Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/3192 Esas
KARAR NO : 2019/2717 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMES. 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/12/2016
NUMARASI : 2014/399 E. – 2016/1048 K.
DAVANIN KONU: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/12/2019
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü : Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasındaki hukuki ilişkinin müvekkili ile …. LTD. unvanlı şirket arasındaki 1 Ocak 1999 tarihli distribütörlük sözleşmesine dayandığını, …. LTD. unvanlı davalı şirketin 2003 yılında …. LTD unvanlı şirketi devraldığını, sözleşmenin taraflar arasındaki hüküm ve sonuçlarını doğurmaya devam ettiğini, müvekkili şirketin 1999 yılından bu yana 13 sene boyunca Türkiye pazarında hiç bilinmeyen … lastiklerinin tüketicilere tanıtılması, ulaştırılması ve Türk lastik pazarında yer bulabilmesi adına büyük çaba sarf ettiğini ve üzerine düşen tüm sorumlulukları tam ve eksiksiz olarak zamanında yerine getirdiğini, müvekkili ile davalının 02/07/2012 tarihinde toplantı yaptıklarını davalının, 2 Temmuz 2012 tarihinde yapılan toplantı müddetince müvekkil ile aralarındaki sözleşmeyi sona erdirme niyetini açıklamasına rağmen, sözleşmeyi feshettiğine dair herhangi bir ifade kullanmadığını, dava konusu olayda taraflar arasındaki belirsiz süreli sözleşme haklı bir sebep olmaksızın feshedildiğini bu nedenle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla yoksun kalınan kar ile müvekkilin zararının tazmini için 100.000,00 USD maddi tazminatın ve 250.000 -USD’lik portföy (denkleştirme) tazminatının davalıdan tahsil edilmesini ve davanın sonuçlanmasına kadar beklenilmesi halinde müvekkilinin hakkını elde etmesi önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden davalı aleyhine 350.000 USD değeri üzerinden ihtiyati tedbir kararı mahiyetinde olmak üzere ihtiyati haciz kararı verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekilinin 01.11.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile portföy tazminatı yönünden dava değerini 200.000 -USD artırarak 450.000 -USD tutarında tazminatın en yüksek banka faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, sözleşmenin ani ve haksız feshi nedeniyle maddi tazminat tutarının 100.000,00 -USD artırarak 200.000,00 -TL ‘ye yükseltilmesini talep ettiği görülmüştür.Davalı vekili cevap dilekçesinde ; davacı ile Japonya menşeili …. Ltd. arasında 1997 senesinden beri müvekkili tarafından üretilen “…” marka lastiklerin alım-satımı konusunda sözlü anlaşmaya dayalı bir ticari ilişki oluştuğunu ancak bu ticari ilişki tek satıcılık veya acentelik olmadığını, ticari ilişkinin devamı sırasında, gümrükten mal çekilmesi işlemlerinde ihtiyaç duyulduğundan taraflar arasında 01.01.1999 tarihli bir yazılı sözleşme akdedildiğini, ticari ilişkinin devamı sırasında, Ocak 2012 tarihinde davacı Şirket ürünlerin müvekkili Şirket’ten kendi alım fiyatının indirilmesini talep ettiğini, bunun müvekkili Şirket’çe kabul edilmemesi üzerine davacı Şirket sipariş vermeyi kestiğini, 02.07.2012 tarihinde taraflar’ın yetkilileri arasında yapılan toplantıda, davacı …’ın ürünlerde fiyat indirimi istemesi ve müvekkilinin bu isteği kabul etmemesi nedeniyle, müvekkili Şirket yetkilileri tarafından taraflar arasındaki ticari ilişkinin sonlandırıldığını davacı Şirket yetkililerine beyan edildiğini, toplantının tutanağı da davacı Şirket yetkililerine 10.07.2012 tarihinde bildirildiğini, davacı tarafın ticari ilişkinin sonlandırılmasını takiben müvekkili Şirket’ten 22.08.2012 tarihinde toplam 10.000.000.-USD tutarında bir portföy tazminatı talep ettiğini ancak talep müvekkili Şirket’çe reddedildiğini, davanın müvekkili yerleşim yeri olan Japonya Mahkemeleri’nde ikame edilmesi gerektiğini, Milletlerarası yetki itirazı uyarınca davanın esasa girilmeden reddine, HMK’nın 109/2. Maddesine aykırı olarak kısmi açılmış davanın esasa girilmeden reddine,esasa girilmesi halinde yasal koşulları oluşmayan haksız ve hukuka aykırı davacı taleplerinin reddine, karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekilinin yetki itirazının ilk derece mahkemesinin 11.02.2014 tarihli oturumunda; 5718 sayılı yasa’nın 40.maddesi göstermesi ile HMK’ nın 10.maddesi uyarınca reddedilerek davanın esasına girildiği anlaşılmıştır. İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/12/2016 tarihli 2014/399 Esas- 2016/1048 Karar sayılı kararıyla; ” davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, kar kaybından dolayı 220.722,51 -TL maddi tazminatın (178.740,00 -TL’sı için 08.11.2012 dava tarihinden, bakiye kısım için 01.11.2013 ıslah tarihinden itibaren ) avans faizi yürütülerek davacı yararına davalıdan tahsiline, fazla istemin reddine, Portföy (denkleştirme) tazminatı olarak 835.825,06 -TL maddi tazminatın (446.850,00 -TL’si için 08.11.2012 dava tarihinden itibaren, bakiye kısım için 01.11.2013 ıslah tarihinden itibaren) avans faizi yürütülerek davacı yararına davalıdan tahsiline,fazla istemin reddine, karar verilmiştir.Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde; haklılıklarının tespit edildiği kararda, taleplerinin bir kısmının hüküm altına alınmamış olması ve yabancı para üzerinden açılan davanın Türk Parası ile hüküm altına alınmış olması nedeni ile hatalı olduğunu,- davalı şirketin Japon menşeili olduğu, taraflar arasındaki ticari ilişkide Türk Lirası değil, Amerikan Doları kullanıldığı, bu nedenle, müvekkilinin, davalının sözleşmeye aykırı davranması nedeni ile uğramış olduğu zararın da Amerikan Doları cinsinden olduğunu, sözleşmeden kaynaklı alacaklara ilişkin olarak Borçlar Kanunu’nun 99. Maddesinde düzenlenen seçimlik hakkın, yabancı paranın fiili ödeme günündeki karşılığı olarak kullanılmış olmasına rağmen; mahkemece Türk Lirası üzerinden hüküm kurulmasının hatalı olduğunu,-portöy tazminatının brüt satış karları ortalamasına göe hükmedilmesi gerekirken, faaliyet karı ortalamasına dayanarak hüküm kurulmasının da hatalı olduğunu,- portföy tazminatı üst sınırı hesaplanırken acentenin yıllık brüt karın esas alınması gerektiğinin doktrinde genel kabul gördüğünü, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 15.02.2007 tarih, 2006/9212 E. , 207/1314 K sayılı kararında “Hesaplama yapılırken tek satıcının yıllık brüt karı dikkate alınmalıdır.” denildiğini, dosyada mübrez bilirkişi raporu doğrultusunda, müvekkilin brüt satış karları ortalaması olan 1.872.691,59 TL’nin esas alınması gerekirken, faaliyet karları ortalamasına göre hüküm kurulmasının hatalı olduğunu,-taraflar arasındaki 13 yıl süren ticari ilişkinin uzunluğu göz ardı edilerek, asgari ihbar süresi olan 3 ay üzerinden yoksun kalınan kara hükmedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, 17.11.2011 tarihinde, Mövenpick Hotel’de düzenlenen, davalı şirket temsilcisinin de katıldığı … Bayiler toplantısı, müvekkilinin tek satıcılık sözleşmesi kapsamında yaptığı yatırımların ve ileride sözleşmenin devam edeceği kanısı ile geleceğe yönelik planlar yapmaya devam ettiğinin en büyük kanıtı olduğunu, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda da; “acentede kanun üç ay olarak tanıdığı sürenin, tek satıcılık sözleşmelerinde satış teşkilatı kurulduğu düşünüldüğünde daha fazla olması gerektiği, bu sürenin Sayın Mahkemenin takdirinde olmak üzere altı aya kadar belirlenebileceği, ihbar süresi kadar kar mahrumiyeti alp edilebileceği” şeklinde görüş bildirildiğini,- müvekkili şirket ve davalı arasındaki ticari ilişkide, müvekkil çeşitli operasyonel nedenlerle, işbu ticari ilişkinin ifası için … Limited Şirketi ve … Ticaret Limited Şirketini grup şirketler olarak kurduğunu ve grup şirketlerinde dahil olduğu bir ticari süreç kurduğunu, başka bir firma ile hiçbir ticari ilişkisi bulunmadığını, işbu şirketler aracılığı ile ticari ilişkinin; “davalı tarafından, sahipleri %100 aynı olan ve bu iş için kurulmuş olan grup şirketlere lastikler satıldığını, Grup şirketlerin fiyat farkı ile lastikleri müvekkili şirkete sattığını, müvekkili şirketin ise fiyat farkı ile lastikleri müşterilere sattığını” lastiklerin davalıdan, grup şirketler tarafından alındığı fiyat ile, müvekkil şirket tarafından üçüncü kişilere satış fiyatı arasındaki fark esas alınarak yapılması gerekirken, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, sadece müvekkili şirketin alım ve satış fiyatları esas alınarak brüt kar ve portföy tazminatı hesaplandığını,-sözleşmenin usulsüz ve haksız feshi nedeni ile müvekkilinin müspet zararının söz konusu olduğunu, mahkemenin müspet zarar hakkında hiçbir inceleme yapılmaksızın hüküm kurduğunu, sözleşme ilişkisi süresince yaptığı tüm bu yatırım miktarının tespiti ve sözleşmenin haksız feshi nedeni ile müvekkilinin karşılığını alamadığı yatırımların ve müspet zararların belirlenmesi gerektiğini beyanla mahkeme kararının kaldırılarak taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin istikrar kazanmış kararlarında da açıklandığı üzere yabancı uyruklu davalının ikametgahının yurt dışında bulunması halinde yetki itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiğini, uyuşmazlığın halli bakımından yetkili mahkemelerin HMK 6. Maddesi uyarınca yetkili mahkemenin “genel mahkemeler” olduğunu, davanın müvekkilinin ikametgahı mahkemesi olan Japonya/Tokyo mahkemeleri olduğunu, HMK 10. Madde düzenlemesinin, sona erdirilmiş sözleşmeler yönünden uygulanamayacağını, -davacı tarafın var olduğunu iddia ettiği zararını belirleyebilmesi gerektiğini, HMK 109/1 maddesi anlamında kısmi dava açmaya çalıştığını, ancak kısmi dava ve belirsiz alacak davası açma şartlarının bulunmadığını, HMK 114/1-h maddesi gereğince hukuki yarar bulunmadığını, davacının HMK 119/1-g maddesi gereğince taleplerini somutlaştırmadığını davanın usulden reddi gerektiğini ,-davacı tarafın Portföy tazminatı bakımından ıslah ettiği talep miktarına ilişkin kısmın, hak düşürücü sürenin dolması nedeniyle reddi talebi hakkında 11/02/2014 tarihli 2 numaralı ara karar ile Esas Hakkındaki hüküm ile birlikte değerlendirilmesine rağmen bir karar verilmediğini, TTK 122/4 maddesi hükmünde “Denkleştirme istem hakkının, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekir” düzenlemesi bulunduğunu, sözleşme ilişkisinin en geç 10/07/2012 tarihinde sona erdiği dikkate alındığında 01/11/2013 tarihinde ıslah suretiyle arttırılan 200.000 USD’lik portföy tazminatına ilişkin kısım bakımından , hak düşürücü sürenin dolduğunu,-Davanın kabul ve reddedilen kısımlarına göre hükmedilen vekalet ücretinin de hatalı olduğunu,-bilirkişi raporuna itirazlarının hiç dikkate alınmadığını, taraflar arasındaki 01/01/1999 tarihli sözleşmenin “Münhasır Distribütörlük (Tek Satıcılık) ” sözleşmesinin belirleyici ve temel unsurlarını içermediğini, tek satıcılık sözleşmesi ile sürekli alım-satım ilişkisi (alelade Distribütörlük ) sözleşmesi arasındaki tek farkın, tek satıcının, kendisine tanınan bölge içerisinde münhasır satış yetkisine/tekel hakkına sahip olması olduğunu, üreticinin sözleşme bölgesinde münhasır satış yetkisini tek satıcıya devretmesi gerektiğini, tekel hakkının tarafların fiili uygulaması ile bile tanınmasının mümkün bulunmadığını, tekel hakkının ispat külfetinin davacıya ait olduğunu ve yerine getirilemediğini, taraflar arasında alelade bayilik ilişkisi bulunduğunu, bilirkişilerin davacının alt bayilerinin olmasının münhasırlığı ispat ettiği şeklinde görüşünün doğru olmadığını, bu şekilde üreticinin izni olmadan münhasırlığa kavuşmanın hukuk düzeni tarafından korunamayacağını, bilirkişi raporunda münhasırlık yetkisi taşıyan bir sözleşmenin varlığından bahsedebilmek için sözleşmede açıkça kayıt bulunması gerektiğini açıkladıktan sonra akabinde farklı bir görüşe ulaşmanın çelişkili olduğunu,-davacı tarafın dosya içeriğinden…. Ltd. Şti., …. Tic.Ltd.Şti…. vs tarafından da müvekkili tarafından tedarik edilen malların alındığını kabul ve ikrar ettiğini, farklı tüzel kişiliklerin grup şirketi olarak nitelendirilerek farklı yöne çekilmeye çalışılmasının kabul edilemeyeceğini, davacının aynı/benzer alanda faaliyet gösteren farklı şirketlerden mal tedarik ederek sattığından, davacının rekabet etmeme yükümlülüğü nedeniyle tek satıcı olduğu iddiasıyla örtüşmediğini, -davacı tarafın fesihten önce de sonra da Sumitomo’nun rakibi olan ürünleri sattığını, tek satıcı olsa rakip ürünleri satıp distribütörlüklerini üstlenemeyeceğini, davacının kendi internet sitesinde 2011’den beri “…” ve “Arestone” lastiklerini sattığını internet sitesinde ikrar ettiğini, bilirkişilerin ek rapor 15.syf da satışları tespit ettiklerini, hatta faturaların üzerinde davalının … markası ile birlikte diğer markalara da yer verdiğini, raporun 16. Sayfasında davacının daha önce … ürünlerini sattığı müşterilerine …us marka başka ürünler sattığının da açıkça tespit edildiğini, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2012 yılı ortalarında bitmesine rağmen bilirkişilerin 2011 yılı sonu itibarıyla değerlendirme yaptıklarını, sehven değil bilinçli yaparak mahkemeyi yanılttıklarını,-Tek Satıcılık Sözleşmesinin belirleyici vasfı olan Satıcının dağıtım ağıyla bütünleşmesinin somut olayda gerçekleşmediğini, -davacının mal alımını kestiği ve sürümü arttırma yükümlülüğüne aykırı davrandığını, rakip ürünleri sattığını, müvekkili davalı açısından fesih hakkının doğumu açısından haklı sebebin bulunduğunun tartışmasız olduğunu, tazminat koşullarının oluşmadığını,-portföy tazminatı istenebilmesi için sözleşmenin tek satıcının kusuru dışında bir sebeple sona ermiş olması, tek satıcının ürünleri için yeni bir müşteri çevresi yaratmış olması veya mevcut müşteri çevresini genişletmiş olması , üreticinin sözleşmenin sona ermesinden sonra bu müşteri çevresinden yararlanma imkanına sahip olması ve somut olayın koşulları karşısında hakkaniyetin, tek satıcıya böyle bir talep hakkının tanınmasını haklı kılması gerektiğini, ispat yükünün davacıda olduğunu, taraflar arasındaki ticari ilişkinin karşı tarafın kusurlu davranışıyla sona erdirildiğini, -taraflar arasındaki ticari ilişki hiçbir zaman tek satıcılık olarak görülmediğinden olağanüstü fesih sebeplerinin ayrıntılarıyla bildirilme gereği duyulmadığını, biran için tek satıcılık kabul edilse dahi fesih gerekçelerinin bildirilmesi zorunluluğu bulunmadığından sözleşmenin feshine özgü haklı sebeplerin fesih gerekçesi olarak kullanılabileceğini, davacının TL’deki değer kaybı ve ham madde fiyatlarındaki artışın ürün fiyatına yansıması nedeniyle müvekkili davalıdan ürün fiyatlarında indirim yapılmasını istediğini, indirim yapılmayınca da sipariş vermeyi kestiğini, görüşmelerden sonuç alınamayınca müvekkilinin devam etmeyen ticari ilişkiyi haklı gerekçelerle sonlandırdığını,-kök bilirkişi raporu 8. Sayfasında “davalı şirketten en son 12/03/2012 tarihinde (yani fesihten 4 ay önce) fiili ithalat yapıldığı, 2012 yılı mal alışlarında önceki yıllara kıyasla ciddi oranda düşüş olduğunun görüldüğünün” açıklandığını, sürümü arttırma yükümlülüğünün ihlalinin olağanüstü fesih için haklı sebep olduğunu, 2011 yılında müvekkili şirketin ürünlerinin satış rakamlarının 21.466.215,20 TL iken 2012 yılının ilk altı ayında bu rakamın 6.900.983,65 TL’ye düştüğünü, davacının rakip firma ürünlerine yöneldiğinin açık göstergesi olduğunu, rakip ürün satışının sözleşmeye aykırılık oluşturduğunu,-bir an için taraflar arasında tek satıcılık bulunduğu ve sözleşmenin haksız feshedildiği kabul edilse dahi bilirkişi raporlarındaki hesaplamaların Yargıtay kararlarına aykırı olduğunu, son beş yıllık faaliyet karının esas alındığı beyan edilmesine rağmen 2012 yılının ilk altı ayındaki satış rakamlarının gözardı edildiğini, kar hesabı yapılırken fazla miktar çıkarıldığını, mahkemenin kararında neden yüksek rakama üstünlük tanındığının açıklanmadığını, beş yıllık kazancın ortalamasının tamamının dikkate alınamayacağını, faaliyet ve gider kalemlerinin düşülmeksizin hesap yapılmasının mümkün olmadığını, somut olayın özelliklerine göre ” zaten bilinen marka olma, sınırlı satış başarısı, rakip ürünlerin satılması, sözleşmenin sona ermesinden sonra da mevcut müşteri kitlesinden faydalanma ticari ilişkiye devam edilmesi gözönüne alınarak hakkaniyet indirimi yapılması gerektiğini, kök rapor 15. Sayfa 3. Paragrafta hakkaniyet çerçevesinde denkleştirme miktarında belli bir indirime gidilebileceği belirtilmesine rağmen akabinde sadece markanın tanınmışlığının ne kadar olduğunun ispata muhtaç olduğunun belirtildiğini, müvekkilinin markasının tanınmışlığı yönünde inceleme yapma gereği duymadıklarını, -ihtiyati haciz kararının Yargıtay incelemesine tabi tutulması karşısında başvurunun Yargıtay da yapılması gerektiğini beyanla mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.Davacı vekilinin istinafa cevap dilekçesinde; yetki itirazının yerinde olmadığını,-taraflar arasındaki sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olmadığının ileri sürülmesinin kötüniyetli olduğunu,-taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında müvekkilinin KKDF teşvikinden yararlanmak için Trakya Serbest Bölgesinde sadece bu tek satıcılık sözleşmesi için kurulmuş …Ticaret şirketini kurarak ticari ilişkisini grup şirketleri ile birlikte yürüttüğünü,-başka şirketlerin mallarının satılmadığını,-sözleşmenin feshinin 10/07/2012 tarihli e-posta ile bildirildiğini, söz konusu nedenlerin tamamının davalının kendi ticari nedenleri olduğunu,müvekkilinehiçbir kusur atfedilmediğini, davalının fesih nedenleri ile bağlı olduğunu, sözleşmenin fesih gerekçesi olarak TL’nin değer kaybetmesi nedeniyle Türkiye’de ithalat yolu ile faaliyet göstermenin maliyetli olmasını gösterdiğini, davalının sözleşmeyi sona erdirerek “…. San. ve Tic. AŞ” isimli bir şirket kurduğunu, şirketin yatırım bedelinin 500 Milyon ABD doları olduğunu üretim kapasitesinin de günde 30.000 lastik olduğunu, aykırı iddiaların dinlenemeyeceğini beyanla davalı istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.İlk derece mahkemesi tarafından dosya kapsamında alınan 17.08.2015 tarihli bilirkişi kurulu raporunda; taraflar arasında bağıtlanan sözleşmede münhasırlığın uygulama ile yerleşebileceği, bu nedenle sözleşmenin belli bir bölgede başka bir firmanın satış yaptığının ispatlanamamış olduğunun nazara alınarak tek satıcılık sözleşmesinin varlığını kabul edilmesi gerektiği, belirsiz süreli olan bu sözleşmenin ancak uygun bir ihbar süresi tanınarak sona erdirilebileceği, davalının bu süreyi 02.07.2012-10.07.2012 tarihleri arasında tanımış göründüğü, sürenin somut sözleşme ilişkisine göre belirlenmesi gerektiğinden acentede kanunun 3 ay olarak tanıdığı sürenin tek satıcılık sözleşmelerinde daha fazla olması gerektiği, 6 aya kadar belirlenebileceği, davacının da ihbar süresi kadar kar mahrumiyeti talep edebileceği, aylık ortalama faaliyet 69.652,08 -TL olarak belirlendiği, fesihten önceki 2011 yılında gerçekleşen faaliyet karına göre hesaplama yapıldığında 73.574,17 -TL olarak bulunduğu, denkleştirme tazminatına ilişkin koşulların somut olayda gerçekleştiğinin kabulü halinde brüt satış karları ortalamasına göre hesaplama, denkleştirme bedelinin üst sınırı olarak istenebilecek tutarın 1.872.691,59 -TL olarak hesaplandığı, faaliyet karları ortalamasına göre denkleştirme bedelinin üst sınırı olarak talep edilebilecek tutarın 835.825,06 -TL olarak tespit edilmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından dosya kapsamında alınan 14.06.2016 tarihli ek bilirkişi raporunda; taraflar arasındaki sözleşmede münhasırlığın uygulama ile yerleşebileceği görüşü tekrarlanarak rapordan sonra sunulan listelerdeki stok kodları ile dayanağı ithalat belgelerinin karşılaştırılması sonucunda dava konusu ürünlerin kodlarının dava konusu lastikler olduğunun belirlendiği, kök raporda niteliği tespit edilemeyen … ve … faturalarının iade faturası olduğu, grup şirketlerinden …. ve …otodan yapılan davacı şirket alımlarının iade faturalarından kaynaklandığı sonucuna varıldığı, 2011 yılında düzenlenen 72 adet faturanın falken ürünlerinin satışına ilişkin olduğu, 2012 yılında ise fesih tarihine kadar davacının 3.773.421,24 -TL fesih tarihinden sonra 3.396.461,26 -TL olmak üzere … tarafından düzenlenen faturaların toplam tutarının KDV hariç 7.169.882,50 -TL olduğu, fesih sonrası … yapılan mal alımlarının toplam tutarı KDV hariç 3.344.772,88 -TL olup, 153 – lastik alışları hesabında yer alan kayıtlara göre fesihten sonraki …. faturaları toplam tutarının 3.396.461,26 -TL olmak üzere liste tutarından 51.688.38-TL fazla olduğu, farkın nedeninin anlaşılamadığı, 2012 yılının Ocak Nisan Haziran ve Kasım aylarında toplam 1.030.288,23 -TL lik mal girişinin Çin’den yapılan ithalatla ilgili olup, dava konusu ürünlerle ilgisinin bulunmadığı, 20.01.2007-30.07.2012 tarihleri arasında düzenlenen davacı faturalarından örnekleme yoluyla incelenen 97 adet faturadan yola çıkılarak davacı şirketin müşteri portföyünün tespitine gidildiği, faturalarda … ürünlerine ait kodların bulunduğu ve bu ürünlerin teslimi nedeniyle düzenlendiği, fesih sonrası düzenlenen 2 adet faturanın da yine … ürünlerinin teslimi nedeniyle düzenlendiği, davacının fesih öncesi … marka ürünleri satmış olduğu, fesih sonrasında 44.264,00 -TL lık … marka lastik satışı yaptığı, 2012 yılından önce dava konusu ürünler dışında alış ve satış yaptığı yönünde bir tespitin yapılamadığı, hesaplamalarda 2012 yılı mali verileri dikkate alınmadığından Çin’den yapılan ithalatın ve bu ürünlerle ilgili satış tutarların kök rapordaki hesaplamaya etkili olmayacağı belirlenmiştir. 01/01/1999 tarihli sözleşme 1. Madde de “…, … ve … marka otomobil lastiklerinin Türkiye’de tayin edilmiş distribütörüdür.”, 5. Madde de ” İşbu anlaşma 31 Aralık 2000 tarihinde sona erer ancak bununla birlikte taraflardan biri 30 Eylül 2000 tarihinden önce kendi sona erdirimini teklif etmedikçe, otomatik olarak yenilenecektir. Bununla birlikte, eğer … performansı yeterli olmazsa, … işbu anlaşmayı son erme tarihinden önce işbu anlaşmayı sona erdirme hakkına sahip olacaktır” düzenlemelerinin kabul edildiği görülmüştür.
G E R E K Ç E :Dava konusu uyuşmazlığın; taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafça feshi nedeniyle, davacının portföy (denkleştirme) tazminatı ve kar kaybına dayalı maddi tazminat talep edip demeyeceğinden kaynaklandığı, taraflar arasındaki ticari ilişkinin tek satıcılık ilişkisi olup omadığının da ihtilaf konusu olduğu, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verildiği, davacı vekilinin ve davalı vekilinin ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunduğu anlaşılmıştır.Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde; uyuşmazlığın özümü bakımından, yetkili mahkemelerin HMK 6. Maddesi uyarınca “genel mahkemeler” olduğunu, davanın müvekkilinin ikametgahı mahkemesi olan Japonya/Tokyo mahkemelerinde görülmesi gerektiğini, HMK 10. Madde düzenlemesinin, sona erdirilmiş sözleşmeler yönünden uygulanamayacağını ileri sürdüğü anlaşılmıştır. MÖHUK’un 40. maddesi uyarınca Türk Mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarının tayin edeceği düzenlenmiştir. 6100 sayılı HMK’nın sözleşmeden doğan davalarda yetki başlıklı 10’ncu maddesine göre sözleşmeden doğan davaların, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabileceği, hükmünün düzenlendiği,( benzer bir uyuşmazlıkta Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22/02/2016 tarihli 2016/804 Esas-2016/1803 Karar sayılı ilamında; davalı şirketin Hollanda menşeili olduğu davada,” fesh edilmiş sözleşmeye dayalı olarak dahi HMK.nın 10. maddesi uyarınca dava açılabileceği gibi, esasen sözleşmedeki karakteristik edimin ifa yerinin de İstanbul İli olduğunun kabulü gerektiği ” gerekçesiyle davalı tarafın Roterdam Mahkemelerinin yetkili olduğuna dair yetki itirazının redine karar verilerek davanın esasına girilmesi gerektiğine karar verdiği) göz önüne alınarak davalı tarafın yetki itirazının reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu kanaatine varılmıştır.Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde ; davacının kısmi dava açmaya çalıştığını ancak belirsiz alacak ve kısmi dava şartlarının bulunmadığını, davacının zararını belirleyebileceğini ileri sürdüğü anlaşılmışsa da; dava ve ıslah tarihinde yürürlükte olan (01/04/2015 tarihinde 6644 Sayılı Kanunun 4. Maddesi ile mülga edilen) HMK 109/2 maddesi gereğince, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belirli bulunmadığından, bilirkişi raporu ile tespit edildiğinden, kısmi dava koşulları bulunmakla davalı vekilinin usuli itirazının yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.Davacı vekili ve davalı vekilinin mahkeme tarafından hükmedilen tazminat miktarlarına karşı istinaf başvurularının incelenmesinde; ilk derece mahkemesince alınan 25/08/2015 tarihli kök rapor ve itirazlar üzerine alınan 14/06/2016 tarihli ek rapora davacı vekilinin ve davalı vekilinin itirazlarının bulunduğu; denkleştirme tazminatı talebine yönelik hesaplama yapılırken 31/12/2007-31/12/2012 tarihleri arasındaki 5 yıllık süredeki brüt satış karı ve faaliyet karının hesaplandığı, sözleşmenin 10/07/2012 tarihinde feshedildiği konusunda ihtilaf bulunmadığı, davalı vekilinin bu tarihten geriye doğru 5 yıllık sürenin dikkate alınması gerektiğine yönelik itirazının bulunduğu, ek raporda davacı tarafın … markalı ürün satışı yaptığı tespit edilmişse de raporda tespiti yapılan satış tutarlarının hangi tarihleri kapsadığının tespit edilmediği, davalı tarafın … marka lastiklerin 1989 yılından itibaren Türkiye’de satıldığına ve denkleştirme tazminatından indirim yapılması gerektiğine yönelik itirazının ve indirim gerekçesi olarak ileri sürülen koşulların incelenmediği, yoksun kalınan kar yönünden davacının aynı koşullarla sözleşme yapabileceği sürenin ve davacı vekilinin bağlı ortaklıklar aracılığıyla yapılan satışların dikkate alınmadığına yönelik itirazları ile taraf vekillerinin rapora karşı diğer itirazlarının, ek rapor yada yeni bir heyetten rapor alınarak değerlendirilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu itirazlar karşılanmadan ve kararın gerekçesinde itirazlara yer verilmeden, karar verildiği kanaatiyle, taraf vekillerinin sair istinaf sebepleri incelenmeksizin, istinaf başvurularının kabulü ile, mahkeme kararının 6100 Sayılı HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına, aynı heyetten ek rapor yada yeni bir heyetten rapor alınarak itirazlar karşılandıktan sonra hasıl olacak sonuca göre, karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçe ile:1-Davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf istemlerinin ayrı ayrı kabulü ile , 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince, İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/12/2016 tarihli 2014/399 Esas – 2016/1048 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,-Yargılamaya devam olunmak üzere dosyanın, karar veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 2-İstinaf talepleri kabul edildiğinden, istinaf peşin harcının talepleri halinde taraflara iadesine,3-İstinaf yargılama giderleri olarak;-Davacı avansından kullanıldığı anlaşılan; 128,00 TL (posta-teb-müz) masrafının 1/2 oranında, 64,00 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, -Davalı avansından kullanıldığı anlaşılan; 45,00 TL (posta-teb-müz) masrafı ile 51,70 TL tehir-icra karar harcı olmak üzere toplam 96,70 TL’nin 1/2 oranında, 48,35 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 4-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 5-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu 10/12/2019 tarihinde HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.