Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/580
KARAR NO: 2022/795
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/03/2018
NUMARASI: 2014/1344 Esas, 2018/229 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 19/04/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, kanepe ve yemek takımı mobilyaları yapımına ilişkin 29/04/2014 tarihli eser sözleşmesine dayalı olarak, işin eksik yapıldığı, yapılan işlerin faturasının fazla düzenlendiği, bu iş için verilen senetlerin de iade edilmediği iddiasıyla, davayı konu senetlere ilişkin olarak davalıya borçlu olunmadığının tespiti talebine ilişkindir. Davalı tarafça, davaya cevap verilmemiştir.Mahkemece, tarafların çeşitli kanepe ve yemek takımlarının davalı tarafından 46.870,00 TL’ye yapılması konusunda anlaştıkları, bu kapsamda davacı tarafından davalıya 12.000,00 TL’lik çek ve toplam 34.870,00 TL’lik 3 adet bono verildiği, çek bedelinin ödendiği, davacı tarafça sözleşme bedelinin ödemesi yapılmasına rağmen, davalı tarafça sadece 18.054,00 TL TL’lik ürün faturasını düzenlendiği, diğer ürünlerin teslim edildiğine dair fatura bulunmadığı ve davalı tarafından teslimin ispatlanmadığı, buna göre çek ile yapılan 12.000,00 TL’lik ödeme dışında davalının fatura yönünden bakiye 6.054,00 TL alacağı bulunduğu, bu bedelin en eski tarihli senetten tenzili gerektiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Davalı vekili istinafında, dosyaya 11/12/2015 tarihinde davalı vekili olarak vekaletname sunmuş olmalarına rağmen dava dilekçesinin davalı asile tebliği edildiğini, dilekçeler safhasının buna göre tamlanıp ön inceleme duruşma günü belirlendiğini, sonrasında da bilirkişi raporu alındığını, bu durumun usule aykırı olduğunu, bu durumun mahkeme safhasında dile getirilmesine rağmen dikkate alınmadığını, bu şekilde alınan raporun geçerliliği olmadığını,17/11/2016 tarihli duruşmada davacı taraf mazeretsiz olarak duruşmaya gelmediğinden dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yeni duruşma günü verilmesinin HMK’nın 150/1.maddesine aykırı olduğunu, davacı vekilinin talebi üzerine HMK’nın 392.maddesine aykırı olarak teminatın iadesine dair ara karar oluşturulduğunu belirterek, kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinafında ve cevabında, davalı asile 03/02/2016’da dava dilekçesinin tebliğ edildiğini, davalının 2 haftalık sürede cevap sunmadığını, ön önceleme duruşma zaptının 25/04/2016’da davalı vekiline tebliğ edildiğini, buna rağmen davalı vekilinin sonraki duruşmaya mazeret bildirmeden katılmadığını, daha sonraki duruşmaya mazeret bildirmeden katılmadığını, daha sonraki 2.duruşmaya da mazeret sunduğunu, daha sonra yapılan 4.duruşmaya da mazerete sunduğunu, bilirkişi inceleme gününün de 20/12/2016’da davalıya tebliğ edildiğini, 13/03/2017 ve 16/06/2017 tarihinde de bilirkişi ve raporla ilgili beyan ve itirazda bulunduğunu, davalı vekilinin dosyaya vekalet sunduğu 11/12/2015’den itibaren dosyadan haberdar olduğunu, dosyayı sürüncemede bırakmak istediğini, bu nedenle istinaf nedenlerinin kabul edilmeyeceğini, 22/05/2017 tarihli raporun davalı aleyhine gelmesi üzerine davalı vekilinin daha önce hiç ileri sürmediği bu husus ileri sürdüğünü, kararı sadece 31/11/2014 tarihli 12.000,00 TL’lik senet yönünden istinaf ettiklerini, bilirkişi raporunda, davacının çekişmeye neden olan 3 adet senetten dolaylı borcu olamayacağının belirtildiğini, ancak mahkemece 1 senetten dolayı 5.000,00 TL borçlu olmadıkları şeklinde kısmen kabul kısmen ret kararı verildiğini, davanın rapor doğrultusunda tamamen kabul edilmesi gerektiğini belirterek, kararın 31/11/2014 tarihli 12.000,00 TL’lik senet yönünden aleyhte olan kısmının kaldırılarak, davanın tamamen kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir. Dava, 6100 sayılı HMK’nın yürürlükte olduğu 06/11/2014 tarihinde açılmıştır. 6100 sayılı HMK’da ilk derece yargılamasında yazılı yargılama usulü beş aşamadan oluşacak şekilde düzenlenmiştir. Bunlar; 1-Davanın açılması ve dilekçeler aşaması (Madde 118,126-136), 2-Ön inceleme (Madde 137-142), 3-Tahkikat (Madde 143-293), 4-Sözlü Yargılama (Madde 184-186) ve 5-Hükümdür (madde 294). 1086 sayılı HUMK zamanında yazılı yargılama usulü 4 aşama (ön inceleme aşaması hariç) olarak düzenlenmiş ve bu aşamaların her biri bir diğerinin içine geçmiş şekilde olduğundan gereksiz işlem yapılmasına ve yargılamaların uzun sürmesine sebebiyet vermekte iken kanun koyucu bu sakıncaların önüne geçmek için bu aşamaları sıkı kurallara bağlamış ve bir aşama bitirilmeden diğer aşamaya geçmeyi engellemek istemiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 137. maddesinde, ön incelemenin kapsamı; 138. maddesinde ön inceleme aşamasında dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazlar hakkında verilecek kararlar; 139. maddesinde ön inceleme duruşmasına davet ve 140. maddesinde yapılması zorunlu olan ön inceleme duruşması düzenlenmiştir. Ön inceleme aşamasında yapılacak işlemelere bakıldığında; ön incelemenin efektif bir tahkikatın ön şartı olarak kabul edildiği söylenebilir (Ermenek, s. 146). Nitekim, HMK m.137/2’de “ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemeyeceği ve tahkikat için duruşma günü verilemeyeceği” düzenlenmiştir. Bu düzenleme emredici nitelikte bir düzenlemedir. Gereksiz duruşmalara ilişkin uygulamadaki eski alışkanlıkların devam etmesinin kesin olarak önüne geçilmesi amacıyla Kanun koyucu, ön inceleme aşaması tamamlanmadan ve bu aşamada alınması gereken kararlar alınmadan tahkikat aşamasına geçilmesini ve tahkikat için duruşma günü belirlenmesini kesin bir ifade ile yasaklamıştır (Pekcanıtez/ Atalay/Özekes, s.375-376). Bu açıklamalar nazara alındığında; dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşaması tamamlandıktan sonra ise tarafların ön inceleme duruşmasına davet edilmesi, 6100 sayılı HMK. 137 ve 140. maddelerine göre ön inceleme duruşmasında gerekli usul işlemleri yapıldıktan sonra, tahkikat duruşmasına geçilmesi gerekir. Somut olayda, mahkemece UYAP sistemi üzerinden 03/12/2015 tarihinde hazırlanan dava dilekçesi, delil listesi ve tensip zaptı ekli tebligat davalı …’a 25/01/2016 tarihinde postaya verilmiş, sonrasında bu tebligat 03/02/2016 tarihinde davalıya tebliğ edilmiş, bu tebligat doğrultusunda 16/03/2016 tarihli “ön inceleme duruşması tensip zaptı” ile dilekçeler teatisinin tamamlandığı kabul edilerek taraflara HMK’nın 139.maddesi gereğince ihtarlı davetiyelerin çıkarılmasına karar verilmiş, bu ara karar doğrultusunda hazırlanan ön inceleme duruşmasına davete ilişkin tebligat ise o aşamadan önce dosyaya vekaletnamesini sunmuş bulunan davalı vekili Av. …’a 25/04/2016 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı vekili 28/06/2016 tarihli ön inceleme duruşmasına katılmamış, devam eden yargılama sırasında davacı vekilince sunulan 06/11/2017 tarihli dilekçe ile dosyaya 11/12/2015 tarihinde vekaletname sunmuş olmalarına rağmen dava dilekçesi davalı asile tebliğ edilip dilekçeler safhası buna göre tamamlanıp ön inceleme duruşma günü belirlendiğinden, yaptırılan bilirkişi incelemesi de buna göre tanzim edildiğinden, dava dilekçesi usulüne göre davalıya tebliğ edilmeden ve taraf teşkili sağlanmadan bilirkişi incelemesi yapıldığından yapılan bu işlemlerin ve alınan bilirkişi raporunun geçersiz olduğu belirtilerek öncelikle dilekçeler teatisinin usulüne uygun olarak tamamlanması talep edildiği halde mahkemece11/01/2018 celsenin 1 nolu ara kararı ile bu talep reddedilmiştir. Ancak UYAP sistemi üzerinden yapılan incelemeye göre, davalı … vekili tarafından vekaletnamesi 11/12/2015 tarihinde UYAP sistemi üzerinden dosyaya kaydedilmiş ve aynı gün ilgili katip tarafından okunmuş bulunmaktadır.Buna göre, davalı asile çıkartılan dava dilekçesi ve tensip zaptının postaya verildiği 25/01/2016 tarihinden yaklaşık 1,5 ay önce davalı vekili tarafından vekaletnamesi dosyaya sunulmuş olmasına rağmen bu tebligatın 6100 sayılı HMK’nın 73.maddesi, 1136 sayılı Avukatlık Kanunun 41.maddesi ve 7201 sayılı Tebligat Kanunun 11.maddelerine aykırı bir şekilde davalı asil adına tebliğ edilmek üzere postaya verilmiş olup, yapılan bu tebligat usulsüz ve geçersiz olduğundan mahkemenin 16/03/2016 tarihli ön inceleme duruşması tensip zaptı tarihi itibariyle dilekçe teatisi henüz gerçekleşmemiştir. Mahkemece dilekçe teatisi gerçekleşmeden ön inceleme günü verilmiş olup, her ne kadar ön inceleme duruşma günü davalı vekiline tebliğ edilmiş ise de, yapılan bu tebligat öncesindeki tebligat usulsüzlüğünü ve dilekçe teatisi aşamasını tamamlanmamış olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. İstinafa konu davada HMK’nın yukarıda belirtilen maddeleri kapsamında usulüne uygun bir şekilde dilekçe teatisi tamamlanmadan ön inceleme aşamasına geçilmiş, sonrasında da davalı vekilinin bu yöne ilişkin haklı itiraz ve talebine rağmen tahkikat ve söz yargılama duruşmaları yapılarak yukarıda belirtilen usule aykırı bir yargılama yapılmıştır. Mahkemece, yukarıda usul hükümleri göz önünde bulundurularak, dilekçe teatisi, ön inceleme ve tahkikata geçiş aşamalarının usulüne uygun bir şeklide yerine getirilmesi, davalının sunacağı cevap ve delil dilekçesindeki delillerin değerlendirilmesi gerekirken, adil yargılama hakkının en önemli unsuru olan ve HMK 27. madde de düzenlenen hukuki dinlenilme hakkına aykırı şekilde savunma hakkı kısıtlanarak yazılı olduğu şekilde uygulamaya gidilmiş olması doğru olmamıştır (Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 26/11/2018 tarih 2018/4262 E., 2018/4682 K. sayılı kararı). Davalı vekili istinafında, 17/11/2016 tarihli duruşmaya davacı tarafın mazeretsiz olarak gelmediğinden dosyanın işlemden kaldırılması gerektiği de ileri sürülmüş ise de, bahsi geçen duruşmaya davacının mazeretsiz olarak katılmamış, davalı da mazeret bildirerek katılmamış olmakla birlikte davalı vekilinin mazeret dilekçesinde davacının duruşmaya gelmemesi halinde davaya takip etmeyeceğine dair bir beyanda bulunulmadığına ve mahkemece de davalı vekilinin mazereti kabul edildiğinden buna dair istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, yukarıda belirtildiği üzere usulüne uygun taraf teşkili yapılmamış olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiş, kaldırma sebebine göre davacı vekilinin esasa ilişkin olan istinaf itirazları bu aşamada incelenmemiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin esasa ilişkin olan istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmeksizin, Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE ile,2-İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 29/03/2018 tarih, 2014/1344 Esas, 2018/229 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,4-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE,5-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 19/04/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.