Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2022/2823 E. 2022/1876 K. 09.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2823
KARAR NO: 2022/1876
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/12/2021
NUMARASI: 2020/622 Esas, 2021/919 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 09/11/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, davacı tarafın davalı taraf ile arasında yazılım hizmet sözleşmesinin imzalandığını, davalı taraf için yazılım sistemi hazırlanmaya başlandığını, tüm edinimlerin yerine getirildiğini, sözleşme bedelinin 650.000,00 TL olduğunu, davalı tarafın 585.000,00 TL tutarındaki yaptığı ödemeler karşılığında aldığı teminat mektuplarını nakde çevirmesi üzerine, icra takibine geçtiklerini, davalının itirazı ile takibin durdurulduğunu belirterek, davanın kabulüne, itirazın iptali ile takibin devamına, alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacı tarafın iddia ettiğini aksine iş bu davanın kesin hükme dayanmadığını, Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurunun halen derdest olduğunu, davacı tarafın yapılan iş ile ilgili hiçbir şeye riayet etmediğini, profesyonellik dışı bir süreç yönettiğini, davaya ve ferilerine itiraz ettiklerini belirterek, davanın ve icra inkar tazminatı talebinin reddine, dava reddedilmezse faiz başlangıcının 19.11.2016 olarak kabul edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davacı ve davalı taraf arasında işin %70’inin tamamladığı konusunda ihtilaf bulunmadığı, bedel ödeme borcunun muaccel olduğundan söz etmenin mümkün olmadığı, davacı tarafın dava dilekçesindeki anlatımından davacının niteliği itibariyle bedel değil tazminat talep ettiği anlaşılmakta ise de huzurdaki bu dava icra takibine sıkı sıkıya bağlı olduğundan ve takibe bağlılık alacağın hem miktarı hem de kaynağı yönünden geçerli olduğundan bu yönde bir araştırma yapılmasının mümkün görülmediği, zira davacı tarafın Vergi Usul Kanununun 229 uncu maddesi kapsamında iş bedelini davalıya fatura ettiği ve takibe de bu fatura üzerinden geçtiği, davada davacının haksız fesih nedeniyle mahrum kaldığı kârın görülmesine imkan olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde, taraflar arasında düzenlenen sözleşme gereğince davacının edimini yerine getirdiğini, ancak mahkemece işin %100’ünün tamamlanmasının doğru anlaşılamadığını, davacı tarafından işbu sözleşme kapsamında yerine getirilmesi gereken her türlü edim doğru şekilde yerine getirildiği halde, iş sahibinin kusuru nedeniyle işin objektif olarak tamamlanması ve iş sahibine teslim edilmesinin mümkün olmaması sebebiyle davacıya yüklenebilecek bir kusurun bulunmadığını, davacı tarafından faturası kesilmiş olan 585.000,00 TL’nin ödenmesinden sonra, iş sahibi tarafından 585.000,00 TL’nin üzerine eklenecek olan son faturayı da içeren ve toplamda 650.000,00 TL tutarında olan (işin tamamına ilişkin bedel karşılığında verilmiş olan) teminat mektuplarının davalı tarafından paraya çevrilmesi neticesinde İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1123 Esas sayılı dava açtıklarını, davanın kabul edilerek itirazın iptali neticesinde paraya çevrilen teminat mektupları karşısında paraya çevrilmiş olan toplam teminat mektubu tutarı olan 650.000,00 TL’nin davalıdan tahsil edildiğini, diğer bir ifadeyle, kesinleşen mahkeme kararıyla da sabit olduğu üzere, tahsil edilen 650.000,00 TL’lik tutarın davada sözü geçen proje kapsamında müvekkilinin yüklenici olarak yerine getirdiği işlerin tamamının ücreti değil, paraya çevrilen teminat mektuplarının karşılığı olduğunu, dolayısıyla davalı tarafından, davacının bir kusuru olmamasına rağmen, tamamlanamamasına sebep olunan proje nedeniyle davacıya 650.000,00 TL değil 585.000,00 TL ödeme yapıldığını, işin tamamının tamamlandığına ilişkin açıklamaların mahkemece doğru şekilde anlaşılamadığını, davacı tarafından yapılması gereken iş tamamen tamamlandığı halde davalı tarafından 65.000,00 TL eksik ödeme yapıldığını, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1123 Esas sayılı kararının Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiğini, davacı tarafından sözleşme kapsamında yerine getirilmesi gereken tüm edimlerin yerine getirildiğini, bu sebeple sözleşme bedelinin tamamını davacının talep etme hakkı bulunduğunu, kasıtlı ve kötü niyetli olarak muhasebe modülünü tamamlatmayan ve davacının sisteme erişimini engelleyen davalı iş sahibinin, bu davranışına rağmen kendi lehine bir sonuç çıkarması ve davacı sözleşme ile belirlenen ücretine hak kazanmadığı gibi bir değerlendirme yapılmasının hukuk düzenince korunamayacağını, Yargıtayca onanarak kesinleşen İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15.02.2018 tarih, 2016/1123 Esas, 2018/135 Karar sayılı gerekçeli kararında, “… firmasının kastı olmaksızın işin tamamlanamadığı, işin gecikmesinde sorumluluğun davalı tarafta olduğunun açıkça tespit edildiği anlaşılmakla birlikte davalı tarafın Sözleşmeyi fesih etme iradesine rağmen davacı tarafın Sözleşme uyarınca işi tamamlama ve süresi içinde teslim etme iradesini açıkça ortaya koyduğu, buna rağmen davalı tarafın yukarıda belirtildiği şekilde Sözleşmeyi Haksız olarak baştan itibaren fesih ederek ödediği bedelleri iade alma talebinin açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu…” denilerek, işin tamamlanmamasında kusurun tamamen davalıda olduğu, müvekkilin işi tamamlama ve süresi içerisinde teslim etme iradesini açıkça göstermesine rağmen davalının kötü niyetli ve haksız şekilde sözleşmeyi feshettiğinin ispat edildiğini, projenin %100 tamamlanamamasının davalının sorumluluğunda olduğunu, davacının edimlerini yerine getirdiğini, projenin tamamlanması ile davacının üzerine düşen sözleşmesel edimlerin yerine getirilmesi kavramlarının mahkemece doğru değerlendirilemediğini, mahkemenin gerekçeli kararındaki hukuki tespitlere herhangi bir itirazlarının bulunmadığını, ancak ilgili hükümlerin somut olaya uygulanmasının hukuken mümkün olmadığını, davacıya 585.000,00 TL ödeme yapıldığının tespit edilmesi halinde bu bakiye tutarın da davacıya ödenmesini, itirazın iptalini, Mahkemenin 65.000,00 TL’lik tutarın niçin ödenmesi gerektiği veya 65.000,00 TL’lik son tutarın ödenmesini hak edecek çalışmanın davacı tarafından yapılıp yapılmadığı konusunda bir araştırma yapılmadığını, mahkemece, dava konusu anlaşılamadığını ve duruşmada beyanlarının tutanağa geçirildiği sırada sehven yargılamanın seyri değiştirilerek tekrar bilirkişiye başvurularak bu şekilde bir rapor alındığını, 27.11.2020 tarihli dava dilekçesinde bakiye sözleşmesel edimin karşılığı olan “14.10.2016 tarih ve … sayılı fatura” bedelinin tahsili için icra takibi açıldığının açıkça belirtildiğini, mahkemenin taleple bağlı olması gerektiğini, mahkemenin davanın haklı görmesi, ancak alacağın hukuki nedenini sözleşme bedeli yerine tazminat olarak değerlendirmesinin davacı sorumluluğunda olmadığını, davayı ıslah etmediklerini ve talep sonucunu değiştirmediklerini, mahkemenin talep sonucundan bağımsız bir hukuki konuyu tartışarak davanın reddine karar vermesinin, başta taleple bağlılık ilkesi olmak üzere usule ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir. Davacı tarafından kalan %30 imalat karşılığı ödenmeyen 65.000,00 TL + KDV = 76.600,00 TL ve işlemiş faiz olmak üzere 117.637,31 TL üzerinden icra takibi yapılmış, davalı tarafça takibe itiraz edilmesi üzerine takibin durmuş olması sebebiyle itirazın iptali talep edilmiştir. Davalı taraf, taraflar arasındaki işin tamamlanmadığını, bedel alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, taraflar arasında sözlü sözleşme gereğince iş’in %70 kısmının tamamlandığı, dava dilekçesinde iş bedeli talep edilmediği, tazminat talep edildiği, itirazın iptali davalarında talebin icra takibine sıkı sıkıya bağlı olduğu, takibe bağlılığının hem alacak miktarını ham de alacağın kaynağına yönelik olduğu, davacı tarafın iş bedelini davalıya fatura ettiği, fatura üzerinden icra takibi başlattığı, davacının haksız fesih nedeniyle mahrum kaldığı karın görülmesine imkanı bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Somut olayda, davacı tarafından yapılan icra takibinde iş bedeli talep edilmiş ise de fesih sonrası işin %30’luk kısmının yüklenici tarafından tamamlanmadığı anlaşılmaktadır. Dairemizin 2019/189 Esas ve 2019/1074 kararında feshin iş sahibi tarafından süresinden önce yapılması sebebiyle haksız fesih niteliğinde olduğu tespit edilmiştir. Bu durumda, davacı iş bedelini talep etmekte ise de, iş sahibinin haksız feshi nedeniyle kalan iş davacı tarafından yapılamadığından, “çoğun içinde az da vardır” ilkesi gereğince, iş bedeli içerisindeki kâr kaybını talep edebilecektir. Mahkemece, kalan işlerin sözleşmenin feshi sonrasında kalan 10 günlük süre içinde tamamlanıp tamamlanamayacağı, tamamlanmayacak ise ne kadar kısmının tamamlanabileceğini tespit ettirip, bu süre içerisinde tamamlanabilecek iş karşılığı elde edilecek iş bedeli içerisindeki yüklenici kârının bilirkişiye hesaplattırılması gerekmektedir. Yüklenicinin kâr kaybının hesabında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 471. maddesi aracılığıyla aynı Kanunun 408. maddesinde düzenlenen kesinti yönteminin uygulanması gerekmektedir. Kesinti yöntemine göre; yüklenicinin işi tamamlayamaması nedeniyle yapmaktan kurtulduğu giderler, yani malzeme ve işçilik giderlerinden yaptığı tasarruf ile bu sürede başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan bilerek kaçındığı yararlar, sözleşme bedelinden düşülmek suretiyle yüklenicinin müspet zarar kapsamındaki kâr kaybı bulunmalıdır. Başka bir deyişle, bu yönteme göre davacı yüklenicinin yapılmayan sözleşme konusu işlerden ötürü mahrum kaldığı kârın hesaplanabilmesi için; yapılmayan işin sözleşmesinin feshi tarihindeki bedeli saptandıktan sonra, bu bedelden yüklenicinin işi tamamlamaması nedeniyle tasarruf ettiği malzeme ve işçilik bedelleri ile genel giderleri, bu süre içinde başka bir iş bulup çalışmışsa elde ettiği kâr, başka bir iş bulmaktan kasten kaçınmışsa elde etmekten kaçındığı kâr-kazanç tespit ettirilip, yapılmayan iş bedelinden çıkartılmak suretiyle bulunan miktarın kâr kaybı olduğu kabul edilecektir. Öte yandan, taraflar arasındaki sözleşme 650.000,00 TL + KDV bedelli olup, götürü bedelli bir sözleşmedir. Götürü bedelli sözleşmelerde yüklenicinin hak ettiği iş bedelinin tespiti için sözleşmeyle yapılması kararlaştırılan toplam işe göre yapılan işin oranı bulunup, bu oran sözleşmede kararlaştırılan toplam iş bedeline oranlanmak suretiyle, yüklenicinin hakettiği iş bedelinin bulunması ve bu bedelden davalı tarafça yapılan ödemeler düşüldükten sonra davacının iş bedeli alacağı veya davalının fazla ödemesi bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir. Mahkemece bilirkişiye yaptırılacak bu iki husustaki tespitten sonra, yüklenicinin isteyebileceği kâr kaybı alacağı bulunup bulunmadığı belirlenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu hususlar üzerinde durulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE, 2-İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/12/2021 tarih, 2020/622 Esas, 2021/919 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE,5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 09/11/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.