Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/2663 E. 2019/962 K. 03.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/2663 Esas
KARAR NO : 2019/962
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/02/2017
NUMARASI : 2016/33 E. – 2017/21 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 03/05/2019
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü :Davacı taraf dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 10.09.2014 tarihinde …. ibareli markanın 36. Sınıfta tescili ile ilgili yapmış olduğu marka tescil başvurusunun red edildiğini, red kararına itiraz ettiklerini, itirazlarının YDK kararı ile red edildiğini, YİDK tarafından verilen ker kararının 556 sayılı KHK, ye aykırı olduğu gibi 4458 sayılı Gümrük kanununa ve Yüksek Yargı kararlarına da uymadığını, davacı firma ile davalı firmanın farklı alanlarda faaliyet gösterdiğini, birinin gümrük müşavirliği firması iken diğerinin züccaciye firması olduğunu, davalı firmanın 4458 sayılı kanun uyarınca ve hiçbir şekilde gümrük müşavirliği hizmeti veremeyeceğini, bu alanda çalışamayacağını, bu nedenlere TPE de 2006/04912 , 2013/100640 sayılı numaralar ile davalı firma adına tescilli karaca şekil, karaca ibareli markaların 36. Sınıfta Gümrük Müşavirliği hizmetleri alt grubunda hükümsüzlüğüne, marka sicilinden terkinine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkeme tarafından 14/06/2016 tarihli ön inceleme duruşmasında davacı vekiline süre verildiği, HMK 119/ğ bendi gereğince dava konusu markaların neye dayalı olarak hükümsüzlüğünün talep edildiğini açıklamasının istendiği, davacı vekilinin 16/06/2016 tarihli dilekçesi ve duruşmada; davalı markasının 36. Sınıfta kullanılmaması nedeniyle hükümsüzlüğünü, davalı firmanın hukuken ve fiilen gümrükleme hizmeti vermemiş ve veremeyecek olmasına rağmen , bu alanda markasını tescil ettirdiğinden halkta yanlış anlama ihtimali doğurabilecek bir davranış olduğunu, markanın yanlış anlama yaratması nedeniyle ve davacının önceye dayalı hak sahibi olduğu gerekçesiyle hükümsüzlüğünü istemiştir.Davalı … San. ve A.Ş cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin başvuruda öncelik hakkı gereğince 36. Sınıfın Gümrük Müşavirliği Hizmetlerinde de öncelik hakkı söz konusu olduğunu, tescilinden itibaren başlayacak olan 5 yıllık hoşgörü süresi dolmadan kullanmamaya dayalı dava ikamesi haksız ve hukuka uygun olduğunu, dava dilekçesinde yer alan gümrük hizmeti veremeyecek olması iddiasının hem haksız hem de gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin sayısız gümrük firması ile çalıştığını ve her an markasını kendi kuracağı bir firma ya da lisans yoluyla kullanma hakkı ve özgürlüğü olduğunu, müvekkilinin karaca ve … markasının tanınmış marka olduğunu, sonuç olarak müvekkilinin aynı grup bünyesinde birçok firmayı barındırmakta olan bir grup olduğunu, sadece züccaciye değil ev teksil vb. sektörlerde de faaliyet olduğunu, herkesin bildiği üzere tanınmış marka sahibi firmaları farklı farklı alanlarda hizmet vermesinin mümkün olduğunu, insanlar tarafından beklenen bir durum olduğunu, bu hususun dikkate alınmasını, davacı tarafından haksız olarak açılmış iş bu davanın tüm talepler yönünden reddini, yargılama gideri ve avukatlık ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep ve beyan etmiştir. Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 14/02/2017 tarihli 2016/33 Esas- 2017/21 Karar sayılı kararıyla; 2006/04912 sayılı marka yönünden her ne kadar kullanmama nedenine dayalı iptal talebinde bulunulmuş ise de, 556 sayılı KHK.nın 14 maddesi Anayasa Mahkemesinin 2016/148 esas, 189 karar sayılı ilamı ile 14.12.2016 tarihinde ve 06.01.2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan hükmü ile iptal kararı verildiğinden, davacının dava konusu yaptığı hususunun yasal dayanağı ortadan kalktığından bu talep yönünden davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, üstün hakka yönelik hükümsüzlük talebi yönünden markanın tescil tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden hak düşürücü süre nedeniyle bu talebin reddine, markanın tescilli olduğu sınıf yönünden yanıltıcı ibare açısından değerlendirme yapıldığında söz konusu ibarenin yanıltıcı ve tescil olunmayacak bir ibare hususu yerinde olmadığından bu talebin de reddine , 2013/100640 sayılı marka yönünden markanın 07.11.2016 tarihinde sicile kaydedildiğinden dava tarihi itibariyle tescilli bir marka olmadığından bu marka yönünden zamansız açılan talebin reddine karar verdiği görülmüştür.Davacı vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; mahkemenin davaya uygulanacak hukuk yönünden tarafların talepleriyle bağlı olmadığını,uygulanacak hukuku belirlemek, uygulanacak hukuk yok ise, MK 1. madde gereğince kanun koyucu gibi hukuk yaratmakla görevli olduğunu, 6769 Sayılı SMK, uluslararası anlaşmalar ve sayısız içtihadın olduğu bir mevzuda mahkemenin karar vermekten çekinmesinin hukuka ve usul ekonomisine aykırı olduğunu, dava şartı yokluğundan dava konusuz kalmışsa da; bir davanın hukuki sebebinin dava şartı olmadığını, HMK 114. madde de dava şartı olarak gösterilmediğini, bu nedenle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinin yanlış olduğunu, dava dilekçesinde davalının 4485 sayılı Gümrük Kanunu ve Gümrük Yönetmeliği ilgili maddelerine göre A ve B sınıfı gümrük karnesi bulunmadığından gümrük hizmeti veremeyeceği, gümrükleme şirketine ortak olamayacağı, bu şirketlerde yöneticilik yapamayacağı ve davalı şirketin tescilli markayı sahiplenemeyeceği söylenmesine rağmen bu iddialar incelenmeden ve değerlendirilmeden karar verildiğini beyanla ve resen gözetilecek sebeplerle mahkeme kararının ortadan kaldırılmasını talep etmiştir.Davalılar vekili istinafa cevap dilekçesinde; istinaf talebinin reddini mahkeme kararının onanmasını istemiştir.İlk derece mahkemesi tarafından marka tescil kayıtları celp edilmiş , 2006/04912 sayılı markanın 06,12,13,15,17,19,20,22,23,27,28,29,30,33,34,35,36,37,38,39,41,45. sınıfta 21.03.2007 tarihinde sicile kaydedilen markanın 14.02.2016 tarihinden itibaren 10 yıl müddet ile yenilendiği sahibi adına geçerliliğini koruduğu, 2013/100640 sayılı markanın tescil işlemlerinin muhtelif aşamalarda devam ettiği dava tarihi itibariyle tescilinin gerçekleşmediği gelen cevaplardan anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesinin kararının gerekçesinde; “2006/04912 sayılı Karaca markasının halkı yanıltıcı anlam taşıdığından dolayı hükümsüzlüğü talebi açısından yapılan değerlendirmede mal ve hizmetin niteliği, kalitesi veya üretim yeri coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak markalar ilgili mal veya hizmetler bakımından tek başlarına tescil edilemezler. Söz konusu karaca ibaresi davacı tarafın talep ettiği 36. sınıf sigorta hizmetleri yönünden ,gümrük müşavirliği hizmetleri yönünden tescilli olduğu emtia grubu açısından halk nezdinde herhangi bir yanıltacak ibare taşımadığı” gerekçesiyle bu talep yönünden de hükümsüzlük talebinin reddine karar verdiği görülmüştür.
G E R E K Ç E :Davacı vekilinin 14/06/2016 tarihli duruşmada kendisine verilen süre üzerine ibraz ettiği 16/06/2016 tarihli açıklayıcı dilekçesinde; davalının 2006/04912 sayılı markasının 36.sınıfta kullanılmaması nedeniyle hükümsüzlüğü, davacının önceye dayalı hak sahibi olması nedeniyle davalı markasının hükümsüzlüğü ve davalı firmanın hukuken ve fiilen gümrükleme hizmeti vermemiş ve veremeyecek olmasına rağmen markayı tescil ettirmesi nedeniyle markanın hitap ettiği kitlede yanlış anlama yaratması nedeniyle hükümsüzlük talebinde bulunduğu, ilk derece mahkemesinin davanın dayanağı 556 sayılı KHK 14.maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptali nedeniyle, markanın kullanılmamasından kaynaklanan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davacının önceye dayalı hak iddiasının 5 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden reddine ve markaya tescilli olduğu sınıf yönünden yanıltıcı ibare olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verdiği görülmüştür.Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde; TMK 1.maddesi gereğince hukuki boşluğun hakim tarafından doldurulabileceği 6769 sayılı SMK hükümleri, Uluslararası anlaşmalar ve sayısız içtihadın bulunduğunu ileri sürmüşse de,Türkiye’nin de taraf olduğu, Paris Sözleşmesi 5/c maddesi ve TRIPS Anlaşması 19. Maddesinde markanın kullanılması zorunluluğu ve kullanılmaması halinde iptalinin istenebileceği düzenlenmiştir, ancak Uluslararası Sözleşme hükümlerinin tavsiye niteliğinde bulunduğu, bağlayıcı olmadığı, 6769 sayılı SMK’da kullanılma zorunluluğunu düzenleyen hükümlerin Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra yürürlüğe girdiği ve geçmişe yürütülemeyeceği, davada uygulanabilir bir yasal düzenleme bulunmadığı , iptal edilen KHK 14. Madde ve 10/01/2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 Sayılı SMK 26. Madde de markanın kullanılmamasının yaptırımının iptal olarak düzenlendiği, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının gerekçesinde de açıklandığı üzere, mülkiyet hakkını kaldıran,sınırlandıran, müdahale teşkil eden yaptırımların, ancak kanunla düzenlenmesi gerektiği, bu durumda yasal boşluğun hakim tarafından doldurulamayacağına ilişkin ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu kanaatine varılmıştır. İlk derece mahkemesinin, kullanmamadan dolayı iptal hükmünü düzenleyen KHK 14.maddesinin iptal edilmesi nedeniyle yasal düzenlemenin ortadan kalktığı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yerinde değilse de; davalı tarafın istinaf başvurusu bulunmadığından, kamu düzeni ile de ilgili bulunmayan bu husus inceleme konusu yapılmamıştır.Davacı vekilinin, davalı şirketlerin 4485 sayılı Gümrük Kanunu ve Gümrük Yönetmeliği ilgili maddelerine göre A ve B sınıfı gümrük karnesi bulunmadığından gümrük hizmeti veremeyeceği, gümrükleme şirketine ortak olamayacağı, bu şirketlerde yöneticilik yapamayacağı ve davalı şirketin tescilli markayı sahiplenemeyeceği gerekçesiyle davalı markasının hükümsüzlüğü talebinde bulunmuşsa da, 556 sayılı KHK 7.maddede marka tescilinde mutlak red nedenleri, 8.maddede marka tescillinde nispi red nedenlerinin düzenlendiği, ileri sürülen nedenlerin 556 sayılı KHK 42/ 1-a/b maddelerinde düzenlenen sebeplerden olmadığı, hükümsüzlük nedenleri olarak madde de düzenlenen, markanın jenerik hale geldiğinin yada mal ve hizmetlerin niteliği, kalitesi, üretim yeri ve coğrafi kaynağı konusunda halkta yanlış anlama ihtimali doğurduğunun ileri sürülmediği, davalı tarafça markanın tescil edildiği hizmet sınıfında gümrük karnesinin bulunup bulunmamasının marka tescili yönünden engel teşkil etmediği ve bu nedenle hükümsüzlüğünün istenemeyeceği kanaatiyle ilk derece mahkemesinin red kararı sonuç itibariyle doğru olmakla gerekçesi dairemizce düzeltilerek, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçe ile:1-6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 44,40 TL harcın, peşin alınan 31,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 13,00 TL eksik harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,5-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 03/05/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.