Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/2124 E. 2020/11 K. 08.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/2124 Esas
KARAR NO: 2020/11
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/02/2017
NUMARASI: 2016/7 2017/16
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 08/01/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkilinin 1952 yılında Amerika’da kurulan … şirketi ile İspanya’da kurula … firmasının 2006 yılında birleşmesiyle kurulduğunu, sıcak ve soğuk tutkal yapıştırıcıları makina ve ekipmanları konusunda dünyanın önde gelen tedarikçileri arasında olduğunu, müvekkilinin dünya çapında 76 ülkede faaliyet gösterdiğini, …, … (… şekil) ve … markalarının müvekkilinin ismiyle özdeş olup kendi isminin markalaşmış hali olduğunu, davalı şirketin ise bir dönem 2013 yılına kadar müvekkili şirketin ürünlerini Türkiye’de sattığını, ancak aralarında distribütörlük sözleşmesi bulunmadığını, davalıya ait 26/06/2015 tarihinde www…internet adresinde alınan çıktı ile davalının müvekkilinin distribütörü olduğunu kabul ettiğini ve müvekkili şirket hakkında bilgi verdiğini, müvekkilinin … markasının 12/07/2004 tarihinde Avrupa Birliği nezdinde tescil edildiğini, … markasının 13/06/1967’de Amiraka’da tescil edildiğini, … (… şekil) markasının 16/11/2010’da tescil edildiğini, … markasının bu iki şirketin birleştirilmesiyle oluşturulduğunu, davalının müvekkili ile 2013 yılında rekabet etmeye çalıştığını, taklit ürünleri piyasaya sürdüğünü, müvekkilinin 2015 yılında … Ltd. Şti ile distribütörlük sözleşmesi yaptığını, distribütör tarafından davalıya ihtarname çekildiğini, ancak davalının uyarıları dikkate almadığını, ayrıca kötüniyetli olarak “…” şekil markası … markasının birebir kopyasını kendi adına tescil ettirdiğini, bu durumun 556 Sayılı KHK’nun 42/b maddesi gereğince hükümsüzlük sebebi oluşturduğunu belirterek davalının markaya tecavüz ve haksız fiillerinin tespitine, önlenmesine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, müvekkilinin markalarına ait ürünleri üretip satmasının engellenmesine, davalı adına kötüniyetle tescil edilen … sayılı … (… şekil) , … sayılı … ve … sayılı … (…) markalarının geçmişe etkili olarak hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, markaların ülkesilliği prensibi gereğince ve davacı markaların tanınmış marka olmaması ve yine davacı markalarının müvekkilinin tescilinden sonra tescil edilmesi nedeniyle davanın reddedilmesi gerektiğini, ayrıca davacının uzun süre sessiz kaldığını bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; taraflar arasında ticari ilişki bulunduğu, Navara Ticaret Sicili’nin belge örneğinden … isimli şirketin 01/07/2006 tarihinde sicile kayıtlı olduğu, (…) … ibareli markanın 07/03/2003 tarihinde tescil edildiği, America Patent ve Marka Dairesi’nin 16/11/2010 tarihli 3,875,921 sayılı marka tescil belgesinden (…) (…) … markasının 7,8 ve 9.sınıflarda, … şirketi adına tescil edildiği, yine 18/07/2006 tarihli 3,116,426 sayılı marka tescil belgesinden … markasının … şirketi adına tescil edildiği, yine 13/06/1967 tarihli 830,079 sayılı marka tescil belgesinde … ibaresinin 13/06/1967 tarihinden … şirketi adına 23.sınıfta tescil edildiği, 29/12/1992 tarihli 1,742,749 sayılı marka tescil belgesinden … ibaresinin … adına tescil edildiğinin anlaşıldığı, davalının tescilinin kötüniyetli olması nedeniyle sessiz kalma yoluna hak kaybının dava konusu olayda söz konusu olmadığı, davalının davacının ürünlerini Türkiye’de sattığı, uzun süredir aralarında ticari ilişki bulunduğu, davalının tescilinin kötüniyetli olduğu gerekçeleriyle davanın kısmen kabul, kısmen reddine, tescilli markaların kullanılmasının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmeyeceğinden markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması talebinin reddine, davalı adına tescilli … nolu (…) …, … nolu …, … nolu (…) markalarının hükümsüzlüğüne, kararın gazetede ilanına, davacının maddi ve manevi tazminat haklarının saklı tutulmasına karar verilmiş, kararı taraf vekilleri istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf sebebi olarak; davalının kötü niyetli olduğunun sabit olduğunu, buna rağmen markaya tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesi ve sonuçlarının kaldırılması talebinin reddi kararının doğru olmadığını, hukuk düzeninin kötüniyeti korumadığını, Yargıtay 11. HD’nin emsal niteliğindeki 2013/17104 esas, 2014/14018 sayılı kararında da belirtildiği üzere davalının kötüniyetli marka tescili nedeniyle davacının uğradığı maddi zararın tazminine ilişkin talebin kabulü gerektiğini, mahkemenin bu konudaki kararının doğru olmadığını bildirmiştir. Davalı vekili istinaf sebebi olarak; Anayasa’nın 2,5,13,35,48 ve 91.maddeleri gereğince 556 Sayılı KHK ile müvekkilinin mülkiyet hakkı niteliğindeki marka haklarının hükümsüz kılınamayacağını, nitekim Anayasa Mahkemesi’nin bu gerekçelerle 556 Sayılı KHK’nun 42,7 ve 8.maddelerini iptal ettiğini, 6769 Sayılı SMK’nun 192.maddesi gereğince yayımı tarihinde yürürlüğe girdiğini, bu kanunun geçici 1/2 maddesinde patent ve faydalı modellerin hükümsüz kılınmasında başvuru tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin uygulanacağının düzenlendiğini, ancak markalar için böyle bir düzenleme bulunmadığını, dolayısıyla markanın hükümsüz kılınamayacağını, davacının sunduğu 13/03/2013 tarihli belge hiçbir zaman kabul edilmediğini, bu durumun cevap dilekçesi içeriğine aykırı olduğunu, cevap dilekçesinin B.3.1 bendinde 13/03/2013 tarihli belgeden müvekkilinin hiçbir bilgisinin olmadığını, böyle bir yazının müvekkiline ulaşmadığının belirtilerek bu belgenin sadece davacı aleyhine bir ikrar olacağının ifade edildiğini, mahkemenin kararın 4.sayfasında davalının cevap dilekçesinde bu belgeyi kabul ettiğinin yazıldığını, yine itiraz edilen internet sitesi çıktısının taraflar arasındaki ticari ilişkinin ve kötüniyetli tescilin kanıtı olduğuna karar verilmesinin doğru olmadığını, davacının iddialarını ispatlaması gerektiğini, davacı şirketin tescilli markası olmadığı için müvekkilin kötüniyetinden söz edilemeyeceğini, hükümsüzlüğü istenilen (… şekil) ve “…” markalarının ilk kez müvekkilince tescil edildiğinden hükümsüzlük kararı verilemeyeceğini, markaların başvurusu ve tescil edildiği tarihler ile davacının bu şekilde bir markası bulunmadığını, yine davacının 1967’deki … markası ile müvekkilinin markasının birbirinden farklı olup mahkemece iltibas konusunda rapor alınmadığını, ayrıca olayda sessiz kalmanın gerçekleştiğini, yine hükümsüzlüğüne karar verilen (… şekil) markasının davacının aynı markayı 2006’da Amerika’da tescil ettirdiğinin müvekkilince bilindiğine dair hiçbir delil olmadığı halde hükümsüzlük kararı verildiğini, bu markanın müvekkilinin başvurusundan 2 yıl önce tescil edilmiş olduğunu, müvekkilinin böyle bir markadan haberdar olmadığını, kararın bu yönden de bozulması gerektiğini, davanın tescilden itibaren yaklaşık 7 yıl sonra açıldığını, davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığını, hükme esas alınan raporun itiraz dilekçelerinde belirttikleri sebeplerle hükme esas alınamayacak nitelikte olup eksik ve yanlış değerlendirme içerdiğini, davacının beyanlarına dayalı olarak hazırlandığını, yine 556 Sayılı KHK’nun 42.maddesinde markaların hükümsüz sayılmasına ilişkin durumların sınırlı sayı ilkesine gösterildiğini, bu sayılanlar içinde aynı KHK’nın 35.maddesinde marka tescil başvurusu veya tescilin kötüniyetle yapıldığı takdirde markanın hükümsüz sayılacağına dair bir hüküm bulunmadığını, bu durumun KHK’nun 42.maddesine açıkça aykırı olduğunu, tescil ve ülkesellik ilkesinin istisnasının tanınmış markalar olduğunu, davacı markalarının tanınmış marka olduğunun ileri sürülemeyeceğini, zira müvekkilinin tescilinden önce tescil edilmediğini, kararın bozulması gerektiğini bildirmiştir. Davacı tarafından dayanılan 13/03/2016 tarihli yazıda; davacının, davalıdan isim ve logosunu kullanmamasını istediği, marka tescilinin kendilerine aktarılmasını istediği ve alışların azaldığının bildirildiği görülmüştür. Dava konusu … + şekil markasının 28/11/2018’den itibaren 7 ve 21.sınıflarda davalı adına tescil edildiği görülmüştür. Yine dava konusu … markasının 7 ve 21.sınıflarda 26/11/2008’den itibaren tescil edildiği görülmüştür. Yine … şekil markasının 7 ve 21.sınıflarda 26/11/2008’den itibaren 10 yıl süreyle davalı adına tescil edildiği görülmüştür. Cevap dilekçesinin 4.sayfasının ilk paragrafının son kısmında davacının 13/03/2013 tarihli yazısının açık olup bu yazı ile rıza ve izninin bulunduğunun ve bunun açıkça ifade edildiğinin dosya kapsamıyla sabit olduğunun savunulduğu, B.3 nolu paragrafında ise bu yazıdan bilgilerinin bulunmadığını, B.3.1 bölümünün son kısımlarında ise böyle bir yazının müvekkiline ulaşmadığının bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 07/10/2016 tarihli bilirkişi raporunda ise; taraflar arasında ticari ilişki bulunduğu, ancak bu ilişkinin davacı tarafça sonlandırıldığı, davalının hükümsüzlüğü istenilen markaların davacıya ait olduğunu bilmesine rağmen aynısını tescil ettirdiği, ayrıca davalının bu tescilleri rıza ile gerçekleştirdiği konusunda dosyaya bir veri sunulmadığı, 13/03/2013 tarihli yazıdaki ifadelerin davacının rızası olarak yorumlanamayacağı, yine davacının yurt dışı tescilleri ile davalı adına tescilli markaların tescil edildikleri emtialar yönünden benzer olduğu, buna göre davalının tescilinde kötüniyetli olduğu ve tescilli olduğu tüm sınıflar bakımından markaların hükümsüzlüğüne karar verilebileceği, kötüniyetli tescil halinde sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşmeyeceği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Davalı vekilinin 01/11/2016 tarihli dilekçesiyle; bilirkişi raporunun detaylı araştırma ve incelemeyi içermediği gibi uyuşmazlığı da çözmeye yeterli olmadığını belirterek itirazları ve tüm dosya kapsamında üç kişilik bir heyetten rapor aldırılmasını istediği görülmüştür. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca, davalı tarafın şikayeti üzerine dava dışı … Ltd. Şti ve … Ltd. Şti ile … ve … hakkındaki marka hakkına tecavüz suçundan yapılan soruşturma sonunda ürünlerin şüpheli firma aracılığıyla yurt dışından distribütör sıfatıyla ithal edildiği, önceki distribütör olan müştekinin buna engel olmaya hakkının bulunmadığı, marka hakkının ihlalinin gerçekleşmediği ve paralel ithalatı yasaklayan bir hüküm de bulunmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiği, itirazın da reddedildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, davalıya ait markaların hükümsüzlüğü, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması taleplerine ilişkindir. Taraflar arasında yazılı sözleşme olmamakla birlikte daha önceden ticari ilişki bulunduğu, söz konusu ticari ilişkinin davacı tarafça sonlandırıldığı anlaşılmaktadır. Öte yandan dava dilekçesine ekli olarak sunulan ve davalı şirketin internette yayınlanmış olan hakkınızda başlıklı açıklamasından da … firmasının 12 yıldır Türkiye mümessili olduğunu, 2007 yılında … firması ile faaliyetlerine … olarak devam ettiğini beyan ettiği, bütün bu hususların dava konusu markaların davacıya ait olduğunun davalı taraftan bilindiğini gösterdiği, dolayısıyla davalının tescilinin kötüniyetli olduğu, dolayısıyla davacının dava konusu markaların hükümsüzlüğünü talep edebileceği anlaşılmıştır. Ayrıca davalı kötüniyetli tescil yaptırdığından sessiz kalma suretiyle hak kaybı da oluşmayacaktır. Açıklanan bu nedenlerle davalı vekilinin istinaf talepleri yerinde değildir. Davacı vekilinin istinaf taleplerine gelince; her ne kadar mahkemece tescilli markaların kullanılmasının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin gerçekleşmediği şeklinde bir gerekçeye yer verilmiş ise de, somut olayda davalının tescili kötüniyetli olduğundan, somut olay bakımından davalının eylemlerinin (aralarında uzun süredir ticari ilişki olması ve markaların davacıya ait olduğunu bildiğinden) markaya tecavüz ve haksız rekabet oluşturmaktadır. Bu itibarla markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve sonuçlarının ortadan kaldırılması talepleri yönünden de kabul kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hal böyle olunca davalı vekilinin istinaf talebinin reddine, davacı vekilinin ise istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf talebinin REDDİNE, 2-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 3-İstanbul Anodulu 1.Fikri ve sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 09/02/2017 gün, 2016/7 Esas, 2017/16 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 4-Davanın KABULÜNE, 5-Davalının eylemlerinin markaya tecavüz ve haksız rekabet olduğunun tespitine, önlenmesine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ve davacının markalarına ait ürünlerin davalı tarafından üretilip satılmasının engellenmesine, 6-Davalı adına TPE nezdinde tescilli … no’lu (…) …, … no’lu (…), … no’lu (… ) markalarının kötü niyetli tescili nedeniyle HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, karar kesinleştiğinde karardan bir örneğin TPMK’ya bildirilmesine, 7-Hükmün kesinleşmesine müteakip masrafların davalıdan alınarak, Türkiye çapında yayınlanan traji en yüksek 3 gazeteden birinde bir kez ilanına, 8-Davacının maddi ve manevi tazminat haklarının saklı tutulmasına, 9- Alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 29,20 TL harcın mahsubu ile bakiye 25,20 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, 10-Davacı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti nedeniyle 4.910,00 TL vekalet ücreti ile marka hükümsüzlüğü nedeniyle 4.910,00 TL olmak üzere toplam 9.820,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 11-Davacı tarafından yapılan 29,20 TL peşin harç, 4,30 TL vekalet harcı, 3.123,00 TL bilirkişi ve yargılama gideri olarak toplam 3.156,50 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 12-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 13-istinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, 14-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 15-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 16-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 17-Gerek ilk derecede gerekse istinaf aşamasında yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısımların karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi..08/01/2020