Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2022/2031 E. 2022/1518 K. 28.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2031
KARAR NO: 2022/1518
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/06/2021
NUMARASI: 2021/211 Esas, 2021/493 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 28/09/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, davacının … projelerinde taahhüt işleri yapan… Ticaret Ltd. Şti.’nin ortağı olduğunu, şirketinin üstlenmiş olduğu Tokat, Reşadiye, … Kasabası … projesinin inşaatı sırasında, o tarihte … kasabasında iş yapmakta olan davalılar … ve oğlu … ile bazı taahhüt işlerinde (şantiye kamp sahasına su hattı döşeme ile iletim yolunun iyileştirilmesinde) yardımcı olmaları için anlaşma yaptığını, dava konusu 3 adet senedi düzenleyerek yapacakları iş karşılığında ödenecek paranın teminatını teşkil etmek üzere davalılara verdiğini, davacının ortağı bulunduğu … Ticaret Ltd. Şti.’nin üstlenmiş olduğu … projesi dışında … kasabasında başka herhangi bir iş yapılmadığını, davalılarla bu proje dışında herhangi bir işi veya teması da olmadığını, davalılar davacıların hissedarı bulunduğu … Ticaret Ltd. Şti. ile iş yapacak olmalarına rağmen, bir takım şahsi tereddütleri nedeniyle şirketin senet vermesini istemediklerini, davacı …’nın şahsen düzenleyeceği 3 adet teminat senedini kendilerine vermelerini istediklerini, Hes projesinde üst işvereni (asıl işveren) olan … Ticaret A.Ş.’nin işlerinin gecikmesi riski nedeniyle zor durumda kalan davacı , davalıların teklifini kabul ederek, dava konusu senetleri düzenleyip teminat amaçlı olarak davalılara verdiğini, konusu kalmayan senetlerin iptal edilmesi gerekirken, davalılar davacının teminat için kendilerine verdiği dava konusu senetleri noter vasıtasıyla protesto ettirdiklerini ve tüm bu nedenlerle teminat amaçlı verilmiş 3 adet senet nedeniyle davacıların davalılara borcunun olmadığının tespitini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının iddialarını şahit dışında yazılı delil ve aynı nitelikte delil sunmamasına rağmen mahkemece davalı … lehine düzenlenen kambiyo senedine konu edilen tedbir kararının haksız ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracağını, davacının iddialarının asılsız olduğunu, davacının iş ilişkisine ait sözleşme veya yazılı belge olmadığını ve tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkeme, dava konusunun 3 adet senetten dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin olduğunu, mahkemenin 05/12/2017 tarih 2015/606 esas 2017/1007 karar sayılı karar ile davanın reddine karar verildiğini, davacı vekili tarafından istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 11/03/2021 tarih 2018/1699 esas 2021/516 karar sayılı ilamında; “İlk derece mahkemesi kararında dava ve cevap dilekçesinden başka hiçbir gerekçe bulunmadığı, delil bulunmadığından tek bir cümle ile bahsedilerek gerekçe yazıldığı görülmektedir.Mahkeme davayı nasıl nitelendirdiğini, hangi sübut delilleri aradığını ispat külfetini kime hangi gerekçe ile yüklediğini ve mevcut delilleri nasıl değerlendirdiğini açıklamak zorundadır. Oysa ortada gerekçe taşıyan bir karar bulunmamaktadır. HMK 355. Madde nazara alınarak yasal koşulları ihtiva etmeyen mahkeme kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. ” gerekçesi ile mahkeme kararı kaldırıldığını, kaldırma kararı doğrultusunda yargılamaya devam ettiklerini, dava konusu senetler keşidecisi … lehdarı … olan 30.06.2014 vade tarihli 60.000,00 TL bedelli, vade tarihi 31.08.2014 olan 60.000,00 TL bedelli ve vade tarihi 31.10.2014 tarihi olan 70.000,00 TL bedelli 3 adet senet olduğunu, malen ya da nakden ödeme kaydını içermediği senet metninde teminat senedi olduğuna dair her hangi bir ibare bulunmadığını, kambiyo senetleri soyut borç ikrarı içeren senetler olduğunu, Hukukumuzda soyut borç ikrarı kural olarak geçerli olup soyut borç ikrarında bulunan borçlu karşısında alacaklının alacağın sebebini ispat etmesi kural olarak zorunlu olmadığını, kambiyo senetlerinde soyutluk prensibinin en önemli işlevi ispat açısından kendisini gösterdiğini, bir kambiyo senedi ile borç altına giren kimse, borçlu olmadığını iddia ediyor ise bu hususu ispat etmek yükümlülüğü altına girdiğini, bir kambiyo senedinin bedelsiz olduğu iddia edilmesi sureti ile açılan menfi tespit davasında ispat külfeti davacı borçluya düştüğünü, davacının senet keşide etmesinin altındaki temel ilişkinin taraflar arasındaki şantiye kamp sahasına su hattı döşeme ile iletim yolunun iyileştirilmesi işi olduğunu , geçerli bir borç ilişkisi kapsamında ödeme vasıtası olarak keşide edildiği kabul edilmesi gereken senedin geçerli bir alacak hakkı ihtiva etmediğini, soyut bir borç ikrarı niteliğinde olan bir kambiyo senedi nedeniyle önce borcun sebebini, daha sonra da bu sebebin gerçekleşmediğini yahut geçersizliği ya da teminat olarak verildiğinin davacı tarafça ispatı gerektiğini, davacı vekili tanık deliline dayandığını, …”‘ün tanık olarak dinlenilmesini talep etmiş ise de 6100 sayılı HMK’nun 200/1. fıkrası gereğince; bir hakkın doğumu amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri 2.500,00 TL’yi (01.01.2011-02.12.2016 tarihleri arası için 2.500.00 TL,2017 yılı için 2.590,00 TL) geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerektiğini, 2. fıkraya göre, senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakatı ve 6100 sayılı HMK’nun 203. maddesinde sayılan istisnalar varsa tanık dinlenebileceğini, menfi tespit davasına konu senet tutarların her biri senetle ispat sınırının üzerinde kaldığından 6100 sayılı HMK’nun 203. maddesinde sayılan istisnalar mevcut olmadığı gibi davalı vekili davacının tanık dinletme talebine muvafakat etmediğinden tanıkla ispat olanağı bulunmadığını, ispat yükünün davacı da olduğu anlaşılmış ve ispat edilemeyen davanın reddine karar vermiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde, menfi tespit davası, HMK’da sayılan, bir hak ya da hukuki ilişkinin var olmadığının tespiti için açılan bir dava olduğunu, Menfi tespit davasında kural olarak ispat yükü davacı üzerinde olduğunu, ancak davacı borçlu dava konusu borcun mevcut olmadığını iddia eder ve mahkemeden böyle bir alacağın mevcut olmadığının tespitini isterse, bu halde davalı alacaklı alacağın varlığını ispatla yükümlü olduğunu, “(…)Menfi tespit davasında borçlu borçlanma iradesi bulunmadığını borcun varlığını inkar ediyor ise ispat yükü alacaklıya düşer.(…)” ispat yükü davalı olduğundan mahkemenin kararı hatalı olduğunu, kıymetli evrak,senedin tanzimine sebep olan asıl borç ilişkisinin (temel ilişki) senetten anlaşılmasına imkan bulunmayan kıymetli evrak olduğunu, mücerret senetler bir temel münasebete dayanmayan senetler olmadığını, bu temel münasebet genellikle herhangi bir akit olacağını, senet bu hukuki muameleden doğan alacağı ihtiva etmekte olduğunu ancak senetle, söz konusu hukuki münasebet arasında bir bağ yahut kader birliği kurulmadığını, bu nedenle senede bakarak alttaki münasebetin ne olduğunun tespiti mümkün olmadığını, dolayısıyla, herhangi bir ihtilaf halinde, hamil davasını sadece bu kıymetli evraka dayandırabileceğini, temelde yatan asıl borç ilişkinin varlığını ve mahiyetini ispat zorunda olmadığını, geçerli bir temel münasebetin bulunmadığının veya buna ilişkin def’ilerin dermeyanı ve ispatı meselesi borçluya yüklendiğini, bu prensibin en üst seviyede uygulandığı senetler, kambiyo senetleri olduğunu, lakin yukarıda teferruatlıca değinilen “sebepten soyutluk” ilkesi bu ilkeden istifade etme imkanı olan kişinin / alacaklının kambiyo senedinin tanzim edilme nedeni ile ilgili açıklama yapması (ta’lil), senedin keşide edilmesine neden olan hukuki ilişkiyi ferden tayin ederek belirtmesi halinde şüphesiz kullanılamayacağını, Yargıtay’ın da bu hususla ilgili istikrar kazanmış pek çok içtihadı bulunduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2001/15-520 K. 2001/553 T. 27.6.2001, davalılar vekilinin, mahkemenin 05.04.2016 tarihli 2 numaralı celsesinde; “…Müvekkilim … ile Davacı arasında bir ev alışverişi hususunda iş ilişkisi meydana gelmiştir…” diyerek uyuşmazlığa konu olan kambiyo senetlerinin temelinde yatan borç ilişkisi hakkında doğrudan doğruya bir açıklama yaptığını, davalı alacaklı kambiyo taahhüdünün dayanmış olduğu hukuki münasebet hakkında açıklamada bulunmuş ve her ne kadar bu duruma karşı çıksa da senedi ta’lil ettiğini, davalı vekili, açıklamanın kendileri için bağlayıcı olmadığını ve duruşma zaptına eksik olarak geçtiğini beyan etse de hiçbir suretle bu beyan hukuken geçerli ve tatmin edici bir savunma olarak kabul edilemeyeceğini, davalı vekilinin “eksik” olarak nitelendirdiği beyanının tamamına dosya arasında bulunan dilekçelerde yer verildiğini, yine davalı lehine bir durumun zuhur etmesine imkan olmadığını ispatladığını, taraflar arasında herhangi bir gayrimenkul satışı işleminin gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit edilmesi olduğunu, yapılacak olan inceleme ve değerlendirme neticesinde ise ulaşılacak sonuç, taraflar arasında herhangi bir satış işleminin yapılmadığı olacağını, mahkemenin “Gerekçeli Karar” başlığı taşıyan ve tarafımıza tebliğ edilen evrakında yukarıda bahsi geçen bu hususa dair en ufak bir açıklama, irdeleme yapılmamış salt kalıplaşmış, soyut kabullere ve uygulamalara değinilmekle iktifa edildiğini, yargılamanın akıbetini derinden etkileyecek nitelikte olan bu husus görmezden gelindiğini, mahkemenin tesis ettiği hükmün hukuka uyarlık göstermediğini, “(…)senedin ta’lili (nedeni illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir halde ispat yükümlülüğü yer değiştirdiğini, senedi ta’lil eden iddiasını kanıtlama yükümlülüğü altına gireceğini, Mal kaydı bulunan bonoda borçlu alacaklıdan mal almadığı iddia, alacaklı da borçluya mal vermediğini kabul ederse, borçlu iddiasını ispatlamış olacağını, bedelin ücret olarak verildiğini, iddiasını alacaklı lehtarın ispatlanması gerektiğini, Menfi tespit davasında borçlu borçlanma iradesi bulunmadığını borcun varlığını inkar ediyor ise ispat yükü alacaklıya düşeceğini, alacaklı alacağını kayıtsız şartsız borç ikrarı içeren bono ile ispatlayabilir.(…)”, davalıların yargılamanın başından itibaren beyanlar tutarsızlığın ve çelişkinin göstergesi olduğunu, belirterek mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı iş sahibi davalı yüklenicidir. Davacı vekili müvekkilinin üstlendiği Hes projesi inşaatı sırasında iş yapmakta olan davacıların şantiye kamp sahasına su hattı döşeme ve iletim yolu iyileştirilmesi konusunda yardımcı olmaları için anlaşma yaptıklarını ve dava konusu 3 senedi düzenleyerek yapacakları iş karşılığında ödenecek paranın teminatı olmak üzere davalılara verdiklerini, ancak davalıların herhangi bir iş yapmadıklarını, senetlerin karşılıksız kaldığını belirterek toplam 190.000,00 TL tutarlı teminat amaçlı verilmiş 3 adet senet nedeniyle davacının davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiş, davalılar vekili cevabında müvekkillerin hiçbir zaman söylenen işi yapmadıklarını, bahsedilen iş ilişkisinde olmaların mümkün olmadığını, lehine senet düzenlenen …’in 2009 yılından beri İstanbul’da sigortalı olarak çalıştığını, diğer davalınında belediye başkanı olduğunu, senetlerin teminat senedi olmadığını, aralarında yazılı sözleşme veya belge bulunmadığını, senetleri protesto ettirdiklerini buna itiraz etmeyen davasının sonrasında dava açtığını belirterek davanın reddine talep etmiş, davalı vekili 05.04.2016 tarihli duruşmada cevap dilekçesinde müvekkili ile davacı arasında bir iş ilişkisini olmadığını ileri sürmediklerini, sadece dava dilekçesinde ileri sürelen iş ilişkinin olmadığını ileri sürdüklerini, müvekkili … ile davacı arasında bir ev alışverişi hususunda iş ilişkisi meydana geldiğini belirtmiş, davacı vekili ise taraflar arasında ev alım satım ilişkisinin bulunmadığını beyan etmiş, mahkemece kambiyo senedi soyut borcu ikrarı niteliğinde olduğunu HMK 203 maddesinde istisnalar mevcut olacağı gibi davalı vekilince davacının tanık dinletme muvafakat edilmediğinden tanıkla ispat olunamadığı, davalı vekilinin duruşmadaki beyanı ile senedin talil olduğu ispat yükü yer değiştiği iddiasında bulunulmuş ise de 22.06.2021 tarihli celsede beyanını açıklatıldığı ve ispat yükünün davacıda olduğu anlaşıldığı gerekçeleri ile ispat edilemeyen davanın reddine karar vermiştir. Mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1). Bonoda şekil şartları TTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir (Poroy,R.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları 11. Bası, İstanbul 1989, s. 237 vd.). Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehtarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ). Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır. Dosya kapsamına göre davacı tarafından davalılara bir kısım işlerin yaptırılması amacıyla iş yaptırıldığında bedel ödenmek üzere 3 adet teminat senedi verildiği ileri sürülmüşse de dosya kapsamındaki bonoların incelenmesinde teminat kaydının bulunmadığı, dolayısiyle senetlerin teminat senedi niteliğinde olmadığı anlaşılmaktadır. 05.04.2016 tarihli duruşmada davalı vekili senetlerin dava dilekçesinde ileri sürülen nedenle değil, … ile davacı arasında ev alışverişi savunmuş bu durumda senedin düzenleme sebebi talili niteliğinde olup, davalı vekili ileri sürdüğü sebebe ilişkin ispat yükünü üzerine almıştır. Her ne kadar 22.06.2021 tarihli celsede ev satışının mevcut olmadığını belirterek önceki beyanına dönmüş ise de, davalı vekili somut bir sebep göstermediğinden son beyanına itibar edilmemiştir. Davalı vekilince ev satışı mevcut olmadığı bildirildiği gibi buna ilişkin delillerde sunulmamıştır. Bu durumda davacı tarafından davalı … adına düzenlenen bonoların kalşılıksız kaldığı anlaşılmaktadır. O halde davanın … yönünden kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Öte yandan diğer davalı …’in senetlerde lehdar yada ciranta olarak yer almadığından bu davalı hakkında davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi gerekirken esas yönünden davanın ispatlanmadığı gerekçesi ile reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK’nın 353/1-b-2. bendi gereğince kaldırılarak, davalı …’e yönelik açılan borçlu olmadığının tespitine ilişkin davanın kabulüne, davalı …’e yönelik açılan davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;A)1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KISMEN KABULÜNE, 2-İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/06/2021 tarih ve 2021/211 Esas, 2021/493 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3- Davacının davalı …’e yönelik açılan KABULÜ ile, 30.06.2014 vade tarihli 60.000,00 TL bedelli senet, 31.08.2016 tarihli 60.000,00 TL bedelli senet ve 31.10.2014 vade tarihli 70.000,00 TL bedelli kambiyo senedinden dolayı borçlu olmadığının tespitine, 4-Davacının davalı …’e yönelik açılan menfi tespit davasında davalının pasif husumeti bulunmaması sebebiyle davanın reddine,B) İLK DERECE YARGILAMASI YÖNÜNDEN 1-Alınması gereken 12.978,9‬0 TL nispi karar ve ilam harcından davacı tarafça peşin olarak yatırılan 27,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 12.951,2‬0 TL harcın davalılardan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 2- Davacı tarafından yapılan 27,70 TL peşin harç, 27,70 TL başvurma harcı, 392,00 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 447,4‬0 TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, 3-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 29.500,00 TL vekâlet ücretinin davalılardan alınarak davacıya VERİLMESİNE, 4-Davalı … kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 9.200,00 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde yatıran tarafa İADESİNE, C) İSTİNAF İNCELEMESİ YÖNÜNDEN 1-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının hüküm kesinleştiğinde ve istek halinde kendisine İADESİNE, 2-Davacı tarafından yapılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davalılardan alınarak davacı tarafa VERİLMESİNE, 3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 28/09/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.