Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/1058 E. 2018/284 K. 15.02.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO : 2017/1058 Esas
KARAR NO : 2018/284
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL(KAPATILAN) 3.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/12/2016
NUMARASI : 2015/169 2016/248
DAVANIN KONUSU : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 15/02/2018
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili, müvekkilinin ticaret unvanı içerisinde yer alan “…” ve “…” ibaresini 39 ve 40.sınıflarda tescil ettirmek için müracaat ettiğinde davalı tarafın içinde 39 ve 43.sınıfların da yer aldığı birçok sınıfta .. nolu ..” ibareli marka tescilinin bulunduğunu öğrendiğini, davalının kaynak suyu alanında faaliyet gösterdiğini, 39 ve 43.sınıflarda ticari faaliyetinin bulunmadığını ve markasal kullanımın da olmadığını, bu durumun 556 Sayılı KHK’nun 14.maddesine aykırı olduğunu belirterek anılan madde ve aynı KHK’nun 42.maddeleri uyarınca davalıya ait 98/016531 nolu markanın 39 ve 43.sınıflardaki tescilinin iptaline ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili, müvekkilinin doğal kaynak suyu üretimi ve ürünlerin karayolu ile bayi ve tüketicilere taşımacılığını 20 yıla kadar bir süredir .. markası ile yaptığını ve sektöründe tanınmış olduğunu, müvekkili hakkında tescilli markanın müvekkili açısından koruma altında olduğunu, 2018 yılına kadar koruma kararı bulunduğunu, davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olmadığını, davacının davacısının zamanaşımına uğradığını, kendisinin 2002 yılında kurulan bir şirketin 15 yıl sonra bu davayı açmasının iyi niyetle açıklanamayacağını, müvekkilinin terkini istenilen sınıflardaki iş konularında markayı kullandığını, asıl olarak davacının bu sınıflardaki hizmetlerle ve işlerle bir ilgisi bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
MAHKEME KARARI:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; davadaki iddiaların kısmen subuta erdiği, 556 Sayılı KHK’nun 14.maddesi kapsamında davalının iptali istenen markasının tescilli olduğu, 39.sınıftaki “kara taşımacılığı, boru hattı ile taşıma hizmetleri, su temin hizmetleri, malın depolanması ve paketlenmesi ve sandıklanması hizmetleri” hariç bu sınıfta tescilli olan diğer mal ve hizmetler ile 43.sınıftaki “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” hariç ve yine bu sınıfta tescilli olan diğer mal ve hizmetler yönünden kısmen iptaline ve sicilden terkinine karar verilmiş, kararı taraf vekilleri istinaf etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili, davanın tüm sınıflar yönünden kabul edilmesi gerektiğini, zira müvekkilinin turizm ve seyahat sınıfında da faaliyet gösterdiğini ve “..” ve ” …” markalarının geçmişe dayalı olarak ve fiilen kullandığını, oysa davalının turizm ve seyahat acentacılık faaliyetinde markasal bir ticaretinin bulunmadığını, yüksek mahkeme kararlarında bir markanın tanınmış olması 556 Sayılı KHK’nun 14.maddesi şartlarının oluştuğu sınıf ve emtialar yönünden kısmi hükümsüzlüğe mani olmadığını, yine bağlantılı alt hizmet ve emtia iddiasının aynı madde uyarınca açılan hükümsüzlük davalarında dinlenemeyeceğini, davalının 2011 ve 2015 döneminde su satma faaliyeti ile plastik kağıt ve ambalaj alımı gerçekleştirdiğini, davalının su temini, paketleme, depolama, boru hattı ile taşıma işlerini ticari anlamda yapmadığını, davalının faaliyetlerinin 32.sınıftaki kaynak suları , sofra suları emtiaları ile sınırlı olup bunun dışında bir faaliyet ve hizmetinin mevcut olmadığı, bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, müvekkilinin hac, umre ve kültür turları gibi branşlarda tanınmış bir firma olduğunu, davalının ana iştigal konusunun ise su paketleme olduğunu bildirmiştir.
Davalı vekili, davacının davasına dayanak yaptığı 556 Sayılı KHK 14.maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini, dolayısıyla davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığını, ayrıca davanın süresinde olmadığından zamanaşımına uğradığını, davanın tescilden nerdeyse 20 yıl sonra açıldığını, davacının 2002 yılında kurulduğunu, davayı 15 yıl sonra açtığını, müvekkilinin terkini istenilen sınıflardaki alanlarda markayı kullandığını, davacının söz konusu sınıflarla hiçbir ilgisi bulunmadığını, kararın hukuka aykırı olduğunu bildirmiştir.
DELİLLER:
Mahkemece davalıya ait markanın üçüncü şahıslara devrinin önlenmesine dair ihtiyati tedbir kararı verilmiştir.
Davalı şirketin 28/11/1998 tarihinde tescil edildiği görülmüştür.
Yargılama sırasında alınan tek kişilik bilirkişi raporunda; davalıya ait 2010 ve 2015 yılına ait ticari defter ve faturaların incelendiği, buna göre davacının satış faturalarının damacana, pet bardak, cam şişe şeklinde satılan su ve ahşap palet içerikli oldukları, alış faturalarının ise su şişeleri ve paketleme, marka model etiketi ve taşıma içerikli oldukları, davalıya ait su kuyusu bulunduğu ve ayrıca 12 adet su taşıma kamyonu ile imalathane ve depolama tesislerinin bulunduğu, davalının 39.sınıfın içeriğinde yer alan boru hattı ile taşıma hizmetleri , su temin hizmetleri, malların depolanması, paketlenmesi ve sandıklanması hizmetleri kapsamıyla sınırlı olduğu, 43.sınıflar içeriğinde yer alan yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri ile sınırlı olarak kullanıldığı sonuç ve kanaatine varıldığı görülmüştür.
GEREKÇE:
Dava, marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemine ilişkindir. Davacı 556 Sayılı KHK’nun 14.maddesine dayanarak işbu davayı açmıştır. Mahkemece 06/12/2016 tarihinde karar verilmiş ise de, Anayasa Mahkemesi’nin 06/01/2017 tarihli resmi gazetede yayınlanan 2016/148 Esas, 2016/149 Karar sayılı 14/12/2016 tarihli kararı ile 556 Sayılı KHK’nun 14.maddesi iptal edilmiştir. İptal kararları görülmekte olan davalara da uygulanacaktır. Bir başka ifadeyle davacının davasının yasal dayanağı kalmadığından davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Bu itibarla davacı vekilinin istinaf talebinin reddi, davalı vekilinin istinaf talebinin ise kabulü gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf talebinin REDDİNE,
2-Davalı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE,
3-İstanbul 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 06/12/2016 gün, 2016/169 Esas, 2016/248 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
4- Davacının davasının REDDİNE,
5- Alınması gereken 35,90 TL harçtan , peşin alınan 27,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,20 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
6- Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri olan 33,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 3.145,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine,
9-İstinaf yargılamasında davacıdan alınması gereken 35,90 TL harçtan, peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,50 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
10-İstinaf peşin harcının talebi halinde davalıya iadesine,
11-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
12- İstinaf aşamasında davalı tarafça yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
13-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
14-Gerek ilk derecede gerekse istinaf aşamasında yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısımların karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliği ile HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.15/02/2018