Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/1063 E. 2018/222 K. 12.02.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO : 2017/1063 Esas
KARAR NO : 2018/222 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/11/2016
NUMARASI : 2014/226 E., 2016/690 K.
DAVANIN KONUSU : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 12/02/2018
BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nden verilen 07/11/2016 tarihli kararına karşı davalı tarafın istinaf başvurusu üzerine dosya dairemize intikal etmekle, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde, “müvekkilin davalıya sattığı tıbbi medikal malzeme nedeniyle 73.057,60 TL alacaklı olduğunu, davalı hakkında kambiyo senlerine dayalı icra takibi yaptığını, davalı borçlunun senetlerdeki imzaların sahteliği iddiasıyla dava açtığını, bu davanın davalı lehine kesinleştiğini, ancak davalı …’ın, senetlerdeki imzası sahte olmakla birlikte cari hesap borçlusu olduğunu kabul ettiğini, Denizli Ticaret Mahkemesi’nin kesinleşen 2011/3 E. Sayılı kararından sonra, kambiyo senedinden bağımsız olarak İzmir ..İcra Müdürlüğünde 42.044,23 TL cari hesap alacağı için takip yaptıklarını, itiraz sonucunda takibin durduğu, Denizli …İcra Müdürlüğündeki ..sayılı takibinde icra hukuk mahkemesince geri bırakıldığını, son icra takibinin Denizli …İcra Müdürlüğünün .. no’lu takip olduğunu, bu takipte borçlunun 06.09.2010 tarihinde temerrüde düştüğünü, icranın geri bırakılması, takibin iptali ve durdurma kararları nedeniyle alacaklarını tahsil edemediklerini, borç götürülecek borç olduğundan, icra takiplerinden bağımsız olarak, müvekkili şirket adresininde Bakırköy olması nedeniyle Bakırköy’de dava açtıklarını ” iddia ile tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla, 73.057,60 TL’nin 06.09.2010 temerrüt tarihinden itibaren MB avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, “müvekkilinin ikametgahı Denizli olduğundan Denizli mahkemelerinin yetkili olduğunu, Denizli Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/3 Esas sayılı dosyasında aynı alacağın yargılama konusu yapıldığını ve mahkemenin, müvekkilinin borçlu olmadığı yönünde karar verdiğini, davanın mükerrer açıldığını ve derdestliğin söz konusu olduğunu, faturalara konu malların müvekkiline teslim olmadığını, alacağın zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin borcu kabul ettiği iddiasının da doğru olmadığını” savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalının yetki itirazı, BK. 89. maddesi gereği mahkemece reddedilerek yargılamaya devam olunmuş, tarafların delilleri toplanarak mali müşavir bir bilirkişiden rapor alınmıştır.30.06.2016 tarihli bilirkişi raporunda sonuç olarak, “davacının delil niteliği taşıyan defter kayıtlarına göre dava tarihi itibariyle davacının 73.057,60 TL alacaklı olduğu, davalının defterlerinin incelenmesi için Denizli Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılmasına rağmen, davalı defterlerinin imha edildiği bildirildiği, ancak tacir olan davalının defterleri 10 yıl saklamak hükümlülüğü bulunduğu, davalı tarafın borcunu ödediğine dair bir delil sunmaması nedeniyle davacının dava tarihi itibariyle 73.057,60 TL alacaklı olduğunun kanıtlandığı, davalı dava tarihi olan 30.06.2014 tarihinde mütemerrüt olduğundan, dava tarihinden önceki dönem için işlemiş faiz bulunmadığı, dava tarihinden itibaren MB avans faizi uygulanabileceği ” görüşü açıklanmıştır.
Mahkeme 07.11.2016 tarihinde, “davanın kabulüne, Denizli …İcra Müdürlüğünün… E. sayılı dosyada takibe konu alacak yönünden tahsilde tekerrür olmamak koşuluyla 73.057,60 TL’nin dava tarihinde itibaren avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Mahkemenin gerekçesi, “taraflar arasında, medikal malzeme satışı nedeniyle ticari ilişki bulunduğu, dosyaya sunulan ticari defterlere göre, bilirkişi raporunda belirtilen biçimde davacının 73.057,60 TL alacağının bulunduğu, davacının aynı zamanda davalının ticari defterlerine de dayandığı, ancak davalının ticari defterleri imha etmiş olması nedeniyle incelenemediği” biçimindedir.
Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuş ve “alacağın zamanaşımına uğradığını, davaya konu edilen faturalara konu malların müvekkiline teslim edilmediğini, mal tesliminin usule uygun biçimde ispat edilemediğini, irsaliyeli faturalarda müvekkilinin imzasının bulunmadığını, hiçbir malda teslim imzası bulunmadığını, davacının salt kendi defterlerine dayandığını ve müvekkilinin defterlerine dayanmadığın, aradaki akdi ilişki ispat edilemediğinden ancak yemin delillerine başvurulabileceğini, müvekkilinin, 31.12.2009 tarihinde işyerini kapatarak ticareti terk ettiğini, davacının iddia ettiği miktarda alacağının kesin ve net olmadığını, müvekkilimiz davalıya hiçbir borcu bulunmadığını, maddi imkansızlık nedeniyle İstanbul’a gelemedikleri için mahkemeni eksik soruşturma ile karar verdiğini” iddia ile kararın kaldırılmasını istemiş, 06.01.2017 havale tarihli ek istinaf dilekçesi ile de Yargıtay HGK’nun 12.10.2016 tarihli ve 2014/11-1159 Esas, 2016/967 Karar sayılı içtihadından da bahisle kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davacı vekili istinafa cevabında, ” Denizli Ticaret Mahkemesi’nin 2011/3 Esas sayılı dosyasında verilen kararın bu davada hüküm teşkil etmediğini, o davada çeklerdeki imzanın davalıya ait olmadığı iddiasına davyalı karar verildiğini, zamanaşımının söz konusu olmadığını, Denizli Ticaret Mahkemesi dosyasında davacının cari hesap nedeniyle borçlu olduğunu kabul ettiğini, TTK 82/5 maddesi gereği tacirlerin defterlerini 10 yıl saklamak zorunda olduklarını” savunarak istinaf isteminin reddini istemiştir.
Dava konusu uyuşmazlık, cari hesap ilişkisi nedeniyle davacının davalıdan 73.057,60 TL alacaklı olup olmadığı hususuna ilişkindir. Davalı taraf davacıya bir borcu bulunmadığını ve aynı konuda çek’e dayalı davada verilen red kararından dolayı derdestliğinin bulunduğunun sorulmuş olup, mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılarak, davacının delil olarak davalı defterlerine dayandığı, davalının defterlerini imha ettiği gerekçesiyle davalı tarafından ibraz edilmemesi, taraflar arasında ticari ilişki bulunması ve bilirkişi raporuna göre davanın kabulüne karar verilmiştir.
İstinaf istemi nedeniyle dairemizce talimat yoluyla davalı vekilinin “müvekkilinin davacıya cari hesaptan dolayı borçlu olduğu” yönündeki beyanı yönünden davalı asilin beyan bulunması ve açıklaması istenmiş, davalı asil 12.01.2018 tarihli beyanında, “kendisinin avukatına bu yönde bir beyanda bulunmadığını, cari hesaptan dolayı davacıya bir borcu olmadığını” ifade etmiş, ayrıca, “çeklerdeki cirodaki imzaların kendisine ait olmaması nedeniyle çeklerin iptal edildiğini, 2009 yılında, kendisine ait şahıs şirketi iflas ettiğinden, sicilden terkin edildiğini, vergi kaydının silindiğini ve defterlerini imha ettiğini” bildirmiştir.
Her ne kadar davalı asil, vekilinin borca ilişkin açıklamasını inkar etmiş ise de, davalının Denizli 1. Ticaret Mahkemesi’nde görülen 2014/3 Esas sayılı menfi tespit davasında, davacı vekilinin, dava dilekçesinin 2.sayfasında, “davacı müvekkilinin cari hesaptan davalı şirkete borcu varıdr” biçimindeki borç beyanının bulunduğu, yargılama boyunca davacı (eldeki davada davalı) asilin, avukatının bu beyanına karşı herhangi bir itirazının bulunmadığı gibi, vekilinin borç ibrazının asili de bağlayacağı, dolayısıyla davalı …’ın, davacıya borçlu olduğunun, önceki yargılama sırasındaki borç ikrarı ile sabit ve sonuca etkili bulunduğu anlaşılmış, bu nedenle davalının bu defaki inkarı samimi görülmemiştir.
Öte yandan TTK’nun 82/8.maddesinde yazılı açık yükümlülüğe rağmen, ticareti terk eden davalının, ticari defterlerini saklamadığı ve mahkemeye ibraz edemediği anlaşılmaktadır. Davacı taraf, davalının defter kayıtlarına da dayandığına göre ve davacı defterlerinin incelenmesi sonucunda davacının davalıdan 73.057,60 TL alacaklı olduğu belirlendiğine göre davalı vekilinin borç ikrarı, bilirkişi raporu ve davalı tarafın defter ibraz etmemesi birlikte dikkate alındığında taraflar arasında 2009 ve 2010 yıllarına ilişkin ticari ilişkiden dolayı davacının bu miktar kadar alacaklı olduğunun kabulü gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan bu gerekçe ile, daire başkanı Sn. …’ün muhalefetiyle, istinaf incelemesinin reddine dair aşağıdaki kararın verilmesi gerekmiştir.
KARAR:
Yukarıda açıklanan gerekçe ile, 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE,
Yürürlükteki Yargı Harçları Tarifesince alınması gereken alınması gereken 4.990,56 TL nisbi harçtan peşin alınan 1.247,65 TL harcın mahsubu ile bakiye harcın davalıdan tahsiliyle hazineye irat kaydına,
Talimat yoluyla da olsa inceleme tek celseli yapıldığından istinaf aşaması yönünden 2018 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 1.090,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davalı tarafından istinaf incelemesi sırasında yapılmış yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy çokluğu ile başkan …’ün karşı oyu ile iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
12/02/2018

KARŞI OY:
Dava cari hesap alacağı 73.057,60 TL”nin tahsili istemine ilişkindir. Davacı alacağın davalıya sattığı medikal malzeme bedeline ilişkin olduğunu iddia etmiştir. Mahkemece davalının ticari defterlerini imha etmiş olması nedeni ile incelenememesi, davacı defterlerine göre de iddia edilen miktarda alacak bulunduğunun tespit edildiği gerekçesiyle talebin aynen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı delil olarak icra dosyaları, kesinleşen davadaki davalı vekilinin beyanı, kendi ticari defterleri ve sair delile dayanıp delillerini davalının ticari defterlerine hasretmediğinden ( hatta davalı defterlerine dahi dayanmadığından.) davalının defterlerini ibraz etmemiş olması başlı başına alacağın ispat edilmiş sayılması sonucunu getirmediğinden davacının defterlerinde yazılı alacağın varlığını fatura, irsaliye gibi delillerle kanıtlama yükümlülüğü devam eder.
Davacı cari hesaba dayanmış olup, cari hesabında medikal malzeme satım bedeline ilişkin olduğu iddia edildiğinden satılan mal faturaları ile bunların davalıya teslim edildiğine ilişkin irsaliye faturalarınında sunulmuş olması gerekir. İrsaliye faturaları sunulmadığı gibi, davacı defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan raporda, ” Davacı cari hesabında, 2009 yılından 2010 yılına 41.085,68 TL’nin ödenmesi yapılmayarak 2010 yılına davacı alacağı olarak devir olduğu, 2010 yılında da davacı tarafça önceki dönemde tahsil edilen çeklerin karşılıksız çıkması nedeniyle 31/12/2010 dönem sonu itibariyle 2009 yılı ve öncesi sattığı mallar için 73.057,60 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Oysa davalı 2009 yılında ticarete son vererek sicil ve vergi kaydını kapattığını savunmuştur.
Alacağın dayanağı fatura ve irsaliyeler sunulmadığı gibi raporda bu miktar içinde 41.085,68 TL’lik bölümün karşılıksız kalan çek bedeli olduğu ifade edilmiştir. Oysa tarafları aynı olan Denizli ATM’nin 2011/3 E. ve 2013/382 K. nolu kararında davacı elinde bulunun üç adet çekteki imzaların sahte olduğu kabul edilerek çeklerden dolayı (eldeki davanın davalısının) borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir. Kesinleşen karar çekler bakımından kesin hüküm oluşturduğundan ve davacı başka çek de ibraz edemediğinden bilirkişi raporunda bahsedilen çek alacağının varlığı kanıtlanamamıştır.
Kaldı ki TTK’nın 91/c maddesi gereğince, ” Bir ticari senedin cari hesaba kaydı bedelinin alınmış olması halinde geçerli olmak şartı ile yapılmış sayılır.” Aynı kanunun “91.maddesine göre de, 90.maddede öngörüldüğü şekilde cari hesaba yazılan ancak bedeli alınamayan ticari senet sahibine geri verilerek cari hesaptan kaydı silineceğinden belirtilen hüküm gereğince, de cari hesap içinde yer alan senetten dolayı davacının cari hesap alacağına göre talepte bulunması mümkün değildir.
Davalı defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılması için talimat yazılmış ise de; davalı vekili 06/11/2015 günlü dilekçesinde müvekkiline ait şahıs şirketinin 2009 yılında iflas ettiğinden şirketin ticari sicilinden terkin edilip faaliyetine son verildiğini, 2010-2011 yılına ait kayıtlar kapandığından defterleri imha ettiğini ve cari hesabınında olmadığını belirtmiştir. Dairemizce davalının talimatla alınan isticvabında; aynı şekilde cari hesabının olmadığını diğer davada vekiline cari hesap ile ilgili beyanda bulunmadığını, vekilinin diğer dosyadaki beyanından haberdar olmadığını kendisine o şekilde bilgi vermediğini belirtmiştir.
Davalı taraflar arasında cari hesap bulunmadığını savunmuş ve TTK’nın 89.maddesine göre de ancak, yazılı bir sözleşme ile bir cari hesap oluşturulması mümkün olup davacıda cari hesap sözleşmesi sunmadığından taraflar arasındaki bir başka davada davalı vekilinin “müvekkilinin davacıya cari hesaptan borçlu olduğuna” ilişkin beyanı gerek o davanın konusu olmayan cari hesapla ilgili vekil beyanının bu dava bakımından müvekkili usulen bağlayıcı olmaması ve gerekse cari hesap ilişkisinin yazılı delille kanıtlanması yükümlülüğü nedeniyle o beyana dayanılarak davanın kabulü mümkün olmadığı gibi, bir an için davalıyı bağlayıcı olduğu varsayılsa bile vekil o beyanında borç miktarı ile ilgili bir beyanda bulunmadığından davacı borç miktarını fatura ve irsaliye ile kanıtlamakla yükümlüdür.
Sonuç olarak davalı vekilinin çeklerle ilgili diğer davadaki soyut beyanı ile davacının fatura ve irsaliyelerle desteklenmeyen kendi defter kayıtları dışında, mahkemece kabul edilen 73.057,60 TL tutarında alacağın bulunduğu geçerli delillerle kanıtlanamadığından aksi yöndeki çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.