Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/2556 E. 2019/2300 K. 30.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/2556 Esas
KARAR NO : 2019/2300 Karar
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/01/2017
NUMARASI : 2013/3 E. – 2017/5 K.
DAVANIN KONUSU: Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini
KARAR TARİHİ: 30/10/2019
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü : Davacı vekili dava dilekçesinde; davacı …’in modacı olduğunu, 08.08.2011 tarihinde Bakırköy … Noterliği nezdinde … sayılı Yevmiye ile yarışma formatını tescil altına aldırdığını, davacının; “ 2-3 yarışmacıdan oluşacak ve her yarışmacının kendi moda tarzlarını depo oda adı verilen bir bölümden oluşturacakları bir format hazırladığını ve ismini de “…” olarak tasarladığını, sonrasında formatını daha da geliştirdiğini ve çeşitli treatment’lar oluşturarak formatı çeşitli yapımcılar ile paylaştığını ve bu paylaşım sonucu format ve treatmentin son şeklini aldığını, programın amacının; “izleyicilere moda ve trendler üzerine fikirler vermek, Basit tasarımlarla şıklık yaratılabileceğini göstermek, Buna bağlı olarak dünya çapında trend olan kişiselleştirme modasını, ülkemizde giyim-kuşam üzerinden gündeme taşımak, hayatın bîr parçası haline getirmek, alışveriş kültürünü şıklıktan taviz vermeden ev ekonomisi yaratarak zenginleştirmek” olduğunu, davacının çeşitli yapım firmaları ile görüşmüşse de oluşturulan format ve treatmenlerin kullandırılması konusunda ücrete ilişkin yaşamış olduğu anlaşmazlıklar nedeniyle herhangi bir sözleşme akdedemediğini, ancak aradan bir süre geçtikten sonra formatın yayınlanmaya başladığını fark ettiğini, 28.11.2012 tarihinde ihtarname çekildiğini, ihtarnameye davalı … tarafından cevap verilmediğini, davalı … Firmasının ise programı yayından kaldırıldığını ve format değişikliği ile kanalın iç yapımı olarak devam etmesi nedeniyle formata ilişkin taleplerini reddettiğini, davalılarca bütün hakları davacıya ait “..” adlı yarışma programının insiz olarak yayınlanması suretiyle yapılan tecavüzün ortadan kaldırılması ve davalıların bu tecavüz aracılığıyla elde ettiği haksız kazancın tazmini talebi ile FSEK 66 ve 68. maddelere dayalı olarak tazminat talep edildiği anlaşılmıştır. Davalı … Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde; cevabi ihtarname de, davacının ” …” isimli program formatının aidiyetine ilişkin iddiaların reddedildiğini, ilgili programın 16.11.2012 tarihinde yayından kaldırıldığını, programın format değişiklikleri ile ilgi TV kanalı tarafından iç yapım olarak devam ettirildiğini, ihtarnamede davacının tek talebinin program formatının kullanılmasının durdurulması olduğunu, programın ihtarnameden önce 16.11.2012 tarihinde yayından kaldırıldığını, 17.10.2012 tarihinden sonra ilgili program ve TV kanalıyla hiçbir bağlantısının kalmadığını ve bu tarihten sonra programın format değişiklikleri ile iç yapım olarak devam ettirildiğini, davacı tarafın açıkça kötü niyetli olduğunu, ayrıca davacının tescil ettirdiği program formatı ile müvekkili şirketin ilk uyguladığı (ilk 20 bölüm) programın tamamen farklı olduğunu, davacıyı tanımadıklarını, davacının format içeriğinden haberdar olmasının, kesinlikle mümkün olmadığını,, TV kanallarında benzer konulu birçok yarışma/program yapıldığını ve aynı anda yayınlandığınında ortada olduğunu, davalı şirketin kullandığı format ile davacı tarafın Bakırköy …. Noterliğinin 08.08.2011 tarih ve … vev. no. ile tescil ettirdiği formatın tamamen farklı olduğunu, müvekkili şirketin dava konusu programın çekimlerine … AVM’de 03.09.2012 tarihinde başlayıp, 20.09.2012 tarihinde sonlandırdığını, toplam 20 bölüm çekildiğini, bu bölümlerin ilerleyen günlerde banttan … TV’de yayınlandığını, ilk 20 bölüm akabinde kanal yönetiminin programda format değişikliğine giderek ve iç yapım olarak programı 16.11.2012 tarihine kadar devam ettirip bu tarihten sonra da yayından kaldırdığını, müekkilinin 8 bölüm daha uygulayıcı yapımcı olarak kanal tarafından değiştirilen formatta, kanala hizmet verdiğini, 17.10.2012 tarihinde tamamen programdan ayrıldığını, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir.Davalı … TV vekili cevap dilekçesinde; … isimli televizyon programını … Tic.Ltd.Şti. tarafından yaptıkları sözleşme kapsamında yayınlama haklarının olduğunu, Yapılan yayınlar neticesinde …Ltd.Şti’ye eser sahibi olarak 07.08.2012 tarihinde 34.220,00TL, 14.09.2012 tarihinde 8.850- TL ödendiğini, … Tarafına bu yayınlar neticesinde kesmiş olduğu faturalarda dilekçe ekinde sunulduğu, davanın husumet nedeniyle reddi gerektiğini, esas yönünden de davanın reddi gerektiğini beyan etmişlerdir. İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 19/01/2017 tarihli 2013/3 Esas-2017/5 Karar sayılı kararıyla; davacı tarafın notere tasdik ettirmiş olduğu yarım sayfalık formatın, tüm bilirkişi raporları ile; genel ifade içeren ve hiçbir hususiyet taşımayan noter tespitinin eser olmadığının ve daha önce birçok kere ve farklı ülkede yayınlanmış olması sebebiyle, özgün bir eser vasfına haiz olmadığının sabit olduğunu, bilirkişilerin formatların tamamen farklı olduğunu tespit ettiklerini, davanın FSEK kapsamında formatın izinsiz yayınlanması kapsamında açılmış bir dava olup, isim hakkına yönelik bir dava olmadığını, moda alanında hatta günlük hayatta giyim stili ile öne çıkan pek çok sıradan insana yada giydiğini yakıştırmış olan birine” çok güzel giyinmişsin” şeklinde iltifat edildiğinde, ilgili kişinin teşekkür ile birlikte “işte buda benim tarzım/stilim” şeklinde cevaplar verdiği gerçeği karşısında; “…”,” …”, “…”, “….” …vb bir çok moda ile ilgi kavram ve günlük hayatta çokça kullanılan genel ibareler üzerinde kimseye tekel hakkı oluşturacak şekilde bir hak tesisinin mümkün olmadığını, nitekim tescilli markalarda dahi zayıf ibare içeren sözcüklerin, sloganların tek başına kullanılması halinde bir ihlalin varlığından söz edilemeyeceğini, davacının dava dilekçesinde bir çok yapım firmasına formatını gönderdiğini bildirmesine rağmen dosyaya mail, yazışma , mesaj , gibi hiçbir delil de sunmadığını, formatın son derece basit ve dünyanın bir çok yerinde uzun yıllardır yapıla gelen genel nitelikte bir format olduğunun 4 bilirkişi raporu ile sübuta erdiğini, 5846 sayılı FSEK hükümleriyle eser sahibine sağlanan fikri hak korumasının fikrin bizatihi kendisine dair olmayıp onun ifade ediliş biçimine ilişkin olduğunu, davacının noter tespitinin yapılan yargılama sonucunda FSEK 1/B-(a) ve 2/2 maddeleri anlamında sahibinin hususiyetini taşımayan alalade bir tespit olduğunun anlaşıldığını, noter tespitinin başlığının “…”şeklinde genel ibare içeren isim içermesinin de davacıya bir hak tesis edemeyeceğini gerekçe göstererek davacının davasının esastan reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; 07.11.2014 tarihli bilirkişi raporunda “fikir haklarının korunmasından yola çıkarak bir değerlendirme yapıldığında sahibinin hususiyetini taşıyan fikir konseptler de eserdir”, “Ana fikir konseptleri arasında büyük bir benzerlik vardır.Davacının ana fikri programa dönüşmüş olsaydı çoğunluğu benzer olan bir program ortaya çıkmış olabilirdi.” denilerek, davadaki haklılığımızı tevsik ettiğini, davanın ikame edildiği ve noter tescilinin yapıldığı dönemde benzer hiçbir TV programının bulunmadığını, mahkeme tarafından “noter tescili yapıldığı tarihte söz konusu yarışma içeriği ve isminin bulunmadığının”dikkate alınması ve bilirkişi raporunda da istikrarlı bir şekilde belirtildiği üzere “fikir haklarının korunmasından yola çıkarak bir değerlendirme yapıldığında sahibinin hususiyetini taşıyan fikir konseptler de eserdir”, “Ana fikir konseptleri arasında büyük bir benzerlik vardır.Davacının ana fikri programa dönüşmüş olsaydı çoğunluğu benzer olan bir program ortaya çıkmış olabilirdi” görüşü minvalinde değerlendirme yapılması gerektiğini,“Format sahibinin izni olmaksızın program formatına dayalı olarak bir TV programı üretilmesinin” hukuken program formatının filme/kayda alınması olarak değerlendirilmesi gerektiğini, bir televizyon programının veya eserinin başkasına ait bir program formatına göre izinsiz üretilmesinin, formatın FSEK. md. 25 anlamında izinsiz yayınlanması şeklinde değerlendirilmesi gerektiğini, izin alınmadığı için müvekkilinin haklarının ihlal edildiğini, formatın benzerliğinin ve formatın yayına döndürülmesi halinde yayınlanan TV programı ile ne derece aynı olacağı hususunun hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, kabule göre de; talep edilen manevi tazminat miktarı 2.000,00-TL olmasına rağmen, gerekçeli kararda reddedilen manevi tazminat talebi üzerinden avukatlık ücret tarifesi gereğince 2.860,00-TL olarak hesaplanmış olmasının hukuka aykırı olduğunu beyanla mahkeme kararının kaldırılmasını istemiştir.Davalı … Ltd Şti vekilinin istinafa cevap dilekçesinde; mübrez raporlar ve tespitler neticesinde dava konusu formatın gerek sahibinin hususiyetini taşımaması, özgünlük ve orjinallikten yoksun olması, gerekse eser niteliğini haiz olmadığından Fsek kapsamında korunamayacağının tespit edildiğini, ana fikir konseptinin format niteliğine kavuşturulmaksızın bir eser mahiyetinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, davacının formatının hiçbir şekilde hususiyet içermediğini, ana fikir konsepti de ihtiva etmediğini, korunamayacağını, işleme yada intihal söz konusu olamayacağını beyanla mahkeme kararının onanmasını, istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.İlk derece mahkemesince dosya kapsamında alınan bilirkişi raporları;Dosyaya atanan birinci bilirkişi heyeti 12.11.2013 tarihli raporları ve ek raporlarında; davacının noterden tasdik ettirdiği program içeriği ile davalı prodüksiyon şirketi …Tic. Ltd. Şti.’nin yapımcılığını yaptığı programın teması aynı olsa bile içeriklerinin birbirinden farklı olduğunu, isim benzerliğinin ihlal olarak değerlendirilemeyeceğini, TV sektöründe benzer temalı bir çok müzik eğlence ve yarışma programlarının yapıldığını, bu konularda belli başlı formatlar olduğunu, ekleme çıkarmalarla izleyiciye cazip hale getirildiğini, dava konusu olan bu tür programların formatlarının zaten tamamen dışarıdan alınan ve dünyanın her yerinde bulunan program formatlarından olduğunu, yenilikçi ve farklı bir özgünlük yaratmadığı için noterde onaylanmasına rağmen böyle bir programı bir kişinin sahiplenmesinin o kişiyi eser sahibi yapmadığını, söz konusu programın yaygın bir dünya formatı olmasına rağmen bu yönde dosyaya bir belge sunulmadığını, davacının hak ve tazminat taleplerinin yerinde olmadığını beyan ettikleri anlaşılmıştır.İkinci bilirkişi heyetinin 10.11.2014 tarihli raporlarında; davacının noter tescilli sunduğu yarım sayfalık program özetinin içerik, derinlik ve yoğunluk taşımadığını, ancak bir ana fikir konsepti ortaya koyduğunu, noter tespitinin ana fikirden öteye gitmediğini, sinematografik ürünlerin ana fikir geliştirilerek derinlik ve yoğunluk kazanarak son halini alacaklarını, davacının ana fikir konseptinde kullanmış olduğu program isminin davacıyı mağdur bıraktığını, davacının ana fikir konsepti ile davalıların programının ana fikir konseptleri arasında benzerlik bulunduğunu beyan ettikleri anlaşılmıştır.Üçüncü bilirkişi heyeti 12/06/2015 tarihli raporlarında özetle: davacının dava dosyasında incelenen noter tespitinin genel nitelik arz ettiğini, davacının noter tasdikli temeli moda olan düşüncesinde işlediği konunun yaşamın bizzat kendisinde geçmişten bu güne yaygın şekilde uygulanan genel unsurları içerdiğini, var olanlardan farklı olarak yeni bir fikri ürün niteliğinde bulunmadığını, kendisini vücuda getirenin kişisel hususiyetlerini de taşımadığını, formatın mevcut hali ile eser vasfında kabul edilmesinin mümkün görülemediğini ve yine aynı formata ait tüm unsurların yıllar önce (davacının noter tespitinden çok önce) umuma arz edilmiş bulunan birçok yabancı (Amerikan yapımı Stylista (yapım tarihi 2008), İngiliz yapımı The Designer (yapım tarihi Mayıs 2011), İngiliz yapımı Project Runaway (yapım tarihi 2009),) ve Türk televizyon programları içinde de kullanılmış olması sebepleriyle davacının formatın/noter tespitinin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eser olarak korunamayacağını, olayda davacının benzer bir program yapmadığından buna ilişkin bir delil sunmadıklarından haksız rekabet teşkil eden bir durumun da bulunmadığını bildirdikleri anlaşılmıştır. Dördüncü bilirkişi heyeti 19/04/2016 tarihli raporlarında; gerek ilk 5bölüm gerek sonraki bölümler incelendiğinde davacının noter tespitine konu olan düşüncenin gerek intihal gerekse işlenme eser kapsamında davalılarca kullanıldığını söylemenin mümkün olmadığını, Davacının formatı incelendiğinde, çok genel ifadeler içeren, hiçbir hususiyet arz etmeyen, moda temeline oturan genel ifadelere yer verdiği ve daha önce yerli ve yabancı moda yarışmalarında zaten düşünülen hususlar olduğunu, davacının Bu… adlı program formatının sadece fikir düzeyinde kaldığını, program akışı, sahneleme, sunma vb. ögelerin genel kordinasyon biçimi açısından somutlaşmadığını, gözle görülür hale gelmediğini beyan ettikleri anlaşılmıştır.
G E R E K Ç E :Davacı …’in … isimli program formatını Bakırköy …. Noterliğinin 08.08.2011 tarih ve … Yevmiye numarası ile tescil ettirdiği, daha sonra formatı geliştirdiğini, treatmantlar hazırlayarak yapımcılarla görüştüğünü programın son halini aldığını ancak kendisiyle sözleşme yapılmamasına rağmen formatın davalı kanalda yayınlanmaya başladığını beyanla ; tecavüzün ortadan kaldırılması ve davalıların bu tecavüz aracılığıyla elde ettiği haksız kazancın tazmini talebi ile FSEK 66 ve 68. maddelere dayalı olarak tazminat talep ettiği, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verildiği, davacı vekilinin istinaf başvurusunda bulunduğu anlaşılmıştır. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun l/B maddesindeki yasal tanım dikkate alındığında, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için; fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması” (subjektif unsur) ve “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması” (objektif unsur) gerektiği, eser üzerindeki hakkın korumasının fikir üzerinde değil, onun maddi bir araç üzerinde tespit edilerek bağımsız bir özellik kazanan ve şekillenen ifade ediliş şeklinde oluştuğu, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklandığında fikri hukuk koruması kapsamına girdiği göz önüne alınarak, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporlarıyla yurt dışında ve Türkiye’de benzer birçok program bulunmakla, davaya konu programın hususiyet taşımadığı, özgün olmadığı , yaratıcılık taşımadığı tespit edilmekle eser vasfında olmadığı, davacı vekilinin istinaf dilekçesinde 10.11.2014 tarihli rapora atıf yapılmışsa da, yukarıda yer verilen açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, 5846 Sayılı FSEK kapsamında ana fikrin yada fikrin değil fikrin ifade ediliş biçiminin korunduğu, davacının noterde tespit edilen yarışma programının eser vasfında olmadığı için ana fikrinin de korunamayacağı, davacı vekilinin dilekçesinde ileri sürdüğü “formatın izinsiz yayına dönüştürülmesi” halinin ancak formatın eser vasfında olması halinde ihlal olarak kabul edileceği, ilk derece mahkemesinin kararının ve gerekçesinin yerinde olduğu kanaatiyle, davacı vekilinin davanın esasına yönelik istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.Davacı vekilinin manevi tazminata yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde; dava dilekçesi ile 2.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmasına rağmen, manevi tazminat talebinin reddi halinde, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/2 maddesi gereğince “hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemeyeceğinden” manevi tazminat yönünden davalı yararına 2.860,00 TL maktu vekalet ücretine hükmedilmesi yerinde görülmediğinden, davacı istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına, hükmün diğer kısımlarının aynen muhafazası ile , reddedilen manevi tazminat davası yönünden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10/ 3 ve 13/2 maddesi gereğince, davalı yararına 2.000,00TL vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan gerekçe ile;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE – İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 19/01/2017 tarihli 2013/3 Esas-2017/5 Karar sayılı kararının kaldırılmasına,-Davanın reddine,2-İlk derece yargılaması yönünden;-Alınması gereken 44,40 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 13,00 TL harcın davacıdan tahsiline,-Reddedilen Maddi tazminat talebi yönünden Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 250,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,-Reddedilen manevi tazminat talebi yönünden Avukatlık Ücret Tarifesi 10/3 ve 13/2 maddeleri uyarınca 2.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,-Davacı tarafın tarafın yapmış olduğu yargılama giderinini üzerinde bırakılmasına,-Davalı … Tic.Ltd Şti. ‘nin yapmış olduğu 750,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,3-İstinaf yargılaması yönünden;a-İstinaf talebi kabul edildiğinden, istinaf peşin harcının talebi halinde davacı tarafa iadesine,b-Davacı tarafından yapılan; 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 42,00 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 127,70 TL’nin, istinaf talebi kısmen kabul olmakla, 63,85 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, c-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 30/10/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.