Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/1796 E. 2018/1285 K. 29.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO : 2017/1796 Esas
KARAR NO : 2018/1285
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/12/2016
NUMARASI : 2014/125 E. – 2016/900 K.
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 29/05/2018
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, “davalılardan …’ın 23.02.1998’de Çeberlitaş subesinden 150.000 USD kredi kullandığını, diğer davalıların da bu GKS’de müşterek borçlu, müteselsil kefil olduklarını, borçluların borcunu ödememeleri nedeniyle, 24.02.1999’da hesap kat ihtarnamesi gönderdiklerini, asıl borçlu ve kefillerin borca itiraz ettiklerini, takibe itirazın haksız ve kötüniyetli olduğunu, takipte istenilen faiz oranın da sözleşmeye dayandığını, zamanaşımı iddiasının yerinde olmadığını, Bankacılık Kanunu’nun 141.maddesine göre fon alacakları yönünden zamanaşımının 20 yıl olduğunu, Yargıtay HGK’nın 05.04.2006 tarih ve 2006/12-110 E., 2006/122 K.sayılı kararının ve Yargıtay 11.HD’nin 04.10.2013 tarih ve 2011/15561E., 2013/17507 K.sayılı kararının da bu yönde olduğunu, davalılar vekilinin, davalılar … ve …in kefaletlerinin TBK’nın 598.maddesine göre kefaletin sona erdiği iddiasının da doğru olmadığını, zira bu kişilerin GKS’ni müşterek borçlu, müteselsil kefil olarak mizaladığını, dolayısıyla artık kefaletten söz edilemeyeceğini, 6101 sayılı TBK Yürürlük Kanunu’nun 1.maddesine göre, TBK’dan önce gerçekleşen temerrüt sona erme, tasfiye hallerine önceki kanun, yürürlükten sonra ise TBK’nın hükümleri uygulanacağını, gerçek kişi davalıların kefalete ilişkin hükümlere tabi olduğu kabul edilse dahi, sözleşmeyi imzaladıkları tarihte 6098 sayılı TBK yürürlükte olmadığından, 598.maddesinin uygulanamayacağını” iddia ile İstanbul ….İcra Müdürlüğü ….. E.sayılı icra takibine itirazın iptalini, talebin devamını, en az %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevaben, “itirazın iptali davasının itiraz eden borçlulara karşı açılabileceğini, davalılardan … şirketinin takibe itirazı bulunmadığını, bu davalı açısından davanın reddi gerektiğini, banka kredi sözleşmelerinde borçlunun krediyi alan kişi olduğunu, yargı kararlarında müşterek borçlu-müteselsil kefil olduklarının kabul edildiğini, 6098 sayılı TBK’nın 598/3.maddesine göre bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkacağını, bu sürenin hak düşürücü süre olduğunu, Bankacılık Kanunu’nun 141.maddesindeki sürenin bu hak düşürücü süreyi (TBK 598.maddesi) değiştirmesinin ya da etkilemesinin söz konusu olmadığını, Yürürlük Kanunu’nun 2.maddesi gereği TBK hükümlerinin derhal uygulanacağını, ayrıca TBK’nın 5/2 maddesine göre bir hak düşürücü süre TBK’da ilk defa öngörülmüş ise ve kanunun yürürlük tarihi itibariyle hak düşürücü sürenin dolmuş olması durumunda, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren hak sahibinin 1 yıllık ek süreden istifade edeceğinin öngörüldüğü, Yürürlük Kanunu’nun 1.maddesinde de açıkça TBK’nın yürürlüğe girmesinden sonra herhangi bir işleme ilişkin sona erme ve tasfiye halinin 6098 sayılı TBK hükümlerine tabi olacağının öngörüldüğünü, TBK’nın 598.maddesi kefaletin sona ermesini düzenlediğine göre somut olayda doğrudan uygulanacağını, kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu” savunarak itiraz etmeyen borçlu yönünden hukuki yarar yokluğu nedeniyle itiraz eden gerçek kişiler yönünden TBK’nın 598.maddesi gereğince davanın reddini, her bir borçlu için ayrı ayrı %20 tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Mahkeme 08.12.2016 tarihinde, “… Bankası’nın tasfiyeye girdiği, Fon’a devredilmiş bir banka olmadığı, 5020 sayılı yasa ile 4389 sayılı yasaya eklenen ek 5.madde gereği davacının 20 yıllık süreden yararlanma imkanı var iken bu maddenin Anayasa Mahkemesi’nce 2009 yılında iptal edildiğini, böylece 20 yıllık zamanaşımı sürenin uygulama yeri bulunmadığını, BK’nın 125 . ve TBK’nın 146.maddesi gereğince kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça her alacağın 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, iş bu davada da 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı, GKS’ndan alacağın, kat ihtarı ile birlikte muaccel olacağı, kat ihtarının 24.02.1999 tarihli olması nedeniyle, icra takip tarihi olan 12.09.203 tarihi itibariyle 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olacağı,” gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
Davacı banka vekili istinafında önceki iddialarını tekrarla, Bankacılık Kanunu’nun 141.maddesinin uygulanma yeri bulunduğunu, Yargıtay HGK ve Yargıtay 11.HD kararlarının da bu yönde olduğunu, mahkemenin zamanaşımı ve zamanaşımını kesen olay olup olmadığı” hususunda yetkili araştırma yapmadığını,” iddia ile kararın bozulmasını istemiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesindeki savunmalarını, tekrarla, davacının istinaf isteminin reddini, kararın onanmasını istemiştir.
Her ne kadar davacı banka vekili, yukarıda belirtilen nedenlerle istinaf isteminde bulunmuş ise de, davacı Tasfiye Halindeki … Bankası’nın Fon’a devredilen bankalardan olmadığı, Yargıtay 11.HD’nin 08.07.2014 tarih ve 2014/6451 E., 2014/12973 K.sayılı kararında belirtildiği üzere, TMSF tarafından devralınmayan bankaların alacaklarının fon alacağı niteliği taşımadığı, dava konusu kredi alacağının 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, somut olayda Fon’a devredilen bankalar yönünden öngülen 20 yıllık zamanaşımı süresinin davacı banka yönünden de uygulanabileceği iddiasına konu 5020 sayılı yasa ile 4389 sayılı yasaya eklenen ek 5.maddesi de Anayasa Mahkemesi tarafından 29.01.2009 tarih ve 2004/95 E., 2008/156 K. Sayılı kararla iptal edildiği anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu sonucuna varılarak, istinaf isteminin reddi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle:
6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince, davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE,
Davacı taraf harçtan muaf olduğundan bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 29/05/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.