Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2022/480 E. 2022/929 K. 11.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/480
KARAR NO: 2022/929
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/12/2021
NUMARASI: 2020/924 Esas, 2021/1102 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 11/05/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkili şirketin İstanbul İli, Beylikdüzü İlçesi, Kavaklı … Ada, …, … Parsel, … Ada …, …, … ve … Parsellere ait arsalarda … projesini inşa ettiğini, bu projede beton döküm işlerinin de davalı şirkete yüklenicilik sözleşmesi ile yaptırıldığını, söz konusu iş davalı tarafından yapılırken 11/04/2016 tarihinde davalı şirkete ait olan beton pompası vincinin ayağının kırılması, vincin yan yatması, sonucu vincin uç kısmındaki flanj hortumunun, hortumu tutarak yayılmasını sağlayan başka taşeron çalışanı …’ın yaralanmasına yol açtığını, müvekkil şirketin ağır yaralanan taşeron işçinin tedavisini … Hastanesi’nde yaptırdığını, tedavi giderlerinin KDV dahil 167.500,00 TL olduğunu, kazanın oluşmasına sebep vincin kurulumu, kullanım ve sorumluluğunun sözleşme gereği davalı şirkete ait olduğunu, aynı zamanda taraflar arası imzalanan hazır beton temin sözleşmesinin eki olan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğine İlişkin Protokol’ün 5 ve 9. maddelerine göre yüklenicinin sorumlu olduğunu, iki tarafın şirket yetkililerinin yapmış olduğu sözlü görüşmelerden bir netice elde edilememesi sonucu ilgili fatura bedelinin talebi amacıyla davalı şirkete Büyükçekmece … Noterliği’nden 12.05.2016 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamenin keşide edildiğini iddia ederek fazlaya dair haklarını saklı tutarak müvekkili şirket tarafından ödenen 167.500,00 TL tedavi giderinin şimdilik 50.000,00 TL’sinin 12/05/2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans- reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Sonradan sunulan 12/12/2017 tarihli ıslah dilekçesiyle talep 100.500,00-TL’ye yükseltilmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi özetle; kazanın meydana geldiği yerin davacının denetim ve gözetiminde olan şantiye sahası olduğunu, şantiye sahasının içinde yapılan çalışmaların sorumluluğunun davacıya ait olduğunu, hazır beton dökümü yapılacak ve pompanın konumlanacağı yerin seçiminin davalı tarafından yapıldığını, davacının iddia ettiği gibi pompanın ayağının kırılmadığını, şantiye görevlilerinin yanlış yer seçimi nedeniyle toprak zeminin çöktüğünü, tanzim edilen ihtarnameye karşı Beyoğlu … Noterliği’nin 16/05/2016 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile davacı tarafa cevap verildiğini, davacı tarafından tedavi masrafı olarak ödendiği iddia edilen bedelin net olarak ortaya konduğunu, bu nedenle kısmi dava açılamayacağını iddia ederek haksız davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, ilk olarak 2016/546 E – 2018/237 Esas sayılı kararla; tarafların sunmuş olduğu delillerle birlikte bilirkişi heyet incelemesi yaptırılarak alınan kök ve ek raporların dosya kapsamına uygun olduğu gerekçesi ile kabul edilmesi sebepleriyle yapılan inşaat faaliyeti sırasında ayakları devrilen vinç sebebiyle yaralanan işçiye davacı tarafından ödenen 167.500,00 TL itibariyle davacı ve davalının sorumlu oldukları, bilirkişi heyet raporunda da belirtildiği gibi davalı tarafın %60 kusurlu olduğunun anlaşılması sebebiyle davanın kabulüne (100.500,00-TL) karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekilince yapılan istinaf başvurusu üzerine, Dairemizin 2018/1185 esas – 2020/1319 karar sayılı kararı ile; “Bakırköy 8. İş Mahkemesi’nin 2016/466 Esas sayılı dosyasının veya örneğinin dosya arasına getirtilerek, bu dosya içerisinde bulunan yukarıda belirtilen belgeler ve varsa başkaca deliller de göz önünde bulundurulmak suretiyle, davacı ve davalı tarafın kazanın meydana geliş şekline ilişkin iddia ve savunmalarının değerlendirilerek, kazanın meydana geliş şekline ilişkin kabulün açıkça ortaya konulduğu, davacı ve davalı arasındaki anlaşmazlığın eser sözleşmesi hukuku çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği göz önünde bulundurularak, taraflar arasındaki sorumluluk ve kusur belirlemesinin iş güvenliği mevzuatına göre değil eser sözleşmesinin düzenlemelerine ve ilkelerine göre değerlendirildiği bir ek rapor alınarak neticesine göre karar verilmesi gerekirken bu hususlar üzerinde durulmaksızın, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.” kararın kaldırılmasına karar verilmiştir. Mahkemece, Dairemizin kaldırma kararı sonrasında, kaldırma kararında belirtilen iş mahkemesi dosyası uyap sisteminden celp edilerek eser sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirme yapılması için bilirkişi heyetinden iki adet ek rapor alınmış, yeniden yapılan yargılama neticesinde de istinafa konu kararla; kaldırma kararı sonrasında alınan raporların denetime ve hükme elverişli olduğu, gerek İş Mahkemesi dosyasında gerekse bu dosyada kazanın meydana gelişine ilişkin tespitte farklılık olmadığı, kusur oranlarının da benzer olduğu, rapora karşı itirazların ek raporda irdelendiği, davacı tarafın iş kazasından kaynaklı ödediği bedelin %60’ını talep edebileceği, bu miktarında 100.500,00 TL olduğu gerekçesiyle, davacının davasının KABULÜ ile 100.500,00 TL nin 18/05/2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans tarihi itibariyle davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine, karar verilmiştir. Davalı vekili istinafında, İstanbul BAM 15. Hukuk Dairesi kararında yerel mahkemeden taraflar arasındaki ihtilafın iş hukuku hükümlerine göre değil eser sözleşmesi çerçevensinde çözümlenmesi, kazanın oluş şekli ve buna göre tarafların kusurlarının belirlenmesini istenildiği halde, hükme esas alınan bilirkişi raporunun temelde daha önceki raporların bir benzeri olduğunu, bu raporda taraflar arasındaki sözleşme maddelerinin dahi yanlış yorumladığını, raporda müvekkilinin şantiye şartlarını bildiğinin ortaya konulmaya çalışıldığını, ancak müvekkilinin sahada daha önce kazı yapıldığını, sonrasında bu kısmın üzerinin kapatılarak üzerinin mıcır ile kapatılması sonucu zeminin alt tabakasını bilmesi gerektiği gibi kendisine kusursuz bir sorumluluk yüklenmesinin açık bir biçimde hatalı olduğunu, sözleşmenin “Yüklenicinin Yükümlülükleri” başlıklı maddesine göre zemin hazırlığı ve zemin seçiminin davacı firmaya ait olduğunu, yine bu maddede müvekkiline beton pompasının kurulacağı alanı seçme şeklinde hak ve sorumluluk verilmediğini, beton pompasının ayağının zemine çöktüğü yada altında olan kalasların kırılıp kırılmadığı konusunun halen tartışmalı olduğunu, gerekçeli kararda ve raporda beton pompasının ayağının ne şekilde zemine çöktüğü konusunda bilimsel bir açıklama bulunmadığını, iş yeri yetkilileri tarafından düzenlenen iş kazası tutanağı ile kolluk kuvvetleri tarafından düzenlenen Olay Yeri İnceleme Raporunda birbirinden farklı anlatımlar ve tespitler olduğunu, zemine batan ve batmayan ayaklara ait fotoğrafların dikkate alınmadığını, mevcut fotoğrafların, bilirkişi raporunda müvekkili şirkete kusur yüklemesinin ana gerekçesini açık ve şüpheye yer vermeyecek bir biçimde çürüttüğünü, yerel mahkemenin bilirkişi raporlarını tartışmadan doğru kabul ederek eksik bir inceleme yaptığını, raporda çöken ayağın altına konulan kalasların 10/10 olduğu ve bunun pompayı zeminde tutmaya elverişli olmadığı belirtilmiş ise de, dosya içerisindeki beton pompasının çökmeyen ayağının fotoğraflarında ayakaltına 2 kat ve ve raporda yazanın aksine ilk katın birebirine paralel uzanan düzenli kalaslardan; ikinci katın bunun tam zıttı yönde düzenli kalaslardan ve onun üzerine de tek parça kauçuk vb. plaka olduğunun görüldüğünü, Türk Borçlar Kanununun 417. maddesindeki genel hükmün yanı sıra, ayrıca özel kanun niteliğindeki 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda, ilgili diğer kanun ve yönetmeliklerde işverenlerin ve asıl işverenin İSG yükümlülüklerine ilişkin hususların düzenlendiğini, bu mevzuat hükümlerine göre davacı firmanın şantiyesinde yapılan işin tüm iş güvenliği tedbirlerini davacı firma ve dava dışı … firması alması gerekirken, müvekkili firmanın söz konusu şantiyede iş güvenliği yükümlülüğü sadece kendi çalışanları açısından olmasına rağmen müvekkili firmaya % 60 kusur verilmesinin kabul edilemeyeceğini, davacı firmanın hiç bir iş güvenliği tedbiri almadığı gibi hiç bir teknik güvenlik de almadığını ve akabinde kazanın olduğunu, bütün sorumluluğun ve kusurun davacıda olduğunu, zeminin durumu konusunda müvekkili firmaya bilgi verilmediğini, kazanın meydana gelmesinde, beton pompasının kurulacağı yerin … (şantiye şefi) tarafından belirlenmiş olması, daha önce hafriyat alındığının bilinmesi ve zeminin kuvvetlendirilmemesine rağmen beton dökümüne müsaade edilmesi ve yer gösterilmesi nedeniyle esas sorumluluğun işin ve şantiyenin sahibi ve yöneticisi … İnşaatın üzerinde olduğunu, taraflarınca sunulan fotoğraflar incelendiğinde ve video kaydı izlendiğinde kararda yazılanın aksine, müvekkiline ait beton pompasının ayağının kırılmadığının görüleceğini, zeminin çöktüğünü, beton pompasının demirden oluşan ayağının kırılmadığını, bunu bilirkişinin açıklaması gerektiğini, bilirkişi raporlarında ve gerekçeli kararda taraflarınca sunulan uzman mütalaası konusunda menfi yahut müspet bir değerlendirme yapılmadığını belirterek, kararının ortadan kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Dava, davacı şirketin taşeronu olan davalı şirket tarafından beton döküm işlerinin yapılması sırasında başka bir taşeron şirket çalışanının yaralanmasına neden olunduğu iddiasıyla, bu kaza nedeniyle kaza zedenin tedavisi için ödendiği belirtilen 167.500,00 TL’nin taraflar arasındaki eser sözleşmesine dayalı olarak davalıdan tahsili talebine ilişkindir. Dava dilekçesinde söz konusu kazanın; davalı şirket tarafından 11/04/2016 tarihinde zemine beton dökümü yapıldığı sırada davalıya ait beton pompası vincinin ayağının kırılması, vincin yan yatması sonucu vincin uç kısmındaki flanj hortumunun, hortumu tutarak yayılmasını sağlayan başka taşeron çalışanı …’ın yaralanmasına yol açması şeklinde gerçekleştiği iddia edilmiş; cevap dilekçesinde ise, davacının iddia ettiği gibi pompanın ayağının kırılmadığı, şantiye görevlilerinin yanlış yer seçimi nedeniyle toprak zeminin çöktüğü, kazanın bu nedenle meydana geldiği, hazır beton dökümü yapılacak ve pompanın konumlanacağı yerin seçiminin davalı tarafından yapıldığı, kazanın meydana gelmesindeki sorumluluğun davacı tarafta olduğu savunulmuştur. Mahkemece alınan 24/10/2017 tarihli bilirkişi heyeti raporunda, iş güvenliği uzmanı bilirkişinin kendi uzmanlık alanında yaptığı yoruma göre somut durumda asıl işveren alt işveren ilişkisi bulunduğundan kanun kapsamında her iki işverenin de, “sonuç ve kanaat kısmında” tavzih edilen manasıyla müştereken ve müteselsilen %60 oranında asli kusurlu oldukları, taraflar arasındaki sözleşmenin eki işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin protokolün 9. Maddesi gereğince kusur/mesuliyet dağılımının asıl işveren %20, alt işveren %20 şeklinde olması gerektiği belirtilmiş, ayrıca davacı şirketin şantiye şefi ve iş güvenliği uzmanının da %20’şer oranında kusurlu oldukları, iş kazasına uğrayan …’ın kusursuz olduğu, üçüncü bir kişinin kusurunun/mesuliyetinin bulunmadığı belirtilmiştir. Dairemizin kaldırma kararı sonrasında, iş mahkemesi dosyası da dosya arasına alındıktan sonra aynı bilirkişi heyetinden alınan 28/04/2021 tarihli ek raporda, davaya konu kazanın beton dökümünde kullanılan pompanın betonu iletmek için borusunun uzandığı ve dolayısıyla zemine en çok yükün uygulandığı taraftaki ayağının, altına düzensiz ve dengesiz olarak yerleştirilen 10×10 ahşap malzemelerin kırılması ve kayması netiçesinde borunun yükünü taşıyan ayağın zemine girmesi/oturması ve pompanın borusunun yere düşmesi suretiyle yaşanmış olduğu, yaşanan bu kazada davalı yüklenicinin %60 oranında kusurlu olduğu, davalıya İş Mahkemesi dosyasında da %60 oranında kusur verildiği, davacı işverenin de %40 kusurlu olduğu belirtilmiş, taraf vekillerince bu ek rapora karşı da yapılan itiraz üzerine alınan 15/10/2021 tarihli 3.ek raporda da aynı görüşler tekrar edilmiştir. Dosya kapsamı değerlendirildiğinde, Dairemizin kaldırma kararı doğrultusunda iş mahkemesi dosyası da dosya arasına getirtilerek alınan bilirkişi heyeti 2.ek raporundaki, olayın gerçekleşme şekline dair yapılan ayrıntılı değerlendirmelerin ve iş mahkemesi dosyasındaki deliller ve raporlar da göz önünde bulundurulmak suretiyle eser sözleşmesi düzenlemelerine ve ilkelerine göre yapılan kusur değerlendirmelerinin, dosya kapsamı, dinlenen tanık beyanları ve iş mahkemesinde alınan raporlar ile örtüşmesi göz önünde bulundurulduğunda Dairemizce de denetime ve hükme elverişli görüldüğü, 2.ek rapora karşı yapılan itirazların da alınan 3.ek raporda değerlendirilerek yerinde görülmediği, mahkemece de bu doğrultuda yapılan değerlendirme neticesinde tespit edilen kusur oranlarına göre davacının talep edebileceği tazminat miktarının 100.500,00 TL olarak belirlenmesinin usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/12/2021 tarih ve 2020/924 Esas, 2021/1102 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-İstinaf harçları peşin alındığından ayrıca harç alınmasına YER OLMADIĞINA, 3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 11/05/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.