Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2022/1394 E. 2023/549 K. 10.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1394
KARAR NO: 2023/549
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/12/2021
NUMARASI: 2018/1157 Esas, 2021/997 Karar
DAVANIN KONUSU: Tenfiz
KARAR TARİHİ: 10/05/2023
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, taraflar arasında 18 Haziran 2012 tarihli kalsiyum amonyum nitrat ve amonyum nitrat ile nitrik asit tesisi üretimi için tesis inşasına ilişkin bir sözleşme imzalandığını, sözleşme uyarınca kararlaştırılan inşaat ve sair edimlerin bedelinin 140.750.000 Euro olduğunu, sözleşmenin 21.1 maddesi uyarınca tarafların bu sözleşmeden ve bu sözleşme ile ilgili olarak aralarında çıkacak tüm anlaşmazlıkları öncelikle üst düzey yöneticilerinin karşılıklı görüşmeleri ile çözmeyi ve bir tarafın açık ve yazılı olarak sulh görüşmesi talep etmesinin üzerinden bir ay geçtiği halde taraflar herhangi bir mutabakata varılmaması halinde sözleşmenin 21.2. maddesinde düzenlenen tahkim şartının geçerli olacağı, münhasıran ve kesin olarak Zürih şehrinde bulunan bir tahkim mahkemesi kanalıyla anlaşmazlık tarihinde geçerli ICC Tahkim Yönetmeliğine göre atanmış 3 (üç) adet tahkim hakimi tarafından ve anlaşmazlık tarihinde geçerli ICC Tahkim Yönetmeliği uyarınca çözümleneceğinin kararlaştırıdığını, 11 Mayıs 2016 tarihinde davacı tarafın davalıya karşı Milletlerarası Ticaret Odası nezdinde bir tahkim davası ikame ettiğini, tahkim davasının konusunun, sözleşme kapsamında tesisin devir tesliminin gerçekleştiğinin tespiti ile bunun sonucunda muaccel hale gelen son taksit tutarının ödenmesi, davalı tarafından gecikme iddiasıyla haksız biçimde paraya çevrilen banka teminatı tutarlarının iadesi, davalı tarafından ortak deneme çalışması kapsamında hak ettiğini iddia ettiği prim alacağı için haksız biçimde paraya çevrilen banka teminatı tutarının iadesi ve davalı tarafından davacıya ortak deneme çalışmasından doğan prim alacağının ödenmesi ile varlığı ikrar edilip de davacıya ödenmemiş tutarların ödenmesi talepleri olduğunu, davalı tarafta tahkim davası kapsamında davacı şirkete karşı bir karşı dava açtığını, hakem heyetinin 23 Ağustos 2018 tarihinde karar tesis ettiğini, davalının yasal süresi içerisinde karara karşı iptal davası açmaması sebebiyle kesinleştiğini, tahkim hakem kararının kesinleşmiş olması sebebiyle tarafları açısından bağlayıcı hale geldiğini, hakem kararının bir eda hükmü içermekte olduğunu ve davalının malvarlığının bulunduğu Türkiye’de hüküm doğurabilmesi için tenfiz edilmesi gerektiğini, Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkındaki 10 Haziran 1958 tarihli New York Sözleşmesi ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’a tabi olduğunu, davada gerek New York Sözleşmesi gerekse de MÖHUK’da sayılan tenfiz engellerinden hiçbirisinin bulunmadığını, taraflar arasındaki sözleşmede hukuken geçerli bir tahkim şartı bulunduğunu, davalının tahkim yargılaması sırasında, tahkim şartının geçersiz olduğuna ilişkin bir itiraz ileri sürmediğini, aksine davacı şirkete karşı dava açtığını, hakem kararının kesinleştiğini, MÖHUK ve New York Sözleşmesi uyarınca yabancı hakem kararının Türkiye’de tenfiz edilebilmesi için kararın kesinleşmesinin dahi gerekmediğini, taraflar açısından bağlayıcı olmasının yeterli olduğunu, tahkim davasının tabi olduğu ICC Kuralları’nın 35(6). maddesinde her kararın taraflar için bağlayıcı olduğu belirtildiğini, dolayısı ile hakem kararının verildiği anda taraflar için bağlayıcı hale geldiğini, hakem kararının kamu düzenine aykırı olmadığını, tenfiz davasına bakan mahkemenin yabancı hakem kararının esasını inceleme yetkisinin bulunmadığını, hakem heyetinin yanlı davranmadığını, hakem kararının gerekçeli olduğunu ve çelişki içermediğini, davalının adil yargılanma hakkının zedelenmediğini, haklarının göz ardı edilmediğini, davalının tahkim yargılaması sırasında adil yargılanma hakkının ihlal edildiği düşüncesinde olması halinde hakemlerin reddi yoluna başvurabileceğini, ancak böyle bir yola başvurmadığını, davalı tarafın tespit davasında hakem heyetinin kendisinin bağımsız bir bilirkişi ataması gerçekleştirmemesinin bir tenfiz engeli olduğunun iddia edildiğini, MÖHUK ve New York Sözleşmesi’nde bu hususun bir tenfiz engeli olarak sayılmadığını, hakem heyetinin davalı tarafından dosyaya sunulan bilirkişi raporlarını layıkıyla dikkate aldığını, davalının tespit davasını açmakta hukuki yararının olmadığını, huzurdaki dava ile tespit davası arasında herhangi bir derdestlik ilişkisi olmadığını belirterek, davacı şirketin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; Milletlerarası Ticaret Odası nezdinde görülmüş olan … numaralı tahkim yargılaması çerçevesinde verilen 23 Ağustos 2018 tarihli hakem kararının Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkındaki 10 Haziran 1958 tarihli New York Sözleşmesi ile 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuk Hakkında Kanun uyarınca tenfizine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, … A.Ş. (…) ile … (…) arasında 18/06/2012 tarihinde, kalsiyum amonyum nitrat ve amonyum nitrat ile nitrik asit tesisi üretimi amacı ile tesis inşasına (TESİS) ilişkin sözleşme imzalandığını, sözleşmenin tarafı olan …’in dava konusu tahkim yargılamasının tarafı olmadığı gibi bu davanın davacısı da olmadığını, bu nedenle davacının … ile arasındaki ilişkiyi açığa kavuşturması ile eğer … unvan değişimi ile davacı şirkete dönüştü ise bu durumu ispata yarar ve usülüne uygun bir şekilde tercüme edilmiş tüm resmi belgeleri, apostil şerhli ve noter onaylı olarak ibraz etmesi ve işbu davayı açmaktaki hukuki yararını ispat etmesi gerektiğini, henüz tenfiz edilmemiş ve Türk Hukuku açısından bir hükmü olmayan tahkim kararı ile davacının taraf sıfatının belirlenmesinin hukuka aykırı olduğunu, bu nedenle aktif husumet yokluğu nedeniyle reddini talep ettiklerini, davacının tenfiz talebinin hukuka aykırı olduğunu, davaya konu hakem kararı yönünden New York Sözleşmesi ile MÖHUK’da düzenlenen yasal şartların oluşmadığını, davacının da kabul ettiği üzere işbu davanın, hakem kararının tenfizi talebine ilişkin olduğunu, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek ihtiraz-ı kaydı ile birlikte somut olayda tenfizi talep edilen hakem kararı, Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkındaki New York Sözleşmesi’ne (“New York Sözleşmesi /New York Konvansiyonu”) taraf olan İsviçre’de verilmiş olması sebebiyle hakem kararının tenfiz şartlarını taşıyıp taşımadığının belirlenmesi için, Türkiye’nin ve İsviçre’nin de taraf olduğu New York Sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiğinin tartışmasız olduğunu, yabancı hakem kararlarının Türkiye’de icra edilebilmesi için tenfiz edilmesi gerektiğini, hakem kararlarının tenfizini engelleyen hallerin ise New York Sözleşmesi’nin (V). maddesinde düzenlendiğini, sözleşmenin (V). maddesindeki tenfiz engellerinden bir kısmını tenfiz mahkemesinin re’sen dikkate almak zorunda olduğunu, diğer tenfiz engellerinin ise taraflarca iddia ve ispat edilmesi gerektiğini, mahkeme tarafından re’sen dikkate alınacak tenfiz engellerinin, (a) Hakem kararının konusunu teşkil eden uyuşmazlığın tanıma veya tenfiz istenilen ülkenin hukukuna göre tahkim yoluyla çözümünün mümkün olmaması, (b) Hakem kararının kamu düzenine aykırı olması olduğunu, taraflarca iddia ve ispat edilecek tenfiz engellerinin ise; tahkim anlaşmasının taraflarının ehliyetsiz olması veya tahkim anlaşmasının geçersiz olması, hakkında hakem kararının tenfizi istenen tarafın hakem seçiminden veya tahkim yargılamasından usulen haberdar edilmemiş olması veya delillerini sunma imkânından mahrum edilmesi, hakem kararının, tahkim anlaşmasında yer almayan bir hususa ilişkin olması veya hakemlerin tahkim anlaşmasının sınırlarını aşması, hakemlerin seçimi veya hakemlerin uyguladıkları usulün tarafların anlaşmasına, böyle bir anlaşma yok ise hakem hükmünün verildiği yer hukukuna aykırı olması, hakem kararının tabi olduğu veya verildiği yer hukuku hükümlerine göre kesinleşmemiş veya icra kabiliyeti kazanmamış veya verildiği yer mahkemesi tarafından iptal edilmiş olması olduğunu, öte yandan kararı vermiş bulunan hakem veya hakemlerin “tarafsızlığı” hakkında şüphe yaratacak unsurların bulunmasının, genel ahlaka ve kamu düzenine aykırılık sebebiyle hakem kararının tenfizini engelleyebileceğini, 805 sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun uyarınca yabancı dilde akdedilen tahkim şartının hukuken geçerliliğinin bulunmadığını, taraflar arasında imzalanan ve ihtilafa konu sözleşmenin, davacı tarafın Alman merkezli olması nedeniyle tamamen Almanca olarak düzenlendiğini ve bu şekilde imzalandığını, buna göre 805 Sayılı Kanun uyarınca tahkim şartı yabancı dilde düzenlendiği için hukuken geçersiz olduğunu, hakemlerin karar verirken yetkilerini aştıklarını, tahkim öncesi zorunlu olarak düzenlenen sulh görüşmesi yapma kuralını ihlal ederek kendilerini hukuka aykırı bir şekilde yetkili saydıklarını, taraflar arasındaki sözleşmede yer alan tahkim düzenlemesi uyarınca tahkime başvuru öncesi mutlaka üst düzey yöneticilerin karşılıklı görüşme ile çözümü deneyecekleri ve bir tarafın açık ve yazılı sulh görüşmesi talep etmesinden itibaren 1 ay geçmesi kayıt ve şartı ile tahkime gidilebileceğini, davacı tarafından tahkim anlaşmasının bu koşuluna riayet edilmediğini, taraflarca tahkim yargılaması öncesinde imzalanan görev belgesinin hiçbir şekilde tahkim anlaşmasındaki ön şart olan önce dostane yollarla çözüme başvurulması zorunluluğunu ortadan kaldırmadığını, tahkim yargılaması sırasında davalı şirketin hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini ve bu sebeple tenfize konu hakem kararının kamu düzenine aykırı olduğunu, hakemlerin yargılama sırasında davalı şirketin bazı konuları ispat edebilmesi için gerekli delilleri sunmasını kısıtladığı gibi baştan usuli olarak karar verilmeyen son tarih uygulamasını dayattığını, davacı tarafa daha uzun cevap süreleri tanırken davalı şirkete cevapları için kısa süreler verildiğini, tenfiz talebine konu kararda hakem heyetinin tarafgir davranması çelişkili bilirkişi görüşlerini gidermeyi tercih etmemesi ve hükme esas alınan rapor hazırlayan bilirkişinin dava konusu tesisi hiç görmemiş olmasına rağmen keşfe gerek duyulmaması nedenleriyle de bahse konu kararın tenfizinin mümkün olmadığını, hakem kararının başkaca birçok nedenle de kamu düzenine aykırı olduğunu, davacının huzurdaki tenfiz talebine dayanak olarak gösterdiği New York Sözleşmesi’nin V/2(b) maddesine göre hakem kararının “kamu düzenine aykırı” olması halinde tenfiz talebinin reddedileceğini, hakem kararından da anlaşılacağı üzere, tahkim davası yargılaması sırasında, ne hakem heyeti ne de hakem kararına temel alınan bilirkişi raporunun sahibi Prof. …’in tesisi yerinde keşfederek inceleme yapmadığını, tahkim davası yargılaması sırasında davalı şirket tarafından dosyaya sunulan ve tesisi bizzat denetleyen bağımsız sanayi denetim şirketleri … ve … raporları ve ayrıca konusunda uzman Prof. …’un bilirkişi raporunun her nedense ikna edici bulunmadığını, davalı şirket tarafından ihtilafa konu tesisin kalsiyum amonyum nitrat ve amonyum nitrat ile nitrik asit üretimi amacı ile inşa ettirilmek istendiğini, bu ürünler azotlu gübreler olup tarımsal üretimi desteklemekte olduğunu, bununla birlikte 1 Aralık 2013 tarih ve 28848 Mük. Sayılı Tehlikeli Maddelerin ve Müstahzarların Sınıflandırılması Ambalajlanması ve Etiketlenmesi Hakkında Yönetmelik ve AB tüzüğü … (CLP) çerçevesinde, bu ürünlerin tehlikeli olarak sınıflandırıldığını, bu açıdan tesiste yapılacak üretimin hem ilgili çevre mevzuatı hem de kamu (insan) sağlığı açısından büyük önem arz etmekte olduğunu, Avrupa mevzuatını da temel almak suretiyle sözleşme eki 12.4.7. maddesinde “gaz şeklinde salınımlar” başlıklı kısımda “ UHDE gaz şeklindeki salınımlar için aşağıdaki performans değerlerini mutlak olarak garanti eder” denilmekte ve ikinci bölümde amonyak (gaz) salınımının üçüncü bölümde ise toz salınımının max. 50 mg/Nm3 olacağının belirtilmekte olduğunu, davalı şirket çevrenin daha az kirlenmesi ve insan sağlığının bacadan çıkacak kimyasal sonucu olumsuz etkilenmemesini sağlamayı hedeflediğini, bu çerçevede yapılan ölçümlere yine hakem kararında yer verilmekte, değerlerin her ölçüm sırasında oldukça değişken olduğu ve sözleşmeye uygun şekilde mutlak bir değerin sağlanamadığının gözlenmekte olduğunu, mutlak bir değer sağlanamaması sözleşmeye aykırılık teşkil ettiği ve bu sebeple kamu sağlığını tehdit etmekte olduğunu, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’ni de ihlal edilmekte olduğunu, zira bu yönetmeliğe göre emisyon ölçümü anlık olarak bacalara konulan bir mekanizma ile mutlak olarak tespit edilmekte olduğunu, ortalama bir değer ile -/+ şeklinde tespit yapılmadığını, fazladan salınan her miligram gazın, insan sağlığını daha fazla tehdit etmekte olduğunu, bu nedenle de kamu düzenine aykırı olan hakem kararının tenfiz edilmesine olanak bulunmadığını, Prof. …’un bilirkişi raporunda acil kaçış yollarına ilişkin güvenlik tedbirlerinin “yetersiz” olarak nitelendirildiğini, buna rağmen hakemlerin bu konuyu araştırmadıklarını, kamu sağlığı ve güvenliği ile ilgili bu kuralları hiçe sayan hakem kararının kamu düzenine aykırı olduğunu ve tenfiz edilemeyeceğini, tüm bunlara ek olarak ekli özet … raporu uyarınca hukuksuz bir şekilde teslim edilen tesiste patlama riskinin de mevcut olduğunu, bu hususun da hakem heyeti tarafından gereğince irdelenmediğini, eksik bir şekilde geçiştirildiğini, hakem kararının birçok yönü ile kamu düzenine aykırı olduğunu belirterek, davacının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun tenfiz talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, taraflar arasında akdedilen, 18/06/2012 tarihli, “kalsiyum amonyum nitrat ve amonyum nitrat ile nitrik asit tesisi üretimi için tesis inşasına ilişkin sözleşme” tacirler arasında yapılmış bir eser sözleşmesi niteliğinde olduğu, sözleşme serbestisi içerisinde taraflara ilişkin hak ve yükümlülükler belirlenmiş ancak tarafların sözleşmenin uygulanması sırasında düştükleri anlaşmazlıklar nedeniyle tahkim yargılaması yapıldığı, davacı bu yargılamada, sözleşme uyarınca tesisin devir, teslim ve kabul edildiğinin tespiti, sözleşme uyarınca davalının ödemediği borçların faizleri ile tahsilini talep ettiği, davalı ise taleplerinin reddi ile karşı davası ile de tazminat ve teminat mektubu süresinin uzatılmasını talep ettiğini, tahkim heyeti; davacının davasının kabulüne ve davalının sözleşme gereği belirlenen bedelde borçlarını faizi ile davacıya ödemesine, karşı davanın ise reddine karar verildiği, verilen kararda Türk kamu düzenine, Türk hukukunun temel prensiplerine, temel ahlaki kurallarına herhangi bir aykırılık bulunmadığı, davalı lehine hüküm altına alınan alacak, taraflar arasındaki sözleşmeden doğmuş bir alacak olduğu, bu alacağın dayandığı sözleşmenin de Türk hukukuna ve kamu düzenine aykırı bir sözleşme olmadığı, mahkemelerinin dosya incelemenin içerik denetimi anlamına geleceği, bilirkişi raporunda tesiste bulunduğu tespit edilen eksiklik ve hataların içerik denetimine ilişkin olduğu ve bu eksiklik ve hatalar nedeniyle ileride kamu sağlığı ve tesiste çalışacak kişiler yönünden oluşacak risklerin verilen kararın kamu düzenine aykırı olması sonucunu doğurmayacağı belirtilerek, tahkim kararının genel ahlaka ve kamu düzenine aykırılık bulunmadığı ve tenfiz şartlarının tamamının gerçekleştiği gerekçesiyle, davanın kabulüne, Uluslararası Tahkim Mahkemesinin 21942/FS sayılı 23/08/2018 tarihli kararının tenfizine karar verilmiştir.Davalı vekili istinafında, davalı şirket … A.Ş. ile … (“…”) arasında 18.06.2012 tarihinde, kalsiyum amonyum nitrat ve amonyum nitrat ile nitrik asit tesisi üretimi amacı ile canan tesisi inşasına ilişkin bir sözleşme imzalandığını, sözleşme ile … tesise uygun lisansları almayı, gerekli planlamayı yapmayı, tesisi gereği gibi tam ve eksiksiz olarak inşa etmeyi, gerekli montajları yapmayı, tesisi devreye sokmayı ve tesis ile ilgili eğitimleri vermeyi taahhüt edildiğini, bunun karşılığında ise davalı şirket sözleşme bedeli olan 140.750.000,00-EURO tutarı sözleşmede belirtilen vadelerde ödemeyi üstlendiğini, tesis inşasında … ihmalinden kaynaklanan gecikmeler olduğunu, … sözleşme konusu taahhütlerini gereği gibi yerine getirmekten imtina ettiğini, … kendi kasti ve ihmali davranışlarından kaynaklanan gecikmelerden davalı şirketi sorumlu görerek 25.000,00-EUR tutarında gecikme cezası ile çeşitli ilave iş maliyetlerini talep ettiğini, yaşanan tüm gecikme ve aksaklıklara ve sözleşmede bu hususta açık düzenleme olmasına rağmen …’nin üst düzey yöneticileri davalı şirket ile herhangi bir yazılı temasta veya çözüme yönelik müzakerelerde bulunmadığını, sulh olabilmek için çaba harcamadığını ve doğrudan 11.05.2016 tarihinde davalı şirket aleyhine Milletlerarası Ticaret Odası Tahkim Mahkemesi (“ICC”) nezdinde bir tahkim davası (“Tahkim Davası”) ikame edildiğini, yaklaşık 2 yıl süren ve her aşamasında davalı şirketin beyanları, sunduğu uzman raporları adeta görmezden gelinerek yürütülen haksız ve hukuka aykırı tahkim yargılaması neticesinde hakem heyeti 23.08.2018 tarihli ve … numaralı kararını (“Hakem Kararı”) verdiğini, kararlında Alman şirketinin talepleri kabul, Türk Şirketinin tüm taleplerinin reddedildiğini, huzurdaki dava ile Hakem Kararı’nın tenfizinin talep edildiğini, dosya kapsamında hem mühendis bilirkişiler hem de hukukçu bilirkişilerden oluşan heyet tayin edildiğini, hem teknik değerlendirme hem de hukuki değerlendirme ihtiva eden bilirkişi raporunun tanzim edildiğini, mahkemece tenfiz-i ret şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle tenfiz talebinin kabulü yönündeki 2018 (NST E. sayılı ve 31.12.2021 tarihli kararın (“Tenfiz Kararı”) verildiğini, hakem kararının noter veya konsolosluk onaylı tercümesinin dosyaya ibraz edilmediğini, mahkemece bu eksikliğin giderilmediğini, bu durum MÖHUK’un 53. maddesine açıkça aykırı olup tenfiz kararının salt bu nedenle ortadan kaldırılması ve eksikliğin giderilmesinin sağlanması gerektiğini, tenfizi ret sebepleri bakımından yapılacak değerlendirmede hukuki takdir mahkemeye ait olmasına rağmen hukukçu bilirkişilerden görüş alınması ve bu görüş doğrultusunda karar tesis edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, adeta davacı tarafın vekili gibi bilirkişi raporunun “hukuki değerlendirme” kısmını kaleme alan hukukçu bilirkişilerin görüşleri doğrultusunda tesis edilen kararın hukuka aykırı olduğunu, kararda aktif husumet ehliyeti itirazının yerinde olmadığının belirtildiğini, tahkim şartını da içerir sözleşme incelendiğinde, sözleşmenin tarafının davacı olmadığını; … unvanlı şirket olduğunu, bu şirket dava konusu tahkim yargılamasının tarafı olmadığı gibi iş bu davanın davacısı da olmadığını, bu nedenle öncelikle davacının … ile arasındaki ilişkiyi açığa kavuşturması, eğer …, unvan değişimi ile davacı şirkete dönüştü ise bu durumu ispata yarar ve usulüne uygun bir şekilde tercüme edilmiş tüm resmi belgeleri, apostille şerhli ve noter onaylı olarak ibraz etmesi ve işbu davayı açmaktaki hukuki yararını ispat etmesinin gerekli olduğunu, davacı şirket ile … unvanlı şirket farklı tüzel kişilikler olduklarını, söz konusu Hakem Kararının kamu düzenine aykırı olduğunu, Türk Hukuku açısından Türk kamu düzenine aykırılığın hem usuli hem de esas yönünden gündeme gelebildiğini, tahkim yargılaması esnasında tarafların “adil yargılanma” haklarına ve bu suretle “silahların eşitliği” ilkelerine aykırı davranılması halinde tarafların savunma haklarının kısıtlanması suretiyle usuli anlamda kamu düzenine aykırılık söz konusu olduğunu, bunların yanında Hakem Kararı’na konu hukuki ilişki ve sözleşme, tahkime elverişli olmayıp bu hususun da kamu düzeni müdahalesini gerektirir bir başka husus olduğunu, hakem kararı kamu sağlığı, iş sağlığı ve güvenliği ile çevre ve yangın mevzuatı anlamında açıkça kamu düzenine aykırı olduğunu, tesiste çalışanların can güvenliğini tehdit eden sözleşmeye aykırılıkların kamu düzenini ilgilendirmediği yönündeki gerekçenin açıkça hukuka aykırı olduğunu, hakem kararı tesis edilirken eşitlik ve hakkaniyet kaidelerinin gözetilmediğini, davalı şirketin savunma hakkının açıkça kısıtlandığını ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, bu durumun tahkim kararının usuli anlamda kamu düzenine aykırı olduğunu, tahkim öncesi sulh görüşmelerinin yürütülmesi zorunluluğunun ihlal edildiğini, bu durum bir tenfizi ret sebebi olmasına rağmen kararda üst düzey yöneticiler arasında görüşme yapılması talebi olduğundan ve bu hususun tahkim davasında öne sürülmediğinden bahisle itirazın yerinde olmadığına kanaat getirilmesinin kabul edilemeyeceğini, tahkim şartının geçerliliği noktasında Türk Hukuku uygulanacağından, mahkemenin tahkim anlaşmasının 805 sayılı Kanuna aykırı olmasının tahkim anlaşmasının geçerliliğini etkilemeyeceği yönündeki gerekçesinin hatalı olduğunu, Türk hakiminin tahkim anlaşmasının geçerliliğini incelerken lex fori’yi esas alarak Türk Hukuku kurallarının uygulayacağının açık olduğunu, mahkemenin bu durumda İsviçre Hukuku’nun uygulanacağı yönündeki gerekçesinin hatalı olduğunu belirterek, istinaf incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına, tesis edilen İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1157 E., 2021/997 K. sayılı ve 30.12.2021 tarihli kararının ortadan kaldırılmasına ve tenfiz talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Dava, taraflar arasında imzalanan sözleşme kapsamında başvurulan Uluslararası Tahkim Mahkemesinin … sayılı 23/08/2018 tarihli kararının Türkiye’de icra olunabilmesi için 5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku hakkındaki kanunun (MÖHUK) 50-54. maddesi uyarınca tanınması ve tenfizi talebine ilişkindir.Dosya kapsamından; taraflar arasında 18 Haziran 2012 tarihli kalsiyum amonyum nitrat ve amonyum nitrat ile nitrik asit tesisi üretimi için tesis inşasına ilişkin sözleşme imzalandığı, davacı yüklenici tarafından sözleşme kapsamında tesisin devir tesliminin gerçekleştiğinin tespiti ile bunun sonucunda muaccel hale gelen son taksit tutarının ödenmesi, davalı tarafından gecikme iddiasıyla haksız biçimde paraya çevrilen banka teminatı tutarlarının iadesi, davalı tarafından ortak deneme çalışması kapsamında hak ettiğini iddia ettiği prim alacağı için haksız biçimde paraya çevrilen banka teminatı tutarının iadesi ve davalı tarafından davacıya ortak deneme çalışmasından doğan prim alacağının ödenmesi ile varlığı ikrar edilip de davacıya ödenmemiş tutarların ödenmesi talebiyle 11 Mayıs 2016 tarihinde davacı tarafın davalıya karşı Milletlerarası Ticaret Odası nezdinde bir tahkim davası ikame ettiği, tahkim mahkemesi kararı ile; “1. iş bu yazı ile …, tesisi 15 Şubat 2016 tarihinde sözleşmedeki madde 9.3.1. gereğince devraldığını ve kabul ettiğini onaylar. 2. …, …’e sözleşme gereğince 10.556.250 Euro tutarındaki son ödemeyi 27 Şubat 2016 tarihinden itibaren hesaplanan yıllık %5 oranındaki gecikme faizi ile ödemekle yükümlüdür. …’ın son ödemeyi, sözleşme Ek 8C gereğince bir banka teminatı sunulması karşılığında ödemeyi ilişkin olası talebi reddedilmiştir. 3. …, …’e haksız yere kullandığı banka teminatı kapsamında 7.037.500 Euroyu, aşağıda belirtilen ödeme tarihleri esas alınarak her bir haksız ödeme için yıllık %5 oranındaki gecikme faizi ile ödemekle yükümlüdür. 17 Haziran 2016 tarihinden itibaren %5 gecikme fazi ile 1.407.500 Euro, 09 Eylül 2016 tarihinden itibaren %5 gecikme fazi ile 1.407.500 Euro, 16 Eylül 2016 tarihinden itibaren %5 gecikme fazi ile 1.407.500 Euro, 14 Ekim 2016 tarihinden itibaren %5 gecikme fazi ile 1.407.500 Euro, 14 Ekim 2016 tarihinden itibaren %5 gecikme fazi ile 1.407.500 Euro, 4…., …’e banka teminatının ortak deneme çalışmasına ilişkin haksız kullanımı kapsamında 2.134.049 Euroyu 28 Nisan 2016 tarihinden itibaren yıllık %5 oranındaki gecikme fazi ile ödemekle yükümlüdür. 5. …, …’e ortak deneme çalışması kapsamında masraf hesaplamasına ilişkin 180.213 Amerikan doları 12 Mayıs 016 tarihinden itibaren hesaplanan %5 oranındaki gecikme fazi ile ödemekle yükümlüdür; ayrıca …, …’e ortak deneme kapsamında kâr kaybına ilişkin 500.000 Amerikan Doları 12 Mayıs 2016 tarihinden itibaren yıllık %5 oranındaki gecikme faizi ile ödemekle yükümlüdür, fazlaya ilişkin taleplerin reddine, 6. …, kendisi tarafından teyit ve kabul edilen alacaklar olan 2.734.038 Euro tutarındaki meblağı …’E 15 Ocak 2016 tarihinden itibaren yıllık %5 oranındaki gecikme faizi ile birlikte ödemekle yükümlüdür. 7. …’ın karşı dava dilekçeleri reddedilmiştir. 9. Tarafların diğer talepleri ve dilekçeleri reddedilmiştir. ” şeklinde karar verildiği anlaşılmaktadır. Yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 60-63. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Öte yandan “Türkiye’de Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkındaki 10 Haziran 1958 tarihli New York Sözleşmesi” 08.05.1991 tarih ve 3731 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş olup, yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizinde bu sözleşme hükümlerinin öncelikle uygulanması gerekmektedir. 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu tahkim usulüne uygulanacak kuralları düzenlemekte olup, “amaç ve kapsam” başlıklı 1. maddesi gereğince, yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği veya anılan kanun hükümlerinin taraflar ya da hakem veya hakem kurulunca seçildiği uyuşmazlıklarda, MTK’nın uygulanması zorunludur. 05.07.2001 tarihinden itibaren yasa kapsamına giren uyuşmazlıklarda MTK uygulanacaktır. Tahkim şartını içeren sözleşme tarihinin, MTK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce olması halinde ise uyuşmazlığın söz konusu kanun kapsamına girmediği kabul edilmektedir. (Yargıtay HGK. 08.02.2012 tarih, 2011/13-658 E. 2012/47 K.) Yukarda açıklanan mevzuat hükümlerinin yürürlük tarihleri ve kapsamları dikkate alındığında dava konusu olayda, tenfizi talep edilen hakem kararı taraflar arasındaki 14.12.2010 tarihli sözleşmeye ilişkin olup, New York Sözleşmesine taraf olan İsviçre’de verilmiş olduğundan, uyuşmazlığa tenfiz şartları bakımından Türkiye’nin de taraf olduğu “New York Sözleşmesi” hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Yabancı hakem kararlarının Türkiye’de icra edilebilmesi tenfiz prosedürüne tabi olup, Milletlerarası Ticaret Odası Hakem Kararının New York Sözleşmesine göre tenfiz şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin incelenmesi gerekecektir. Newyork Sözleşmesinin V. maddesinde yabancı hakem kararlarının tenfizini engelleyen hususlar düzenlenmiştir. Buna göre, hakem kararının konusunu teşkil eden uyuşmazlığın tanıma veya tenfiz istenilen ülkenin hukukuna göre tahkim yoluyla çözümünün mümkün olmaması ve hakem kararının kamu düzenine aykırı olması hususlarının mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gereklidir. Öte yandan, tahkim anlaşmasının taraflarının ehliyetsiz olması veya tahkim anlaşmasının geçersiz olması; hakkında hakem kararının tenfizi istenen tarafın hakem seçiminden veya tahkim yargılamasından usulen haberdar edilmemiş olması veya delillerini sunma imkânından mahrum edilmesi; hakem kararının, tahkim anlaşmasında yer almayan bir hususa ilişkin olması veya tahkim anlaşmasının sınırlarını aşması; hakemlerin seçimi veya hakemlerin uyguladıkları usulün, tarafların anlaşmasına, böyle bir anlaşma yok ise hakem hükmünün verildiği yer hukukuna aykırı olması; hakem kararının tabi olduğu veya verildiği yer hukuku hükümlerine göre kesinleşmemiş veya icra kabiliyeti kazanmamış veya verildiği yer mahkemesi tarafından iptal edilmiş olması hususlarının ise taraflarca ileri sürülmesi gerekmektedir. Somut uyuşmazlıkta, taraflar arasında 18 Haziran 2012 tarihli kalsiyum amonyum nitrat ve amonyum nitrat ile nitrik asit tesisi üretimi için tesis inşasına ilişkin sözleşme imzalandığı, sözleşmenin 21.1. Maddesinde taraflar arasındaki uyuşmazlığın münhasıran ve kesin olarak Zürih şehrinde bulunan bir tahkim mahkemesi kanalıyla, anlaşmazlık tarihinde geçerli ICA tahkim yönetmeliğine göre atınmış 3 adet tahkim hakimi tarafından anlaşmazlık tarihinde geçerli ICC tahkim yönetmeliği uyarınca çözümleneceği, dava dilinin Almanca olduğu kararlaştırılmıştır. Adil yargılanma hakkı, iç hukuk kapsamındaki uyuşmazlıklar yanında, yabancı unsurlu uyuşmazlıkları da ilgilendirmektedir. Bu hak, ülkemizin de tarafı olduğu AİHS’in 6. Maddesinde “temel insan hakları” arasında sayıldığı gibi, 1982 Anayasamızın 36.maddesinde de temel insan hakları arasında sayılmıştır. Bu bağlamda adil yargılanma hakkının temel unsurları arasında “hukuki dinlenilme hakkı” ile “mahkemeye erişim ve yargılamanın aleniyeti ilkesi” bulunmaktadır. Bir zaruret olmadıkça adil yargılanma hakkı kısıtlanmamalıdır.Hukuki dinlenilme hakkının bir gereği olarak, gerek davacılar, gerekse davalılar yönünden, kişinin yargı organları önünde bir engelle karşılaşmadan iddialarını serbestçe dile getirebilmeli ve ispatlayabilmeli, karşı tarafın hakkındaki iddialarını ise savunma hakkı kapsamında yine bir engelle karşılaşmadan serbestçe çürütebilmelidir. Hukuki dinlenilme hakkı kapsamında taraflar mahkemeye kolaylıkla erişebilmelidir. Mahkemeye erişim hakkının kapsamına, uyuşmazlığa konu delil ve belgelere kolayca erişimi de kapsar. Bu nedenle taraflar delilleri serbestçe inceleyebilmeli, tarafların bilgisine açık olmayan bir husus karara esas olamamalıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurul tarafından iç hukuktaki kamu düzeninin çerçevesi, “Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlak anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına, Anayasada yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak prensiplere, medeni toplulukların, toplumun medeniyet seviyesine, siyasi ve ekonomik rejimine, insan hak ve özgürlüklerine aykırılık” şeklinde çizilmiştir. Tanıma ve tenfiz talebine konu yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığının tespiti, esas itibariyle hâkimin takdirine bırakılmıştır. Ancak hakim, takdir yetkisini kullanırken milletlerarası özel hukukun varlık sebebini ve bu hukukun genel prensiplerini dikkate almak durumundadır (Yargıtay HGK 26.11.2014 T. ve 2013/1135-2014/973). Hakem Heyeti tarafından yapılan yargılamada uyulacak usul kuralları uyarınca, tarafların belirli bir takvim içerisinde, taraflara davacının uğradığı zarar miktarına ilişkin delillerinin bir suretini eş zamanlı olarak Hakem Heyetine ve bir suretini de karşı tarafa sunmaları, yine eş zamanlı olarak taraflardan her birinin diğer tarafın iddiasına konu delillerini cevap sunma hakları tanınmıştır. Davalı taraf tahkim heyeti nezdinde ayrıca karşı dava açmak suretiyle haklarını kullanmış, karşı davalı ise karşı davaya ilişkin beyan ve delillerini sunmuştur. Tahkim yargılaması sırasında tarafların savunma haklarının kısıtlanmadığı, hakem mahkemesince alınan kararın Türk kamu düzenine aykırı olmadığı anlaşılmaktadır. 805 sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkındaki Kanun’un 1.maddesi gereğince Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseselerin her nevi işlem, sözleşme, yazışma, hesap ve defterlerinin Türkçe tutulması zorunluluğu bulunmaktadır. Aynı yasanın 4. maddesinde sözleşmelerin Türkçe düzenlenmesi konusundaki gerekliliğe uyulmamasının müeyyidesi yer almaktadır.Somut olayda, davacı şirketin Türk tabiyetinde bulunmadığı uyuşmazlığın yabancılık unsuru içerdiği, taraflar arasında düzenlenen 18 Haziran 2012 tarihli sözleşmenin 21.1. Maddesinde taraflar arasındaki uyuşmazlığın münhasıran ve kesin olarak Zürih şehrinde bulunan bir tahkim mahkemesi kanalıyla, anlaşmazlık tarihinde geçerli ICA tahkim yönetmeliğine göre atınmış 3 adet tahkim hakimi tarafından anlaşmazlık tarihinde geçerli ICC tahkim yönetmeliği uyarınca çözümleneceği, dava dilinin Almanca olduğu kararlaştırılmıştır. 805 sayılı Kanunun 1. Maddesine göre bu kanunun uygulanabilmesi için tarafların her ikisinin de Türk tabiyetinde bulunması gerekmekte olup, dava konusu olayda davacı şirket Türk tabiyetinde bulunmadığından, sözleşmenin ve dava dilinin yabancı dilde olması 805 sayılı Kanuna aykırılık oluşturmayacaktır. Yabancı hakem kararının tenfizi istemiyle açılan davada 5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’ un 61/1. maddesinde sayılan belge asıllarının onaylı örneklerinin ve tercümelerinin dosyaya sunulması gerekir. Bu düzenlemeye göre, “.. (1) Yabancı bir hakem kararının tenfizini isteyen taraf, dilekçesine aşağıda yazılı belgeleri, karşı tarafın sayısı kadar örnekleriyle birlikte ekler: a) Tahkim sözleşmesi veya şartının, aslı yahut usulüne göre onanmış örneği. b) Hakem kararının usulen kesinleşmiş ve icra kabiliyeti kazanmış veya taraflar için bağlayıcılık kazanmış aslı veya usulüne göre onanmış örneği. c) (a) ve (b) bentlerinde sayılan belgelerin tercüme edilmiş ve usulen onanmış örnekleri…” olduğu belirtilmiştir. Davalı vekili, mahkemece verilen kararda aktif husumet ehliyeti itirazının yerinde olmadığının belirtildiğini, tahkim şartını da içerir sözleşme incelendiğinde, sözleşmenin tarafının davacı olmadığını; … unvanlı şirket olduğunu, bu şirket dava konusu tahkim yargılamasının tarafı olmadığı gibi iş bu davanın davacısı da olmadığını, bu nedenle öncelikle davacının … ile arasındaki ilişkiyi açığa kavuşturması, eğer .., unvan değişimi ile davacı şirkete dönüştü ise bu durumu ispata yarar ve usulüne uygun bir şekilde tercüme edilmiş tüm resmi belgeleri, apostille şerhli ve noter onaylı olarak ibraz etmesi ve işbu davayı açmaktaki hukuki yararını ispat etmesinin gerekli olduğunu, davacı şirket ile … unvanlı şirket farklı tüzel kişilikler olduklarını, söz konusu Hakem Kararının kamu düzenine aykırı olduğunu belirtmiş ise de, davacı tarafından dava dosyasına usulüne uygun tasdikli evrak ve belgelerin sunulmuş olduğu, davacı tarafça yeminli tercümesi sunulan sicil kaydı ve bu kayıtlar içerisinde bulunan Noter senedinin incelenmesinde, hakem kararına dayanak alınan sözleşme davalı ile … arasında akdedilmiş ise de, davacı şirketin … ile … şirketlerinin birleşmesi ile kurulduğu, eski unvanının … olduğu, 15/01/2014 tarihinde unvanının değiştiği, tahkim yargılaması ve hakem kararının tarafı olduğu ve lehine karar verildiğ, bu kararın tenfizini talep edebileceği, aktif husumet ehliyetinin bulunduğu anlaşılmakla, davalı tarafın aktif husumet itirazının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. 5718 sayılı MÖHUK’un 62. maddesi uyarınca mahkeme, yabancı hakem kararının tenfizi istemini; tahkim sözleşmesi yapılmamış veya esas sözleşmeye tahkim şartı konulmamış ise, hakem kararı genel ahlaka veya kamu düzenine aykırı ise, hakem kararına konu olan uyuşmazlığın Türk Kanunları’na göre tahkim yoluyla çözümü mümkün değilse, taraflardan biri hakemler önünde usulüne göre temsil edilmemiş ve yapılan işlemleri sonradan açıkça kabul etmemiş ise, hakkında hakem kararının tenfizi istenen taraf, hakem seçiminden usulen haberdar edilmemiş yahut iddia ve savunma imkanından yoksun bırakılmış ise, tahkim sözleşmesi veya şartı taraflarca tâbi kılındığı kanuna, bu konuda bir anlaşma yoksa hakem hükmünün verildiği ülke hukukuna göre hükümsüz ise, hakemlerin seçimi veya hakemlerin uyguladıkları usul, tarafların anlaşmasına, böyle bir anlaşma yok ise hakem hükmünün verildiği ülke hukukuna aykırı ise, hakem kararı, hakem sözleşmesinde veya şartında yer almayan bir hususa ilişkin ise veya sözleşme veya şartın sınırlarını aşıyor ise bu kısım hakkında, hakem kararı tâbi olduğu veya verildiği ülke hukuku hükümlerine veya tâbi olduğu usule göre kesinleşmemiş yahut icra kabiliyeti veya bağlayıcılık kazanmamış veya verildiği yerin yetkili mercii tarafından iptâl edilmiş ise yabancı hakem kararının tenfizi istemini reddedebilecektir. Somut olayda, 5718 sayılı Yasa’nın 62. maddesinde anılan nedenlerden hiçbiri gerçekleşmediğinden mahkemece tenfiz talebinin reddini gerektiren sebeplerin bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi yerinde olmuştur. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/12/2021 tarih ve 2018/1157 Esas, 2021/997 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-Alınması gereken 10.095.957,00 TL nisbi istinaf karar harcından davalı tarafça peşin olarak yatırılan 2.523.989,25 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.571.967,75‬ TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 10/05/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.