Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2022/607 E. 2022/896 K. 28.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/607
KARAR NO: 2022/896
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/10/2021
NUMARASI: 2018/1066 Esas, 2021/770 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 28/04/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, taraflar arasındaki sözleşme gereğince davalının üstlendiği … Projesi kapsamındaki tesisat işlerinin davacı tarafından yerine getirildiğini, ancak sözleşmenin davalı tarafça feshedilerek verilen çek yönünden Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2008/497 esas sayılı dosyasında İİK’nın 72/2 maddesi gereğince menfi tespit davası açıldığını, mahkemece davacının 74.419,42 TL + KDV alacaklı olduğuna kanaat getirilerek davanın reddine karar verildiğini ve Yargıtay tarafından onanmak ve karar düzeltme isteği reddedilmekle davacı lehine kesin hüküm oluştuğunu, bu dava ile de karar düzeltme tarihinden itibaren yasal faizleriyle birlikte alacağın tahsilini istediklerini, mutabakat metnini kabul etmediklerini, altındaki imzaların kime ait olduğunun belirsiz olduğunu, ibra belgesi niteliğinde olmadığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 70.000,00 TL alacağın Yargıtay karar düzeltme tarihi olan 21.06.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleriyle beraber davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, kısmi dava açılamayacağını, taraflar arasındaki sözleşmenin 06/11/2007 tarihinde imzalandığını, davacının yükümlülüklerini eksiksiz olarak yerine getirmediğinden davalının 09/04/2008 tarihinde sözleşmeyi feshettiğini, davacının alacaklı olduğu düşünülse dahi dava tarihine göre bu alacağın zamanaşımına uğradığını, davacının huzurdaki davaya dayanak yaptığı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2008/497 esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunun ilk dava için geçerli olduğunu, bu rapora göre miktar 74.419,42 TL iken davanın fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla kısmi dava şeklinde açıldığını, bilirkişi raporunun takdiri delil olduğunu, başka mahkemede alınan raporun mahkemeyi bağlamayacağını, davacının edimlerini sözleşme süresi içinde tam olarak yerine getirmediğini, işleri sürekli aksattığını, işin başında durmadığını ve işçi ücretlerini ödemediğini, sözleşmenin 09/04/2008 tarihinde feshinden sonra yapılan görüşmelerde taraflar arasında mutabakata varılarak, davacının alacağı bulunmayıp davalıya borçlu olduğuna ilişkin 22/05/2008 tarihli belgenin düzenlendiğini, 11/01/2008, 11/03/2008 ve 11/04/2008 tarihli hakedişlerde davacının hangi işlerde çalıştığının belirtildiğini ve bu hakedişlerin itirazsız imzalandığını, dosya hakkında yeniden bilirkişi raporu alınması gerektiğini, davacının yaptığı işlerin karşılığını zamanında aldığını, önceki davada alınan raporun ispat için yeterli olmadığını, davacının yarım bıraktığı işlerin başka taşeronlarca tamamlandığını belirterek, davanın zamanaşımı ve esas yönlerinden reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, taraflar arasında görülen Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 31.12.2009 tarih 2008/497 esas 2009/786 karar sayılı dosyasında alınan 02.07.2009 tarihli bilirkişi raporuna göre, davacı …’ın sözleşme kapsamında yaptığı işler karşılığı olarak 74.419,42 TL + KDV alacaklı olduğunun tespit edildiği, bilirkişi heyeti tarafından yapılan mali inceleme çerçevesinde davacının davalıdan 50.722,84 TL alacaklı olduğunun belirlendiği, aradaki farkın bu davada alınan raporda davalı tarafça davacı adına kesilen toplam 23.696,58 TL’lik faturalardan kaynaklandığı, belirtilen bu miktarların davacı alacağından düşürüldükten sonra, davalının davacıya borcunun 50.722,84 TL olduğunun sabit görüldüğü gerekçeleriyle davanın kısmen kabulü ile, 50.722,84 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Mahkeme kararı davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Dairemizin 24.10.2018 tarih ve 2017/1061 esas, 2018/1371 karar sayılı kararı ile, davalı tarafın, 22/05/2008 tarihinde düzenlenen tutanak ile müvekkilinin ibra edildiğini ileri sürdüğü, davacının ise imzaların kime ait olduğunun belirsiz olduğunu savunarak itiraz ettiği, sözü edilen 22/05/2008 tarihli tutanaktaki imzaların davacı taraf eli ürünü olup olmadığının araştırılmadığı gibi, tutanağın hukuki mahiyeti, bir ibra niteliği taşıyıp taşımadığı, borcu sona erdirip erdirmediği hususları üzerinde de hiç durulmadığı, mahkemece bu belge üzerinde imza incelemesi yaptırılıp, hukuki mahiyeti tartışılıp, ibra niteliği olup olmadığı değerlendirilmeksizin yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin yerinde olmadığı, mahkemece, taraflardan belge aslı temin edilerek, belgede adı geçen kişilerin taraflarla ilişkisi ve davacı adına atılan imzanın kendisine ait olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Dairemizin kaldırma kararı sonrasında yerel mahkemece yapılan yargılama neticesinde, davacı tarafın taraflar arasındaki taşeron sözleşmesine dayalı olarak Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2008/497 esas sayılı dosyasında görülen menfi tespit davasında alınan bilirkişi raporunda davacının 74.419,42 TL davalı taraftan alacaklı olduğunun tespit edildiği, bunun 70.000,00 TL’lik kısmının tahsiline yönelik alacak davası olduğu, dosya kapsamında yargılamanın iadesi davası açıldığına dair bir bilgi ve belge sunulmadığı, dolayısıyla bu dosya kapsamında 22.05.2008 tarihli tutanağın dikkate alınmadığı, kaldırma ilamı doğrultusunda yapılan incelemede, bu tutanaktaki …’ün şahit olduğu, …’ün davalı şirket yetkilisi olduğu, …’un davalı şirkette dava konusu dönemde şantiye sorumlusu, şimdi yönetim kurulu üyesi olduğu, …’ın işi yapan davacı olduğunun anlaşıldığı, imzanın davacıya ait olduğunun grafolog raporuyla tespit edildiği, 22.05.2008 tarihli tutanağın taraflar arasındaki tüm ticari ilişkiyi detaylı bir şekilde gösteren bir belge olmadığı gibi bu belgede tarafların karşılıklı olarak tüm borç ilişkisi nedeniyle birbirlerini kesin surette ibra ettiklerine dair bir ibare de bulunmadığından bu belgenin ibra niteliğinde olmadığı kanaatine varıldığı, HMK’nın 303. maddesi gereğince ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekeceğinden somut olayda bu şartın gerçekleşmediği, maddi anlamda kesin hükmün şartlarının oluşmadığı, bu nedenle önceki karara dayanak bilirkişi raporunda davalı ödemelerinin toplamının 72.580,58 TL olduğu tespit edilmiş ise de istinaf kaldırma ilamı sonrasında alınan kök rapordaki mali tespitte davalının tarafların kayıtları uyarınca davacının yapmış olduğu işe ilişkin toplam 57.064,80 TL tutarında fatura tanzim ettiği, buna karşılık davalı tarafından 72.580,88 TL çek ödemesi ve 23.696,58 TL davacı adına yapılan yemek ve işçilik ödemeleri (davalı tarafça davacıya fatura edilen bu kısım davacı işletme defterinde mevdut olduğu yukarıda tespit edildiğinden) olmak üzere toplam 96.277,46 TL ödeme yaptığı tespit edilmekle bu yönüyle önceki şekli anlamdaki kesin hükme katılınamadığı, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin Yargıtay denetiminden geçmiş 2008/497 Esas sayılı dosyasında verilen karar ve dosyası kapsamında davacının KDV hariç 147.000,00 TL alacaklı olduğu, davacının bilirkişi raporuna göre hesaplanan 147.000,00 TL bedel içerisindeki 48.360,00 TL’lik kısım için ticari ilişki esnasında KDV ilave ederek davalıda da kaydı mevcut 57.064,80 TL bedelli fatura düzenlediği, faturası düzenlenmeyen KDV hariç 98.640,00 TL kalan bedelin hesaplandığı, davacı tarafın 98.640,00 TL bedel için fatura düzenlemediğinden KDV hariç 147.000,00 TL tespit edilen alacağın faturası düzenlenen ile kalan kısmı 155.704,80 TL hesaplanmakla 96.277,46 TL ödeme düşüldüğünde kesinleşmiş mahkeme kararına göre 59.427,34 TL davacının kalan ödenmemiş alacağı olduğunun hükme elverişli teknik mali bilirkişi tespitlerinden anlaşıldığı, davacı vekilince ilk hüküm istinaf edilmediğinden davalı lehine usulü kazanılmış hak oluştuğundan davanın kısmen kabulü ile 50.722,84 TL bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde, mahkemenin Bakırköy 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/497 esas sayılı dosyasından verilen kararın yargılama konusu dava bakımından kesin hüküm teşkil etmediğinin açıkça tespit edilmesine rağmen, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporlarında Bakırköy 4. Asliye Ticaret mahkemesinde bu karar dikkate alınarak yapılan hesaplamalar doğrultusunda davacının davalıdan alacaklı olduğuna yönelik karar verilmesinin hatalı olduğunu, dosya kapsamında alınan tüm bilirkişi raporlarında, bilirkişiler taraflar arasında düzenlenen hakkedişler, davacının tanzim ettiği faturalar, sunulan ticari defterler ve kayıtlar ile tarafların imzaladığı tutanak içeriğine göre davalının ödediği 96.277,46-TL üzerinde davacının bir alacağının söz konusu olmadığı, 18.979,00 TL’lik davacı borcu çıktığı, ancak Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin Yargıtay denetiminden geçmiş 2008/497 Esas sayılı dosyası kapsamında davacının KDV hariç 147.000,00 TL alacaklı olduğunun hesaplandığını, davacının davalıda da kaydı mevcut 57.064,80-TL’lik fatura düzenlediğini, faturası düzenlenmeyen 98.640,00-TL KDV hariç kalan hesaplandığını, karara esas bilirkişi raporunda 147.000,00 TL KDV hariç tespit edilen alacağın faturası düzenlenen ile kalan kısmı 155.704,80-TL hesaplanmakla 96.277,46-TL ödeme fatura toplamı düşüldüğünde, mahkeme kararı esas alındığında 59.427,34-TL davacının kalan ödenmemiş alacağının hesaplandığını, tutanağın mı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ilgili kesinleşmiş kararının mı tercih edileceği konusunda hukuki yorum ve takdirin mahkemeye bırakıldığı şeklinde kanaat bildirerek seçenekli bir hesaplama yoluna gittiklerini, bu husus göz önüne alındığında, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2008/497 Esas sayılı dosyasından verilen kararın huzurdaki dava bakımından kesin hüküm teşkil etmesinin mümkün olmadığını kabul eden mahkemenin, kararın devamında davacı lehine bu kesin hüküm doğrultusunda hesaplanan alacağa hükmetmesi apaçık bir bozma sebebi teşkil ettiğinden Yerel Mahkeme’nin usul ve yasaya aykırı bu kararının kaldırılması gerektiğini, dosyada yargılamanın iadesi davası açılmadığını, 22.05.2008 tarihli tutanakta tarafların bu borç ilişkisi sebebiyle birbirlerini tamamen ibra ettiklerine dair bir ibare yer almadığı ileri sürülmekte ise de, 2014/1509 esas 2017/410 karar sayılı 24.05.2017 tarihli önceki yerel mahkeme kararının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi kararı ile 22.05.2008 tarihli tutanaktaki imzanın davacının el ürünü olup olmadığı tutanağın hukuki mahiyeti, ibra niteliği taşıyıp taşımadığı ve borcu sona erdirip erdirmediği hususlarında araştırılmadığı gerekçesi ile kaldırıldığını, bu durum 22.05.2008 tarihli belgeye hukuki bir değer atfedildiğinin açık bir göstergesi olduğunu, tutanak metninde davacının davalıdan alacaklı olmadığını, aksine 18.979,00 TL borçlu olduğunu ikrar etmesine ve tutanaktaki imzanın davacının eli ürünü olduğu grafoloji incelemesi ile sabit olmasına rağmen gerekçeli kararda bu metnin yok sayılmış olmasının hukuka aykırılık sebebi olduğunu, yüklenici …’ın 06.11.2017 tarihli sözleşme ile yüklendiği yükümlülükleri yerine getiremeyeceğini bildirmesi üzerine taraflar bir araya gelerek, sözleşme kapsamında o güne kadar yapılan işleri ve bunların tutarlarını belirleyip tarafların alacaklılık ve borçluluk durumu hakkında 22.05.2008 tarihli metin üzerinde mutabık kaldıklarını, mutabakat metni hazırlanırken o zamana kadar yaptığı işlerin karşılığı olan hakedişler dikkate alınıp karşılıklı olarak kayıtlara girdiğini, davacının buna rağmen işi tamamlayamayacağı beyanı üzerine yine bir iyi niyet gösterisi olarak kendisini …’e refere eden ve tanıştıran … de çağrılarak, … ın çalıştırdığı mühendis ve bütün elemanlarının maaşları üzerinden, çalıştıkları süreleri de dikkate alınarak onların …’a toplam gerçek maliyetin çıkartıldığını, hatta çıkan rakamın 43.080,00 TL olmasına rağmen yol paraları ve bazı diğer gerekçelerin gündeme getirilmesi üzerine …’ın toplam maliyeti 43.080,00 TL yerine 45.000,00 TL olarak alındığını, tarafların bu çıkan sonucu onaylaması üzerine işçilik vb maliyetlerin tutanakta 45.000,00 TL olarak yazıldığını, çalışmaya başlamadan önce kendisine alınıp verilen takımlar için ödenen 10.500,00 TL ile kendisi adına ödenen yemek, sigorta ve benzeri bedeller için 13.370,00 TL ve kendisinin ödediği 2.400,00 TL’den oluşan sigorta primi ile birlikte toplamda reel maliyetinin 71.270,00 TL olduğunun hesaplandığını, ortaya çıkan bu nihai tutarın bir özet tutanak yapılarak bir protokol olarak tarafların karşılıklı rızası ve şahitler huzurunda mutabakat ve ibra olarak imzalandığını, davacı … yaptığı işler konusunda ona bir haksızlık yapıldığını ve daha fazla alacağı olduğunu düşünmüş olsaydı bu şekilde bir hesap mutabakatına yanaşmayacağını, son hakedişi ile birlikte Mart ayı hakedişini birleştirip faturasını kesmeyeceğini ve eğer davalı bu konuda kötü niyetli davranacak olsaydı sözleşmenin feshi ile birlikte sözleşme gereği verdiği teminatlar ile aldığı avans için verdiği teminatların işleme alınıp tahsilatı yapacağını, taraflar arasında imzalanan 22.05.2008 tarihli tutanaktaki imzanın davacının el ürünü olduğu kesin suretle tespit edildiğini, metin içeriğinde tarafların yapılan hesaplamalarda davacının davalıya 18.979,00 TL borçlu bulunduğu noktasında mutabık kaldığının açıkça belirtildiği ve imza alına alındığının görüldüğünü, buna rağmen kararda tutanağın yok sayılmış olmasının kabulünün mümkün olmadığını, davalının fesih tarihine kadar sözleşme konusu işlerin yerine getirilmesini davacıdan talep ettiğini, tüm ihtarlara rağmen yüklenilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi üzerine bu işlerin 3. şahıs taşeronlara yaptırıldığını, taraflar arasındaki sözleşmenin 2. Maddesi ile sözleşmenin konusunu FAZ-2’de yer alan villaların mekanik işlerinin oluşturduğu açıkça düzenlenmiş olmasına rağmen bilirkişilerin, Faz-1 de yer alan ve bu sözleşmenin imzalanmasından önce yapılmış tamamlanmış, dolayısıyla da bu sözleşme ve dava konusu ile hiç ilgisi olmayan Faz 1’deki 5 villayı da sanki bu sözleşmenin kapsamındaymış gibi 16 villaya ilave etmiş ve toplamda 21 villa tamamlanmış gibi hesaplama yapıldığını, halbuki taşeron ile yapılan sözleşmenin 2.sayfa, 2. maddesinde “Sözleşmenin Konusu” başlığı altında sözleşmenin konusunun yalnızca Faz-2’yi kapsamakta olduğunun düzenlendiğini, dolayısı ile Faz 1 de yer alan 5 adet villanın hiçbir şekilde bu sözleşmenin konusu olmadığını, bu nedenle karara dayanak kabul edilen raporların teknik sonuç bölümünde ifade edildiği şekliyle ‘’1. fazda yapılan 5 adet villa işi: 5 ad. x 7.000 TL= 35.000 TL…’’ ilave maliyetinin hesaplamalarda dikkate alınmasının kabul edilemez nitelikte olduğunu, kök ve ek raporların “Yapılan İşlerin Hesabı” başlıklı 3. maddesindeki hesaplamalarda 1. Fazda yapılan 5 Adet villanın da 2. Fazda yapılan villalar ile birlikte değerlendirilmesinin hesaplamaların hatalı olarak ortaya çıkmasına sebebiyet verdiğini, zira, dosyaya sunulan tüm dilekçelerde 1. fazda yapılan 5 villanın dava konusu sözleşme ile bir bağlantısı olmadığı ifade edildiği gibi, davacı taşeronun da bu güne dek böyle bir iddiası, ortaya koyduğu bir hakediş ya da talebi bulunmadığını, dosya kapsamında yer alan sözleşmede de açıkça görüleceği üzere sözleşmenin konusu 2. Fazda yapılacak villalar olduğunu, nitekim SGK kayıtlarında da ana işverenin … olduğu, alt işverenin yapı merkezi olduğunu yapı merkezi’nin taşeronunun genesis olduğunu, genesis’in de alt taşeron olarak Davacı … ile sözleşme imzaladığı ve bu sözleşmenin konusunun da Faz-2 olduğu açık biçimde görülmekte olduğunu, adı geçen 1.Faz’daki işler 2007 yılının başında yapıldığını ve o dönem emaar toskana’nın ana müteahhit firması yapı merkez inşaat olmadığını, ayrıca 2. Faz’dan önce 1. Faz olarak zikredilen bölümde yer alan 5 Adet örnek villanın yapım fiyatları da 2. Faz’daki fiyatlarla aynı olmadığını, davacı taşeron …’a o villalardaki işleri yapım bedelleri olarak rapora beyan ve itiraz dilekçemizin ekinde sunulmuş olan ödeme makbuzları ile yapılan işlerin tutarı daha önceden ayrıca ödendiğini, son olarak, o dönemde 1. Faz da çalışan işçilerin müvekkil …’in bordrosu altında olduğu ve …’ın işleri tamamlayamaması nedeniyle bir kısmının …in kendi ekibi ile tamamlandığı … Proje Müdürü … tarafından da beyan edildiğini, taşeron …’ın Faz-1 ‘de yapılan işler için bizzat imzalamış olduğu tahsilat makbuzlarında yer almakta olduğunu, nitekim dava konusu işlere ilişkin hakedişlerin ve bu hak edişlere yapılan ödemelerin de 2. Faz’a ilişkin yapılan sözleşme tarihinden sonra olduğu bilirkişi tablolarında açıkça görülmekte olduğunu, kök raporda taşeronun faaliyet gösterdiği villalardaki imalat oranları ile ilgili olarak “…’a verilen villalar mayıs 08 itibariyle imalat oranları tablosu” ve ” Nisan 2008 hakediş raporu pursantaj çalışması” adlı belgelere bakıldığında daha önceki bilirkişilerin villaların tamamen tamamlandığı görüşüne katılmanın mümkün olmadığı belirtilmesine rağmen, raporun sonuç kısmında villalar tamamen yapılmış gibi hesap yapmasının açık bir çelişki oluşturduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla bir an için davacının alacağına 1. fazda yer alan 5 villanın da dahil olduğu varsayılsa dahi davacıya ödenen toplam miktarın 96.277,46 TL olduğu göz önünde bulundurulduğunda kendisinin davalı nezdinde herhangi bir alacağının kalmadığını, hakediş pursantaj tablolarından ve kesmiş olduğu faturalardan da tespit edilebileceği üzere davacı taşeron …, sözleşmenin fesih tarihine kadar yaptığı bütün işlerin işçilik karşılığını sözleşmenin feshinden sonra imzalanan “protokol özet tutanağı’’ ile fazlası ile almış olup müvekkili nezdinde herhangi bir hak ve alacağı kalmadığını, hatta davalının davacıya borçlu olmadığını, aksine kendisinden alacaklı konumda olduğunu, bir an için raporda belirtildiği gibi davacının alacağının 21 villa üzerinden hesaplanması gerektiği kabul edilse dahi, raporda alacak miktarının toplamda 63.236,71 TL olarak ifade edilmekte olduğunu, bu miktar doğru kabul edilirse, davalının …’a 22.05.2008 tarihli imzalı mutabakat ile yaptğı toplam ödeme tutarının (ilk dava konusu olan 25.000 TL çek dahil ki bu çek daha sonra dava neticesinde 54.000 TL olarak ödenmiştir) 90.249,00 TL olduğunu, (Buradaki 90.249 TL mutabakata göre dikkate alınan miktar olduğunu, 20.10.2020 tarihli bilirkişi raporunda, önceki raporlarda ve defter kayıtlarında bu miktarın sehven 90.249 TL yazıldığı, doğrusunun 96.277,46 TL olduğu tespit edildiğini) raporda 63.236,71 TL olarak hesap edilen alacak miktarı, 22.05.2008 tarihli kendisinin ve şahitlerin imzası bulunan protokol neticesinde davacıya yapılan toplam 90.249,00 TL’lik tutardan düşüldüğünde; (90.249,00 TL-63.236,71 TL =27.012,29 TL) davacının davalıdan alacaklı değil aksine davalıya borçlu olduğunun görüldüğünü, ancak imzalanan 22.05.2008 tarihli protokolde, iyi niyet ile taraflar arasındaki sözleşmenin 2. Fazındaki 3 hakediş toplamı 28.236,71 TL tutar yerine, çalıştırdığı kişilerin bilfiil davacıya olan maliyetleri de dikkate alınarak 45.000,00 TL olarak yuvarlanmış ve diğer masrafları da ilave edilerek toplamda 71.270,00 TL olarak yazıldığını, bütün bunlar aslında işveren …’in hiçbir şekilde Taşeron …’ı mağdur etmediğinin açıkça göstergesi olmasına rağmen, raporda anlaşılmayacak şekilde sözleşmenin ve davanın konusu olmayan, esas itibariyle taşeronun da yargılama sürecinde talep ve beyan etmediği 1. Fazdaki 5 villanın hesaba dahil edilmesinin kabul edilemez nitelikte olduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir. Taraflar arasında 06.11.2007 tarihli taşeron sözleşmesi düzenlenmiş olup, davacı tarafından davalı yüklenicinin üstlendiği villa tesisat döşeme işinin yapılması konusunda anlaştıkları; davalı tarafça 10.04.2008 tarihinde sözleşmenin feshedildiği anlaşılmaktadır. Davacı daha önce Bakırköy 4 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/497 esas sayılı dosyasında davalı tarafça 25.000,00 TL çeki ile ilgili menfi tespit davası açıldığını, davacının ödenen bedellerin mahsubu sonucu taşeron yükleniciden 74.419,47 TL + KDV alacağı bulunduğu belirlenerek Yargıtay aşamasından geçmek suretiyle kesinleştiğini ileri sürerek şimdilik 70.000,00 TL alacağın tahsiline karar verilmesini istemiş, mahkemece davanın kısmen kabulü ile 50.722,84 TL tahsiline karar verilmiş, dairemizin 24.10.2018 tarih 2007/1061 esas ve 2018/1371 karar sayılı ilamı ile davalı tarafça sunulan ve ibra niteliğinde olduğu belirtilen 25.05.2008 tarihli tutanağın davacı tarafça imzasına itiraz edildiğinden tutanaktaki imzaların davacı eli ürünü olup olmadığı, imza niteliği taşıyıp taşımadığı, borcu sona erdirip erdirmediği hususları değerlendirilmesi için kararın kaldırılmasına karar verilmiş; mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın 50.772,84 TL üzerinden kısmen kabulüne karar verilmiştir. Yerel mahkeme kararında Bakırköy 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/497 esas ve 2009/786 karar sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda iş bedeli olarak hesaplanan 147.000,00 TL bedelden defter ve belgelere göre yapılan ödemeler gözetilerek 59.427,39 TL davacı alacağı bulunduğu belirlenip davalı yararına usuli kazanılmış hak gözetilerek 50.772,84 TL kabulüne karar verilmiş ise de, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/497 esas ve 2009/786 karar sayılı dosyasında mahkeme tarafından hükme esas alınan bilirkişi raporunda 21 villa üzerinden 147.000,00 TL iş bedeli tespit edilmekle birlikte, sonrasında iş sahibi tarafından rapora itiraz edildiği anlaşılmaktadır. Eldeki istinaf incelemesine konu dava dosyasında alınan 20.10.2020 tarihli bilirkişi raporunda ise 1. Fazda yapılan 5 villa için 35.000,00 TL, 2. fazda yapılan işler yönünden sözleşmenin feshine kadar düzenlenen 3 hakediş raporunda toplam 28.236,71 TL olmak üzere toplam 63.236,71 TL taşeron alacağı belirlenmiştir. Her iki rapor arasında yapılan iş bedeli noktasında farklılıklar bulunduğu gibi ilk raporda beyan üzerine hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır. 2. Raporda esas alınan hakedişlerden en sonuncusu 11.04.2008 tarihlidir. Ancak dosyaya sunulan 22.05.2008 tarihli tutanak dosya kapsamındaki taraflar arasındaki en son işlem niteliğindeki söz konusu tutanaktaki imza davacı tarafça kabul edilmemiş ise de yaptırılan imza incelemesinde tutanaktaki imzanın davacıya ait olduğu tespit edilmiştir. Tutanak içeriğine göre davacının 71.270,00 TL işçilik ve diğer ödemeler sebebiyle alacağı bulunduğu davalı yüklenici 90.249,00 TL ödeme yaptığı buna göre dava taşeronun davalı yükleniciye 18.979,00 TL borcu bulunduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu tutanak 10.04.2008 tarihli fesih sonrasında tarafların sözleşme ilişkisinin tasfiyesine yönelik mutabakat metni niteliğindedir. Bu bakımdan eldeki davanın tarafların mutabık kaldığı bu belgeye göre çözülmesi gerekmektedir. Taraflar sözleşme ilişkisi nedeniyle taşeronun yükleniciye 18.979,00 TL borçlu olduğu konusunda mutabık kaldıklarından açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK’nın 353/1-b-2. bendi gereğince kaldırılarak davacının davasının reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A)1-Davalı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/10/2021 tarih ve 2018/1066 Esas, 2021/770 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3- Davanın REDDİNE,
B) İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN 1-Alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 1.195,43 TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 1.114,73 TL harcın kararın kesinleşmesini takiben ve istek halinde davacı tarafa İADESİNE, 2-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 3-Davalı tarafından yapılan 610,00 TL posta masrafının davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, 4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 9.900,00 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde yatıran tarafa İADESİNE,
C) İSTİNAF İNCELEMESİ YÖNÜNDEN 1-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davalı tarafa İADESİNE, 2-Davalı tarafından yapılan 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı, 79,20 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 299,90 TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı tarafa VERİLMESİNE, 3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 362/1-a bendi gereğince KESİN olmak üzere 28/04/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.