Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2022/2506 E. 2022/1824 K. 01.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2506
KARAR NO: 2022/1824
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/06/2022
NUMARASI: 2022/103 Esas, 2022/479 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 01/11/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı-karşı davalı vekili, taraflar arasında davalıya ait fabrika ve depo inşaatının kaba inşaat işlerinin yapılması konusunda 26.07.2011 tarihli sözleşmenin düzenlendiğini, inşaat işlerinin süresinin 120 gün olarak kararlaştırıldığını, iş için gerekli kazıya 01.08.2011 tarihinde başlanıp, 16.09.2011 tarihinde de sözleşme konusu temel betonları, prefabrik elemanların soket yuvalarının tamamlanarak bu imalatların prefabrik kısmını yapacak olan diğer yüklenici … firmasına 17.09.2011 tarihinde teslim edildiğini, … firmasının 45 günlük kendi iş programını aksattığını ve inşaat alanını davacıya 17.11.2011 tarihinde teslim ettiğini, yaklaşık 60 gün şantiyede işi tamamlamak üzere beklediğini, şantiye ve ekipman masrafları karşıladığını, hatta … firmasının rahat çalışabilmesini sağlamak için yol tesviye çalışmalarını bilabedel yaptığını, … firmasının çalışmaları sırasında tüm yazılı ve sözlü taleplere rağmen davacının üstlendiği işi tamamlama fırsatının verilmediğini, … firmasının kullandığı 60 gün sürenin, sözleşmedeki süreye eklenmesi gerektiğini, davalı şirket tarafından inşaat alanında hiçbir topoğrafik çalışmanın yapılmadığını, kazı işlemini yapan davacı tarafından davalı iş sahibine projelerde hataların bulunduğunun bildirildiğini, davalının bu olumsuzlukları görmezden geldiğini, işin bir an önce bitirilmesini talep ettiğini, grobeton döktüğünü, izolasyonları tamamladığını, koruma betonlarını yaptığını, demir döşeme işi devam ederken davalının proje ölçülerinde hatalar bulunduğunu kabul edip, yeni ölçümleri imza altına aldığını, müvekkilinin davalı-karşı davacı tarafı kazıdan çıkan toprağın istiflenmesi için bilgilendirdiğini, Tuzla Belediye Başkanlığından gelen yetkililerin, dökümü yapılan topraklar için izin belgesi istediklerini, ancak davalı tarafından gerekli izin belgelerinin alınmaması nedeniyle kazı işlerinin Belediye yetkilileri tarafından bir süreliğine durdurulduğunu, davacının da çabası ile bu izin belgesinin temin edildiğini, kazı işleminin durdurulması nedeniyle davacının büyük bir zaman kaybına uğradığını, Tuzla Belediyesi’nce davacıya kesilen 102.567,00 TL tutarındaki idari para cezasının iptali için İstanbul 9. İdare Mahkemesinin 2011/2226 sayılı dosyasında dava açıldığını, bu davanın olumsuz sonuçlanması halinde davalıya rücu edileceğini, davalıya iş programı gönderilerek bu programın, “Prefabrikçi” olarak tabir edilen grubun programı ile entegre edilmesi için talepte bulunulduğunu, davalının bugüne kadar cevap vermediğini, davalının kazı işlemlerinden sonraki aşamalarda teknik eleman bulundurmadığını, dava konusu projede (asansör çukurlarında, bodrum kat zemin katlarında, B.A. perde katlarında, bina ön cephesi giriş döşeme katlarında, bina içindeki merdiven katlarında) sürekli değişiklikler yapıldığını, tüm bu olumsuzluklara rağmen müvekkilinin sözleşme keşfini tamamladığını, keşif artışı malzemelerinin şantiyede mevcut olduğunu, müvekkilinin bünyesinde çalışan taşeronların parasal ödemelerinin yapıldığını, buna karşılık davalının kazı ve dolgu işlerinden, bodrum kat büyük perdelerinin fiyat farklarından kaynaklanan ödemeleri yapmadığını, davacının üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirdiğini, davalının işe sahip çıkmadığını, projedeki hataları çok geç kabullendiğini, şantiyede farklı işlerde çalışan grupların çalışma tarihlerinin çakışmasını engelleyemediğini, şantiyede teknik eleman bulundurmadığını, kazı çalışmalarının Tuzla Belediyesince durdurulması anında dahi eylemsiz kaldığını, bu sorunun davacının çabasıyla çözümlendiğini, davacı tarafından davalıya keşide edilen 09.05.2012 tarihli ihtarname ile 245.741,64 TL hak ediş alacağının talep edildiğini, bu ihtarnamenin davalıya 14.05.2012 tarihinde tebliğ edildiğini, davalının bu ihtarnameye mesnetsiz cevap verdiğini, davalı yanın 12.01.2012 tarihli ihtarnamesiyle 26.07.2011 tarihli sözleşmenin feshedildiğini belirterek, davanın kabulü ile fesih nedeniyle davacı şirkete ödenmesi gereken 245.741,64-TL’nin 14.05.2012 tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı-karşı davacı vekili, davacı şirketin yükümlendiği işi gereği gibi yapmadığını, hatalı imalatlar ile davalıyı zarara uğrattığını, cari hesap kayıtlarına göre davalının davacı taraftan alacaklı olduğunu, 245.741,64 TL tutarlı bir hakedişin bulunmadığı gibi hangi kalemlere dayalı olduğunun da belirtilmediğini, davalının 26.07.2011 tarihli sözleşme ile, “Hafriyat, temel kazısı, temel izolasyonu, drenaj, kaba inşaat ve bir kısım B.A. işlerini” davacı yükleniciye verdiğini, prefabrike elemanlar işlerinin (kolonlar, çatı kirişleri, aşık elemanları oluk kirişleri vb.) üretim ve montajının ise … Şirketine verildiğini, davacı şirketin yükümlendiği inşaat işlerinin tamamlanma süresinin 120 gün olarak kararlaştırıldığını, davacı şirketin bu süreyi şantiyedeki koşulları bilerek verdiğini, sözleşmenin 2. ve 7. maddelerinde müteahhide ait yükümlülükler arasında planlama ve organizasyon yükümlülüğünün de bulunduğunu, dolayısıyla gecikmeden kaynaklı hataların davalıya yüklenmesinin doğru olmadığını, sözleşmede prefabrik imalatçısı şirketin talep edeceği yol vs. imalatlarını davacının üstlendiği dikkate alındığında bu safhada prefabrik işlerinden haberdar olduğunun anlaşılacağını, dava dilekçesinde davacı taraf … firmasının elektrik, su ve yol yapımlarının bila bedel karşılandığını belirtmiş olmasına karşın sözleşmenin 2. Maddesinde bu hususların davacı yükümlülüğünde olduğunun belirtilmiş olduğunu, sözleşme gereğince, işin keşif bedelinin: 1.414.363,00 TL olduğunu, 29.07.2011 tarihinde davacı yükleniciye 350.000,00 TL avans ödendiğini, 1. Hakediş ödemesinin avans mahsup edilerek ödenmiş olduğunu, 2. Hakediş faturasının da avans mahsup edilerek ödenmiş olduğunu, toplamda 1.577.701,93 TL ödeme yapıldığını, davacı şirketin ödeme güçlüğü ve işçi paralarını ödememesi nedeniyle işi savsaklaması sonucu işin geciktiğini, davalının yükleniciye olan ödemelerini sözleşmeye uygun şekilde yaptığını, buna rağmen davalının her şantiyeye gitmesinde işçilerin alacaklarını alamadığı şikayeti ile karşılaştığını, davacı işçilerin paralarını alamadıkları için işin yürümediğini, gerekli malzemenin satın alınamadığını tespit ettiklerini, davacı alacağına mahsuben 23.12.2011 tarihinde 20.000,00 TL’lik çek ödemesi yapılarak işçi alacaklarının ödenmiş olduğunu, işin gecikmesinin en önemli nedeninin, davacının ödeme güçlüğüne düşmesi olduğunu, sözleşmenin 6. Maddesi gereğince davacı şirketin taahhüdünü kısmen veya tamamen başkasına devredemeyeceğinin ve alt taşeron kullanmayacağının öngörüldüğünü, buna rağmen davacının alt taşeron olarak … İnş. … firmasını alt taşeron olarak kullandığını, ancak bu taşeron da parasını alamadığından Aralık ayının 2. Haftasından itibaren inşaatı terk ettiğini, davacının işi bitiremeyeceğinin anlaşılması üzerine kendisine 12.01.2011 tarihli ihtarnamenin yollanarak işin sözleşmesine uygun tamamlanıp 31.01.2012 tarihinde teslim edilmesinin istendiğini, işin sözleşme gereğince 26.11.2011 tarihinde tamamlanması gerekirken iyi niyetle 31.01.2012 tarihine kadar süre tanındığını, arada 60 günden fazla zamanın bulunduğunu, davacının … şirketi ile yapılan sözleşmeyi bilerek 120 gün süre teklifinde bulunduğunu, sözleşmenin 2. Maddesi gereğince organizasyon ve planlamadan sorumlu olduğunu, gecikmenin … şirketinden kaynaklı olmayıp davacı kaynaklı olduğunu, davacı şirkete yollanan 07.02.2012 tarihli ihtarname ile sözleşmenin 31.01.2012 tarihi itibariyle feshedildiğinin ve inşaatın tüm personel ve teçhizattan ari biçimde teslim edildiğinin belirtildiğini, Tuzla Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/8 D.İş sayılı dosyası ile bir tespit yaptırıldığını, bilirkişi tarafından dosyaya sunulan raporda yapılan, yapılmayan ve ayıplı imalatların tespit edildiğini, bilirkişi raporunda hataların düzeltilmesinin mümkün olmadığının belirtildiğini, davacı şirketin eksik bıraktığı işlerin … Müh. A.Ş.’ye yaptırıldığını, davacı yüklenici tarafça 16.05.2012 tarihli ihtarname ile talep edilen bedelin hangi kalemlerden oluştuğunun bildirilmediğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı-karşı davacı vekili karşı dava dilekçesinde, davalının cari hesap kayıtlarına göre davalı-karşı davacının 87.410,30 TL alacaklı olduğunu, davacının taşıdığını belirterek fatura kestiği ve bedelini de davalıdan tahsil ettiği toprağın aslında taşınmadığının davacının arsasının yanında bulunan ve depo olarak kullanılan arsanın malikinin başvurusu üzerine anlaşıldığını, davalının bu arsa üzerine kalan atık malzemeyi taşımak için 120.593,00 TL ödediğini, Tuzla Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/8 D.İş sayılı dosyası ile bir tespit yaptırıldığını, bilirkişi tarafından tespit edilen eksik ve kusurlu imalatın bedelinin 69.704,00 TL olduğunu, bu bedelin davalı yükleniciden tahsili gerektiğini, sözleşmenin 8. Maddesine göre SGK ödemelerinin davalı yükleniciye ait olduğunu, davalı yüklenici ve alt taşeronu tarafından Aralık 2011 ile sözleşmenin fesholunduğu 31.01.2012 tarihleri arasında işçi çalışmadığı halde işçi bildirimi yapıldığını, davalı-karşı davacı müvekkilinin 12.320,65 TL tutarında SGK borcunun bulunduğunu öğrenmesi üzerine ihtarname ile durumun davacı yükleniciye bildirildiğini, söz konusu rakamın icra yolu ile davacı tarafından 17.09.2012 tarihinde ödendiğini, bunun davacı-karşı davalıdan tahsili gerektiğini, sözleşmenin 17. Maddesinde işin süresinin 120 gün olarak kararlaştırıldığını, gecikme halinde keşif bedelinin %0,1’i oranında günlük cezanın yükleniciden kesileceğinin, bu cezanın toplam bedelinin keşif bedelinin %3’ünü geçemeyeceğinin öngörüldüğünü, 1.414.369,00 TL’nin %3’ü olan 42.430,89 TL gecikme cezasının davalı-karşı davacı yükleniciden talep edildiğini belirterek, 26.07.2011 tarihli sözleşme zımnında davacı-karşı davalıdan cari hesap alacağı, hafriyat dolayısıyla fazla ödenen, ayıplı ve eksik imalat nedeniyle alacak, SGK primleri ve gecikme cezası olarak fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 10.000,00 TL’nin fesih tarihi olan 31.01.2012 tarihinden itibaren ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 27.05.2021 tarihli talep arttırım dilekçesi ile dava değerini 155.314,36-TL’ye çıkarmıştır.Davacı-karşı davalı vekili karşı davaya cevap dilekçesinde, davalı tarafın cari hesap kayıtlarına göre davacı şirketten 87.410,30 TL alacaklı olduğunu iddia ettiğini, ancak taraflar arasındaki ilişkilerin kesilmesi sebebiyle müvekkili şirketin kesin hak edişini yapmadığını, dolayısıyla kayıtlarda böyle bir farkın oluşmasının son derece doğal olduğunu, bugüne kadar yapılmış tüm işler ve ödenen bedeller kıyaslandığında hesabın bu şekilde oluşmayacağını, bu sebeple davalının herhangi bir miktarda alacaklı olduğu yönündeki iddiasını hiçbir şekilde kabul etmediklerini, davalı taraf toprak taşıma bedeli olarak 120.593,00 TL’nin kendilerinden tahsil edildiğini ve bu bedelin müvekkili şirkete ödendiğini iddia ettiğini, davalı tarafından ödenmiş böyle bir bedelin mevcut olmadığını, davalının Tuzla Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012/8 D. İş Sayılı dosyasına dayanarak talep ettiği 69.704,00 TL’nin de hukuken dayanaksız olduğunu, hatalı olarak yapılan bu tespit yerine mahkemece yaptırılacak keşif ve bilirkişi incelemesi neticesinde müvekkili şirketin davalıya ödemesi gereken herhangi bir bedelin bulunmadığının açıkça ortaya çıkacağını, davalının yapmış olduğunu iddia ettiği SGK prim ödemeleri hakkında bilgilerinin bulunmadığını, böyle bir alacağı kabul etmediklerini, davalının karşı davası ile talep ettiği gecikme bedelinin ise tamamen hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, gecikmenin meydana gelmesinde davacının kusurlu olmadığının açıkça ortada olduğunu belirterek, karşı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece 06/07/2021 tarih ve 2014/487 esas, 2021/535 karar sayılı karar ile, asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulü ile 112.883,47-TL alacağın karşı dava tarihi olan 29/11/2012 tarihinden itibaren işleyen ticari avans faizi ile birlikte davacı karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Yerel mahkeme kararına karşı davacı-karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuş, Dairemizin 29/12/2021 tarih ve 2021/2987 esas, 2021/2509 karar sayılı kararı ile, mahkemece, karşı davanın belirsiz alacak olarak açılması ile zamanaşımının kesildiği gerekçesi ile talep arttırım dilekçesine yönelik zamanaşımı itirazının reddine karar verildiği, eser sözleşmelerinde talep edilen alacaklar niteliği itibariyle belirsiz olmayıp, belirlenebilir nitelikte bulunduğundan, karşı dava olarak açılan davanın kısmi dava olduğunun kabulünde zorunluluk bulunduğu, zamanışımı sözleşmenin feshedildiği 31.01.2012 tarihi itibariyle işlemeye başlamış olup, 5 yıllık zamanaşamı süresinin 31.01.2017 tarihi itibariyle dolduğu, karşı davada ıslah bu tarihten sonra 27.05.2021 tarihinde yapıldığından ıslah ile istenen miktarın zamanaşımına uğradığı, bu durumda mahkemece karşı davanın ilk açıldığı miktar olan 10.000,00 TL üzerinden değerlendirilmesi gerektiği, karşı davada 5 kalem alacak talep edilmiş ise de bunlardan hangi kalem için ne miktar talepte bulunulduğu karşı dava dilekçesinde belirtilmediği gibi, mahkemece karşı davacı vekiline hangi kalem için ne miktar talep ettikleri açıklattırılmadığından, mahkemece karşı davacı vekiline hangi talep yönünden ne miktar talepte bulundukları açıklattırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar ve zamanaşımı olgusu dikkate alınmadan karşı davada yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesi ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.Dairemizin kaldırma kararı sonrasında mahkemece yapılan yargılama neticesinde verilen 07/06/2022 tarih ve 2022/103 esas, 2022/479 karar sayılı karar ile, eser sözleşmelerinde talep edilen alacakların niteliği itibariyle belirsiz olmayıp, belirlenebilir nitelikte bulunduğu, karşı dava olarak açılan davanın kısmi dava olduğunun kabulünde zorunluluk bulunduğu, zamanaşımı sözleşmenin feshedildiği 31.01.2012 tarihi itibariyle işlemeye başlamış olduğundan 5 yıllık zamanaşamı süresinin 31.01.2017 tarihi itibariyle dolduğu, karşı davada ıslah bu tarihten sonra 27.05.2021 tarihinde yapıldığından ıslah ile istenen miktarın zamanaşımına uğramış olduğu, karşı davanın ilk açıldığı miktar olan 10.000,00 TL üzerinden değerlendirilme yapılarak cari hesap alacağı olarak talep edilen 2.497,50 TL ile gecikme cezası alacağı olarak kabul edilen 10 TL nin dışlanması ile bakiye 7.492,50 TL üzerinden karşı davanın kabulü gerektiği, ıslah ile artırılan kısmın zamanaşımı nedeni ile reddinin gerektiği, asıl davada davacı karşı davalı yüklenicinin yüksek irtifalı perde için fazladan makina çalıştırma bedelini talep etmesi, ek ve ilave işler ile ilgili diğer talepleri için yapılan incelemede, işverene önceden yapılmış bir talep ve işveren onayının alındığı, herhangi bir belge, proje yönetimine zamanında yapılmış yazılı bir talep, bu işler ile ilgili kanuni yollarla alınmış bir tespit raporunun dava dosyasında bulunmadığı, davacının bu taleplerinin yerinde olmadığı, prefabrik taşeronunun işlerini engellediği hususunun ispat edilemediği, davacı yüklenicinin iş programına uygun olarak taahhüdünü yerine getiremediği, işveren davalı karşı davacının 12.01.2012 tarihinde kendisine gönderdiği ihtarnamesine zamanında cevap vererek işin tamamlanması için bir öneride bulunmadığı, iş programına uygun olarak işin tamamlanması için yükümlülüklerini nasıl yerine getireceğine dair bir yol göstermeyerek temerrüde düştüğü, işverenin işi feshetme ihtarnamesinden önce yüklenicinin işin feshedilme şartlarının oluşmasına sebebiyet verdiği ve sorumluluktan kurtulmak için herhangi bir işlem yapmadığı dikkate alındığında, işverenin 31.01.2012 tarihinde işi tek taraflı olarak feshetmesinin uygun olduğu, taraflar arasındaki sözleşme uyarınca sözleşme bedelinin 1.414.363,00-TL olarak belirlendiği, buna karşın yüklenici …’ın 1.577.701,93-TL (KDV Dahil) bedel aldığı anlaşıldığından asıl davada davacı …’ın alacağının bulunmadığı, davacı-karşı davalının, davalı-karşı davacıdan dava tarihi itibarıyla herhangi bir alacağının bulunmadığı, asıl davada dava konusu ettiği 245.761,64 TL tutarındaki alacak talebinin yerinde olmadığı, asıl davanın reddi gerektiği gerekçeleri ile, asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulü ile 7.492,50 TL alacağın karşı dava tarihi olan 29/11/2012 tarihinden itibaren işleyen ticari avans faizi ile birlikte davacı-karşı davalıdan tahsili ile davalı-karşı davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, karşı davanın ıslah ile artırılan kısmının zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.Davacı – karşı davalı vekili istinaf dilekçesinde, mahkemenin, davalının işi feshetmesinin uygun olduğu sonucuna vardığını, oysa ki davalının kendinden kaynaklanan tüm gecikmelerin ve işin organizasyonu ile ilgili çözemediği problemlerin varlığı ortadayken, tek taraflı beyanıyla davacı şirketi temerrüde düşürmesinin kabul edilemeyeceğini, davalının diğer taşeronlarının müvekkili şirkete yaşattığı gecikmenin dosyadaki tanık beyanlarıyla da doğrulandığını, bilirkişi raporlarında “belgesi olmayan işler sorunu” başlığı altında davacı şirketin davalı için yaptığı ancak bedelini tahsil edemediği işlerin yazılı belgeye dayanmaması nedeniyle uygun olmadığını belirttiklerini, mahkemenin de bu tespiti dayanak alarak davacı şirketin bu alacak kalemlerini hesaplamaya dahil etmediğini, oysa ki bahsi geçen iş kalemlerinin neredeyse tümüne ilişkin faturalar ve müvekkili şirketin hak ediş özetinin 18.12.2017 tarihli dilekçe ekinde dosyaya ibraz edildiğini, düzenlenen 15.01.2012 tarihli hak ediş özeti incelendiğinde, I. 15 No’lu iş kalemi: Taahhüt kapsamı dışında kalan, şantiye içinde ve yollarda mükerrer çalışan iş makineleri gideri (10.000,00 TL), II. 17 No’lu iş kalemi: Verilen elektrik su ve jeneratör bedeli 20 Aralık – 20 Ocak 2012 (12.000,00 TL), III. 18 No’lu iş kalemi: Yüksek irtifalı perdelerin yapımında kullanılan iş makineleri gideri (15.000,00 TL), IV. 19 No’lu iş kalemi: Personelin 45 günlük iş kaybı masrafları (67.500,00 TL) olduğu, ve daha önceki bilirkişi raporlarından birinde de belgesiz işler olarak nitelendirildiğini, 15 ve 18 numaralı iş kalemlerinin belgelendiğini, fatura bedellerinin toplamının 15 ve 18 numaralı iş kalemlerinin toplamına denk geldiğini, hakediş özetinin arka sayfalarında yer alan metraj bildirimlerinde iş kalemlerinin de bu faturalarda yazılı iş kalemleri ile uyumlu olduğunu, teknik bir bilirkişinin de faturadaki işler ile müvekkilin hak edişe yazdığı bu faturaların birbiriyle uyumlu olduğunu ayrıca doğrulayabileceğini, 19 numaralı iş kalemi olan, boşta bekleyen personel için ödenen giderlerin de tanık …ın ifadesiyle 07.09.2015 tarihli celsede doğrulandığını, ancak bu konuda halen bir inceleme yapılmadığını, mahkemenin elektrik ve su giderlerini müvekkili şirkete yüklemesinin son derece hatalı olduğunu, davacı şirketin, (sözleşmenin 12.01.2012 tarihinde haksız olarak feshedilmesinden sonra) 25.01.2012 tarihinde Beykoz … Noterliği’ne yaptırdığı tespitin mevcut olduğunu, “1 adet … A.Ş.’ye ait elektrik trafosunun içi boş olarak bulunduğu, elektrik bağlantısının şu anki durumu ile yapılamayacağı ve asıl yerinden çok uzak bir noktada durduğu, şantiye elektrik ve suyunun … A.Ş. tarafından sağlandığının görüldüğü tespit edilmiştir” denildiğini, davacının 12.01.2012 tarihindeki feshin kendisine tebliğinden sonra (ihtarın tebliğinde geçen süre de dikkate alınarak) şantiyeyi hemen terk edemediğini, şantiyede malzemelerin mevcut olduğunu, davacı şantiyeyi terk edene kadar da müvekkili şirketin elektrik ve suyu kullanıldığını, elektrik ve suyun kullanımının davacı şirketten temin edildiğinin zaten uyuşmazlık konusu olmadığını, zira davalının kendi sunduğu delillerin arasında bile davacının daha önceki dönemlere ilişkin olarak kesmiş olduğu elektrik ve su faturalarının mevcut olduğunu, bu fatura bedelinin talep edilmesinin bilirkişi kök raporunda da haklı görüldüğünü, davacı şirketin şantiyeden çıkışının (fesih ihtarının tebliğinden önce olmayacağına göre) daha da ileri bir tarihte olduğunu ve bu tarihe kadar davacının temin ettiği su ve elektrik kullanıldığı için davacı şirketin de bu bedeli talep etmesinin son derece normal olduğunu, taraflar arasındaki 26.07.2011 tarihli sözleşmenin 2. maddesinin “İşveren’in Yükümlülükleri” adlı alt başlığında açıkça, “işverenin sahaya koyacağı jeneratör ve su deposu gibi işin yapımında gerekecek ekipmandan … bedelsiz olarak faydalanacaktır. Elektrik ve suyun iş sahasına ulaştırılması için geçecek zaman zarfında … kendi elektrik ve su ihtiyacını karşılayacaktır” hükmünün yer aldığını, elektrik ve suyun hiçbir zaman şantiyeye ulaştırılamaması ve bunun için hiçbir çaba gösterilmemesi neticesinde davacı şirketin de haklı olarak şantiye içerisindeki son kullanımlarını davalıya yüklediğini, şantiye içerisindeki trafonun boş olduğu ve davacı şirketin sağladığı elektrik ve suyun kullanıldığı hususunun yukarıda bahsedilen noter tespiti ile de ispatlandığını, davacı şirketin 17 numaralı iş kalemi olan elektrik su ve jeneratör bedellerini talep etmesinin haklı olduğunu, 20 Aralık – 20 Ocak 2012 arasındaki dönemi kapsayacağını, bütün şantiye kapsamında 12.000,00 TL’lik elektrik ve suyun kullanılmasının son derece normal olduğunu, bu hususun teknik bilirkişilerce tetkik edilerek doğrulanabileceğini, bilirkişilerin döküm yerine toprak nakli bedeli olarak davacı şirkete yüklemiş oldukları 120.593,00 TL’ye de daha önce itiraz ettiklerini, tespitin son derece hatalı olup hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı şirket tarafından davalı şirkete istiflenecek toprak dolgu için gerekli bilgiler verilmiş olmasına rağmen davalı şirket tarafından toprak dolgu izinlerinin de alınmadığını, Tuzla Belediyesi’nden gelen yetkililerin dökülen toprakların izin belgesini sorduklarını, davalı şirket tarafından alınması gereken bu izin belgesini ibraz edemediğinden, Tuzla Belediyesi yetkililerince kazının bir süreliğine durdurulduğunu, sonradan Belediye’den bu iznin temin edildiğini, büyük bir zaman kaybı meydana geldiğini, yapılan toplam kazı miktarının 19.400 m3 olduğunu, işin bedelinin 24 TL/m3 olarak sözleşmede belirlendiğini, bilirkişilerin davacı şirketin bir inşaat firması olması nedeniyle toprağı nereye dökeceğini bilmesi gerektiği yönündeki tespitinin de dayanaksız kaldığını, ilgili alanda mülk ve inşaat sahibi olarak izinleri alması gereken tarafın davalı taraf olduğunu, taraflar arasında imzalanan 26.07.2011 tarihli sözleşmenin ilk sayfasında üç ayrı maddede kazı sonucu çıkarılan dolgu için yan arazilerin kiralanması, gerekli izinlerin alınmasının işveren yani davalı şirkete ait olduğunun belirtildiğini, davacının toprağı yanlış yere döktüğü vs gibi suçlamaların davacıya yöneltilmesi ve 120.593,00 TL’lik bu bedelin davacı şirkete yüklenmesinin kabul edilemeyeceğini, mahkeme kararının hatalı olduğunu, Mahkeme’nin Bölge Adliye Mahkemesi kararından önceki 07.06.2021 tarihli gerekçeli kararın sonundaki maddi hatanın da anlaşılamaz nitelikte olduğunu, bu konudaki hatanın son kararda da düzeltilmediğini, Mahkeme tarafından (07.06.2021 tarihli) ilk gerekçeli kararın 9. Sayfasında, Avans ödemesi 262.500,00 TL defterlerde alacak gözükeceğinden hak ediş 1.128.543,46 + 262.500,00 = 1.391.043,46 TL hesaplandıgından, yükleniciye ödenen 1.577.701,93 – 1.391.043,46 = 186.658,47.- TL’nin yüklenici tarafından işverene ödenmesi gerektiği , ilk satırda yer alan 1.128.543,46 TL’nin nereden bulunduğuna ilişkin bir açıklama yapılmadığını, 14.06.2020 tarihli bilirkişi raporunda bu konuda bir hesaplama yapılmışsa da bu hesaplama içinde 87.500,00 TL avansın davacı şirketten düşülmesi gibi bir maddi hata yapıldığı için 1.128.543,46 TL olarak bulunan miktarın zaten hatalı olduğunu, yapılan hesaplamalarda da maddi hataların olduğunu, davacı hak edişi olarak tespit edilen 1.128.543,46 TL eksik olduğu için, bu miktara dayanılarak yapılan son hesaplamanın da hatalı olduğunu, davalı karşı davacının istinaf taleplerini kabul etmediklerini, davalının davasının belirsiz alacak olarak belirtmekte olduğunu ancak kabul edilmesinin mümkün olmadığını belirterek, davalı-karşı davacının istinaf talebinin reddine, mahkemenin aleyhe kararlarının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Davalı-karşı davacı vekili istinafında, mahkemenin hükmüne dayanak gösterilen İstanbul BAM 15. Hukuk Dairesinin 2021/2987 esas ve 2021/2509 karar sayılı kararı ile yeni bambaşka karar vermesi sebebiyle temyiz yolu açık olarak verilmesi gerekirken HMK 353/1-a-6 maddesi gerekçe gösterilerek kesin olarak karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, savunma hakkının kısıtlandığını, usul ve yasaya aykırı istinaf mahkemesi kararına uymak suretiyle verdiği kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, istinaf mahkemesinin davanın esası yönünden karar vermediğini, dosyanın gönderilmesine karar verildiğini, istinaf mahkemesi tarafından mahkemece verilen ilk karar kaldırılarak davanın esasına girilerek bambaşka bir karar verildiği gibi, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağına ve zamanaşımı süresinin dolduğuna dair karar verildiğini, bu kararın niteliği gereği esasa ilişkin olduğunu, temyiz yolu kapatılarak kesin olarak karar verilebilecek karar olmadığını, istinaf mahkemesinin görünürde dosyanın esasına girmeden dosyanın esası hakkında hüküm kurduğunu, davalının savunma hakkının kısıtlandığını, mahkemenin kısmen kabul kararının hukuka aykırı olduğunu, karşı davada alacak kalemlerinin belirlenebilir olmasının mümkün olmadığını, dava dilekçesinin sonuç ve talep kısmında açıkça davanın belirsiz alacak davası olduğunun belirtildiğini, bu nedenle davanın, kısmi dava sayılmasının mümkün olmadığını, son tarihli Yargıtay kararlarının da dava konusu olayla bağlantısının bulunmadığını, davalarının açıkça belirsiz alacak davası niteliğinde olduğunu, taleplerinde fazlaya dair haklar saklı tutulmadığı gibi açıkça davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğu “belirli olmayan alacakların yapılacak keşif ve bilirkişi tetkikatı ile belirlenecek miktar üzerinden artırılmak kaydıyla” ifadesiyle belirtildiğini, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2015 tarihi ve 2013 / 1324 Esas, 2015 / 877 Karar sayılı kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.06.2015 tarihli ve 2015/22-1052 E., 2015/1612 K. sayılı kararı) dava dilekçesinin sonuç ve talep kısmında belirtilen ifadenin HMK md. 107’deki belirsiz alacak davasını işaret etmekte olduğunu, mahkemenin ilk kararında doğru şekilde karar verdiğini, eser sözleşmelerinde talep edilen alacakların niteliği itibariyle belirsiz olmadığı, belirlenebilir nitelikte bulunduğu yolunda hukukumuzda herhangi bir mevzuat hükmünün mevcut olmadığını, HMK’da belirsiz alacak davalarına ilişkin olarak eser sözleşmeleri hakkında herhangi bir istisna düzenlemesinin de yer almadığını, usul ve yasaya aykırı istinaf kararına göre verdiği iş bu istinaf dilekçesine konu kararın ise son derece hatalı olduğunu, HMK md. 107/2 gereğince talep artırım dilekçesiyle talep artırımı yapılıp eksik nispi harç da yatırılarak davanın belirli hale gelen kısma tamamlandığını, belirsiz alacak davasında zamanaşımı, belirsiz alacak davasının başından itibaren duracağından, yerel mahkemenin hatalı kabulünün aksine, işleyen bir zamanaşımının da söz konusu olmadığını belirterek, usul ve yasaya aykırı yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına, asıl davanın reddine, karşı davanın talep artırım dilekçesi doğrultusunda kabülüne karar verilmesi talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir.Taraflar arasında 26.7.2011 tarihli davalıya ait arsa üzerine fabrika ve depo inşaatının kaba işlerini yapılması konusunda sözleşme imzalanmış olup, Asıl davada davacı yüklenici ödenmeyen hakediş bedelininin tahsilini talep etmiş; davalı iş sahibi ise karşı davada cari hesap alacağı, hafriyat nedeniyle fazla ödenen bedel, ayıplı imalatlar bedeli, SGK prim alacağı ve gecikme cezası alacaklarının toplamı olarak 10.000,00 TL’nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.Tuzla Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/8 D.iş sayılı dosyası üzerinden düzenlenen 12/03/2012 tarihli tespit bilirkişi raporunda; inşaatta tespit edilen ve yapılmayan işlerin bedelinin sözleşmesindeki birim fiyatlara göre toplam 69.704,00 TL olarak hesaplandığı bildirilmiştir. Mahkemece iki ayrı bilirkişi heyetinden alınan raporlar arasında çelişki olması üzerine, yeni bilirkişi heyeti oluşturularak alınan 14/06/2020 tarihli 3. Bilirkişi raporunda; davacı-karşı davalı yanın, davalı-karşı davacı yandan dava tarihi itibarıyla herhangi bir alacağının bulunmadığı, bu anlamda dava konusu ettiği 245.761,64 TL tutarındaki alacak talebinin yerinde olmadığı, karşı dava yönünden tespit edilen 186.658,47 TL bedelin yüklenici davacı-karşı davalıdan alınarak iş sahibi davalı-karşı davacıya verilmesi gerektiği belirtilmiş; itirazlar üzerine alınan 14/01/2021 tarihli ek bilirkişi raporunda; kök raporda, 186.658,47 TL’nin yüklenici tarafından iş sahibine ödenmesi gerektiği kanaati belirtilmiş ise de; elektrik ile ilgili harcamaların davacı-karşı davalı uhdesinde olması gerektiği kanaatine varılması nedeni ile bu tutarın 186.658,47-TL + 13.725-TL = 200.383,47-TL olması gerektiği, eğer mahkemece cezai şart alacağı olan 42.430,89-TL’nin de talep edilebileceğine hükmedilmesi halinde, davalı karşı davacı alacağının 200.383,47 TL + 42.430,89-TL = 242.814,36-TL olduğunun hesap edildiği, ancak kök raporda 87.500,00 TL avans ödemesinin mükerrer olarak hesaplara katılması nedeni ile davalı-karşı davacı alacağının 242.814,36TL – 87.500,00 TL = 155.314,36 TL olduğu; mahkemece cezai şart alacağı olan 42.430,89TL’nin de talep edilemeyeceğine hükmedilmesi halinde, davalı-karşı davacı alacağının 155.314,36 TL – 42.430,89TL = 112.883,47 TL olduğu belirtilmiştir. Asıl dava yönünden yapılan değerlendirmede; bilirkişi raporuna göre davacının yapmış olduğu iş bedelinden fazla tahsilat yaptığı belirlendiğinden davanın reddine karar verilmesi yerinde olmuştur.Karşı dava yönünden yapılan değerlendirmede ise; davalı-karşı davacı karşı dava dilekçesindeki taleplerini 10.000,00 TL belirsiz alacak olarak talep ettiğini bildirmiştir. HMK’nın 107. Maddesinde,” (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) (Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” hükmü düzenlenmiştir. Buna göre, belirsiz alacak davası açılabilmesi için, dava konusu edilen alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesinin davacıdan beklenememesi veya imkansız olması ya da karşı tarafın vereceği bilgi veya yapılacak tahkikat sonucu belirlenebilecek durumda olması gerekmektedir. Davalı karşı davacı karşı davasında, davacı-karşı davalıdan olan cari hesap alacağının, hafriyat dolayısıyla fazla ödenen bedelin, ayıplı ve eksik imalat nedeniyle alacağın, SGK primlerinin ve gecikme cezasının tahsilini talep etmekte ve belirsiz alacak olarak olarak fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 10.000,00 TL’nin davacı-karşı davalıdan tahsilini istemektedir. Davalı karşı davacının karşı davadaki talepleri gözetildiğinde, bu taleplerin her birinin miktar ve değerinin belirlenmesi mümkün olduğundan, belirsiz alacak olarak değil, ancak kısmi dava olarak açılmasının mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Eser sözleşmelerinde alacak istemleri TBK’nın 147/6 maddesi gereğince 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Karşı davada davacı taraf 27/05/2021 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini 155.314,36 TL’ye çıkarmıştır. Zamanaşımı sözleşmenin feshedildiği 31.01.2012 tarihi itibariyle işlemeye başlamış olup, 5 yıllık zamanaşamı süresi 31.01.2017 tarihi itibariyle dolmuştur. Karşı davada ıslah bu tarihten sonra 27.05.2021 tarihinde yapıldığından ıslah ile istenen miktar zamanaşımına uğramıştır. Bu durumda, asıl dava değeri olan 10.000,00 TL yönünden inceleme yapılması gerekmektedir. Mahkemece karşı davadaki alacak kalemlerinin her biri için ne miktar talepte bulunduğunun açıklanmasının istenmesi üzerine, karşı davada davacı vekili, davalı tarafından davacıya yapılan fazla ödeme sebebiyle 2.497,50 TL, toprak nakil ve atılması için 2.497,50 TL, eksik iş bedeli olarak 2.497,50 TL, SGK ödemeleri sebebiyle 2.497,50 TL ve cezai şart için de 10,00 TL talep ettiklerini bildirmiştir. Tüm dosya kapsamı ve alınan bilirkişi raporlarına göre, karşı dava yönünden cezai şart koşullarının oluşmadığı ve karşı davacının cari hesap alacağının bulunmadığı sonucuna varılmış, toprak nakil ve atılmasına ilişkin talebinin 2.497,50 TL, eksik iş bedeline ilişkin talebinin 2.497,50 TL ve SGK ödemelerine ilişkin talebinin 2.497,50 TL olmak üzere toplam 7.492,50 TL alacağın kabulüne karar verilmiş olup, mahkemece verilen karar, usul ve yasaya uygun bulunmuştur. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/06/2022 tarih ve 2022/103 Esas, 2022/479 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-Asıl dava için davacı-karşı davalı tarafından istinaf harçları peşin yatırıldığından harç alınmasına YER OLMADIĞINA, 2-Karşı dava için davacı-karşı davalıdan alınması gereken 683,10 TL istinaf karar harcından peşin alınan 171,00 TL’nin mahsubu ile bakiye 512,10 TL istinaf karar harcının davacı-karşı davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 2-Davalı-karşı davacı tarafından istinaf harçları peşin yatırıldığından harç alınmasına YER OLMADIĞINA, 4-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerlerinde BIRAKILMASINA,5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 01/11/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.