Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/3155 E. 2019/2495 K. 15.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/3155 Esas
KARAR NO : 2019/2495 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/11/2016
NUMARASI : 2014/2585 E., 2016/607 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/11/2019
İstinaf incelemesi üzerine Dairemize gelen dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA A-)Açılan dava ve iddia : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı ile 06.01.1990 tarihinden itibaren yedek parça ve yetkili servis sözleşmeleri olduğunu, 31.08.2007 tarihinde yedek parça bayilik sözleşmesi ve yetkili servis sözleşmesi yapıldığını, Kadıköy …. Noterliğinin 02.02.2012 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesi ile 31.08.2007 tarihli yetkili servis sözleşmesinin 2 yıl süre içerisinde gerekli düzenlemeler yapılmaz ise fesih edileceğinin ihbar edildiği, Kadıköy …. Noterliğinin 08.10.2013 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesi ile yetkili servis sözleşmesinin 08.02.2014 tarihi itibarı ile fesih edileceğinin ihtar edildiği, Kadıköy … Noterliğinin 18.07.2014 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesi ile yedek parça bayilik sözleşmesinin ihtarnamenin tebliğinden itibaren 1 yıl sonra hüküm ve sonuç doğuracağı ve yedek parça bayilik sözleşmesinin fesih edileceğinin ihtar edildiği, gerekli yatırımlar yapıldığı halde davalı şirketin haksız tek taraflı olarak sözleşmeyi fesih ettiğini, açıklanan nedenlerle 5.000,00 TL denkleştirme tazminatı, 5.000,00 TL kar kaybı ile 5.000,00 TL karşılanmayan yatırım maliyeti ve 100.000,00 TL manevi tazminatın davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
B-) Cevap ve Karşı Talepler : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketçe Ağır Ticari Araç Yetkili Servis ağını rekabetçi seviyede belirlenmiş yeni standartlar çerçevesinde yeniden yapılandırmaya karar verildiğini, 2012 yılı itibarı ile tüm servisler için fesih sürecinin başlatıldığını, davacının yetkili servis sözleşmesinin 2014 yılı şubat ayında fesih edildiğini, davacı şirkete 02.02.2012 tarihinde tebliğ edilen ihbarname ile 2 yıllık fesih ihbar öneli uygulandığını, olağan fesih kapsamında makul bir fesih öneli tanınması halinde tarafların sözleşmeyi diledikleri tarihte feshetmeleri hakları bulunduğunu, davacı şirketin denkleştirme tazminatı talep hakkı bulunmadığını, yetkili servislere münhasır bir hakkın tanınmasının hukuken mümkün olmadığını, davacının karşılanmayan yatırım iddialarına ilişkin ileri sürmüş olduğu arsa alımı ve bu arsaya ilişkin projenin davalı şirketçe hazırlanarak gönderilmesini talep etmelerini kesinlikle kabul etmediklerini, bu iddiaların gerçek olmadığını, bu iddiaların müvekkil şirketle bir ilgisi olmadığını, davacı şirketin iddialarını somutlaştırma yükümlülüğünü yerine getirmediğini, davacı şirketin yedek parça satış sözleşmesinin devam ettiğini, yedek parça bayilerinin yeniden yapılandırılması kararı alındığını ve beklentilerini bayiler ile paylaşıldığını, davacı şirket tarafından yedek parça bayilik sözleşmesi için başvuru yapılmadığını, bunun üzerine 18.07.2014 tarihli ihbarname ile 1 yıllık fesih öneli tanınarak fesih edildiğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı : İlk derece mahkemesince; “davaya konu uyuşmazlığın hukuki niteliği itibari ile davacının davalı ile 06.01.1990 tarihinden itibaren yedek parça ve yetkili servis sözleşmesi bulunduğu, 31.08.2007 tarihinde ise Yedek Parça Bayilik sözleşmesi ve Yetkili Servis Sözleşmesi yapıldığı, ancak Kadıköy … Noterliğinin 02.02.2002 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile gerekli sürede düzenlemeleri yapmadığı takdirde sözleşmenin fesih olacağını bildirdiği, daha sonra fesih bildirimini göndererek ihtar edildiği, davacı tarafından bu feshin haksız ve tek taraflı olduğu belirtilerek bundan dolayı kar mahrumiyeti ile karşılanmayan yatırım maliyetleri ile denkleştirme tazminatı ve manevi tazminat talep etmiş incelenen davada ise bu feshin haklı olup olmadığı ve dürüstlük kuralına uygun şekilde kullanılıp kullanılmadığına ilişkin olduğu, mahkemece alınan bilirkişi heyet raporundada davalı şirketin fesih hakkını kötüye kullanmadığını, davacının yeni sözleşme imzalaması için davalının belirttiği şartları yerine getirdiğini ispatlaması halinde, sözleşmenin kurulacağına güvenerek yaptığı, (menfi zararını anca) talep edebileceği, bu itibarla davacının TTK 122 md. çerçevesinde bir denkleştirme tazminatı ve manevi tazminat talebinde bulunamayacağının belirtildiği, taraflar arasında yapılan servis sözleşmesinin “Süre ve Fesih” başlıklı 18. maddesinde yer verilen düzenlemelerde: “18.1. Süre: Bu Sözleşme süresizdir. / 18.2. Olağan Fesih: Taraflardan her biri iki (2) yıl önceden bildirimde bulunmak koşuluyla, isteğe bağlı olarak ve ne zaman olursa olsun bu Sözleşme’yi feshetmek hakkına sahiptir. /18.3. Özel Fesih: … aşağıda belirtilen hallerde, bir (1) yıl önceden bildirimde bulunmak koşuluyla ne zaman olursa olsun bu sözleşme’yi sona erdirmek hakkına sahiptir: / a. … Yetkili Servis Ağı’nın tamamını ya da önemli bir kısmını yeniden yapılandırmasının gerekmesi veya / b. … , kanundan ya da anlaşmadan dolayı uygun bir tazminat ödemesi.” Davalı Şirket, Kadıköy … Noterliği’nin 02.02.2012 tarih ve … yevmiye no.lu ihtarnamesi ile; “…firmamız ile aramızda geçerli Sözleşme’yi işbu ihbarnamenin tarafınıza tebliğ tarihinden itibaren iki (2) yıl sonra hüküm ve sonuç doğurmak üzere feshettiğimizi… ihbar ederiz.” Yeniden yapılandırma çerçevesinde, müşteri beklenti ve memnuniyetini sağlayacak, yeni ürünlerimizin teknik ihtiyaçlarını karşılayabilecek, servis personeli için modern ve güvenli bir çalışma ortamını temin edecek ve … dağıtımı ve satış sonrası hizmetlerinde iktisadi etkinliği arttıracak tesis, personel ve kurumsal kimlik standartları belirlenmiş olup..” maddelerine yer verildiği gerekçesiyle sözleşmeyi fesih iradesini belirttiği, TTK’da ve BK’da açıklandığı üzere fesih iradesinin sözleşmedeki taraflardan birinin tek taraflı olarak yöneltilmesi gerekli irade beyanı ile sürekli borç ilişkisini ileriye etkili olarak sona erdirilmesi olarak tanımlandığı, feshin hukuki sonucunun süreli fesihte kanuni veya sözleşme ile kararlaştırılan sürenin geçmesi ile, süresiz fesihte ise fesih beyanının muhataba varması ile sürekli borç ilişkisinin sona ermesi için şart olduğu, dava konusu uyuşmazlıkta ise davalının olağan fesih hakkını kullandığı savunmasına yer verdiği, davacının ise bu fesih hakkının kötü niyetli olarak kullanıldığı iddiasında bulunduğu, hukuksal tespitte ise olağan fesih, ifa edilmekte olan, ifa süresi belirsiz bir sürekli borç ilişkisini, taraflardan her birinin bir sebebe dayanmaya gerek olmaksızın tek taraflı, yöneltilmesi gerekli bir irade beyanı ile ileriye etkili olarak sona erdirmesi olarak tanımlandığı, tek taraflı olarak bir sürekli borç ilişkisine son verme imkanına sahip olan tarafın ancak sözleşme ile veya kanun gereğince kendisine bir yenilik doğuran hak tanınmışsa sahip olabileceği, tarafların çoğu zaman sürekli borç ilişkisini sona erdirme hususunda sözleşme ile olağan fesih hakkı kararlaştırmış olabilecekleri, dava konusu uyuşmazlıkta da tarafların, aralarında akdettikleri sözleşme ile taraflara iki yıl önceden bildirimde bulunma şartıyla herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeyi fesih hakkı tanıdıkları, davalı şirketçe keşide edilen ihtarnameler incelendiğinde, davalının olağan fesih hakkını kullanırken sözleşme ile kararlaştırılan sürelere riayet ettiğinin görüldüğü, hakkın kötüye kullanılması teşkil etmemek şartıyla fesih borç ilişkisini sona erdireceği anacak fesih hakkının da her hak gibi dürüstlük kuralına uygun olarak kullanılması gerektiği, dürüstlük kuralına aykırı davranarak fesih hakkının açıkça kötüye kullanılması hukuken korunmayacağı, Türk Medeni Kanunun 2. maddesinin birinci fıkrasına göre, “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır”. Hükmüne yer verildiği, bir hak, hak sahibine yasal bir yarar sağlamak yerine, başka bir kimseye zarar vermek, zora sokmak veya yasa dışı bir yarar sağlamak için kullanıldığı takdirde, hakkın kötüye kullanılması söz konusu olduğu, diğer bir ifadeyle, fesih hakkının karşı tarafa zarar verme kasdıyla yapılmış olması hakkın kötüye kullanılmasının tespitinde bir kriter olduğu, hiçbir menfaatin korunması öngörülmeden, hakkın kullanılması söz konusu oluyorsa, hakkın kötüye kullanılmış kabul edileceği, bir menfaat olmakla beraber, bu menfaatin yasal olmaması durumunda da hakkın kötüye kullanılması söz konusu olduğu, haksız feshin söz konusu olduğu durumlarda fesih iradesinin kendisine yöneltildiği tarafın sözleşmeyi feshedenden ancak müspet zararını talep edebileceği, buna bağlı olarak müspet zarar kapsamında kar mahrumiyetinin de talep içerisinde yer alacağı, ancak kişilerin bu haklarını kullanırken sosyal ve ekonomik amaçlar doğrultusunda kanunun çizdiği sınırlar çerçevesinde hakkın kötüye kullanılmasının sınırlarının aşılmaması gerektiği, dava konusu fesih iradesi değerlendirildiğinde ise davalı şirketin fesih iradesini kullanırken sebep olarak müşteri memnuniyetini artırmak amacı ile yeniden yapılanma iradesini ortaya koyduğu, bu irade kapsamında yetkili servisler ile olan sözleşmelerini feshetmiş ve fesih ihbarında da şirket internet sitesinde belirtilen şartları sağlayan şubeler ile yeni sözleşmeler imzalanacağı bildirildiği, bu haliyle fesih halinin davalıya zarar verme hakkının kötüye kullanması olarak değerlendirilemeyeceği, haksız feshin söz konusu bulunmadığı, davacının müspet zararını oluşturan kar mahrumiyetini talep edemeyeceği, ayrıca davacının makul bulunan süre vererek sözleşmeyi fesh etmesi karşısında da davacının yatırımlar yapıp bu konuda zarara uğradığı hususundaki iddiası da yeni sözleşme kurulmadığından kabul edilemeyeceği, ancak davacı yeni sözleşme imzalanabilmesi için davalının belirttiği şartları yerine getirdiğini ispatlaması halinde, sözleşmenin kurulacağına güvenerek yaptığı masrafları (menfi zararını) talep edebileceği, davacının diğer bir talebi de denkleştirme tazminatı olduğu, bu tazminata veya talebe hak kazanmak öncelikle taraflar arasındaki acentelikten doğan veya tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkisi sona ermiş olması gerektiği, taraflar arasındaki bu sözleşme ilişkisi fesih yoluyla sona erdiriliyorsa, denkleştirme isteminde bulunulabilmesi için acentenin haklı feshi veya müvekkilin haksız feshinin söz konusu olacağı, acentenin müvekkile yeni müşteriler sağlaması ve bunların sözleşmenin sona ermesinden sonra da müvekkile önemli çıkarlar sağlamasının gerekli olduğu, sözleşmenin feshinde acentenin hiçbir kusurunun bulunmaması gerekli olduğu, davacı ile davalı arasında yetkili satış acentelikten doğan veya tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkisi bulunmadığı belirlendiğinden davacının TTK. m. 122 çerçevesinde denkleştirme tazminatı talep hakkı bulunmadığı, yine davacı fesih nedeniyle ticari itibarının zedelendiği iddiasıyla manevi tazminat talebinde bulunduğu, taraflar arasındaki sözleşmeye ve dürüstlük kuralına uygun olarak yapılmış bir fesih söz konusu olması ve sözleşme görüşmelerinin kesilmesi sebebiyle manevi zarar talep edilemeyeceği” gerekçesiyle açılan davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle ; öncelikle 2007 tarihinde zorla imzalıtılan sözleşmenin getirtilmediğini ve incelenmediğini ,bu sözleşmenin BK 20. madde anlamında incelenmesi gerektiğini , Sözleşmenin haksız olarak feshedildiği halde mahkemenin bu yöndeki maddi vakıaları yanlış değerlendirdiğini , olağan fesih beyanının fesih hakkının kötüye kullanımı olduğu yönündeki iddialarının delillendirildiği halde dikkate alınmadığını , davalının ihtarnamesinde hem fesih iradesini açıklarken bir yandan da aradıkları nitelikleri sağlayan bayilerle çalışmak istediklerini beyan etmelerinin geçersiz bir fesih olduğunu , ayrıca mahkemenin kabulünde yeni sözleşme imzalanması için yapılan harcama ve giderlerin kanıtlanamadığı yönündeki kabulünün de yersiz olduğunu, davacı müvekkilinin denkleştirme tazminatı talebinin de reddedildiğini, kendi sözleşmelerinin de acenteliğe benzer tek satıcılığa yakın haklar taşıyan bir sözleşme olması nedeni ile portföy tazminatı talep edebileceklerini, mahkememin aksi yöndeki görüşünün hatalı olduğunu , bilirkişi raporlarına olan itirazların karşılanmadan hüküm kurulduğunu ,müvekkilinin manevi zarara da uğradığını bu nedenle kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.Davacı yan katılma yolu ile istinafında reddedilen toplam miktara göre ücreti vekalet tutarının yanlış hesaplandığını ileri sürerek kararın sadece bu hükmünün kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE :Dava bayilik sözleşmesinin önel verilerek feshinden kaynaklanan kar mahrumiyeti ,karşılanmayan yatırım maliyeti, denkleştirme tazminatı ve manevi tazminat taleplerine ilişkindir.Taraflar arasında aynı tarihli iki ayrı sözleşme bulunmaktadır. Birisi yetkili servis sözleşmesi bir diğeri de yedek parça bayilik sözleşmesidir.Çalışma ve sözleşme yapma özgürlüğü Anayasanın 48. maddesinde hüküm altına alınmış olup bu hususlar ancak kanunla engellenebilir. TBK’nın 26. maddesi gereğince sözleşme serbestisi söz konusu olup, aynı Yasa’nın 27. maddesinde yer alan kesin hükümsüzlük halleri dışında taraflar sözleşme içeriğini serbest iradelerine göre belirleyebilirler. Zira emredici nitelikte olmayan yasal hükümlerin aksini tarafların sebest iradeleri ile kararlaştırmaları mümkündür Bu açıdan sözleşmeye bakıldığında fesih ihbarı yapılan yetkili servis sözleşmesinin 18. maddesinde her iki tarafa da hiç bir gerekçe göstermeksizin 2 yıl sonra hüküm ifade etmek üzere sözleşmeyi fesih hakkı tanınmıştır. Bu hak sözleşmenin her iki tarafına aynı şekilde tanınmış durumdadır. Sözleşme serbestisi ve tacir olan tarafların basiretli tacir gibi davranma sorumluluk ve zorunlulukları birlikte değerlendirildiğinde bu hükmün BK 27. maddesinde düzenlenen Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kapsamında değerlendirilme imkanı olmadığı gibi BK 28. maddede anlatımını bulan “… karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini ..” isteyebileceği hallerin de bulunmadığı görülmektedir. Zira taraflar tacirdir. Konularında deneyim sahibi olarak serbest iradeleri ile sözleşme imzalamışlar ve 2 yıl önel verme koşulu ile gerekçesiz olarak akdin feshini sağlama yolunu açmışlardır.Bu noktada ” keyfilik” ve ” hakkın kötüye kullanımı ” hususlarında inceleme yapılması da gerekmekte olup; ilk derece mahkemesince aldırılan bilirkişi raporuna ve dayanaklarına göre sözleşmenin imzasından sonra yeni ürün olarak piyasaya sürülen araçların cins ve kapasiteleri gereği eldeki servis ağının yetersiz kaldığı ve revizyona gidildiği de bilgi olarak davacı yana iletilmiştir.Bu nedenle önel verilerek bildirimli fesih hakkının kullanılmasının bir hakkın kötüye kullanılması olarak yorumlamak eldeki dava açısından mümkün görünmemiştir. Tarafların sözleşmeyle benimsediği 2 yıllık süre ticari hayat açısından planlama ve proje üretme açısından da makul bir süre olarak hem bilirkişi raporunda hem de ilk derece mahkemesince kabul görmüş olup, bu kabul eldeki delillere uygun bulunmuştur.Bu nedenle davacının mahrum kaldığı karı talep edemeyeceği sonuç ve kanaatine varılmaktadır.Sözleşeme hükümleri incelendiğinde tek satıcılık, bölgesel münhasırlık özellikleri taşımadığından ( ki bu hususta sözleşmenin 2.6. ve 2.7. maddesinde açık hüküm bulunmaktadır ) portföy tazminatı talebi koşulları da oluşmamaktadır.Davacı yanın diğer tazminat kalemi olan karşılanmayan yatırım maliyetinden kaynaklanan talepleri incelendiğinde ; davacının yeni bir sözleşme kurulacağı inancı ile sözleşme kurulmasını temin için yaptığı masraflar bulunduğu halde bunların incelenmediği/ hükme esas alınmadığı yönündeki istinaf başvurusudur.Davacı yan delil listesinde ve dava dilekçesinde 2012 yılında yeni servis binası için gerekli büyüklükte arsayı satın aldığını , bunu davalı yana bildirdiğini ve uygun proje gönderilmesinin talep edildiğini , bunun üzerine davalı yanın ikinci bir ihtar göndererek sözleşmenin yenilenmeyeceğini ve bu hususta harcama yapılmaması gerektiğini bildirdiği beyan etmektedir.Sözleşme yapılacağı inancı ile yapılan giderlerin koşulları bulunması halinde talep edilebilirliği açısından dosyadaki deliller incelendiğinde ;davacı ile davalı arasında sözleşmenin ilk feshi ihbar ve iki yıllık önel sürecindeki yazışmaları , davacının bildirdiği taşınmaz satın alımına dair belgeler, davalı şirketin Rekabet Kurumu’na yaptığı başvuru ve başvuru sonucu , yeni yetkili servis sözleşmesi imzalanmayacağına dair ikinci ihtarname tarihindeki ara dönem gelişen olaylar incelenmemiş ve tarafların bu konudaki delilleri göstermiş olmalarına rağmen toplanmamıştır. Davalı yanın talep ettiği tazminat kalemlerinden olan bu tazminatın koşullarının oluşup oluşmadığı yeterince tartışılmamış ve ek rapor talepleri de değerlendirilmemiştir. Bu nedenle davacının bu tazminat kalemi yönünden istinaf başvurusu yerindedir. Manevi tazminat isteminin reddine dair olan hüküm hakkında da istinaf yoluna gidilmiş olup, eksik incelenen tazminatla ilgili olarak delillerin değerlendirilmesinden sonra bütün olarak manevi tazminat talebinin de yeniden değerlendirilmesi gerekecektir.Davalı yanın istinaf başvurusu her ne kadar hükmün kaldırılması nedeni ile konusuz kalmış olsa da ; reddedilen maddi tazminatlar toplamına göre nisbi ücreti vekalet verilmesi, manevi tazminat talebinin tamamen reddi halinde ise maktu ücreti vekalet verilmesi gerektiği AAÜT belirlenmiş olmakla mahkemenin uygulamasında bir hata bulunmadığı görülmektedir.Açıklanan bu nedenlerle davalı yanın istinaf başvurusun reddine; davacı yanın sözleşme hazırlığı ve sözleşme kurulacağı inancı ile yaptığı giderlerle ilgili olarak eksik inceleme ile karar verilmiş olması ve bu nedenle de manevi tazminatın bunun sonucuna göre yeniden değerlendirilmesi gerekeceği kabul edilerek istinaf başvurusunun sadece bu iki tazminat kalemi yönünden kabulü ile kararın tümüyle kaldırılmasına ve yargılama yapılması için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan gerekçe ile 1 – Davalı yanın istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE 2- Davacı yanın istinaf başvurusun KABULÜ ile ilk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA ; HMK 353/1-a-6 madde uyarınca yargılama yapılması için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE 3-Davalı yanca yatırılması gereken eksik peşin harç gideri olan 13,00 TL nin davalıdan tahsili ile Hazineye gelir yazılmasına 4-Davalı yanın istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına 5-Davacının yatırdığı peşin harcın kendilerine talepleri halinde iadesine 6-Davacı yanca yapılan istinaf gideri olan başvuru harcı gideri 85,70 TL tebligat gideri 22,00 TL ve posta gideri 19,00 TL ki toplam 126,70 TL nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine 7-Duruşmasız inceleme yapılmış olmakla ücreti vekalet tayin ve takdirine yer olmadığına Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu HMK 353/1-a-6 madde gereğince KESİN olmak üzere ve oy birliğiyle karar verildi . 15/11/2019