Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/3226 Esas
KARAR NO : 2019/2512 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/04/2017
NUMARASI : 2016/88 E., 2017/387 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/11/2019
İstinaf incelemesi üzerine Dairemize gelen dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA A-)Açılan dava ve iddia :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile yapmış olduğu cari hesaba dayanan 6.286,55 TL asıl alacak talepli icra takibine, ödeme emrinin tebliği üzerine davalı şirket tarafından 30.12.2015 tarihinde “böyle bir borcumuz bulunmamaktadır” gerekçesi ile itiraz edilerek takibin durduğunu, davalı borçlunun iş bu itirazı tamamen kötü niyetli olduğundan takibin devamına, takibin işlemiş ticari temerrüt faiziyle birlikte devamına, takibe yapılan itirazın haksız ve kötü niyetli olduğundan %20 den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
B-) Cevap ve Karşı Talepler :Davalı tarafın dava ile ilgili her hangi bir cevap vermediği görülmüştür.
C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı : İlk derece mahkemesince; “davanın hukuki niteliği itibariyle faturaya dayalı alacağın takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkin olduğu, davacı vekilinin, taraflar arasında cari hesaba dayalı ticari ilişki olduğunu, dosyaya sunulan irsaliye ve faturalar gereğince toplam 6.286,55 TL alacaklı olduklarını iddia ettiği, davalının, borca itiraz ettiği, davalıya ait defter ve kayıtların incelenmesi için verilen kesin süreye rağmen delil ikamesi için avans yatırmadığı, belirlenen günde hazır olmadığı, davacının defter, kayıt ve belgeleri üzerinde bilirkişi aracılığı ile yapılan incelemede; davacının, ticari ilişki ve cari hesap bakiyesi olarak davalıdan 6.286,55 TL alacaklı olarak göründüğünün tespit edildiği, davacı ve bilirkişi tarafından örnekleri sunulan ve birbirini teyit eden irsaliye ve faturalara taraflarca itiraz edilmediği, davacının yasal defterlerinde de bu kayıtların işlenmiş olduğunın anlaşıldığı, her ne kadar HGK’ nun 2014/11-1159 E. 2016/967 K. Sayılı ilamında defter kayıtlarının tek başına davayı ispatlamaya yeterli delil olarak değerlendirmeyeceği belirtilmişse de; dosyaya sunulan faturalarda yer alan malların teslimine dair taraflarca itiraz edilmemiş sevk irsaliyelerine mahkemece itibar edilmekle, birbirini teyit eder nitelikte bu bilgi ve kayıtlar itibariyle; davacının, faturalara konu malları davalıya teslim ettiği, faturada belirlenen toplam bedelin defter kayıtlarına alacak olarak kaydedildiği, toplam 6.286,55 TL fatura alacağının davalı tarafça ödenmediğinin sabit görüldüğü” gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının İAA 22. İcra Müdürlüğünün 2015/25747 Esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın asıl alacak olan 6.286,55 TL yönünden iptaline, takibin bu miktar yönünden aynen devamına, tarafların tacir, alacağın faturaya dayalı likit olunması nedenleriyle itirazın haksız olduğu anlaşılan davalıdan %20 oranın da hesaplanan 1.257,31 TL icra inkar tazminatına alınıp davacıya verilmesine karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Kararı davalı vekili istinaf etmiş ve dilekçesinde ;ön inceleme duruşması için mazeret bildirdikleri halde yokluklarında icra edildiğini , delillerini ibraz olanağı sunulmadığını , ayrıca bilirkişi incelemesinin sadece davacı kayıtları üzerinden yapıldığı, müvekkilin kayıtlarının incelenmediğini defter ibrazı için tebligat yapılmadığını , mal tesliminin kanıtlanmadığını, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini veya bu eksiklerin tamamlanmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE :Dava cari hesap alacağını tahsil amacıyla yapılan takibe vaki itirazın iptali isteminden ibarettir.Mahkemece incelenen davacı yan kayıtlarına göre alacağı hesaplatmış ve bu miktar üzerinden itirazın iptaline karar vermiştir.Davaya yasal sürede cevap verilmemesinin usuli ve hukuki sonuçları Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/13-856 Esas ve 2016/ 523 Karar sayılı dosyasında oldukça kapsamlı olarak ele alınmıştır. Genel Kurul Kararında özetle “…..Anayasanın 90. maddesinin beşinci fıkra hükmü uyarınca, milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacak olması nedeniyle ilk olarak belirtilmesi gerekir ki; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından bir tanesi de yargılamanın “makul bir süre içinde” bitirilmesi ilkesidir. Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletlerin yasal sistemlerini mahkemelerin 6. maddede yer alan şartlara, makul bir sürede yargılama dahil olmak üzere uyacak şekilde düzenlemek ile görevli olduğunu belirtmiştir (AİHM, Zimmerman ve Steiner –İsviçre, 13 Temmuz 1983, 29. paragraf).Bir davaya taraf olan herkesin karşı taraf karşısında kendisini önemli bir dezavantajlı konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmelidir (AİHM, De Haes ve Gijsels-Belçika, 24 Şubat 1997). Tarafların gösterilen tüm delillerden haberdar olması ve görüş bildirebilmesi de adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilmesi gereken ilke olarak belirtilmiştir (AİHM, Borgers-Belçika, 30 Ekim 1991).Anayasanın 141. maddesinde de “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içerisinde bitirilmesi gerekliliği açıkça düzenlenmiştir. Açıklanan bu ilkelere paralel olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (6100 sayılı HMK)’nda yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir. Delillerin belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerden haberdar olarak zamanında bunlara karşı delil veya görüş bildirebilme imkanı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır. Öncelikle 6100 sayılı HMK’nın delillerin ibrazıyla ilgili “Dava Dilekçesinin İçeriği” başlıklı 119/1-e-f maddesine göre; davacı, dava dilekçesinde, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini açıkça göstermek zorundadır.”Maddenin gerekçesinde bu gerekliliğin, 6100 sayılı HMK’da bir yenilik olarak düzenlendiği ifade edilmiştir. Davacının genel ifadelerle delillerini belirtmesi yeterli sayılmayıp hangi delillere dayandığı dilekçeden anlaşılmalıdır. Delillerin bildirilmesine ilişkin bu düzenleme, somutlaştırma yükünün de bir gereğidir (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2015, 3. Bası, s. 277).6100 sayılı HMK’nın “Belgelerin Birlikte Verilmesi” başlıklı 121/1. maddesine göre; dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur. Ayrıca, aynı Kanunun “Cevap Dilekçesinin İçeriği” başlıklı 129/1-d-e. maddelerine göre, cevap dilekçesinde; davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri ile savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin bildirilmesi gerekir. “Bu husus, davalının savunmasını somutlaştırma yükünün gereğidir. Davalı da davacı gibi yazılı delillerini cevap dilekçesine ekleyerek mahkemeye vermeli ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamalarda bulunmalıdır (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, s. 306).“Süresinde Cevap Dilekçesi Verilmemesinin Sonucu” başlıklı 6100 sayılı HMK’nın 128/1. maddesine göre; süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır.” “Davayı inkar etmiş sayılan davalı, daha sonra ikici cevap dilekçesi veremez. Zira ikinci cevap dilekçesi cevaba cevap dilekçesine karşı verilir. Cevap dilekçesi vermemiş olan davalının sadece inkar ile yetinmiş olduğu varsayılır ve ön inceleme ile tahkikat aşamasında sadece inkar çerçevesinde savunma yapabilir ve bu yönde ispat faaliyetinde bulunarak delil gösterebilir (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, Sh. 294-295). “Süresinde cevap vermediği için davayı inkar etmiş sayılan davalı, davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıaların doğru olmadığını (inkarı) ispat için karşı delil gösterebilir. Davalı, davayı inkarının karşı delilini göstermek bahanesi ile, yeni vakıalar (mesela zamanaşımı veya borcu ödediğini ileri sürerse, bununla savunmasını genişletmiş olur; bu ise kural olarak yasaktır. Bu halde mahkeme, davacının iddiasının doğru olmadığını ispat için davalının göstereceği delilleri inceleyip, davacının delilleri ile birlikte değerlendirerek varacağı sonuca göre hüküm vermelidir.” (Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2014, 25. Baskı, Sh.317)6100 sayılı HMK’nın “Ön İncelemenin Kapsamı” başlıklı 137/1. maddesine göre; dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe (Ek ibare: 07/06/2012-6325 S.K./35.md) veya arabuluculuğa teşvik eder ve bu hususları tutanağa geçirir.6100 sayılı HMK’nın 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse, bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce, taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları düşünülmüştür. Taraflar bu şanslarını da doğru kullanamazlarsa, artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.Özetle; 6100 sayılı HMK’nın 119/1-f maddesine göre; dava dilekçesinde iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği, 129/1-e maddesine göre de, cevap dilekçesinde; savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin belirtilmesi gerekir. 6100 sayılı HMK’nın 137 ve 140.maddelerinde ise; 119 ve 129.maddelerdeki düzenlemenin aksine, delillerin belirtilmesinden değil, tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapmasından bahsedilmiştir. Buna göre; delillerin dava ve cevap dilekçelerinde belirtilmesi; dilekçelerinde belirtikleri delillerin en geç ön inceleme duruşmasında mahkemeye sunulması, başka bir yerden getirtilecek olması halinde delillerin toplanması için gerekli işlemlerin yapılması gerekir. Yani dava ve cevap dilekçelerinin verilmesinden sonra tarafların iddia ve savunmalarını kanıtlayıcı delil bildirmeleri mümkün değildir.Dilekçelerin teatisi aşamaları bu şekilde net sürelere bağlı olarak düzenlendikten sonra yasa koyucu, “delil” bildirmenin “süreye” bağlı olduğunu tekrar vurgulayan 145. maddeye yer vermiştir. 6100 sayılı HMK’nın “Sonradan Delil Gösterilmesi” başlıklı 145/1. maddesine göre; taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.6100 sayılı HMK’nın 145. maddesinin birinci cümlesinde de tarafların, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecekleri açıkça belirtilmiştir. 145. maddenin ikinci cümlesinde; birinci cümledeki tarafların Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceklerine ilişkin olarak getirilen istisnanın dava ve cevap dilekçelerinde hiç delil belirtmeyen, ön inceleme aşamasında da delillerini sunmayan veya toplanması için gerekli işlemleri yapmayan tarafların tahkikat aşamasında delil bildirme haklarının olduğu şeklinde anlaşılması mümkün değildir. 145.maddenin gerekçesinde, “uygulamada, davaların uzamasının temel sebeplerinden birinin de gereksiz yere yeni delil sunulması ve bu konuda taraflara verilen sürelere uyulmaması olduğunun bilindiği, maddenin ilk fıkrasıyla, Kanunda belirtilen sürelerden sonra, davada yeni delil sunulmasının yasak olduğunun kural olarak benimsendiği, fakat iki istisnanın kabul edildiği, bunun için; yeni delil sunulması talebinin yargılamayı geciktirme amacı taşımaması veya delilin süresinde sunulmamasının ilgili tarafın kusuru dışında bir sebebe dayanması halinde, hâkimin gerekçesini de belirtmek şartıyla, yeni delil sunulmasına izin verebileceği, bu şekilde delil sunma kuralına istisna getirilmesinin hukuki dinlenme hakkının tabii bir sonucu olduğu” belirtilmiştir. Tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi halde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar. Bu sebeple 145 inci maddede belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması halinde bu deliller dikkate alınmamalıdır. Keza, tarafların 145 inci madde şartları oluşmadan sonradan delil sunması ya da kanun yoluna başvururken bu şekilde delilleri dilekçesine ekleyip vermeleri kabul edilmemelidir (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, s. 332-333).Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; 6100 sayılı HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. Buna göre, dilekçelerin teatisi aşamasında herhangi bir delil bildirmeyen davacı veya davalıya ön inceleme duruşmasında delillerini bildirmesi için yeni bir süre verilmesine imkân bulunmamaktadır….. denilmektedir.Somut olayda; dava dilekçesi 01.02.2016 tarihinde davalıya tebliğ edilmiş, davalı yasal süresi içinde davaya cevap vermediği gibi herhangi bir delil de bildirmemiştir.Ancak ön inceleme duruşması mazeret bildirimleri değerlendirilmeden ve yokluklarında icra edildiği için; davalı yanın 2. kez ön inceleme duruşması yapılmasına dair talepleri 24/11/2016 tarihli celsede kabul edilmiş ve celse zaptı davalı vekiline bizzat 16/12/2016 tarihinde bizzat tebliğ edilmiştir. Mahkemenin “…Davalı vekiline önceki celselerde sunmuş olduğu eski hale iadeye yönelik talebinin;ön inceleme duruşmasından evvel davalı vekili tarafından mazeret sunulmuş olmasına rağmen bu konu hakkında karar verilmemiş olması, defter incelemesi için belirlenen güne ait tebliğ evrakının dosyada olmaması, tebliğ usule uygun yapılmış olması halinde dahi arada makul sürenin olmaması,bu hususlarnı ise savunma hakkını kısıtladığı değerlendirilmekle, davalı vekilinin talebinin kabulüne, uyuşmazlığın tesbiti, sulh ve dava şartlarının hususunda diyeceklerinin önümüzdeki celse bizzat kendisine sorulmasına, defter incelemesine yönelik talebinin kabulü ile davalı tarafa ait ticari defter ve belgeler üzerinde 23/12/2016 günü saat : 10.00 ‘da önceki bilirkişi aracılığı ile inceleme yapılmasına, ikame edilen delil için bilirkişinin emek ve mesaisine karşılık 500 TL ücretin davalı tarafça tebligattan sonra 2 haftalık kesin süre içerisinde yatırılmasına, aksi halde delil ikamesinden vazgeçmiş sayılacağı hususunun ihtarına, davalı vekiline duruşma zabtı ekli duruşma gününü bildirir tebilgat çıkarılmasına,..” şeklindeki ara kararının tebliğine rağmen davalı yan defter ve belge ibraz etmemiştir. Daha sonraki celseye de katılmadıkları anlaşılmaktadır.
Son celsede de ; davalı yanın ödeme belgesi vb. borcu sona erdiren herhangi bir belge sunmadığı görülmektedir.Buna göre ; mahkemenin usul hatasını düzelttiği, davalı yana savunma için imkan tanıdığı, defter ibrazı için de imkan tanıdığı ,savunma haklarının kısıtlanmadığı anlaşılmaktadır.Toplanan delillere ve Dairemizce de denetlenen rapora göre davacının asıl alacağının takipteki asıl alacakla miktarınca doğrulanarak ; harçlandırılmış dava değerine göre hüküm kurulduğu görülmekle davalı yanın istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan gerekçe ile 1 – Davalı yanın istinaf başvurusunun HMK 353/b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE 2- Alınması gereken 429,43 TL harçtan peşin alınan kısmın mahsubu ile bakiye 288,03 TL harcın davalıdan alınıp Hazineye gelir yazılmasına 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davalı yan üzerinde bırakılmasına 4-Duruşmasız inceleme yapılmış olmakla ücreti vekalet tayin ve takdirine yer olmadığına Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu HMK 362 /1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere ve oy birliğiyle karar verildi. 15/11/2019