Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/1445 E. 2018/50 K. 22.01.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

DOSYA NO : 2017/1445 Esas
KARAR NO : 2018/50 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/12/2016
NUMARASI : 2015/975 E. 2016/1053 K.
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 22/01/2018
İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nden verilen 26/12/2016 tarihli kararına karşı davacı ve davalı tarafların istinaf başvurusu üzerine dosya dairemize intikal etmekle, incelendi.
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, “dava dışı … Sağlık Kurumları LTD. Şirketi’nin genel kredi sözleşmesi imzaladığını, bu sözleşmede davalının müşterek borçlu, müteselsil kefil olarak yer aldığını, sözleşme uyarınca dava dışı firmanın kredi kullandığını ve geri ödemediğini, davalıya 18.08.2015’de noterden ihtarname gönderilmesine rağmen davalının da ödeme yapmaması nedeniyle borçlu ve kefiller hakkında İstanbul ….İcra Müdürlüğü’nün… Esas sayılı dosya üzerinden icra takibi başlattıklarını, bu takibin de davalı borçlunun hukuka aykırı ve haksız itirazı nedeniyle durduğunu,” iddia ile itirazın iptalini, takibin devamını, en az %20 icra inkar tazminatına hükmolunmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, “davacı bankanın dava konusu alacak için daha önce İstanbul 8.Asliye Ticaret Mahkemesi’nden haksız ihtiyati haciz kararı aldığını, ancak itirazları üzerine ihtiyati haciz dosyasındaki kredi sözleşmelerinden sadece 30.000 TL limitli olan birinde müvekkilinin imzasının bulunduğu ve diğerlerinde bulunmadığı, borcun ödendiği gerekçesiyle ihtiyati haczin kaldırıldığı, icra dosyasında borca dayanak gösterilen ihtarnamede 3 ayrı kredi sözleşmesinin ilk sayfasıyla son bir-iki sayfasının sunulduğunu, müvekkilinin sadece 30.000 TL limitli ve 2017 tarihli olan sözleşmede kefaletinin mevcut olduğunu, buna karşılık 17.01.2011 ve 03.08.2012 tarihli sözleşmelerde müvekkilinin kefil olarak imzasının bulunmadığını, hangi kredi sözleşmesi için ne kadar borçlu olunduğunun belirtilmediğini, 3 kredi sözleşmesinin 2007 tarihli ve 30.000 TL limitli olan sözleşmedeki borcun ödenerek bu kredinin tasfiye edildiğini, bu hususun … Bankası Gaziosmanpaşa Şubesi’nden alınan ve banka yetkilileri tarafından da onaylanmış 28.09.2015 tarihli ekran görüntüsü ile sabit olduğunu, müvekkilinin kefil olduğu borcun 04.07.2008 tarihinde dava dışı borçlu şirket tarafından ödenerek kapatıldığını, bu nedenle davacı bankanın icra takibinin kötü niyetli olduğunu, eğer davacının bir kredi alacağı varsa, bu alacağın 2007 tarihli ve kapanan sözleşmeden değil 2011 ve 2012 tarihli 2. ve 3. sözleşmelerden kaynaklandığını, bunlardan dolayı müvekkilinin sorumlu olmadığını, genel kredi sözleşmelerinde matbu olarak yer alan “doğmuş ve doğacak tüm borçların teminatı olarak kefillik” biçimindeki sözleşme hükümlerinin borç miktarı belli olmadığından geçersiz olduğunu, kat ihtarnamelerinin müvekkiliyle hiç ilgisi olmayan bir adrese gönderildiğini ve tebligatın muhtara yapıldığını, ihtarnameler tebliğ edilmediğinden hem asıl borçlu, hem de kefil yönünden alacağın muaccel olmadığını,” iddia ile davanın reddini davacı aleyhine İİK 67/2 uyarınca, en az %20 tazminata hükmolunmasını talep ve dava etmiştir.
Mahkemece 26.12.2016 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Davanın ve %20 tazminat talebinin red gerekçesi, “bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre ek kredi sözleşmelerinde davacının imzasının bulunmadığı, davalının imzası bulunan 2007 tarihli kredi sözleşmesinin konu kredinin ise ödendiği ve riskin ortadan kalktığı, davalının itirazında haklı olduğu, icra takibinin kötü niyetli olduğunun kanıtlanamadığı biçimindedir”
Bu red kararına karşı davacı … Bankası vekili 01.02.2017 harç tarihli istinaf dilekçesinde, “bilirkişi raporunda kredi sözleşmelerinin çerçeve sözleşme olduğu hususunun dikkate alınmadığı, ayrıca takip konusu borçlardan ticari kredili mevduat borcu için de hiçbir değerlendirme yapılmadığı, davacının eski Borçlar Kanunu döneminde imzaladığı 30.000 TL limitli kredi sözleşmesinin doğmuş ve doğacak borçları kapsadığını, sonradan imzalanan kredi sözleşmesinin 2007 tarihli kredi sözleşmesini sona erdirmediğini, GKS’lerinin 70.maddesinde kefalete ilişkin hususların açıkça düzenlendiğini, davalının tacir olduğunu ve basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gerektiğini, kullandırılan kredilerin 2007 ve 2010 tarihli GKS’leri kapsamında kullandırıldığını, kredi borçlusu firma ile 2004 yılından beri süregelen borçlu cari hesabı ve kredi ilişkisi bulunduğunu, davalının kefaleti nedeniyle dava konusu borçlar arasında yer alan Ticari Kredili Mevduat borcundan dolayı sorumlu olduğunun, bu hesap borcundan dolayı davalı kefilin de sorumlu olduğunu, bu hususun bilirkişi raporunda hiç incelenmediğini, yüzeysel bir değerlendirme ile davanın reddine karar verildiğini” iddia ile kararın kaldırılmasını ve davanın reddini talep etmiştir.
Davalı vekili istinafa cevabında önceki savunmalarını tekrar ederek, “dava dışı borçlu …. Sağlık Şirketi’nin 2015 yılına kadar tüm borç ödemelerini düzenli olarak yaptığını ve eğer bir borç varsa bu borcun 1 nolu 2007 tarihli kredi sözleşmesinin yürürlükte olduğu dönemden sonraki sözleşmeler dönemine ilişkin bulunduğunu, müvekkilinin sadece 2007 tarihli GKS’den kefil sıfatıyla sorumlu olduğunu, sonraki GKS’lerden dolayı sorumlu olmadığını, sonradan imzalanan GKS’lerin önceki GKS’lerin sona erdiğini gösterdiğini, %20 tazminat taleplerinin reddedilmiş olmasının doğru olmadığını” savunarak istinaf isteminin reddinin, davacı aleyhine %20 tazminata hükmolunmasını talep etmiştir.
Davalı vekili istinafında ise haksız icra talebi nedeniyle % 20 kötüniyet tazminatı verilmesine ve nispi avukatlık ücretine hükmedilmesini istemiştir.
Her ne kadar davacı banka, kefalet nedeniyle davalının sorumlu olduğu iddiasıyl itirazın iptali talebiyle dava açmış ve ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf isteminde bulunmuş ise de, davacının kefaletinin 04.07.2007 tarihli sözleşmeden kaynaklandığı ve 30.000TL limitli olduğu, daha sonra yapılan limit artırım sözleşmelerinde davalının imzasının olmadığı, ilk derece mahkemesinin red gerekçesinin yerinde olduğu kanaatine varılmakla, istinaf isteminin reddi gerekmiştir.
Her ne kadar davalı taraf kötüniyet tazminatı talep etmiş ise de, takibin kötüniyetli olmadığı gözetilerek bu talep yerinde görülmemiş ancak kararın niteliğine göre nispi avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğinden bu yöne ilişkin istinaf istemi yerinde görülmüş ve aşağıdaki kararın verilmesi gerekmiştir.
KARAR:
1-Davacı vekilinin istinaf isteminin 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b maddesi uyarınca REDDİNE,
2-Davalı vekilinin istinaf isteminin kısmen kabülüyle İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26.12.2016 tarih ve 2015/975 Esas, 2016/1053 Karar sayılı kararının avukatlık ücretine yönelik istinaf istemi yerinde görülerek istinaf konusu kararın KALDIRILMASINA,
Davanın REDDİNE,
Davalı vekilinin yerinde görülmeyen % 20 tazminat talebinin REDDİNE,
Alınması gereken 35,90 TL harçtan peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,50 TL eksik harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Talebi halinde yatırmış olduğu maktu istinaf harcının davalıya iadesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzeridne bırakılmasına,
İstinaf yargılaması için davalı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
26/12/2016 tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 3.600 TL nisbi avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından istinaf aşaması için ayrıca avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 22/01/2018