Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2022/1855 E. 2022/1742 K. 19.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1855
KARAR NO: 2022/1742
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/09/2021
NUMARASI: 2019/31 Esas, 2021/727 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 19/10/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine kararın Dairemizce kaldırılması akabinde, mahkemece yeni esasa kaydedilen dosyada davanın reddine dair verilen karara karşı davacı yanca istinaf talebinde bulunulmuştur. Davacılar vekili, taraflar arasında düzenlenen 30/05/2006 ve 22/02/2007 tarihli sözleşmeler gereğince müvekkilinin Bolu/Dörtdivan ve Edirne-İstanbul otoyolu …Mevkiinde dinlenme tesisleri inşa ettiğini, işletme aşamasına geçildiğinde davalı şirket yetkilileri ve çalışanlarının silahlı adamlarıyla gelerek tesisi ele geçirip müvekkilini dışarı attığını, bu konuda suç duyurusunda bulunulmasına rağmen takipsizlik kararı verildiğini, bu süreçte müvekkilinin dolandırıldığını, kendisinden zorla senetler alındığını, iflas ettiğini ve hastaneye kaldırılarak zorla hayata döndürüldüğünü ileri sürerek, inşaat bedeli, cezai şart, iş yerinde kalan malların bedeli, müvekkilinin yaptığı ödemeler ve harcamalar nedeniyle davalının malvarlığında meydana gelen haksız artıştan kaynaklanan bedel, çalıştırılan işçilerin SGK bedelleri, müvekkili adına tahakkuk eden vergi borçları, müvekkilinin haksız el çektirilmesi ile ilgili ticari zararı ve kâr mahrumiyeti gibi maddi alacaklarının öncelikle belirsiz alacak olarak kabulüne, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde ise şimdilik 1.000,00 TL’nin kısmi alacak olarak tahsiline, davacı …’ün haksız uygulamalar nedeniyle iflas etmesi, sağlığını kaybetmesi ve uğradığı manevi zarar nedeniyle 100.000,00 TL olmak üzere toplam 101.000,00 TL bedelin davalıdan işgal tarihi itibariyle ticari faiziyle tahsiline ve adli müzaharete karar verilmesini talep ve dava etmiş, mahkemenin 05/03/2015 tarihli ara kararı ile adli müzaheret talebinin reddine karar verilip eksik harcın tamamlanması için süre verilmesi üzerine davacı vekili 22/05/2017 tarihli dilekçesinde; ıslah anlamına gelmemek üzere 500.000,00 USD (20/09/2013 itibariyle 986.000,00 TL) cezai şart, 200.000,00 TL inşaat bedeli alacağı, 10.000,00 TL haksız el çektirme nedeniyle kalan malların bedeli ve 10.000,00 TL kâr mahrumiyeti yönünden talepte bulunduklarını ve harç eksiğini tamamladıklarını bildirmiştir. Davalı vekili, belirsiz alacak davası açılamayacağını, manevi zararın şartlarının oluşmadığını ve TBK’nın 72. Maddesine göre 2 yıllık zamanaşımı süresinin 01/11/2009 itibariyle dolduğunu, taraflar arasındaki sözleşmenin karşılıklı fesih iradesi ile 01/11/2007 tarihinde feshedildiğini, fesihnamenin tarafların özgür iradeleri ile düzenlendiğini, ayrıca tarafların sözleşmeden kaynaklanan taleplerinin haksız ve mesnetsiz olduğunu, 30/05/2016 tarihli sözleşme gereğince tesislerdeki her türlü ürün temini, vergi, resim, harçlar, personel ücretleri, SGK ödemeleri ve benzeri giderlerin davacıya ait olduğunu, aynı hususun 22/02/2007 tarihli sözleşme için de geçerli olduğunu, her iki sözleşmeye konu tesislerin yapım bedelleri ve tüm yükümlülüklerin davacıya ait olup müvekkili şirketten talep edilemeyeceğini, sunulan faturalarda müvekkili şirketin adının dahi geçmediğini, müvekkili şirketin üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiğinden cezai şart istenemeyeceğini, ayrıca sözleşme süresi sonunda veya sözleşmenin herhangi bir sebeple müvekkili tarafından feshedilmesi halinde davacı şirketin inşaata ilişkin yaptığı hiç bir harcamayı hiç bir surette talep etmeyeceğini taahhüt ettiğini, bu taleplerin kabulünün mümkün olmadığını savunarak davanın zaman aşımı ve esas yönünden reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece 21/03/2018 tarihli karar ile, davacılardan Şirket yönünden maddi tazminat istemi ile ilgili davanın 1 yıllık hakdüşürücü süre geçtikten sonra açılmış olması nedeniyle reddine, davacılardan … yönünden manevi tazminat istemi ile ilgili davanın koşulları ispatlanamadığından reddine karar verilmiştir. Davacılar vekili 19/07/2018 tarihli istinaf dilekçesi ile, gerekçeli kararda korkutmanın sona erdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde dava açıldığının dikkate alınmadığını, davanın sanıkların İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2012/15 Esas ve 2013/35 Karar sayılı dosyası nedeniyle hapse girdikten sonra süresinde açıldığını, korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan sözleşmenin onanmış sayılmasının tazminat hakkını ortadan kaldırmayacağını, dosya kapsamında davayı ispatlayacak nitelikte ve çeşitlilikte delillerin mevcut olduğunu, tespit ve keşif yapılıp bilirkişi raporu alınarak ispatlanabileceğini, bu hususlar değerlendirilmeden taleplerin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalı vekili 19/07/2018 tarihli istinaf dilekçesi ile, davacı tarafın 22/05/2017 tarihli dilekçesinde 500.000,00 USD cezai şart, 200.000,00 TL inşaat bedeli, 10.000,00 TL haksız el çektirme nedeniyle kalan malların değeri ve 10.000,00 TL kar mahrumiyeti olmak üzere toplam 500.000,00 USD cezai şart ve 220.000,00 TL maddi tazminat ile davacı … tarafından ise 100.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunduğunu, mahkemece taleplerin tümünün reddedildiğini, davanın esastan reddedilmesi nedeniyle müvekkili şirket lehine nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, buna rağmen 2.180,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Dairemizin 22/01/2019 tarih, 2018/1605 Esas, 2019/79 Karar sayılı kararı ile, somut olayda, davacı tarafından her iki sözleşmeye dayalı alacak iddiasında bulunulduğu, mahkemece sadece fesihname üzerinde durularak fesihnamenin düzenlendiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine karar verildiği, oysa 01/11/2007 tarihli fesihname ile, sadece 22/02/2007 tarihli sözleşmenin feshinin kararlaştırıldığı, taraflar arasında düzenlenen ve davacının 500.000,00 USD cezai şart talebine konu düzenlemenin yer aldığı 30/05/2006 tarihli sözleşmenin fesihname kapsamında bulunmadığının belirlendiği, bu durumda, mahkemece 30/05/2006 tarihli sözleşme ve bu sözleşmeye dayalı talepler konusunda hiç değerlendirme yapılmaksızın sadece 22/02/2007 tarihli sözleşmenin feshini düzenleyen fesihname üzerinde durularak yazılı şekilde karar verilmesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Mahkemece 29/09/2021 tarihli karar ile, taraflar arasında düzenlenen 01/11/2007 tarihli fesihname ile; 22/02/2007 tarihinde imzalanan sözleşmenin tarafların karşılıklı fesih, irade ve beyanları ile feshedildiği, tüm hukuki sonuçları ile ortadan kaldırıldığı, davacı … Şirketi’in borçlarından kendisinin sorumlu olacağı yönünde düzenleme yapıldığı, bu fesihnamenin davacıya tehditle ve zorla imzalattırıldığına sair somut ve inandırıcı bir delil bulunmadığı, bu nedenle davacının 22/02/2007 tarihli sözleşmeye göre yolun iki tarafına yapılması planlanan tesis inşaatı ile ilgili herhangi bir zarar ve ziyan talebinde bulunulamayacağı anlaşılmakla, bu talepler yönünden davanın reddinin gerektiği, taraflar arasında düzenlenen 30/05/2006 tarihli sözleşme ile; mülkiyeti işletme sahibine ait olan Gümüşova-Gerede otoyolu üzerindeki tesisisin işletilmesi ile ilgili yapılan düzenlemedeki 500.000,00 USD cezai şart bedeli talebi ile ilgili yapılan incelemede; bu sözleşmede davalının mevcut tesisinin işletilmesi işinin davacıya verildiği, sözleşmede belirtilen edimlerin kısmen veya tamamen yerine getirilmediği ve sözleşmeden cayıldığı takdirde 500.000,00 USD cezai şartın ödenmesinin karara bağlandığının anlaşıldığı, ancak davacı tarafından sözleşmede belirtilen edimlerin (bu edimler net cirodan davalıya sözleşmede belirtilen oranda ödeme yapmak olarak belirlenmiştir) tam olarak yerine getirildiğini ispatlayamadığı, davalı tarafın edimi ise mevcut tesisin davacıya teslimi olup, sözleşmeye göre teslim ettiği, bu sözleşmeye göre de davalının sözleşmeyi her zaman feshedebileceğinin düzenlendiği, davacının sözleşme konusu tesisi kendisinin terk ettiği, zorla çıkarıldığı hususunu ispatlayamadığı, bu durumda sözleşmeye konu yeri terk eden ve sözleşmeye göre davalıya ciro üzerinden belirlenen oranda ödemesi gereken tutarları ödediğini ispatlayamayan davacının bu sözleşmeden dolayı cezai şart isteyemeyeceği, davacı şahıs yönünden, davalının davacı tarafın kişilik haklarına saldırıda bulunulduğuna ilişkin dosyada yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığı, bu nedenle manevi tazminat talebinin de şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacılar vekili 31/12/2021 tarihli istinaf dilekçesiyle, 30/05/2006 tarihli sözleşmenin taraflar arasında yürürlükte iken davalı tarafın zorla müvekkilini tesisten atmasıyla fiilen imkansız hale geldiğini, dinlenen tüm tanık beyanlarıyla da bu durumun sabit olduğunu, bu sözleşmeye göre haksız fesihten kaynaklı harcını ödedikleri 500.000,00 USD cezai şart alacakları ve yine harcını ödedikleri ve fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttukları ıslah anlamına gelmeyen ve davanın açıklaması niteliğinde verilen 22/05/2017 tarihli dilekçelerinde belirttikleri fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL kar mahrumiyeti ve tesiste o tarihlerde müvekkili tarafından satılmak üzere bırakılmış, ancak defterler ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde tespit edilebilecek ,yine fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL olarak talep ettikleri şekerleme ve hediyelik eşya alacaklarının mevcut olduğunu, yanlar arasında imzalanan 22/02/2007 tarihli sözleşmenin 01/11/2007 tarihli fesihname ile feshedildiğini, her iki sözleşmeye dayalı alacak iddiaları olmasına rağmen ilk derece mahkemesi kararının istinaf bozma kapsamında sadece 30/05/2006 tarihli sözleşmeyle ilgili olduğundan delillerin bu kapsamda incelendiğini, 30/05/2006 tarihli sözleşmenin müvekkilinin haksız olarak işten el çektirilmesiyle fiilen feshedilmek zorunda kalındığını, bu gerçeği doğrulayan tanık ifadelerinin aleyhlerine değerlendirildiğini, talimat ifadeleriyle dinlenen tanıklarının lehlerine ifade vermesine karşılık, mahkemece gerekçeli kararda davacının edimlerini yerine getirmediğinden bahsedildiğini, oysa davacının edimlerini yerine getiremediğini, çünkü müvekkilinin tesislerden atıldığını, bu nedenle en azından bu sözleşmeye dayalı 500.000,00 USD cezai şartın ödenmesi gerektiğini, Gerede Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013/210 Soruşturma sayılı evrakından 2013/619 Karar sayılı dosyasından davalı şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmişse de, bu dosyalarda bulunan tüm sanık, müşteki ve tanık anlatımları değerlendirildiğinde, bir zorlama, tehdit, tesislerden atma vakıasının varlığının inkar edilemeyecek şekilde bariz olduğunu, ancak mahkemece dosyanın aleyhlerine değerlendirildiğini, davalı şirketin 2006-2007 yılı ticari defterlerinin sunulmadığını, mahkemece davalıya asıl davalarının konusu olan 2006-2007 tarihleri arasındaki defterlerin ibrazı için süre verilmediğini, mahkemece aldırılan 01/06/2020 tarihli bilirkişi raporunun sonuç kısmında; müvekkilinin 500.000,00 USD karşılığı 986.000,00 TL cezai şart alacağına , 8.238.061,28 TL kar mahrumiyeti alacağına, 1.972.924,55 TL stoktaki malların bedeli, 22/02/2007 tarihli sözleşme kapsamında 2.258.853,36 TL inşaat bedeline hak kazandığının, mahkeme tarafından 30/05/2006 tarihli sözleşme kapsamında oluşan maddi zarar olduğu yönünde karar verilmesi halinde, davacı şirketin ticari defter kayıtlarına istinaden;177.068,59 TL vergi borcu (gecikme zammı hariç) ve 328.060,05 TL SGK prim borcu (gecikme zammı hariç) nun bulunduğunun belirtildiğini, dosyada lehe zararlarını tam karşılamasa da 2 rapor olmasına karşılık heyet olarak inceleme istedikleri 3.raporun 2 kişilik tanzim edildiğini ve tüm bunlarla çelişkili tamamen yoruma dayalı ve taraflı tespitlerde bulunulduğunu ve mahkeme bu rapora göre hüküm kurulduğunu, dosyadaki tüm delilleri, incelemeleri ve maddi gerçeği çarpıtan 03/06/2021 tarihli bu raporda, dosyadaki tüm delillerle, istinaf bozma kapsamı da alt üst ederek takdiri mahkemeye aittir denilerek tüm alacak kalemlerini tek tek sonlandırıcı yoruma dayalı bir rapor tanzimine gidildiğini, mahkemece raporlar arasındaki çelişki giderilmeden hüküm tesis edildiğini, bilirkişilerce amacı konusu ve düzenlenme biçimi farklı olan iki sözleşmenin birmiş kabul edilip davalı yanca tek bir sözleşme için fesihname belgesi sunulmuş olmasına rağmen bunu her iki sözleşme için de yorumlanmasının hatalı olduğunu, fesihnamenin müvekkilinin imzasını içermediğini, delil niteliğinde dosyaya sunulan belgenin aslının ibraz edilmemesi halinde ”belgenin muteber ”sayılmayacağını, dolayısıyla geçerli delil olarak o delille menfaat beklentisi içerisinde olan lehine hüküm kurulmayacağını, fesih beyanının bir an için geçerli olduğu kabul edilse dahi, bu fesih beyanında tek sözleşme zikredilmesine rağmen iki sözleşme için de haksız ve hukuka aykırı yorumun mümkün olamayacağını, davalı borçlunun sözleşme gereği kendine düşen edimleri yerine getirmediğini, bu nedenle cezai şart alacaklarının dosyada önceki bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi müvekkilinin hakkı olduğunu, istinaf kapsamında değerlendirilmesi gereken hususun, 30/05/2016 tarihli sözleşmenin karşılıklı bir irade beyanıyla feshedilmemiş olduğunu, dosyada bulunan tüm delillerden de anlaşılacağı üzere davalı tarafın zorlaması, zorla işten el çektirmesiyle fiilen sözleşmenin yürütülmesinin imkansız hale geldiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacılar yüklenici, davalı ise iş sahibidir. Eldeki istinaf incelemesine konu davada taraflar arasında düzenlenmiş, konuları farklı iki ayrı sözleşme bulunmaktadır. Bu sözleşmelerden biri işletme ve kâr paylaşımı, diğeri ise inşaat yapımı ve işletilmesine ilişkindir. Taraflar arasında düzenlenen 30/05/2006 tarihli sözleşme ile; mülkiyeti işletme sahibine ait olan Gümüşova- Gerede otoyolu üzerinde bulunan Dörtdivan Dinlenme Tesisleri’nde bulunan kamyoncu parkı dahil akaryakıt istasyonu ve içindeki market hariç olmak üzere dinlenme tesisinin işletmeciliğinin 5 yıl süre ile cironun bir kısmının işletme sahibine ödenmesi karşılığında işletmeci tarafından işletilmesi kararlaştırılmıştır. Yine taraflar arasında düzenlenen 22/02/2007 tarihli sözleşmede ise; Gümüşova-Gerede yolu üzerinde Dörtdivan Mevkiinde yolun Ankara ve İstanbul istikametinde olmak üzere karşılıklı 2 adet B tipi otoyol hizmet tesislerinin inşası ve işletilmesi, inşaata ilişkin bütün işlemlerin … adına yapılması, inşaat bedeli, malzemeler ve tüm masraflar, vergi resim ve harçlar ve tüm maddi yükümlülüklerin … tarafından karşılanması, sözleşmenin süresinden önce başka bir sebeple sona ermesi halinde … yaptığı harcamaların ancak %70’ini geri alacağı, sözleşmenin 4. maddesine göre, inşaatın bitiminden itibaren tesislerin … tarafından işletileceği, …’nun süre boyunca cirodan %20 pay alacağı, 6.7. ve 9. maddelerinde; sözleşmenin belirli şartlarda davalı tarafından tek taraflı feshedebileceği haller düzenlenmiş olup, sözleşmenin 15.maddesinde; “işbu sözleşmenin yukarıda ayrıca ve açıkça belirtilen sebeplerle yada başkaca herhangi bir sebeple … tarafından feshedilmesi halinde, … Gıda, hangi ad altında ne olursa olsun hiçbir talepte bulunmayacağını beyan, kabul ve taahhüt eder. Sözleşmenin … tarafından haksız suretle feshedilmesi yada … tarafından haklı sebeple feshi halinde, … Gıda …’nun uğramış olduğu zarar ve ziyanın yanında ayrıca 250.000,00 USD cezai şart ödeyeceğini beyan, kabul ve taahhüt eder.” düzenlemelerinin olduğu anlaşılmaktadır. 12.maddede ise, …’nın sözleşme süresi sonunda proje kapsamındaki inşaat vs için yapılacak harcamalara ilişkin her ne ad altında olursa olsun hiç bir talepte bulunmayacağı kararlaştırılmıştır. Dosyada mevcut taraflar arasında düzenlenen 01/11/2007 tarihli fesihname ile, taraflar arasında 22/02/2007 tarihinde imzalanan sözleşmenin tarafların karşılıklı fesih irade ve beyanları ile feshedildiği, tüm hukuki sonuçları ile ortadan kalkacağı, … Ltd. Şti’ nin borçlarından kendisinin sorumlu olacağı; bu borçlar sebebiyle … Ltd. Şti.’nin sorumlu olmayacağı düzenlenmiştir. Müşteki-davacı … ile müşteki … tarafından, şüpheliler …, … ve davalı şirket yetkilisi … aleyhinde olay tarihinde Dörtdivan İlçesi’nde bulunan … Dinlenme Tesislerini işlettikleri, müştekilerin tesislerinin ellerinden zorla alındığı ve kendilerine yönelik tehdit iddiasında bulunulduğu iddiasıyla 07/12/2007 tarihinde Gerede C.Başsavcılığı’na şikayet dilekçesi verildiği, dilekçenin Gerede C.Başsavcılığı’nın 2007/2505 nosuna kaydedildiği, yapılan soruşturma sonunda şüpheli … hakkında müşteki …’e yönelik silahla tehdit ve hakaret suçlarından Gerede Asliye Ceza Mahkemesi’ne 11/02/2009 tarih, 2009/73 Karar sayılı karar ile kamu davası açıldığı, sair iddialara ilişkin ise kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilmediğinin anlaşıldığı, bu karar sonrası müştekilerce BİMER’ e başvuru sonucu şüphelilerden …’ün suç işleme amacıyla örgüt kurma suçundan yargılandığı İstanbul C.Başsavcılığı’na müracaat ile şüphelilerden örgüt kurma ve bu örgüt faaliyeti çerçevesinde silahla tehdit, yağma eylemlerinden dolayı şikayetçi olmaları üzerine çeşitli C.Başsavcılıklarından Gerede C.Başsavcılığı’na yetkisizlik kararı ile dosyaların gönderildiği, İstanbul C.Başsavcılığı’nca 10/09/2012 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile suç işleme amacıyla örgüt kurma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş sair iddialar ile ilgili olarak 10/09/2012 tarih ve 2012/370 Karar sayılı karar ile Gerede ÇC.Başcılığı’na yetkisizlik kararı verildiği, müştekilerin 2012 yılı içerisinde yaptıkları tüm müracaatların Gerede C.Başsavcılığında birleştirilerek tek dosya üzerinden yürütüldüğü, müştekilerin tüm müracaatlarının aynı mahiyette olup, 2007 yılında meydana gelen olayın Gerede C.Başsavcılığı’nın 2007/2505 nolu dosyasından verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yanlış olduğunun değerlendirildiği, Gerede C.Başsavcılığı’nın aynı konuya ilişkin olarak daha önceden verilmiş bir kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar bulunması nedeniyle CMK’nın 172/2.maddesi uyarınca kovuşturma olanağı bulunmadığı gerekçesiyle 06/11/2012 tarih, 2012/1114 sayılı karar ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği anlaşılmaktadır.Bu karara itiraz edilmesi üzerine Düzce Ağır Ceza Mahkemesi’nin 17/01/2013 tarih, 2013/49 D.İş sayılı kararı ile yeni sunulan delilerin toplanması amacıyla kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırıldığı, soruşturma sırasında dinlenen tanık …’ün beyanında; davacı … ile davalı şirket yetkilisi … arasındaki çekişmeden haberdar olmadığını ifade ettiği, davacı tanığı …’in beyanında; müştekinin Çorludaki … tesislerinin elektrik tesisatını çektiğini, bu nedenle Çorludaki teseslerde bulunduğunu, Çorlu daki tesislerde bulunduğu esanada şüpheli …’ün adamları ile kalabalık bir şekilde geldiğini, tesiste çalışanların hepsini silah zoruyla dışarı çıkardıklarını, siylah çekenlerin … ve … olduğunu, Gerede tesislerinde de aynı olayın olduğunu beyan ettiği, diğer tanık …’na ise kimlik ve adres bilgilerine ulaşılamadığı, soruşturma sonunda 01/05/2013 tarih,2013/619 Karar sayılı karar ile; dinlenen tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı gereğince; soruşturmanın hiçbir aşamasında ileri sürülmeyip ancak kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itiraz sırasında hangi olaylara ve ne şekilde tanık oldukları açıklanmayan, bu zamana kadar neden bildirilmedikleri anlaşılamayan buna rağmen dinlenilen tanıkların da beyanlarının yeni bir delil niteliği taşımadığı gerekçesiyle Düzce Ağır Ceza Mahkemesi’nin 24/04/2009 tarih, 2009/348 D.İş sayılı kararı ile kesinleşen Gerede C.Başsavcılığı’nın 2007/2505 soruşturma sayılı dosyasından verilen 11/02/2009 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar ile ilgili olarak yeniden değerlendirme olanağı bulunmadığından şüpheliler hakkında ” kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına” dair karar verildiği tespit edilmiştir. Davacı müşteki vekilince bu karara itiraz edilmesi üzerine, Düzce 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29/07/2013 tarih, 2013/790 D.iş sayılı kararı ile; şikayetçinin iddialarının yeterince araştırıldığı, iddialarını destekleyecek nitelikte ileri sürdüğü delillerin toplandığı, iddiaya konu olayın yeterince irdelendiği ve soruşturma sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, bu karara karşı verilen itiraz dilekçesinde ileri sürülen, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olay ve delillerin verilen kararın değiştirilmesini ve kaldırılmasını gerektirecek kuvvette olmadığı, bu haliyle kamu davasının açılması için yeterli nedenlerin bulunmadığı, verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılması sonrasında toplanan delillerin Gerede İlçesi’nde yaşandığı iddia edilen olaylara değil, Çorlu’da yaşandığı iddia edilen olaylara ait olduğu gerekçesiyle itirazın reddine dair kesin olarak karar verildiği anlaşılmaktadır. Yapılan bu açıklamalar ışığında mahkemece toplanan deliller, duruşmada dinlenen tanık beyanları, hazırlık soruşturması ve bu soruşturmalar sırasında toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda mahkemece Dairemizin kaldırma kararında yaptığı tespitler doğrultusunda, taraflar arasında imzalanan ve imzası inkar edilmeyen 01/11/2017 tarihli “Fesihname” belgesi gereğince 22/02/2007 tarihli sözleşmenin tarafların karşılıklı irade ve beyanları ile feshedildiği, bu fesihname ile sözleşmenin tüm hukuki sonuçlarıyla ortadan kaltığı, davacının borçlarından kendisinin sorumlu olduğu, bu borçlar nedeniyle davalı şirketin sorumluluğunun bulunmadığı ve fesihnamenin de tarafların özgür irade ve beyanlarıyla imzalandığı, yukarıda açıklanan hazırlık soruşturması sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar ve bu dosyadaki maddi vakıalar gereğince fesihnamenin sakat irade ile korkutma sonucu, zorla ve tehditle imzalattırıldığı yönündeki iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle 22/02/2007 tarihli sözleşme kapsamında talep edilen inşaat bedeli yönünden davanın reddine karar verilmesi isabetli olmuştur.Davacı yanın 30/05/2006 tarihli sözleşme kapsamında talep ettiği alacaklardan cezai şart yönünden yapılan incelemede; Sözleşmenin “Cezai Şart” başlıklı 5.maddesinde; taraflar sözleşme konusu edimleri kısmen veya tamamen yerine getirmediği ve sözleşmeden caydığı takdirde 500.000,00 USD tutarında cezai bedeli diğer tarafın talebi üzerine derhal ödeyecektir.” hükmü düzenlenmiştir. Sözleşmenin “Sözleşme Konusu” başlıklı 2. Maddesinde; sözleşmenin konusu; mülkiyeti işletme sahibine ait olan Gümüşova-Gerede Otoyolu üzerinde bulunan Dörtdivan Dinlenme Tesisleri içerisinde bulunan kamyoncu parkı dahil, akaryakıt istasyonu ve içindeki market olmak üzere dinlenme tesisinin işletmeciliğini 5 yıl süre ile sözleşmenin imzalanma tarihinden itibaren 01/06/2006- 31/12/2006 tarihleri arası günlük cironun %20’sinin, 01/01/2007-30/07/2006 arası dönem için günlük cironun %15’inin, sonraki 6 aylık süreçte yine cironun %20’sinin, takip eden 6 aylık süreçte %15’inin, devam eden dönemlerde de, sıralı şekilde değişen oranlarda ilk 6 ay Haziran-Aralık döneminde cironun %20’sinin, sonraki 6 ayda cironun %15’inin işletme sahibine ödenmesi karşılığı işletmeci tarafından işletilmesi olarak belirlendiği görülmektedir. Davalı, davacının sözleşme ile üstlendiği cirodan belirlenen payın kendisine ödenmediğini ileri sürmüş, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddeleri uyarınca davacı bu edimini yerine getirdiğini yazılı belgelerle ispatlayamamıştır. Sözleşmenin “Sözleşmenin Feshi ” başlıklı 6.maddesinde; “..işletme sahibi hiç bir ihtar veya ihbara gereke olmaksızın sözleşmeyi her zaman tek taraflı olarak feshedebilir. Ayrıca işletmecinin sözleşme koşullarını yerine getirmemesi halinde de ihtara gerek kalmaksızın derhal feshedilecektir. ..” şeklinde fesih koşulları açıklanmıştır. Olayda, davacı sözleşmenin 2.maddesi gereğince üstlendiği cirodan davalıya pay verme edimini yerine getirdiğini yazılı olarak ispatlamadığından sözleşmenin davalı yanca haklı olarak feshedildiğinin kabulü gerekmektedir. O halde, mahkemece bu gerekçeyle sözleşmenin davalı yanca haklı olarak feshedildiği kabul edilerek davacının cezai şart talebinin reddine karar verilmesi sözleşme maddelerine uygun bulunmuştur. Davacı yanın 30/05/2006 tarihli sözleşme kapsamında talep ettiği alacaklardan kar mahrumiyeti yönünden yapılan incelemede; yukarıda açıklandığı üzere sözleşme davalı yanca haklı olarak feshedildiğinden ve davacının tesisten tehdit ve silahlı baskın sonucu çıkartıldığı, böylece zorla işten el çektirilmesi suretiyle sözleşmenin fiilen yürütülmesinin imkansız hale geldiği yönündeki iddiası yazılı delilerle ispatlanamadığından ve hazırlık soruşturması sonucunda verilen kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar ile hazırlık soruşturmasındaki delillerin de değerlendirilmesi suretiyle mahkemece davacı yanın kar mahrumiyeti talebinin reddine karar verilmesi isabetli olmuştur. Davacı yanın 30/05/2006 tarihli sözleşme kapsamında talep ettiği alacaklardan iş yerinde kalan malların bedeli yönünden yapılan incelemede; davacının bu talebinin haklı görülebilmesi için, 30/05/2006 tarihli sözleşmenin sona ermesinden sonra, davacının iş yerinde bulunan bir takım mallarını geri almasının davalı tarafından engellenmiş olması gerekmektedir. Ancak dava dosyasına davacı tarafın bu iddiasını ispatlayacak mahiyette yazılı bir delil sunulamamış, hazırlık soruşturması sırasında da davacının tesisten zorla çıkarıldığına ilişkin bir delile ulaşılamamıştır. Kaldı ki dosyada bulunan 01/06/2020 tarihli mali bilirkişi raporunda; davacı tarafın ticari defterlerinde fesih tarihi itibariyle stokta olan malların tutarının ve stoklarda görünen malların sözleşme konusu iş yerine ait olup olmadığının, ticari defter ve kayıtlarında bilançoda kayıtlı maddi varlıkların sözleşme konusu iş yerinde kullanılıp kullanılmadığının tespitinin yapılamadığı bildirilmiştir. O halde mahkemece bu gerekçelerle davacı yanın bu talebinin de reddine karar verilmesi dosya kapsamına uygun olmuştur. Davacı …’ün manevi tazminat talebi yönünden yapılan incelemede; zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı, kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir. Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir (bkz. Yargıtay 6.HD., 22.06.2022 tarih, 2021/4727 E.,2022/3546 K. Sayılı kararı). Anılan Yargıtay kararı ışığında somut olayda; davacı, sözleşmelerin davalı yanca tehdit ile ve zorla, silahlı baskın sonucu feshedildiğini, bu nedenle kişilik hakkının zarar gördüğünü ileri sürerek bu hukuka aykırı haksız eylem nedeniyle manevi tazminat talebinde bulunmuş ise de; davacı bu iddiasını gerek hazırlık soruşturmasında, gerekse eldeki davanın yargılaması sırasında ispatlayamadığından mahkemece yasal koşulları oluşmayan davacının manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmuştur. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 29/09/2021 tarih ve 2019/31 Esas, 2021/727 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-Alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından peşin alınan 59,30 TL’nin mahsubu ile bakiye 21,40 TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 19/10/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.