Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2022/2993 E. 2022/2143 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2993
KARAR NO: 2022/2143
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/09/2022
NUMARASI: 2021/231 Esas, 2022/570 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın iptali
KARAR TARİHİ: 29/12/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesi kapsamında iş bedelinin tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali talebine ilişkin olup, mahkemece asıl alacak yönünden dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, 98.699,75TL işlemiş faiz yönünden takibin devamına, icra inkar tazminatı talebinin reddine dair verilen karara karşı taraf vekillerince istinaf talebinde bulunulmuş, Dairemizce mahkeme kararı kaldırılmış, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı taraf vekillerince yeniden istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacılar vekili İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/403 Esas sayılı dosyasına verdiği 28/09/2015 tarihli dilekçesiyle, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesi kapsamında müvekkili adi ortaklığın davalı kuruma İski Su Medeniyetleri Müzesi Restorasyon işi nedeniyle faturalandırıldığı halde ödenmeyen 291.402,87 TL alacağın tahsili için davalı hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından icra takibi başlatıldığını, davalının haksız itirazı üzerine takibin durdurulduğunu ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamına ve davalının icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davanın 1 yıllık zamanaşımı süresinde açılmadığını, müvekkilinin TTK hükümlerine göre tacir sayıldığını, bu nedenle davanın Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülmesi gerektiğini, dava konusu alacağın ara hakedişler sonucu kesilen %3’lük tutar olduğunu, hakediş raporlarının karşılıklı imza altına alınarak ödemelerin yapıldığını, hakedişte kesilen bedelin kesin hak edişte hesaplanarak kesin hesabın onayına müteakip firmaya ödemenin yapılacağını savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece 26/12/2017 tarihli karar ile, davacı vekilinin 28/03/2017 tarihli celsede dava konusu borcun dava tarihinden sonra 20/07/2016 tarihinde haricen ödendiğinden, davaya icra inkar tazminatı, işlemiş faiz ve vekalet ücreti talepleri yönünden devam ettiklerinin bildirilmesi karşısında 291.402,87 TL asıl alacak yönünden dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, 98.699,75 TL işlemiş faiz yönünden takibin devamına, icra inkar tazminatı talebinin ise reddine karar verilmiştir.Davacı vekili 17/02/2018 tarihli istinaf dilekçesiyle, konusuz kalan takip ve dava miktarı yönünden lehlerine vekalet ücreti hükmedilmemesinin ve icra inkar tazminatına yönelik taleplerinin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili 21/02/2018 tarihli istinaf dilekçesiyle, davanın açılmasının davacının sebebiyet verdiğini, geçici ve kesin hakedişlerin yapılması ve imzalanmasındaki gecikmenin davacının kusuru nedeniyle gerçekleştiğini, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ve kararda yasaya aykırı ve talebi aşar şekilde faiz başlangıç tarihine karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. Dairemizin 18/02/2020 tarih, 2018/516 Esas ve 2020/256 Karar sayılı kararı ile; davalı İSKİ tacir olduğundan Türk Ticaret Kanunu’nun 4. ve 5/3. maddeleri ile HMK’nın 1.maddesi gereğince davaya bakmaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu gerekçesiyle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce 02/03/2020 tarih, 2020/82 Esas, 2020/38 Karar sayılı karar ile, mahkemenin görevsizliğine, görevli mahkemenin Asliye Ticaret mahkemesi olduğuna karar verilerek dosya İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmiştir. Mahkemece, davacıların hakedişlerinden kesilen kesin hesap kesintisinin tahsili amacıyla davalı hakkında icra takibi yaptığı, takibe itiraz edilmesi üzerine eldeki davanın açıldığı, dava açıldıktan sonra davalı tarafından 291.398,87 TL’nin ödendiği, Yargıtay kararları uyarınca bu ödemenin infazda dikkate alınması gerektiği, davalının temerrüte düşürülmediğinden işlemiş faiz talep edilemeyeceği, davacı yanca 18/02/2014 tarihinde davalıya yapılan başvuru ile alacaklarının ödenmesi istense de davalıya ödeme yapması için bir süre verilmediği ve bu başvurunun davalıyı temerrüde düşürücü etkisinin olmadığı ve alacağın likit olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasında 291.398,87 TL asıl alacak yönünden davalının itirazın iptali ile takibin devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, davalı tarafça davadan sonra ödenen 291.398,87 TL miktarındaki ödemenin icra müdürlüğünce infaz aşamasında dikkate alınmasına, kabul edilen alacağın %20’si oranında 58.279,77 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiştir.Davacılar vekili 10/10/2022 tarihli istinaf dilekçesiyle, mahkemece her ne kadar aksi kabul edilmiş olsa da icra takibinden önce davalıya ihtarname keşide edildiğini, vadesi geçmiş alacağın derhal kaydı ile ödenmesinin talep edildiğini, gerekçeye bakıldığında ekstra bir süre verilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığını, ancak derhal kaydının geçersiz olduğuna yönelik bir hukuki düzenleme bulunmadığını, asıl olanın borçlunun temerrüde düşürülmesi olup kanun koyucunun temerrüt süresi yönünden bir kısıtlamasının olmadığını, kaldı ki takip konusu faturanın, davalının süresinde itirazı olmaksızın kesinleştiğini, ödememe üzerine ihtar keşide edildiğini, ticari iş niteliğindeki bir uyuşmazlıkta, salt süre verilmediği için davacıyı faizden yoksun bırakmanın hakkaniyete de aykırı olduğunu, kaldı ki mahkemece faiz talebi reddedilecekse miktarı yönünden sürekli bilirkişi raporu alınması ve ücretinin taraflarına ödetilmesinin, akabinde bilirkişi raporu esas alınarak harç tamamlatmak üzere kesin süre verilmesinin hakkaniyete aykırılık teşkil ettiği gibi hem yargılamanın gereksiz uzamasına hem de davacı müvekkiline haksız bir külfet yüklenmesine sebebiyet verdiğini, üstelik tüm bu işlemlerinin sonucunda hükmedilen karşı vekalet ücretinin de davacının mağduriyetine neden olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalı vekili 25/10/2022 tarihli istinaf dilekçesiyle, davaya konu olan hakediş hesaplamalarının İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 12/11/2021 tarih 2021/399 Esas 2021/575 Karar sayılı kararıyla da sabit olan davacının kusuru nedeniyle kolayca yapılamadığını, eksik işler nedeniyle ciddi bir zaman kaybına yol açıldığını, bilirkişi raporunda, kesin hakediş öncesinde düzenlenen 15. hakediş raporunda hiçbir sorun olmadığını, işin tesliminde-ifasında hiç sorun çıkmadığını, gecikme olmadığını, yüklenici işi gereği gibi yapmışcasına rapor tanzim edildiğini, oysaki davacı ile imzalanan sözleşmede işin süresinin 200 gün olarak kararlaştırıldığını, davacı yüklenicinin işi gereği gibi yapmaması üzerine müteaddit defalar süre uzatımı verildiğini, çalışmaların hızlandırılması için yüklenicinin uyarıldığını, toplam 645 gün süre uzatımı verildiğini, buna rağmen dahi işin bitmemesi üzerine yükleniciye 79 gün için gecikme cezası uygulandığını, toplam 1.348.701,26 TL eksik imalat yapılması nedeniyle (toplam sözleşme bedelinin %12,57’sine tekabül etmektedir) geçici kabulün zamanında yapılamadığını, nihayetinde 200 günde bitmesi gereken işin yüklenicinin işin gereğine uygun hareket etmemesi nedeniyle 924 günde bitirildiğinin hükümde dikkate alınmamasının hatalı olduğunu, yüklenicinin kusurlu ifası nedeniyle 200 günde bitirilmesi gerekir iken 924 günde bitirilen ve yaklaşık 12 milyon TL karşılığı yapılan işin kesin hakedişinin zamanında yapılmasının imkansız olduğunu, davacının icra takibi yapmasında müvekkili idarenin hiçbir kusurunun bulunmadığını, davacının icra takibine kendi kusuruyla sebebiyet verdiğini, netice olarak davacı lehine icra takibinden ödeme tarihine kadar faiz işletilmesinin ve icra inkar tazminatına hükmedilmesinin hatalı olduğunu, davaya konu alacağın teminat kapsamında hakedişten kesildiğini, normal hakediş gibi değerlendirilemeyeceğini, bu nedenle de faiz işletilmesinin mümkün olmadığını, taraflar arasında imzalanan imzalanan “Su Medeniyetleri Müzesi Restorasyon İşi Sözleşmesi” nin “Ek Kesin Teminat” başlıklı 11.2.1 maddesinin; “Fiyat farkı ödenmesi öngörülerek ihale edilen işlerde, fiyat farkı olarak ödenecek bedelin ve/veya sözleşme bedelinde artış meydana gelmesi halinde bu artış tutarının %6’sı oranında teminat olarak kabul edilen değerler üzerinden ek kesin teminat alınır. Fiyat farkı olarak ödenecek bedel üzerinden hesaplanan ek kesin teminat hakedişlerden kesinti yapılmak suretiyle de karşılanabilir.” şeklinde, ” Kesin Teminatın ve Ek Kesin Teminatın Geri Verilmesi” başlıklı 11.4.1. Maddesinin; “Taahhüdün, sözleşme ve ihale dokümanı hükümlerine uygun olarak yerine getirilmesinden ve varsa işe ait eksik ve kusurların giderilerek geçici kabul tutanağının onaylanmasından ve yüklenicinin bu işten dolayı İdareye herhangi bir borcunun olmadığı tespit edildikten sonra, alınmış olan kesin teminat ve varsa ek kesin teminatların yarısı; kesin kabul tutanağının onaylanmasından sonra ise kalanı, Sosyal Güvenlik Kurumundan ilişiksiz belgesi getirilmesinden sonra, Yükleniciye iade edilir. Yüklenicinin ilişiksizlik belgesini sunmaması halinde, durum Sosyal Güvenlik Kurumundan yazı ile sorularak, Yüklenicinin ihale konusu işle ilgili borcunun bulunmadığının anlaşılması durumunda, geçici kabul tutanağının onaylanmasından sonra kesin teminat ve varsa ek kesin teminatın yarısı; kesin kabul tutanağının onaylanmasından sonra ise kalanı, Yükleniciye iade edilir” şeklinde düzenlendiğini, dava konusu alacağın hakediş değil keşif artışı nedeniyle ek teminat bedeli olarak hakedişlerden kesilen meblağ yani teminat olduğunu, teminatın da sözleşme bittikten sonra hemen ödenmeyeceği, kesin hakediş yapıldıktan ve ilgili mevzuat gereğince SGK ve vergi dairelerine davacının borcu olmadığı anlaşıldıktan sonra iadesinin mümkün olduğunun açık olduğunu, bu nedenle de davaya konu alacağın teminat kapsamında değil, normal bir alacak gibi değerlendirilmesinin sözleşme hükümlerine ve yasaya aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacılar yüklenici, davalı ise iş sahibidir. Taraflar arasında Su Medeniyetleri Müzesi Restorasyon İşi konulu sözleşme imzalanmış, imzalanan sözleşmede işin süresi 200 gün ve işin bitiş tarihi 09/03/2009 olarak kararlaştırılmıştır. Davacılar vekili dosyaya sunduğu 27/03/2017 tarihli dilekçesiyle, dava konusu borcun davalı İdare tarafından dava tarihinden sonra ödendiğinden davaya icra inkar tazminatı ve işlemiş faiz alacağı yönünden devam etiklerini belirterek dava açılmasına davalı yanca sebebiyet verildiğinden yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı yandan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Dosya kapsamından sözleşmede işin süresi 200 gün olarak belirlenmesine rağmen işin devamı sırasında davalı yanca davacılara 12/11/2008, 17/12/2008, 28/01/2009, 10/02/2009, 25/03/2009, 31/03/2009, 22/04/2009, 08/12/2009, 22/01/2010 ve 17/08/2010 tarihlerinde ek süreler tanındığı, böylece toplam 645 gün süre uzatımı verildiği anlaşılmaktadır.Yapım İhaleleri İşleri Genel Şartnamesinin ” Geçici Kabul ” ana başlığı altındaki 42.maddesi doğrultusunda firma yetkilileri ve Başkanlık Kontrol Teşkilatı tarafından şantiye mahallinde gerekli incelemeler yapılmış, ekli listedeki eksikliklerin bulunduğu tespit edilmiş, tespit edilen eksik imalatların Toplam Tutarının 1.348.701,26 TL olduğu ve belirtilen imalatların Toplam Sözleşme Bedelinin %12,57’sine tekabül ettiği Tutanakla kayıt altına alınmıştır. Yine, Yapım İşleri Genel Şartnamesinin 42. maddesi gereği; eksik imalatların parasal yüzdesinin toplam sözleşme bedelinin yüzde beşinden fazla olması (% 12,57) ve eksik imalatların Geçici Kabule engel nitelikte olması sebebiyle, İdarece Geçici Kabul işleminin gerçekleştirilmediği, bu hususta tutanak düzenlendiği ve tutanakta belirtilen eksik imalatların tamamlanması için İdarece 15/02/2011 tarih, 68637 sayılı yazısı ile ilgili firmaya talimat verildiği, davacı iş ortaklığınca 25/02/2011 tarih, 88831 sayıda kayıtlı dilekçesi ile yüklenimi altındaki işin dilekçe tarihi itibariyle Geçici Kabule hazır hale getirildiğinin İdareye bildirildiği görülmektedir. Dosya kapsamından; Yapım İşleri Genel Şartnamesinin 42. maddesi doğrultusunda; davalı İdarenin Yönetim Kurulu’nca 11/01/2011 tarih, 2011/22 sayılı kararı ile tespit edilmiş olan süre sonu tarihinin 14/12/2010 olması ve bu tarih ile 03/03/2011 geçici kabul itibar tarihi arasında inşaat mahallindeki imalatların devam etmesi sonucunda, Sözleşmenin 10.2.1 maddesine göre gecikilen 79 gün için sözleşme bedelinin % 0,05’i (ve fiyat farkının % 0,05’i) oranında gecikme cezası uygulandığı, söz konusu gecikme cezasının iptali nedeniyle davacılar tarafından İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/282 Esas sayılı dosyası üzerinden dava açıldığı, mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesi’nin 16/09/2015 tarih, 2015/2066 Esas ve 2015/4466 Karar sayılı ilamı ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesi ile bozulduğu, mahkemece bu kez 28/12/2016 tarih, 2016/275 Esas ve 2016/453 Karar sayılı kararı ile gecikme cezasının ½ tenkisi ile davanın kısmen kabulüne karar verildiği, kararın Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesi’nin 18/06/2020 tarih 2019/3852 Esas ve 2020/1657 Karar sayılı ilamı ile, “davanın reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme sonucu cezai şartta indirim yapılarak sonuca gidilmesinin hatalı olduğu gerekçesi ile tekrar bozulduğu, mahkemesine geri gönderilen dosyada bu kez Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda 12/11/2021 tarih, 2021/399 Esas ve 2021/575 Karar sayılı karar ile davanın reddine karar verildiği, kararın taraflarca temyiz edilmemesi sonucu 25/02/2022 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Anılan dosyadan verilen karar gereğince söz konusu işin davacı yüklenici yanca 200 günde bitirilmesi gerekirken gecikme cezası kesilen 79 günün de eklenmesi ile 924 günde bitirildiği ve davalı yanca davacının hakedişinden kesilen 296.440,97 TL’lik cezai şart alacağı kesintisinin haklı olduğu kesinleşmiştir. Davacı yanca davalı hakkında 29/02/2012 faiz başlangıç tarihli 291.402.87 TL bedelli belge (fatura alacağı) alacağına istinaden İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile 291.402,87 TL asıl alacak ile 98.699,75 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 309.102,62 TL alacağın tahsili çin 20/05/2014 tarihinde ilamsız takip yapıldığı, davalının itirazı üzerine takibin durdurulduğu anlaşılmaktadır.Davacı vekili tarafından icra takibinde talep edilen 98.699,75 TL faiz için 29/04/2022 tarihinde eksik harç ikmal edilmiştir. Yine dosya kapsamından Uygulama İşleri Genel Şartnamesi’nin 41/8.maddesi gereğince kesin hesapların 29/02/2012 tarihinde İdareye teslim edildiği, kesin kabulün 11/08/2012 tarihinde yapıldığı, sözleşmede yazılı olmamasına rağmen hakedişlerden kesilen %3′ lük oran tutarı olan 319.955,80 TL’nin ödenmemesi sonucu davacı yanca başlatılan icra takibine davalı yanca itiraz edildiği, davalının kesin hesap rakamını 319.959,80 TL olarak dikkate aldığı, bu rakamdan 28.556,93 TL’lik ” kesin kabul, kusur ve nefaset noksanı” hesaplandığı, bu rakamın mahsubu sonucu hakediş alacağının 291.402,87 TL olarak bulunduğu, 02/05/2011 tarihli 15 nolu hakediş raporunun davacı yanca 26/04/2011 tarihinde itirazi kayıt ile imzalandığı, 16 nolu kesin hakediş raporunun 15 nolu hakediş raporu ile aynı mahiyet ve tarihi taşımak üzere düzenlendiği, 15 nolu hakediş raporundan kaynaklanan ve 291.398,87 TL nefaset sonrası kesin hesap kesintisi rakamını içermeyen 1.686.673,28 TL alacağın davalı yanca 02/05/2011 tarihinde davacıya ödendiği, davacı yanca İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından yapılan takipte istenilen 291.402,87 TL asıl alacağın da 27/03/2017 tarihinde davacıya ödendiği, inşaat mühendisi …, mali müşavir … ve … tarafından hazırlanan 06/11/2017 tarihli bilirkişi kurul kök raporunda; davacı yanca davalı hakkında 20/06/2014 tarihinde başlatılan ilamsız takipte davalının 291.398,87 TL.lik nefaset sonrası kesin hesap kesintisi rakamını içermeyen 1.686.673,28 TL.’lık davacı alacağını 02/05/2011 tarihinde ödediği, taraflar arasındaki ilişki ticari olduğu için alacağa bu tarihten itibaren reeskont avans faiz oranı uygulanması gerektiği, bu itibarla 02/05/2011 ödeme tarihinden 20/06/2014 takip tarihine kadar ki davacı yanın talep edebileceği reeskont faiz alacağının 128.168.96 TL olduğunun belirtildiği, 14/10/2021 tarihli 1. ek raporda aynı görüşün korunduğu, 19/04/2022 tarihli 2. ek raporda ise, işlemiş faiz alacağının icra takibinde başlatıldığı 29/02/2012 tarihinden icra takip tarihine kadar hesaplandığı, bu miktarın da 93.128,25 TL olarak hesaplandığı anlaşılmaktadır.Bu aşamada taraflar arasındaki uyuşmazlık, işlemiş faiz alacağının işlemeye başladığı tarihin tespiti noksanda toplanmakta olup, uyuşmazlığın çözümü için davacı yanca davalının temerrüde düşürülüp düşürülmediğinin belirlenmesi gerekmektedir.Eser sözleşmesinden doğan borçlarda, yanlar arasında kesin bir vade kararlaştırılmamış ise, borçlunun BK’nın 101. (TBK’nın 117.) maddesi hükmüne uygun şekilde temerrüde düşüldüğü tarihten itibaren temerrüt faizi yürütülebilir. Bu tür bir alacağa temerrüt faizi yürütülebilmesi için muaccel olması yeterli olmayıp, karşı tarafın ayrıca temerrüde düşürülmesi gerekir. Çünkü muaccel bir borcun borçlusu “alacaklının ihtarı ile” mütemerrit olur. İhtar ile amaçlanan, borçludan borcun istenmesi ve ifa olarak onu kabule hazır olunduğunun borçluya bildirilmesidir ( Yargıtay (Kapatılan ) 15. HD:, 04.12.2014 gün, 2014/3880 E., 2014/7043 K. Sayılı kararı). İhtar hem borcun istenmesi hem de alacaklının ifayı kabule hazır olduğunun borçluya bildirmesi sonuçlarını meydana getirir. Bu bakımdan borçluya gönderilecek ihtarda açıkça istenilen para borcunun miktar olarak gösterilmesi ve bunun ödenmesinin istenmesi gerekir. Bu kapsamda yapılan incelemede, dosyada davacı yanca davalıya 26/11/2013 tarihli yazı gönderilerek icra takibinde tahsili istenen alacağın “derhal” ödenmesi talep edilmiş, olup bu ihtarname davalıyı temerrüde düşerecek niteliktedir. O halde, davalı ihtarnamenin kendisine tebliğ edildiği tarih itibariyle temerrüde düşmüş olup, mahkeme kararında, dava konusu alacağın faiz başlangıç tarihine ve bu itibarla miktarına yönelik hatalı şekilde hüküm kurulduğu saptanmıştır. Bu durumda mahkemece; davacı yanca davalıya gönderilen 26/11/2013 tarihli ihtarname nitelikli yazının tebliğ tarihi sorulup, bu şekilde temerrüdün gerçekleştiği tarih belirlendikten sonra, hükme esas kök ve ek raporları düzenleyen bilirkişi kurulundan ek rapor alınarak, yazının davalıya tebliğ edildiği tarihten takip tarihine kadar avans faizi oranı dikkate alınarak işlemiş faiz tutarının hesaplattırılması gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi dosya kapsamına aykırı olmuştur. İİK’nın 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada borçlunun kötüniyetli itiraz etmiş bulunması yasal koşullardan değildir. İnkar tazminatı, aleyhinde yapılan icra kovuşturmasına itiraz edip duran ve işin itirazla çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan ayrı, alacağın likit ve belli olması gerekir. Daha geniş bir açıklama ile borçlu tarafından alacağın gerçek miktarı belli, sabit ve belirlenmek için bütün unsurlar bilinmesi mümkün nitelikle olması yeterlidir. Borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise, alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir.Anılan yasal kuralların ışığında takip konusu alacak değerlendirildiğinde, alacağın varlığı likit olduğundan mahkemece davacı yan lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi isabetli olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun REDDİNE, Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Kısmen KABULÜNE, 2-İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/09/2022 tarih, 2021/231 Esas, 2022/570 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Taraflarca yatırılan istinaf karar harçlarının istek halinde yatırana İADESİNE,5-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 29/12/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.