirket defterlerinin sunulmasının istendiği, ancak şirketin tasfiye memuru olan …’in defterleri sunmadığını, buna göre bu durumun davalı aleyhine değerlendirilmesi gerektiğini, bu hususun da istinaf aşamasında dikkate alınmasını isteği görülmüştür. Bakırköy 6.Asliye Ticaret Mahkemesi’nde davalı … tarafından davacı aleyhine şirketin fesih ve tasfiyesi talepli dava açıldığı, ancak hem asıl hem de karşı davanın HMK’nun 150.maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verildiği görülmüştür. Asıl davaya konu İstanbul ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra dosyası fotokopisinin incelenmesinde; davalının davacı ve dava dışı … aleyhine 90.468,00 TL asıl alacak olmak üzere toplam 105.193,00 TL’nin tahsili için bonoya dayalı takip başlattığı, takibin dayanağının 01/06/2009 tanzim, 01/09/2009 vade tarihli, 35.000 EURO bedelli, keşidecisinin davacı, lehtarın dava dışı … olan bononun nakden düzenlenmiş olduğu, bononun arka kısmının fotokopisinin olmadığı anlaşılmıştır. Birleşen davaya konu İstanbul ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra dosyası fotokopisinin incelenmesinde; davalının, davacı ve dava dışı… aleyhine 50.00 TL asıl alacak olmak üzere toplam 58.913,70 TL’nin tahsili için bonoya dayalı takip başlattığı görülmüştür. Dava dilekçesine ekli sunulan belgenin başlangıç kısmında bir kısım ingilizce ibareler bulunduğu, ayrıca 22/ /2006 tarihinin yazılı olduğu, metinde iki ayrı yerde “teyit ederim” ibarelerinin bulunduğu, ayrıca 35.000 EURO senedin iade edilecek şeklinde bir ibare bulunduğu, tam okunur olmadığı görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 22/07/2014 tarihli 3 kişilik grafolog bilirkişi raporunda; birleşen davaya konu 50.000,00 TL’lik senetteki imzanın davacının eli ürünü olmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 22/06/2015 tarihli bilirkişi raporunda; asıl davaya dayanak yapılan belgedeki davalıya atfen atılan imzanın davalının eli ürünü olduğu yoluna görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 06/06/2016 tarihli 3 kişilik grafolog raporunda; asıl davaya konu senetteki tanzim, vade, rakam ve yazılarının senetteki diğer yazı ve rakamların yazılmasında kullanılan kalemden farklı fiziki evsafta kalemle yazılmış olduğu, söz konusu tanzim ve vade tarihlerinin senetteki diğer yazılarla birlikte ve sırası dahilinde yazılmış olamayacağı, keza tanzim ve vade tarihini gösterir rakam ve yazıların diğer yazılarla aynı el ürünü olmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.Yargılama sırasında alınan 11/01/2017 tarihli heyet raporunda; birleşen dava yönünden senetteki imzanın davacının eli ürünü olmadığından birleşen davadaki menfi tespit şartlarının oluştuğu yolunda görüş bildirilmiş, asıl dava konusu senetle ilgili olarak ise senedin farklı kalemlerle doldurulduğu tespit edilmiş olsa da bu hususun senedin geçersiz kılınmasına elverişli olmadığı, zira senet metni tedavüle çıkmadan ve fakat imza edildikten sonra doldurulmasına kanunun cevaz verdiği, açığa senet düzenlenebileceği, anlaşmaya aykırı oldurulduğu iddiasının yazılı delille ispatının gerektiği, anlaşmaya aykırılığın tahrifat kapsamında değerlendirilemeyeceği, davacının asıl davaya dayanak yaptığı belgedeki imzanın davalının eli ürünü olduğu, buna göre bu belge geçerli kabul edildiği takdirde davacının iddialarının sübuta ermiş gözüktüğü, ayrıca davalının senedin farklı saiklerle davacı ve dava dışı şirkete ödemeler yapıldığına ilişkin olduğunu, bu durumun senedin teminat senedi olduğu ve bedelsiz kaldığı ihtimalini güçlendirdiği, dolayısıyla asıl davaya konu senet yönünden de menfi tespit şartlarının oluştuğu, ayrıca asıl davaya konu icra dosyasında 2.126,40 TL, birleşen davaya konu takip dosyasında ise 82.588,69 TL ödeme yapıldığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Mahkemece 09/11/2015 tarihli duruşmada; davacı tarafın ihtiyati tedbir talebinin kabulüne, icra veznesine yatan paranın alacaklıya ödenmemesi için teminat mukabilinde ihtiyati tedbir kararı verildiği ve 22/02/2016 tarihli celse içeriğinden teminatın yatırıldığı ve tedbir kararının infazı için İstanbul 5.İcra Müdürlüğü’ne müzekkere yazıldığının belirtildiği görülmüştür. Asıl davaya konu icra dosyasının aslının dosya içinde bulunmadığı, fotokopi belgelerinin ise 27/04/2013 tarihli müzekkereye kadar olan kısmı içerdiği, tedbir kararının 09/11/2015 tarihli celsede verildiği görülmekle, kararın infaz edilip edilmediği dosya içeriğinden anlaşılamamıştır. Elbistan 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012858 esas sayılı dosyasında davacı tarafından davalı aleyhine menfi tespit ve ipoteğin fekki talepli dava açıldığı, yargılama sırasında rapor alındığı, ancak davanın sonuçlanıp sonuçlanmadığının anlaşılamadığı, ayrıca mahkemece 24/11/2015 tarihinde asıl davaya konu icra dosyasındaki dava konusu taşınmazın paraya çevrilmesi halinde icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verildiği, ayrıca taşınmazın alacağa mahsuben alınması halinde de dava sonuçlanıncaya kadar taşınmazın tescilinin verilmemesine dair ihtiyati tedbir kararı verildiği görülmüştür.
GEREKÇE:Asıl dava, davaya konu senedin teminat senedi olduğu, birleşen dava ise davaya konu senetteki imzanın sahteliği iddiasına dayalı menfi tespit davasıdır. Davacı taraf asıl davada dava konusu bononun hisse devri karşılığında teminat olarak düzenlendiğini iddia etmiştir. Açıklanan bu iddianın usulüne uygun delillerle kanıtlanması gerekir. Somut olayda davacı taraf, bu iddialarını usulüne uygun delillerle kanıtlayamamıştır. Zira davacının dayandığı belge 2006 tarihli olup asıl davaya konu bononun 01/06/2009 tanzim tarihli olduğu, bononun de nakden kaydıyla düzenlendiği gözetildiğinde, davacının dayandığı bu belgenin asıl davaya konu bononun teminat senedi olduğunu ispatlamaya yeterli olmadığı kanaatine varılmıştır. Öte yandan mahkemece ihtiyati tedbir kararının infaz edilmesi nedeniyle asıl davanın davacısı aleyhine tazminata hükmedilmiş olup asıl davacı vekilince bu husus istinaf konusu yapılmış ise de, icra müdürlüğünden dairemize verilen cevabi yazıda tedbir kararının infaz edildiği belirtildiğinden, bu yöne ilişkin istinaf talebi de yerinde değildir. İlk derece mahkemesince asıl davada ihtiyati tedbir kararının infaz edilmesi nedeniyle asıl davacı aleyhine tazminata hükmedilmiş olup Dairemizce bu hususun denetimi açısından icra müdürlüğüne müzekkere ile durum sorulmuş olup bu işlem tahkikat işlemi sayılamayacağından ve yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda asıl davacı vekilinin istinaf talepleri yerinde bulunmadığından, asıl ve birleşen davanın davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Asıl ve birleşen davanın davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 54,40 TL harçtan, peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın asıl ve birleşen davanın davacısından alınarak hazineye irad kaydına, 3-Asıl ve birleşen davanın davacısı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.13/07/2020