Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2021/832 E. 2021/1045 K. 27.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/832
KARAR NO : 2021/1045
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/04/2019 (17/06/2019 Ek Karar)
NUMARASI: 2018/73 Esas, 2019/442 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 27/05/2021
Dairemizce verilen kararın temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nce hükmün bozulmasına karar verilmiş olup, Dairemiz’ce açılan duruşmada bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ : Dava, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesi uyarınca verilen senetlere dayalı icra takibi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekilince istinaf talebinde bulunulmuştur. Davacı vekili, müvekkiline ait … ile davalı şirket arasında 20/07/2017 tarihli mutfak dolapları montajı ve vestiyer, gömme dolap, süpürgelik işlerini konu alan sözleşmeler imzalandığını, ancak sözleşmelere konu işlerin ifası sırasında taraflar arasında bir takım anlaşmazlıklar yaşandığını, bir kısım işlerle ilgili olarak montaj yapılacak yer hazır olmamasına rağmen müvekkiline montaj yaptırıldığını, müvekkilinin hak ediş almadan çalışanlarının ödemelerini yapmaya devam ettiğini, eksik malzeme tedariğini kendi imkanları ile çözmeye çalıştığını, mutfak dolapları modüllerinin eksik gönderilmesi nedeniyle montajda ilerleme sağlanamadığını, müvekkiline düzenli ödeme yapılmadığını, gecikmeler nedeniyle sahada personel bekletilmesinden dolayı da müvekkilinin zarara uğradığını, hak edişlerin geç ödenmesi veya ödenmemesi nedeniyle müvekkilinin personelinin maaşını ödemekte zorlandığını, davalının işlerin yarım kalmasını bahane ederek müvekkilini bir kısım işten el çektirdiğini, işin başka taşeronlara verildiğini, sonrasında ise SGK ödemelerinin kendilerince yapılacağını belirterek müvekkilinden senet istediklerini ve müvekkiline iki adet senet imzalattırıldığını, … davalıdan alacaklı olmasına rağmen müvekkilinin bu iki senetle usulsüz bir şekilde borçlandırıldığını, senetlerin keşide ve vade tarihlerinin sonradan doldurulduğunu, bu durumun suç teşkil ettiğini, bu senetlerin davalı tarafça haksız şekilde icra takibine konu edildiğini ileri sürerek, müvekkilinin icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, senedin sonradan doldurulduğu yönündeki iddianın asılsız olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla senedin sonradan doldurulmuş olmasının kambiyo vasfına etkisinin olmadığını, ayrıca senedin teminat senedi olduğu yönündeki iddianın da doğru olmadığını, davacının taşeron olarak yanında çalıştırdığı işçilerin ücretlerini ödemediğini ve müvekkiline başvurarak işçilerin ücretlerinin ödenmesini talep ettiğini, müvekkilinin de işçilerin ücretlerini ödeyerek işçilerden ibraname aldığını, davacının dava konusu senetleri bu nedenle verdiğini, müvekkilinin işi başka taşeronlara verdiği iddiasının da doğru olmadığını, davacının edimini yerine getirmediği gibi müvekkilinin ticari itibarının zedelenmesine neden olduğunu savunarak, davanın reddini ve %20 tazminata hükmedilmesini istemiştir. Mahkemece, davalı alacaklı tarafından takibe konu edilen belgenin TTK 776 ve devamı maddelerindeki tüm zorunlu unsurları taşıdığı, bononun bir ödeme vasıtası olduğu, aksine sözleşme yoksa edimlerin karşılıklı olarak ifa edilmesi ne ilişkin genel ilkenin bir istisnası olarak alt hukuki ilişkinin karşı edimini alan borçlunun para borcunu derhal ödemek yerine bir bono düzenleyerek vereceği, kural olarak mevcut bir borç için düzenlendikleri , teminat olarak düzenlenmesi yada anlaşmaya aykırı olarak düzenlendiği iddiasının davacı borçlu tarafından ispatlanması gerektiği, HMK 201 davacıya verilen kesin süreye rağmen senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğuna dair delil sunulmadığı, ayrıca takibin durdurulmasına yönelik verilen tedbir kararı olmadığından tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle, davanın reddine, davalının tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde, 18/09/2018 tarihli duruşmada verilen 6 nolu ara kararın usulüne uygun olmadığını, zira açık bir şekilde yazılmadığını, ara kararda belirtilen süreye uyulmamasının sonuçlarının açıklanmadığını, ayrıca bu ara kararın dosyada vekaletnamesi bulunan vekile tebliğ edilmesi gerekirken yetki belgesi ile duruşmaya katılan vekile tebliğ edildiğini, duruşma tutanağının hakim ve katip tarafından imzalanmadığını , bu durumun adil yargılanma ve hukuki dinlenilme haklarına aykırılık teşkil ettiğini belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemenin 17/06/2019 tarihli ek kararı ile, davacı vekiline gönderilen ihtaratlı tebligata rağmen harç eksikliğinin tamamlandığı ancak gider avansı eksikliğinin tamamlanmadığından bahisle kararın istinaf edilmemiş sayılmasına karar verilmiştir. Davacı vekilince 17/06/2019 tarihli ek kararın istinaf edilmesi üzerine, Dairemizin 21/11/2019 tarih 2019/1963 E., 2019/1403 K. sayılı kararı ile davacı vekilinin ek karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bu kez davacı vekilince Dairemiz kararının temyiz edilmesi üzerine ise, Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 11/01/2021 tarihli 2020/213 E., 2021/4 K. sayılı kararı ile, ek karara dayanak tebligat üzerindeki açıklamaların yasanın aradığı yönteme uygun olmadığı ve muhtıranın hakim tarafın verildiğinin kabul edilemeyeceği, dolayısıyla ek kararın kaldırılarak istinaf başvurusunun esasının incelenmesinin gerektiği gerekçesiyle, Dairemiz kararı bozulmuştur.Bozma kararı üzerine dosyanın istinaf incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına karar verilmiş, duruşmada usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 11/01/2021 tarih ve 2020/213 Esas 2021/4 Karar sayılı bozma ilamına uyulmasına, bu doğrultuda İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/06/2019 tarih, 2018/73 Esas, 2019/442 Karar sayılı ek kararının kaldırılmasına karar verilerek, işin esasına geçilmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı taşeron, davalı ise yüklenicidir. Dava konusu icra dosyası incelendiğinde, davalı tarafça davacı ile dava dışı … hakkında 35.000,00 TL ve 65.000,00 TL bedelli iki adet senede dayalı olarak 100.000,00 TL asıl alacak ve 26,71 TL işlemiş faiz üzerinden kambiyo senetlerine özgü icra takibi başlatıldığı anlaşılmaktadır. İcra takibine konu senetlerin keşidecisi davacı, aval vereni dava dışı …, lehdarı davalı olup, 30/11/2017 keşide, 04/12/2017 vade tarihli 35.000,00 ve 65.000,00 TL bedelli nakden kayıtlı senetlerdir. Taraflar arasında bila tarihli ve 20/07/2017 tarihli 2 adet Mobilya Montaj Sözleşmesi akdedilmiş olup, buna göre davacı taşeron olarak bir kısım mobilyaların montajı işini üstlenmiştir. Davacı, davalının hak ediş ödemelerinde gecikmesi veya hiç ödeme yapmaması nedeniyle kendisinin personelinin maaşını ödemekte zorlandığını, işin yarım bırakıldığı bahanesiyle davalı tarafça işten el çektirilmesi üzerine işçilerin SGK ödemelerinin davalı tarafça yapılacağı söylenerek kendisine senetlerin imzalattırıldığını, davalıdan alacaklı olmasına rağmen bu senetlerle usulsüz olarak borçlandırıldığını, keşide ve vade tarihlerinin sonradan doldurulduğunu ileri sürmüş; davalı ise, davacının taşeron olarak yanında çalıştırdığı işçilerin ücretlerini ödemediğini ve kendisine başvurarak işçilerin ücretlerinin ödenmesini talep ettiğini, kendisinin de işçilerin ücretlerini ödeyerek işçilerden ibraname aldığını, davacının dava konusu senetleri bu nedenle verdiğini savunmuştur.Dosya kapsamında mevcut davacı tarafından davalıya verilmek üzere düzenlendiği anlaşılan 30/11/2017 tarihli dilekçede, maddi olarak zor durumda olması nedeniyle işçilerin ödemelerini yapamadığını belirterek varsa alacağından düşülerek mahsup edilerek, alacağı yoksa firma ve şahsı borçlandırılmak suretiyle ödemelerin davalı tarafça yapılmasını istediği anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere dava konusu senetlerin taraflar arasındaki eser sözleşmesine dayalı cari hesap ilişkisi içinde işçi ödemelerinin davalı tarafça yapılması nedeniyle verilen senetler olduğu sabit olup, davacı bu ilişkide alacaklı olması nedeniyle senetlerden dolayı borçlu olmadığını ileri sürmektedir. Bu durumda mahkemece davacının dava konusu sözleşmeler kapsamında yapmış olduğu işler nedeniyle alacaklı olup olmadığının, buna göre davalıya verilen senetler nedeniyle borcunun bulunup bulunmadığının tespiti yönünde bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,2-İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/04/2019 tarih 2018/73 Esas, 2019/442 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun olarak inceleme yapılmak üzere İlk derece mahkemesine gönderilmesine, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açıldığından ve davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 2.040,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,Dair, duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucu, taraf vekillerinin yüzlerine karşı 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 27/05/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.