Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2022/2284 E. 2022/1825 K. 01.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2284
KARAR NO: 2022/1825
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/12/2017
NUMARASI: 2014/786 Esas, 2017/1116 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 01/11/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, taraflar arasında kısmen götürü bedel inşaat sözleşmesi imzalandığını, sözleşmede müteahhit-davacı kendisini inşaatta kullanılacak malzeme miktarı ile sınırlamış olduğunu, müteahhit kendini kullanılacak malzeme ve yapılacak hafriyat yapımı bakımından sınırlamasının nedenin sözleşmenin imzalanması aşamasında nihai projelerin müteahhite teslim edilmediğini, pazarlıkların davalının sunduğu avam projeleri üzerinden gerçekleştiğini, somut olayda davalının, davacıya sunduğu uygulama projelerinin tatbiki neticesinde ise sözleşmede öngörülen miktarların çok üzerinde malzeme kullanılması gerektiğini, bu fazlalığın davacının eksik hesabı veya basiretsizliğinden kaynaklanmadığını, tamamen davalının sunduğu uygulama projelerinden kaynaklandığını, sözleşmede öngörülen fazla yapılan işlerin bedelinin davalıdan talep edilmesine karşın ödenmediğini, bunun üzerine davacı tarafından Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2008/809 Esas (yeni esas no: 2013/32 bozmadan sonra yeni esas no: 2017/809) sayılı dosyası üzerinden fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 15.000,00 TL alacağının tahsili için dava açtığını, bu davanın İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/32 Esas sayılı dosyası ile birleştirildiğini, bu davada yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde davacının alacağının müteahhitlik kârı da dahil KDV hariç olmak üzere 4.293.882,00 TL olduğunun tespit edildiğini, bu değere davacının fazladan inşaat sahasında kalmak zorunda kalması arasındaki farkı tahsil edememesi, yeni işlere kanalize olmaması nedeniyle yoksun kaldığı kârlar, inşaatı aradaki farkı almadan tamamlaması nedeniyle yüklendiği ek mali külfetten doğan zararının dahil olmadığını, bu nedenlerle davacının sözleşmede öngörülenden fazla yaptığı işlerin bedeli olan 4.278.882,00 TL’nin 15/05/2009 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, eser sözleşmesinde yüklenicinin ücrete ilişkin taleplerinin (5) yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu; dava tarihi itibariyle (5) yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, bu nedenle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı tarafın haksız ücret talebine ilişkin olarak ikame edilen davasının birleşen İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/32 Esas sayılı dosyası üzerinden incelendiğini ve götürü bedel ile akdedilen sözleşmelerde götürü bedeli aşan ücret talebinde bulunulamayacağı gerekçesi ile reddedildiğini, davacının ücret talebinin haksızlığına ilişkin daha önce İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nden verilen 2013/32 esas, 2013/469 Karar sayılı ilamının temyiz incelemesinde olduğunu, aynı dava sebebiyle ilgili devam eden yargılama olduğundan davanın derdestlik sebebi ile reddine karar verilmesini talep ettiklerini, İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nden verilen 2013/32 Esas, 2013/469 Karar sayılı dosyanın bekletici mesele yapılması gerektiğini, karşılık davaya dayanak gösterilen sözleşme uyarınca davalı şirketin, davacı taraftan alacaklı bulunduğunu, cezai şart, ayıplı ve eksik iş bedellerine ilişkin takas mahsup taleplerinin bulunduğunu, götürü bedeli aşan ücret talebinde bulunulamayacağını, teknik şartnamede öngörülen/tahmini iş miktarı olarak belirtilen rakamlarla bağlı olunmayacağını, yüklenicinin öngörülen iş miktarındaki artma ne olursa olsun götürü bedel dışında ücret talebinde bulunulamayacağının açıkça düzenlendiğine göre davanın hukuki dayanağının da bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, taraflar arasında (birleşen dava: 2009/598 Esas) davacı/yüklenici … Ltd. Şti. tarafından, davalı iş sahibi … A.Ş. aleyhine işin yapımı sırasında fazla temel kazısı yapılması ve malzeme kullanılması nedeniyle alacak istemli ana davanın 30/12/2013 tarihinde reddine karar verildiği, bu kararın derecettan geçmek suretiyle kesinleştiği, işbu ek davanın ise 13/05/2014 tarihinde açıldığı dikkate alındığında; davanın açıldığı tarih itibariyle, davacının, davalıdan işin yapımı sırasında fazla temel kazısı yapılması ve malzeme kullanılmasından doğan alacağının bulunmadığı, bu nedenlerle davacının davalı aleyhine işbu davayı açmakta hukuki yararının kalmadığı gerekçesiyle, davacı tarafından davalı aleyhine açılan işbu davanın hukuki yarar kalmadığından HMK. 114/1- h ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; mahkemenin davanın esasını incelemeden davayı usulden reddetmesinin hatalı olduğunu, mahkemenin daha önce davacı tarafından açılan öncü davanın reddine ilişkin kararın şeklen kesinleşmiş olmasına dayandırıldığını, mahkemeye sunulan beyanlarda Yargıtayın kararının açıkça hukuka aykırı olduğunun nedenleri ile ileri sürüldüğünü, bu nedenler incelenmeden davanın şekli anlamda kesin hükme dayanılarak reddine karar verilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, öncü davada, mahkemenin red kararı verdiğini, Yargıtay temyiz incelemesinde kararın bozulduğunu ancak karar düzeltme aşamasında onandığını, Yargıtay karar düzeltme kararı ile mahkeme kararı aynı mahiyette olduğundan, öncü davaya bakan mahkemenin hatalı da olsa onama kararına uyma zorunluluğunun usulen haklı görülebileceğini, ancak bu davada alacağın tamamının dava edilmiş olması ve öncü davaya “kanıt” olarak dayanılmış olması nedeniyle, mahkemenin itirazları inceleyerek buna göre bir karar vermesi gerektiğini, mahkemenin bu şekilde davranması halinde dayandığı olan HMK 303. maddesine de aykırı bir durum teşkil etmeyeceğini, açıkça hukuka aykırı bir karara dayanarak hüküm kurulmuş olmasının davacının adil yargılanma hakkını ortadan kaldırdığını, şekli anlamda kesin hükümden söz edilemeyeceğini, zira davalar aynı sözleşmeye dayansalar dahi miktar ve dava nedeninin olarak farklı gerekçelere dayanmakta olduğunu, mahkemenin kararında dayandığı Yargıtayın karar düzeltme kararının açıkça hukuka aykırı olduğunu, açıkça hukuka aykırılığı ileri sürülen kararın bu niteliği hakkında muhakeme yapılmadan usulden karar verilmesi hatalı olduğunu, taraflar arasında görülen tek bir dava olması halinde hukuken kabul edilebilir olduğunu, ancak bu davada açılan farklı bir dava bulunduğunu, salt usül kurallarına dayanılarak taraflardan birinin haklı talebi incelenmeden karar verilemesinin mümkün olmadığını, bunun için aleyhine karar verilen tarafın açık ve net biçimde kararın neden açıkça hukuka aykırı olduğunu ispat etmesi veya kanunu re’sen uygulamak zorunda olan hakimin bu aykırılığı tespit etmesinin gerekli olduğunu, bu durum tespit edildikten sonra, salt usul kurallarına dayanılarak karar verilmesinin, kanun önünde eşitlik ilkesine, adil yargılanma hakkına aykırı olduğunu, Anayasanın ilkeleri ile usul kuralının yarışmaları halinde önceliğin, adil yargılanma ve eşitlik ilkesine verilmesinin hukukun zorunluluğu olduğunu, Yargıtay karar düzeltme kararının açıkça hukuka aykırı olduğunu, adil bir mahkemenin dava dosyasında yer alan belgeyi davanın bir tarafı için var, diğer tarafı için yok sayamayacağını, Yargıtay karar düzeltme kararında taraflar arasındaki 15.05.2009 tarihli protokolü gerekçesinde davalı lehine kullandığını, kararında davalının protolün 5. Maddesindeki haklarını saklı tuttuğunu ve ibra olmadığını, bu nedenle mahkeme kararının bozulması gerektiğini belirttiğini, bu durumda Yargıtay üyelerinin protokolü görmediğini veya gözden kaçırdığını düşünemeyeceğini, aynı Yargıtay dairesi davacının talebi hakkında önceki kararından dönerek onama kararı verirken davacının itirazi kayıt ileri sürmeden eseri teslim ettiğini gerekçe gösterdiğini, oysa aynı protokün 6. Maddesinde davacının açıkça haklarını saklı tutulduğunu, “İşbu protokol yüklenicinin sözleşme ve bu sözleşmenin eki olarak imzalanan özel teknik şartnameye göre fazladan yaptığını iddia ettiği hafriyat, fazla beton kullanımı ve fazla demir kullanımı ilgili işverenden talep etmeye hakkı olduğunu iddia ettiği meblağdan ve sair talebinden vaz geçtiği anlamına gelmediği gibi, bu hususla ilgili dava hakkını saklı tutar” ifadeleri ile açıkça protokolden sonra açılan davayı tarif ettiğini, Yargıtay karar düzeltme kararı verirken davalı lehine kullandığı maddenin hemen 2 satır altında açıkça yazılı olan maddeyi görmezden geldiğini, aynı belgenin taraflarından biri için kullanılırken, diğer tarafın dava haklarını açıkça saklı tuttuğunu beyan etmesinin fazladan yaptığı işler için delil tespiti yaptırıp bunu davalıya tebliğ ettirmesi ve protolde bu hususu açıkça yazdırmasına rağmen Yargıtayın davacının hakkını saklı tutmadığı için alamayacağı sonucuna ulaşmasının mümkün olmadığını ve bunun fahiş bir hata olduğunu, söz kunusu uyuşmazlıkta Yargıtayın gerekçe yaptığı belge tarihi 15.05.2009, dava tarihi: 01.06.2009 ve resmi teslim tarihi ise 19.07.2010 olduğunu, bu durumda, Yargıtay’ın teslimden önce itirazi kayıt ileri sürülmedi gerekçesinin ya fahiş hata ya da kasıtlı olduğunu, zira protokol, dava tarihi ve dosyaya ibraz edilmiş iş bitirme tutanağının tarihlerinin görülmemiş olmasının imkansız olduğunu, Yargıtayın neye göre davacının haklarını saklı tutmadığı veya itirazi kayıt ileri sürmediğini düşündüğünün belli olmadığını, kaldı ki tüm bunların öncesinde Gebze 3.Asliye Hukuk Mahkemesine 10.11.2008 tarihinde başvurarak fazla yapılan işlerin tespitinin talep edildiğini, mahallinde keşif yapıldığını ve bilirkişi raporu düzenlendiğini, bilirkişi raporunun karşı tarafa tebliğ edildiğini, bunun dahi davacının fazla imalattan haklarını saklı tuttuğunu ve talepkar olduğunu ispatlamaya yetmekte olduğunu ancak Yargıtay’ın bununla yetinmediğini, iş sahibinin eksik işler nedeniyle açtığı dava için verilen yanıtı tahrif ederek sanki bu dava için verilmiş gibi, “yüklenici 10.07.2012 tarihli dilekçesinde eksikliklerin dava devam ederken tamamlandığını beyan etmiş ve teslim sırasında itiraz kaydın da bulunduğunu ileri sürmemiş, dosya kapsamındaki delillerden de süre uzatımı dışında ek ücret istenmediği anlaşılmış olduğundan ” şeklinde, bu dava ile ilgili taleple alakası olmayan beyanları bu davaya ilişkin talep gibi değerlendirerek fahiş hukuk hatası yapıldığını, Yargıtay’ın belgeleri yorumlarken olmayan kelimeyi varmış gibi değerlendirerek kelimeleri sözlük anlamına aykırı olarak değerlendirdiğini, karar düzeltme kararının 3.sayfasında, “Taraflar arasında imzalanan 28.05.2007 tarihli sözleşme mahkemenin de kabulünde olduğu gibi götürü bedelli szöleşmedir. Sözleşmenin konusu, niteliği ve ifa yeri başlıklı 3.maddesine göre “iş; anahtar teslimi esası ile ekli uygulama projeleri ve teknik şartnameye uygun olarak yaklaşık 25.914 m2 kapalı alanlı deponun betonarme + çelik konstrüksiyon olarak inşası” olarak tarif edilmiş, tarif edilen işin yaklaşık olduğuna vurgu yapılmış, sözleşmenin eki olan teknik şartnamenin 12.maddesinde ise; sözleşmede yaklaşık olduğu belirtilen 25.914 m2 inşaat alanı için yaklaşık 50.000 m3 hafriyatın, 18.000 m3 betonun, 1410 ton inşaat demirirnin kullanılacağı öngörülmüştür. Bu durumda sözleşmenin 3. maddesi ve teknik şartnamenin 12. maddesi birlikte değerlendirildiğinde hafriyatın, betonun ve demirin miktarının kesin olarak düzenlendiğinden söz edilemez.” ifadelerine yer verildiğini, oysa teknik şartnamede hiç bir şekilde yaklaşık ibaresi geçmediğini, bunu aşmak için sözleşmede geçen yaklaşık 25.914 m2 ifadesine sarıldığını, inşaat m2’sinin yaklaşık olduğunu, zira işin sonunda 26.124 m2 kapalı alan inşaatı yapıldığını, teknik şartnamede ise hiç bir şekilde yaklaşık ifadesinin kullanılmamakta, bunun yerine öngörü ifadesi kullanılmakta olduğunu, bu tanımlar ışığında 25,914 m2, 26.124 m2 olsa, hafriyat 50.000.m3 yerine 55.000.m3 olsa, 18.000.m3 beton 19.000 m3 olsa, 1410 ton demir 1500 ton olsa; fazlalık nedeniyle öngörünün üstünde sarfiyat gerçekleşmiş olduğundan talep hakkı doğsa da sözleşmede ye alan götürü ifadesi nedeniyle mahkemenin ve Yargıtay’ın davacının talep hakkı yoktur demesinin yine de kabul edilebilir olacağını, ancak bilirkişi raporlarında da açıkça tespit edildiği gibi özellikle hafriyat miktarında fahiş artış olduğunu, 50.000 m3 hafriyat yerine 165.000 m3 hafriyat yapıldığını, bu “yaklaşık” veya “öngörünün” ötesinde olduğunu ve inşaat için sözleşmeden farklı bir kararlaştırma yapıldığını ispatlamakta olduğunu, bilirkişi raporlarında da açıkça tespit edildiği gibi 9.000.000.-TL bedelli eser sözleşmesinde 4.278.882.-TL fazla imalat yapıldığını, iki davanın teknik olarak aynı olmadığını, bu nedenle şekli anlamda kesin hükümden bahsedilemeyeceğini, İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk mahkemesi 2013/32 E. Sayılı dosyası ile birleşen 2009/598 E. Sayılı dava fazla işlerin tespiti ve 15.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline yönelik olduğunu, görülmekte olan davanın, davalıya ait işte 4.278.882.-TL fazla iş yapıldığının sabit olduğu ve bu bedelin tahsili talebinin Haksız zenginleşme ve vekaletsiz iş görme hükümlerine de dayanmakta olduğunu, davacının mal varlığında nedensiz zenginleşme olduğunun açık olduğunu, bu husus değerlendirilmeden farklı nedenlere dayalı davaların şeklen kesin hüküm nedeniyle reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir. Taraflar arasında götürü bedel üzerinden inşaat sözleşmesi imzalanmıştır. Davacı, taraflar arasındaki sözleşmenin davalının sunduğu avam projesi üzerine yapılan pazarlık ile bedel belirlenerek imzalandığını, ancak davalının sunduğu uygulama projesinde tatbiki itibariyle öngörülen miktarın üzerinde malzeme kullanıldığını, fazla yapılan işlerin bedelinin davalı tarafından ödenmemesi sebebiyle İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/32 esas sayılı dosyasında davacının müteahhit kârı dahil KDV hariç olmak üzere 4.293.889,00 TL olduğunun tespit edildiğini, bu hesaplamada davacının inşaat sahasında fazladan kalmak zorunda kalması sebebiyle yeni işlere kanalize olamaması sebebiyle oluşan kâr zararı, inşaatı aradaki fazla farkı alamadan tamamlaması nedeniyle üstlendiği ek külfetten doğan zararların dahil olmadığını, mahkemenin davacı tarafından yapılan fazla iş bedelini tespit etmekle birlikte, işin götürü bedelle anlaşıldığı, bu nedenle fazla iş bedelinin tahsiline karar verilemeyeceği gerekçesi ile reddine karar verildiğini, kararın henüz kesinleşmediğini, binanın 9.000.000,00 TL bedelle yapılması konusunda anlaşıldığını, Yargıtay uygulamalarında işin eksik yapılması halinde yapılan işlerin bedelinin sözleşmenin somut olaya uyarlanarak tamamlanan işin tüm işe oranı kurularak bir bedel ödemesi gerektiğini, somut olayda fazla yapılan işin taraflar arasındaki sözleşme nazara alınarak orantı kurulması ve ona göre bedel belirlenmesi gerektiğinden, davacının sözleşmede öngörülenden fazla yapmak zorunda kaldığı inşaat bedeli olan 4.278.882,00 TL’nin tahsilini talep etmiştir. Davalı, eser sözleşmesinden kaynaklı ücrete ilişkin taleplerin 5 yıllık zamanışımına tabi olduğunu, dava tarihi itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğundan davanın reddine karar verilmesini, İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/32 Esas sayılı dosyası üzerinden davacı taleplerinin incelendiğini, götürü bedel ile akdedilen sözleşmelerde götürü bedeli aşan ücret talebinde bulunulamayacağını belirterek davanın reddini karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, taraflar arasında [birleşen dava: 2009/598 Esas] davacı/yüklenici … Tic. Ltd. Şti. tarafından, davalı iş sahibi … A.Ş. aleyhine işin yapımı sırasında fazla temel kazısı yapılması ve malzeme kullanılması nedeniyle alacak istemli ana davanın 30/12/2013 tarihinde reddine karar verildiğini, bu karar derecettan geçmek suretiyle kesinleştiğini, işbu ek davanın ise 13/05/2014 tarihinde açıldığı dikkate alındığında, davanın açıldığı tarih itibariyle, davacının, davalıdan işin yapımı sırasında fazla temel kazısı yapılması ve malzeme kullanılmasından doğan alacağının bulunmadığı, bu nedenlerle davacının davalı aleyhine işbu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığından davanın usulden reddine karar verilmiştir. İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/32 Esas ve 2013/469 karar sayılı dosyası ile birleşen Kadıköy 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/598 esas sayılı dosyasında; davacı … Tic.Ltd.Şti, davalısı … Lojistik Tic.AŞ olduğu, davacı tarafça, taraflar arasında lojistik depo inşaatı yapımı konusunda anlaşma yapıldığı, Gebze Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/166 D.iş sayılı tespit dosyasıyla sözleşmede ön görülen miktardan fazla yapılan işlerin tespitinin istendiği, alınan raporda, KDV ve müteahhit kârları eklenmeksizin 2.979.296,23 TL olduğunun belirlendiği belirtilerek sözleşmede öngörülenden fazla yapılan işler için fazlaya ilişkin talepleri saklı tutularak 15.000,00 TL’lik kısmının tahsili talep edilmiştir. Mahkemece, talep edilen fazla iş bedellinin, taraflar arasındaki sözleşmenin götürü bedelli olması, davacının yaptığı işlerin götürü bedele dahil işlerden olması sebebiyle reddine karar verilmiştir. Mahkeme kararı temyiz edilmiş, Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 04/02/2016 tarih ve 2015/4986 Esas, 2016/707 Karar sayılı ilamı ile, birleşen 2009/598 esas sayılı dosya için ” .. Götürü bedel dışında iş artışı olarak gerçekleşen bu işlerin bedelinin yapıldığı yılın mahalli piyasa rayiçlerine göre hesaplanması için 2.bent uyarınca yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulundan bu konuda da Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddi karar verilmesi doğru olmamıştır..” gerekçesi ile ilk derece mahkemesinin kararının bozulmasına karar verilmiş; ancak akabinde yapılan karar düzeltme talebi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 10/04/2017 tarih ve 2016/2989 esas, 2017/1630 karar sayılı ilamı ile, taraflar arasında imzalanan 28/05/2007 tarihli sözleşmede işin yaklaşık olduğuna vurgu yapıldığı, sözleşmenin 12.maddesi ve teknik şartname birlikte değerlendirildiğinde hafriyatın, betonun ve demirin miktarının kesin olarak düzenlendiğinden söz edilemeyeceği, birleşen 2009/598 esas sayılı davada yüklenicinin talebinin işin yapımı sırasında fazla temel kazısı yapılması ve malzeme kullanılması nedeniyle alacak istemine ilişkin olduğu, yüklenicinin talebinin 818 sayılı BK’nın 365/II maddesinde düzenlenen götürü bedelin uyarlanması istemine ilişkin olduğu, uyarlama için diğer koşulların yanında edimlerin henüz ifa edilmemiş olması gerektiği, ifada bulunulmakla sözleşmeyi yerine getirme güç ve imkanına sahip olunduğu ve değişen şartlara rağmen borcunu kabul etmiş bulunduğunu ortaya koymuş olduğundan kural olarak sözleşmenin uyarlanmasını talep edemeyeceği, somut olayda birleşen dava davacısı yüklenicinin 10.07.2012 tarihli dilekçesinde eksiklerin dava devam ederken tamamlandığını beyan ettiği ve teslim sırasında ihtirazi kaydı da bulunduğunu ileri sürmemiş, dosya kapsamındaki delillerden de sure uzatım dışında ek ücret istenmediği anlaşılmış olduğundan uyarlama istemesinin mümkün olmadığı, ayrıca işin ayıplı yapılması nedeniyle yeniden yapılmasının da fazla iş olarak nitelendirilemeyeceği, bu nedenle birleşen davada verilen ret kararının dosya kapsamı ve mevcut delillere göre usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle birleşen 2009/598 esas sayılı dosya yönünden hükmün onanmasına karar verilmiştir. Bu durumda, eldeki istinaf incelemesine konu dava dosyasında davacı vekili, 6.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/32 Esas ve 2013/469 karar sayılı dosyası ile birleşen Kadıköy 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/598 esas sayılı dosyasında, fazlaya ilişkin taleplerini saklı tutarak 15.000,00 TL talep etmiş, akabinde eldeki davada bilirkişi raporu doğrultusunda hesaplanan bedel dikkate alınarak bakiye 4.278.882,00 TL’nin tahsilini ek dava olarak talep etmiştir. Asıl dava dosyasında fazlaya ilişkin talepleri saklı tutularak açılmış olup, mahkemece işin götürü bedelli olduğundan ek ücret talebinde bulunulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine dair verdiği karar, Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin temyiz ve karar düzeltme incelemesi neticesinde Onanmak suretiyle kesinleşmiştir. Eldeki dava ek dava niteliğinde olduğundan, mahkemece asıl davanın reddine karar verilerek kesinleşmiş olması sebebiyle, ek olarak açılan davada davacının hukuki yararı bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmuştur. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/12/2017 tarih ve 2014/786 Esas, 2017/1116 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-İstinaf harçları peşin alındığından ayrıca harç alınmasına YER OLMADIĞINA, 3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 01/11/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.