Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/963
KARAR NO: 2022/766
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/11/2021
NUMARASI: 2021/407 Esas, 2021/843 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın iptali
KARAR TARİHİ: 13/04/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı talebine ilişkin olup, mahkemece yargı hakkının bulunmaması nedeniyle davanın usulden reddine dair verilen karara karşı taraflarca istinaf talebinde bulunulmuştur. Davacı vekili, davalının taahhüdünde bulunan … Bölgesi İnşaatı işlerinin taşeronu olarak çalışan dava dışı … A.Ş. tarafından, 14/05/2016 tarihinde kesin hakedişi yapılan iş nedeniyle davalı nezdinde doğmuş ve doğacak alacaklarından 88.000,00 USD kısmının Ankara … Noterliği’nin 07/09/2016 tarih ve … sayılı temliknamesi ile müvekkili davacı …’a temlik edildiğini, davalının tebliğ edilen temliknameye cevaben Beşiktaş … Noterliği’nin 28/09/2016 tarih ve … sayılı yazısında, dava dışı … A.Ş’ nin, kendisinde nakdi teminat kesintisi olduğunu ve ödenebilir hale geldiğinde doğacak alacaklarından temlik miktarı kadarının bildirilecek banka hesabına yatırılacağı hususunun kayıtlarına alınmış olduğunu müvekkiline bildirİLdiğini, ancak müvekkilinin talep ve girişimlerde bulunmasına rağmen temlikname bedelinin ödemediğini, bunun üzerine müvekkili tarafından davalı hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından icra takibi yapıldığını, davalının icra müdürlüğünün yetkisine ve borca itirazı üzerine takibin durdurulduğunu, davalının Suudi Arabistan Mahkemelerinin / İcra Müdürlüğü’nün yetkili olduğu yönündeki itirazının usule uygun olmadığını, davalının Türk Kanunlarına uygun olarak kurulmuş, Türk Hukukuna tabi bir tüzel kişilik olduğunu, bu nedenle yetki itirazının dinlenilmesinin hukuken mümkün olmadığını, borca itiraz yönünden de, temlik sözleşmesinin davalı yana ihbar edildiğini, davalı yanca temliğin ve borç miktarının kabl edildiğini, bu aşamadan sonra borçlu olmadığı yönündeki itirazının dürüstlük kuralına aykırı olduğunu ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamın ve davalının icra inkar tazminatından sorumlu tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının dayanak yapmaya çalıştığı sözleşmenin; Suudi Arabistan Ticaret siciline … sicil numarasıyla kayıtlı olan ve …, Suudi Arabistan Krallığı adresinde faaliyet gösteren …, … ile Suudi Arabistan Ticaret Siciline … sicil numarasıyla kayıtlı olan ve …, Suudi Arabistan Krallığı adresinde faaliyet gösteren … Ltd. Şti. arasında akdedilmiş bir sözleşme olduğunu, sözleşmenin, her ikisi de Suudi Arabistan kanunlarına ve mevzuatına göre kurulmuş şubeler arasında akdedildiğini, söz konusu bu şubelerin ilgili ülke mevzuatına göre özerk bir yapıda olup, faaliyetlerini Türk Mevzuatına göre değil bulundukları ülke kanunlarına göre bağımsız şekilde sürdürdüğünü, …, …’ın ayrıca kendisine ait bütçesi bulunduğunu, bu nedenle davanın, sözleşmenin tarafı olmayan Türkiye’de kurulu ve Türk Kanunlarına göre faaliyet gösteren müvekkili şirkete yönlendirilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının varsa iddialarını Suudi Arabistan devletinde, Suudi Arabistan Ticaret siciline … sicil numarasıyla kayıtlı olan ve …, Suudi Arabistan Krallığı adresinde faaliyet gösteren …, … şirketine yönlendirmesi gerektiğini, sözleşmenin taraflarına ve faaliyet yerlerine bakılmaksızın müvekkili şirkete yönlendirilen davanın öncelikle husumet yönünden reddinin gerektiğini, nahkemenin yetkisiz ve görevsiz olduğunu, davacının dayandığı sözleşme ilişkisine dayanılarak dava dışı … A.Ş. tarafından bir alacağın herhangi bir 3. kişiye devir ve temliki mümkün bulunmadığını, müvekkili şirket tarafından, Suudi Arabistan’da faaliyet gösteren firmadan öğrenildiği üzere, dava dışı şirkete ödeme yapılmasını gerektirir şartların yerine getirilmediğini, sözleşmeye uygun hareket edilmediğini, temlik alacaklısı olarak 3. kişinin; borçlu gördüğü kişiden hak talep edebilmesi için alacağın talep anında mevcut ve muaccel olması gerektiğini, ancak olayda davanın ikame edildiği tarih dahil olmak üzere müvekkilinin dava dışı şirkete ödemesi gereken muaccel bir alacağın mevcut olmadığını savunarak davanın reddi ile davacı hakkında kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, sunulan alt yüklenici sözleşmesinde davalının Suudi Arabistan Şubesi ile dava dışı … Şirketi’nin Suudi Arabistan Şubesi arasında yapılan eser sözleşmesine ilişkin hususların düzenlendiği, şube olan yerin işlemlerinden merkezin de sorumlu olduğu, bu nedenle davalı tarafın husumet itirazının yerinde olmadığı, alacağın dayanağı olan alt yüklenici sözleşmesine konu işin Suudi Arabistan’da yapıldığı, sözleşmenin 21. Maddesi gereğince, Suudi Arabistan Mahkemeleri’nin yetkili kılındığı ve Suudi Arabistan Hukuku’nun uygulanacağına dair 23. Maddenin düzenlendiği, işte yabancılık unsuru bulunduğu, 5718 Sayılı Yasanın 24. Maddesi ile 47. Maddesi uyarınca, anlaşmazlıkların çözümünde tarafların yetkili kıldığı ülke mahkemesinin yetkili olacağı, bu durumda temel ilişkiye dayanan alacakta Türk Mahkemelerinin yetkili kılınmadığı, mahkemenin yargı hakkının bulunmadığı, temlik alan davacının da temlik eden ile aynı şartlara tabi olduğu ve sözleşme ile bağlı bulunduğu, davalı tarafın eksik ve ayıplı ifaya ilişkin savunmalarının da Suudi Arabistan mahkemelerince değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle mahkemenin yargı hakkının bulunmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesiyle, davaya konu Alt Yüklenici Sözleşmesi’nin “İhtilaflar” başlıklı 21. Maddesinde, Alt Yüklenici sözleşmesi ile ilgili herhangi bir ihtilaf ve uyuşmazlığın Suudi Arabistan Krallığı yetkili mahkemelerine havale edildikten sonra nihai olarak çözüme kavuşturulacağının yazıldığını, HMK’nın 18. maddesine göre, yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yetkili kılınan mahkeme veya mahkemelerin gösterilmesi gerektiğini, sözleşmede yetkili kılınan mahkeme açıkça belirlenmediğinden yetki şartının geçersiz olduğunu, dava öncesinde müvekkili tarafından gönderilen ihtarnamelere karşılık gönderilen cevabi ihtarnamelerde davalı yanca taraflar arasındaki uyuşmazlığın Arabistan hukukuna bağlı olduğu ve dolayısıyla Türk Hukukuna göre kendisinden alacak talebinde bulunulamayacağı yönünde bir itirazda bulunulmadığını, aksine paranın şartları oluştuğunda temlik alan müvekkiline ödeneceğinin kabul edildiğini, davalının, Türk Hukukuna göre kurulmuş merkezi İstanbul’da bulunan bir Türk Ticaret Şirketi olduğunu, gerek icra müdürlüğü tarafından gönderilen ödeme emri, gerekse davanın dava dilekçesinin “… Caddesi No:… 4. Levent/İstanbul” adresinde yani Türkiye’de tebliğ edildiğini, davalının dava dışı … A.Ş. ile aralarında imzaladıkları sözleşmede Arabistan Hukukunun uygulanması gerektiğine yönelik düzenleme olduğu yönündeki itiraznın kötüniyetle yapılmış bir itiraz olduğunu, müvekkilinin, davalının Türk Kanunlarına göre kurulmuş ve faaliyetlerini halen Türkiye’de sürdüren bir Türk şirketi olması ve kendisini, yerleşim yeri mahkemesinde daha iyi ifade edip savunabileceği düşüncesi ile davasını Türk Mahkemesi’nde açtığını, kaldı ki; sözleşme içeriğinde davacı ile dava dışı … A.Ş.’ nin tabi olduğu Türk Hukukunun ve dolayısıyla Türk Mahkemeleri’nin yetkisinin ortadan kaldırılması yönünde bir düzenleme olmadığı gibi bu yönde bir sonuca da ulaşılamayacağını, Türk şirketi olan davalının yetki itirazının, sırf işi sürüncemede bırakmak ve müvekkilinin haklı alacağının tahsiline engel olmak için yapılmış olduğundan TMK’nın 2. maddesine aykırı olduğunu, yetki anlaşmasının geçerli olması için, taraf iradelerinin özgürce ve eşit şartlar altında oluşmuş ve beyan edilmiş olması gerektiğini, yetki anlaşmasının, eşit olmayan pazarlık gücünün baskın kullanımı ya da bir tarafın sahip olduğu nüfuzun kötüye kullanılması ile yapılmışsa yetki anlaşmasının TBK’nın 27.maddessi uyarınca ahlaka aykırı ve geçersiz olduğunu, davalı ile dava dışı şirket arasında imzalanan yetki şartının, tarafları arasında müzakere edilmeden, davalının nüfuzunu kötüye kullanarak tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu ve taşeron şirketin de sırf işi alabilmek adına, hiçbir itiraz ileri süremeden imzalamak zorunda kaldığı, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde dürüstlük kuralına aykırı düşecek biçimde taşeron şirket aleyhine dengesizliğe neden olan bir sözleşme şartı olduğunu ve öncelikle bu sebepten dolayı geçersiz olduğunu, Suudi Arabistan’da modern bir hukuk sistemi olmadığından, ayrı bir Medeni Kanun, Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu’ da bulunmadığını, bunun yerine, başlıca iki hukuk kaynağının Şeriat ve Kral’ın emirleri olduğunu, Kral’ın koyduğu kuralların, yaptığı düzenlemelerin Kral’ın emri olarak ikinci hukuk kaynağını oluşturduğunu, Suudi Arabistan’da inşaat işlerinin de bütünüyle Kral’ın emirleri ile idare edildiğini, iki tarafın da Türk uyruklu olmasına rağmen, davalının, uyuşmazlığın çözümünde taraflarla hiçbir ilgisi bulunmayan Suudi Arabistan Kanunlarının uygulanması gerektiği yönünde itirazda bulunulmasının TMK’nın 2. maddesinde öngörülen iyiniyet kuralları ile bağdaşmadığını, bu nedenlerle davalının iyiniyet taşımayan yetki itirazının reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalı vekili istinaf dilekçesiyle, Türk Mahkemelerinin yargı hakkının bulunup bulunmaması, yetki ve görev hususlarının ilk önce incelenecek dava şartları arasında yer aldığını, Türk Mahkemelerinin yargı hakkının bulunmadığı bir somut uyuşmazlıkta sözleşmenin taraflarının ve husumet itirazları gibi itirazlarının incelenmesi ve değerlendirilmesine gerek kalmaksızın davanın usulden reddine karar verilmesinin yargılama hukuku gereği olduğunu, bu nedenle mahkeme tarafından husumet itirazı konusunda bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın yargı hakkı bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi, davacının bir hukuki hak ileriye sürüp süremeyeceği ve sözleşme hükümlerine göre davasını kime yönlendirebileceği konusundaki takdirin yargı hakkına sahip mahkemelere bırakılması gerektiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı alt yükleniciden temlik alan, davalı ise yüklenicidir. Dava dışı alt yüklenici … A.Ş. ile davalı yüklenici arasında imzalanan eser sözleşmesi ile dava dışı alt yüklenici, davalının yüklenicisi olduğu … Bölgesi İnşaatı işlerini yapmayı üstlenmiştir. Akabinde dava dışı alt yüklenici ile davacı arasında yapılan Ankara … Noterliği’nin 07/09/2016 tarih ve … yevmiye numaralı temliknamesi ile davacı, dava dışı alt yüklenicinin 14/05/2016 tarihinde kesin hakedişi yapılan iş nedeniyle davalı nezdinde doğmuş ve doğacak alacaklarından 88.000,00 USD’lik kısmını temlik etmiştir. Yanlar arasındaki uyuşmazlık; dava dışı alt yüklenici ile davalı yüklenici arasında akdedilen Alt Yüklenici Sözleşmesi’nin 21. Maddesinde düzenlenen yetki şartının geçerli olup olmadığı, bu maddenin eldeki davanın tarafları arasında uygulanıp uygulanamayacağı ve davaya bakmaya Türk Mahkemelerinin yargı yetkisinin bulunup bulunmadığı hususlarında toplanmaktadır. Mahkeme kararında atıf yapılan ve tercümeli bir örneği davalı tarafından dosyaya sunulan Alt Yüklenici Sözleşmesi’nin ” İhtilaflar” başlıklı 21. Maddesi; ” yüklenici ile alt yüklenici arasında sulh yoluyla çözülemeyen alt yüklenici sözleşmesi ile ilgili herhangi bir ihtilaf ve uyuşmazlık, Suudi Arabistan Krallığı yetkili mahkemelerine havale edildikten sonra nihai olarak çözüme kavuşturulur.” şeklindedir. Aynı sözleşmenin 23. maddesinde de; dava konusu alt yüklenici sözleşmesinin Suudi Arabistan Krallığı yasalarına tabi olduğu ve bunlara uygun yorumlanacağı kabul edilmiştir. Davacının alacak iddiasına dayanak teşkil ettiği ilişkiyi düzenleyen sözleşme, davalı ile dava dışı alt yüklenici arasında imzalanan alt yüklenici sözleşmesi olduğundan sözleşme maddelerinin dava dışı alt yükleniciden alacağı temlik alan davacı hakkında da aynen bağlayıcı olacağı açıktır. MÖHUK’un “Yetki Anlaşması Ve Sınırları” başlıklı 47.maddesi ” Yer itibariyle yetkinin münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hallerde, taraflar, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkisinden doğan uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemelerinde görülmesi konusunda anlaşabilirler. Dava, ancak yabancı mahkemenin kendisini yetkisiz sayması veya Türk mahkemelerinde yetki itirazında bulunulmaması halinde yetkili Türk Mahkemesinde görülür.” düzenlemesini içermektedir. Somut olayda; yabancılık unsuru bulunduğu, işin Suudi Arabistan’da ifa edildiği sabittir. O halde, tarafların aralarındaki uyuşmazlıkta yabancı ülke mahkemelerinin yetkisini kararlaştırabilecekleri açıktır. Dolayısıyla somut olayda; temel ilişkinin yabancılık unsuru içerir bir sözleşme dahilinde şekillenmesi, davacının iddialarının da yabancılık unsuru içeren, tarafları bağlayan ve yanlar arasındaki hukuki ilişkiyi belirleyen alt yüklenici sözleşmesine dayanması ve atıf yapılan sözleşmenin 21. Maddesinde açıkça Suudi Arabistan Krallığı Mahkemelerinin yetkili kılınması nedeniyle eldeki uyuşmazlıkta mahkemenin yetkili ve görevli olmadığı anlaşıldığından mahkemece bu gerekçelerle davanın yargı hakkı bulunmaması nedeniyle usulden reddine karar verilmesi isabetli olmuştur. Davalı vekilince istinaf itirazında; mahkemece görev ve yetki dava şartlarının incelenmesinden önce husumet itirazlarının reddine karar verilmesinin hatalı olduğu belirtilmiş ise de; bu itirazın görevli ve yetkili mahkemece değerlendirilmesi gerektiğinden Dairemizce bu hususta inceleme yapılmamıştır. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/11/2021 tarih ve 2021/407 Esas, 2021/843 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-Davacı tarafça istinaf harçları peşin yatırıldığından harç alınmasına YER OLMADIĞINA, 3-Davalı tarafça yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile peşin istinaf karar harcının istek halinde davalı tarafa İADESİNE, 4-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerlerinde BIRAKILMASINA, 5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 362/1-a bendi gereğince KESİN olmak üzere 13/04/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.