Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2022/2682 E. 2023/37 K. 17.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2682
KARAR NO: 2023/37
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/06/2022
NUMARASI: 2022/294 Esas, 2022/605 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 17/01/2023
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili; taraflar arasında, müvekkili tarafından onaylanan tekstil ürünü numunelerin davalı firma tarafından çoğaltılarak müvekkiline satışı hususunda anlaşmaya varıldığını, söz konusu malların davalı tarafından üretilerek Almanya’da müvekkiline teslim edildiğini, müvekkilinin de malların bedelini davalı şirkete ödediğini, teslimi müteakip ekli uzman görüşü raporda ayrıntıları yazılı ayıpların ortaya çıkması üzerine davalıya ayıpların düzeltilmesi için ihbarda bulunulduğunu, davalı şirketin ayıbın yerinde tespiti için bir personelini Almanya’ya gönderdiğini, personelin maldaki ayıpları yerinde gördüğünü ancak ayıplı malların yeniden üretilerek müvekkiline gönderilmesi talebinin davalı tarafından kabul edilmediğini, davalı şirket tarafından kayıtsız kalınması üzerine satılanı geri vermeye hazır olunduğu bildirilerek, sözleşmeden dönme hakkının kullanıldığını, davalı tarafından satışa konu malları iade almak için herhangi bir girişimde bulunulmaması üzerine 42.826,80 Avro zararın ödenmesinin davalı tarafa ihtar edildiğini, sözleşmeyi haklı olarak feshinden kaynaklanan 42.826,80 Avro alacağın fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte tahsil tarihindeki TL karşılığının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili; davacı tarafa teslim edilmiş bir kısım ürünlerde belirlenmiş olan ayıpların açık ayıp niteliğinde olup, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını; üretilen mallarda sözleşmeden dönmeyi gerektirecek nitelikte ve miktarda ayıp bulunmadığını, sadece davacı tarafın katılımı ile gerçekleşen ve müvekkiline katılma imkanı yaratılmadan hazırlanan 25.08.2016 tarihli uzman tespit raporunun da usul ve içerik olarak kabulünün mümkün olmadığını, malların Türkiye’den gönderilmeden önce nihai kontrolünün bizzat davacı taraf temsilcisi tarafından yapıldığını ve ayıpsız olmaları nedeniyle çıkışlarına okey verildiğini, incelenen ürünlerin müvekkili şirket tarafından üretilen ürünler olup olmadığı ispat gerektirmekte olup bu konudaki ispat yükünün hukuken karşı tarafa ait olduğunu, davacı tarafça iddia edilen zarar miktarının fahiş olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece 10/01/2019 tarih, 2016/1174 Esas, 2019/26 Karar sayılı karar ile; dava konusu ürünlerin davacı tarafça bilirkişi incelemesine sunulamadığı, sadece 12 adet ürüne bakılarak davalının imal ettiği ürünlerin ayıplı olduğu sonucuna varılamayacağı, iddia edilen tişörtte ölçü, dikiş, görünüm ve düğme hatalarının açık ayıp olduğu, dava konusu tişörtlerin imalatı bittikten sonra davacıya tesliminden hemen önce, yükleme öncesi davacının kontrol elemanı tarafından kontrol edildiği ve ayıpsız olduğu görülerek davacıya teslim için yüklenmesine onay verildiği ve kabul edildiği, davacının ayıp iddiasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin istinaf talebi üzerine Dairemizin 23/02/2022 tarih ve 2019/1147 Esas, 2022/368 Karar sayılı kararı ile, eserin ayıplı olduğu iddiasının davacı iş sahibi tarafından ispatlanması gerektiği, ancak davacı tarafça ürünlerin yurt dışında olduğu belirtilerek bulunduğu yerde inceleme yaptırılması talep edildiğine göre, bu talebin reddi HMK’nın 27.maddesinde belirtilen hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğinde olduğu; mahkemece, ayıplı olduğu ileri sürülen ürünler üzerinde inceleme yapılmaksızın karar verilmesinin hatalı olduğu; mahkemece, dava konusu ürünlerin tümü üzerinde konusunda uzman bilirkişi aracılığı ile inceleme yaptırılarak, ürünlerde ayıplı imalat bulunup bulunmadığının ve varsa ayıbın ne olduğunun ve kimden kaynaklandığının tespiti; eserin işsahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aynı ölçüde aykırı olup olmadığının belirlenmesi; ayıbın bu derecede olmaması halinde eseri alıkoyup ayıp oranında bedelden indirim isteme hakkı kapsamında ayıbın teslimden sonraki makul süre içerisindeki giderilme bedelinin hesaplanması; ayıbın nitelik ve miktarı nefaset indirimini gerektiriyorsa iş bedelinden ne miktar indirim yapılacağının belirlenmesi; aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere, eserin ücretsiz onarılmasını isteyip isteyemeyeceği hususlarında bilirkişi raporu düzenlettirilmesi; davacı tarafça sözleşmeden dönme hakkının kullanıldığı anlaşılmakla birlikte, bilirkişi tarafından tespit edilecek ayıp miktarı ve niteliğine ve dosya kapsamına göre TBK’nın 475.maddesindeki haklardan hangisinin kullanılmasının uygun olacağının mahkemece değerlendirilerek sonucuna uygun karar verilmesi gerektiği; mahkemece bu hususlar üzerinde durulup değerlendirilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesi ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Dairemizin kaldırma kararı sonrasında yerel mahkemece verilen 30/06/2022 tarih ve 2022/294 esas, 2022/605 karar sayılı kararı ile, eserin ayıplı olduğu iddiasının davacı iş sahibi tarafından ispatlanması gerekmekte olup, ispat yükü kendi üzerinde olan davacı taraf beyan dilekçesinde davaya konu tüm ürünlerin davacı tarafta olmadığına ilişkin beyan dilekçesi sunduğu, bu haliyle ispat yükünü düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190.maddesinde “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” hükmü ve dosya kapsamında yer alan bilgi ve belgelerle de ispat yükü kendi üzerinde olan davacı tarafın davasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; davanın ispat edildiğini, dosyaya fotoğraflar ve ürünler sunulduğunu; sunulan bu deliller ile davalı yanca imal edilen ürünlerin ölçülerinin tolerans dışı, yakalarının tamamen yamuk birbirinden farklı olduğu, etek uçlarında yamukluk ve kol boyutlarında farklılık olduğu, bazı düğmelerin farkı takılıp bazı düğmelerin eksik olduğu, ürünlerde sökükler ve delikler olduğu ortaya konduğunu, gerçek bir ayıp bulunduğunu; ayrıca tarafımızca Türk Borçlar Kanunu’nun ayıp sebebiyle sorumluluk başlıklı 474. Maddesin hükmü çerçevesinde iddiaları kanıtlamak amacıyla uzman bir kişiye inceleme yaptırıldığı, bu uzman kişinin Almanya’ya giderek davaya konu ürünleri yerinde incelediğini; mahkemece dosyaya sunduğu bu delillerin neden dikkate alınmadığı ve iddialarını ispatlayamadığı sonucuna varıldığının anlaşılamadığını; Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 10.11.2016 tarih ve 2015/5127 Esas, 2016/4635 Karar sayılı kararında: “Mahkeme özellikle özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda, tarafın sunduğu uzman görüşünün dava konusuyla ilgili olması halinde mutlaka dikkate almak ve değerlendirmek zorundadır. Bu anlamda alınan bilirkişi raporuna, taraflardan biri, uzman görüşüne dayanmak suretiyle itiraz etmiş ve ve bu itirazlar mahkeme tarafından hiç değerlendirmeye alınmamış ve itirazlar gerekçeli bir şekilde karşılanmamış ise uzman görüşüne dayanan tarafın 6100 sayılı HMK’nın 27., Anayasa’nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenme hakkını ihlal etmiş olabilecektir.” denmek suretiyle uzman görüşünün değerlendirme dışında bırakılamayacağının içtihat haline geldiğini, aynı zamanda uzman görüşünün gerekçeli olarak değerlendirilip tartışılmasını hukuki dinlenilme hakkıyla ilişkilendirdiğini; uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren 6 yıl geçtiği göz önünde bulundurulduğunda, müvekkilinin ayıplı malları bu kadar uzun süre boyuncu muhafaza etmesinin beklenemeyeceğini; müvekkilinin malları sadece davalı tarafından teslim alınabilecek makul süre için elinde bulundurmakla yükümlü olduğunu; emsal Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2002/14617 Esas 2013/3619 Karar; bozma kararından önceki yargılamada, Almanya’da bilirkişi incelemesi yapılması talebinin reddedilmesi de göz önünde bulundurulduğunda, malların saklanmaya devam etmesinin müvekkili için anlamsızlaştığını; binlerce adet malın muhafaza edilmesi durumunda müvekkilinin dava sonucunda elde edeceği faydadan daha fazla mâli kayba uğrayacağını; müvekkilinin, malların da teslim alınmaması üzerine, ihtiyaç sahiplerine bağışlama yolunu seçtiğini; dava konusu malların incelemek için hazır bulundurulması müvekkilinin sorumluluğunda olmadığını; müvekkili tarafından yaptırılan inceleme raporunda, gönderilen malların açıkça ayıplı olduğunun ortaya konduğunu; kararın bu rapor göz önünde bulundurularak ve gerekirse raporu düzenleyen uzman … dinlenerek verilmesi gerektiğini; raporun standartlara uygun olup, bir bilirkişi incelemesinde olması gereken tüm unsurları taşıdığını; mahkeme tarafından uzman görüşü raporu sunan …’in dinlenmesi talebinin reddedildiğini; davaya konu ürünlerin incelenme olasılığının bulunmaması da göz önünde bulundurulduğunda, davayı ispata yönelik doğrudan bilgi sağlayacak uzmanın dinlenmesi gerektiğini; dinlenmemesinin adil yargılanma hakkının ve hukuki dinlenilme hakkının ihlali anlamına geldiğini; mahkemenin sunmuş olduğu uzman raporunu esaslı bir suretle incelemesi, tanıklarının dinlenmesi gerektiğini belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı iş sahibi, davalı ise yüklenicidir. Tarafların, tekstil ürünü numunelerin davalı firma tarafından çoğaltılarak davacıya satışı hususunda anlaştığı, davacı tarafça yapılan işin ayıplı olduğu savunularak, sözleşmeden dönülüp, iş bedelinin iadesinin talep edildiği anlaşılmaktadır. Eser sözleşmesi, iş sahibinin ödemeyi taahhüt ettiği ücret karşılığında yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi ve teslim etmeyi üstlendiği iki taraf için hak doğuran ve borç yükleyen bir sözleşmedir. Eser sözleşmesinde iş sahibinin asli borcu TBK 470.maddesi çerçevesinde meydana getirilen eser karşılığında bir miktar paranın ödenmesi, yüklenicinin borcu ise eseri zamanında ve ayıpsız olarak imal ve teslim etmektir. Eser sözleşmesinde yüklenicinin ayıptan sorumluluğu TBK’nın 474 ile 478. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Yüklenicinin ayıptan sorumlu olabilmesi için eserin iş sahibine teslim edilmesi, eserin ayıplı olması, eserin iş sahibi tarafından kabul edilmemiş olması veya kabul edilmek zorunda olunmaması, eserin iş sahibi tarafından muayene ve ihbar külfetinin yerine getirilmiş olması, eserdeki ayıbın iş sahibinin tutumundan kaynaklanmamış olması ve son olarak ayıplı teslimden doğan hakların süresi içinde kullanılması gerekmektedir. Davacı ürünlerin ayıplı teslim edildiğini iddia ederek, iddialarına ilişkin 25.08.2016 tarihli uzman raporu ve tanık deliline dayanmış; davalı taraf ise süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını, üretilen mallarda sözleşmeden dönmeyi gerektirecek nitelikte ve miktarda ayıp bulunmadığını, malların Türkiye’den gönderilmeden önce nihai kontrolünün davacı temsilcisi tarafından yapıldığını ve ayıpsız olmaları nedeniyle çıkışlarına okey verildiğini belirtmiştir. Eser sözleşmesine dayalı ilişkilerde eserin teslim edildiğini ispatlama yükümlülüğü yüklenicide, eserin ayıplı olduğu iddiası ve bedelin ödendiğini ispatlama yükümlülüğü ise iş sahibindedir.” (bkz.Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 30.05.2013 tarih, 2013/5906 Esas, 2013/3519 Karar sayılı kararı) Dairemiz kararı sonrasında davacı vekili, ayıp ihbarının yapılmasından sonra ayıplı malların teslim alınmasının davalının sorumluluğunda olduğunu, ayıplı malları saklama yükümlülüğü bulunmadığını belirtmiş; istinafında da aynı iddiaları tekrar ederek ürünlerin ihtiyaç sahiplerine bağışlandığını belirtmiştir. Eldeki davada davacı iş sahibi ayıbın varlığını, derecesini ve niteliğini ispatlamak zorundadır. Kural olarak, maddi vakıa niteliğinde bulunan ayıp ihbarının her türlü delille ispatlanması mümkünse de, teknik bir konu olan ürün üzerindeki ayıbın varlığı, derecesi ve niteliği, bilirkişi incelemesini zorunlu kılmaktadır. Davacı tarafça ürünlerin ibraz edilmediği ve bu konuda tanık dinlenmesi mümkün olmadığından, mahkemece, ibraz edilmeyen ürünler yönünden davalı yanca işin eksik ve ayıplı yapıldığı yönündeki iddianın ispatlamadığının kabulü doğru olmuştur. Ancak 21/11/2018 tarihli bilirkişi raporunda ayıplı olduğu iddia edilen ürünlerden 12 adedinin incelenerek açık ayıplı olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, ayıp iddiası ispatlanan 12 adet ürün için davacının talep edebileceği alacak konusunda bilirkişiden ek rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davanın tümden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/06/2022 tarih, 2022/294 Esas, 2022/605 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE,5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 17/01/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.