Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2021/740 E. 2021/934 K. 18.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/740
KARAR NO: 2021/934
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/02/2018
NUMARASI: 2015/214 Esas, 2018/164 Karar
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NE AİT 2016/901 ESAS SAYILI DOSYASI;
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 18/05/2021
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı-birleşen davada davalı vekili, müvekkilinin alacağının tahsili amacıyla davalı şirkete karşı Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasıyla icra takibi başlatıldığını, davalı-borçlu şirketin dosya borcuna itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek itirazın iptaline, takibin devamına, davalı şirketin %20 icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı-birleşen davada davacı vekili cevabında, davacının müvekkiline mal satışı ya da hizmet ifası olmadığını, taraflar arasında sözleşme bulunduğu iddasını davacının ispat etmesi gerektiğini, davacının tek taraflı olarak düzenlediği fatura ile kendisini alacaklandırılmasının mümkün olmadığını, malı müvekkile teslim ettiğini, irsaliye ile ispatlaması gerektiğini, müvekkilinin temerrüde düşürülmediğini, alacağın yargılamayı gerektirdiğini, likit olmadığını beyanla davanın reddini istemiştir. Davalı-birleşen davada davacı vekili birleşen davasında, müvekkilinin inşaat sektöründe faaliyette bulunduğunu, davalının ise inşaat projeleri üzerine faaliyet gösterdiğini, davalının müvekkil şirkete fatura keşide ettiğini ve Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile takip başlattığını belirterek, takibe konu borçtan dolayı müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı-birleşen davada davalı vekili cevabında, birleşen davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, taraflar arasında takibe konu irsaliyeli faturada belirtilen işin yapıldığı ve zamanında usulüne uygun olarak vergi dairesine BA formu ile bildirildiği, buna göre davacının takip ve dava tarihi itibariyle davalıdan takibe konu faturaya dayalı hesap alacağının bulunduğu, davalının aleyhine girişilen icra takibinin tamamına haksız ve kötüniyetli olarak itiraz ettiği, itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacağın likit olduğu, birleşen davanın ise ispatlanamadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile 223.020,00 TL asıl alacak ile 21.556,56 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 244.576,56 TL yönünden davalının Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takibe vaki itirazın iptaline, takibin devamına; asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz oranı uygulanmasına, hükmedilen alacağın %20’si üzerinden hesap edilen 48.915,31 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, birleşen Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/901 esas sayılı dosyası yönünden; davanın reddine, takip durdurulmadığından kötüniyet tazminatı takdirine yer olmadığına karar verilmiştir. Davalı-birleşen davada davacı vekili istinafında, davacının müvekkiline proje hizmeti verdiğini iddia ederek 223.020,00 TL gibi fahiş bir miktarda alacak talebinde bulunmasına rağmen, verilen hizmetin ne olduğunu, nasıl verildiğini açıklayamadığını ve kanıtlayamadığını, salt faturanın tanziminin, hatta karşı taraf ticari defterine işlenmiş olmasının hizmetin gerçekten verildiğini ispata yeterli olmadığını, hizmetin fiilen verilmediği iddiası karşısında, 223.020,00 TL tutarındaki hizmetin ne olduğunun, gerçekten verilip verilmediğinin araştırılmasının zorunlu olduğunu, davacının, asıl davanın 15.05.2015 tarihli celsesinde “Proje belediyeye sunulmuş olabilir, ancak hangi belediye olduğu konusundaki beyanlarımızı celse arasında bildireceğiz” demesine rağmen bu beyanına bir açıklık getiremediğini, mahkemenin müvekkilden tahsiline karar verilen hizmet bedelini neye göre tespit ettiğinin anlaşılamadığını, hizmetin varlığı tespit edilemediği gibi, kesilen faturanın bedelinin neye göre tayin edildiğinin de hiç araştırılmadığını, davacının yazılı bir sözleşme sunamadığından çizildiği iddia edilen proje bir mimari proje ise bunun mimarlar odası asgari ücret tarifesine göre ücretlendirilmesi gerekeceğinden, proje bedelinin tayini için davacı tarafça iddia edilen projenin ibraz edilmesi gerektiğini, ayrıca davacının ücrete hak kazanabilmesi için, proje çiziminin fenni ve mimari kurallara uygun ve uygulanabilir olması gerektiğinden, davacının verdiğini iddia etiği proje hizmetinin tam ve eksiksiz yerine getirilip, teslim edilip edilmediğinin mimar bilirkişilerce incelenmesi ve denetlenmesi gerektiğini, davacının isticvap edilirken verdiği hizmeti açıklayamadığını, yemin edasında çelişkiye düştüğünü, davanın başında beyan ettiği proje hizmeti verdiği iddiasını zapta geçen yemin beyanında “fatura, proje ile ilgili değil, taslak çalışması ile ilgiliydi” şeklinde tahlil ederek değiştirdiği gözetilmeksizin tesis edilen hükmün hukuka aykırı olduğunu, davacının bu beyanıyla aslında tamamlanmış, müvekkiline teslim edilmiş bir proje bulunmadığını da ikrar ettiğini, davacı hakkında fatura sahteciliğinde açılmış bulunan dava ve vergi dairesi incelemesinin müvekkilin nasıl bir kumpasa kurban edilmek istendiğini açıkça ortaya koyduğunu, davacı ile ilgili ceza davası ve müvekkiline kesilen faturanın gerçekliği araştığılmadan tesis edilen hükmün hukuka aykırı olduğunu, davacının gerçeğe uygun olmayan, sahte fatura düzenlemeyi bir alışkanlık haline getirdiğini, bu sebeple de vergi dairesi incelemesine girdiğinin dosyaya mübrez Davutpaşa Vergi Dairesi’nin 30.03.2016 tarihli yazısı ile sabit olduğunu, yine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2018/582 numaralı dosyası iddianamesi ile davacı hakkında “Zincirleme Bilişim Sistemleri Banka Veya Kredi Kurumlarının Araç Olarak Kullanılması Suretiyle Dolandırıcılık Ve Resmi Belgede Sahtecilik” suçlarından dolayı iddianame tanzim edildiğini ve ceza davası açıldığını, istinaf taleplerinin duruşmalı olarak incelenmesini, eksik delillerinin toplanmasına müteakip teknik bilirkişi incelemesi yapılmasını ve iddia ettikleri hususların araştırılmasını talep ettiklerini belirterek, asıl ve birleşen dava yönünden müvekkili aleyhine verilen hükmün kaldırılmasına, asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne, asıl davacı-birleşen dosya davalısı hakkında her bir dava yönünden %20’den az olmayacak şekilde ayrı ayrı tazminata hükmedilmesine, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı-birleşen davada davalı yüklenici, davalı-birleşen davada davacı ise iş sahibidir. Asıl davada, mimar olan davacı-birleşen davada davalı yüklenici tarafından davalı-birleşen davada davacı iş sahibine verildiği iddia edilen “proje hizmetine” ilişkin olarak düzenlenen 19/12/2013 tarihli irsaliyeli fatura bedeli olan 223.020,00 TL ve bunun işlemiş faizi olan 21.556,56 TL toplamı 244.576,56 TL’nin tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine yapılan itirazın iptali talep edilmiş, birleşen davada ise, aynı icra takibine ilişkin olarak İİK 72. Maddesi uyarınca borçlu olunmadığının tespiti (menfi tespit) talebinde bulunulmuştur. İlk derece mahkemesince tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde sunulan 03/07/2015 havale tarihli raporda, takibe konu irsaliyeli faturanın davacı-birleşen davada davalı tarafın yasal defterlerinde kayıtlı olduğu, faturanın teslim alan bölümünde isimsiz bir imzanın bulunduğu belirtilmiştir. Sonrasında tarafların uyuşmazlık dönemine ilişkin BA – BS formları ilgili vergi dairelerinden getirtilmiş ve aynı bilirkişiden 14/06/2016 tarihli ek rapor alınmıştır. Bu ek raporda, davalı-birleşen davacının 2013 yılı BA formunda, 31/01/2014 onay tarihli formda davacı-birleşen davalı …’den KDV hariç 191.392,00 TL’lik mal ve hizmet alımını bildirdiği, 29/01/2016 tarihinde ise 2013 yılının ikinci ayına ilişkin BA formunun sehven yanlış verildiğini bildirerek düzeltme beyannamesi verdiği belirtilmiştir. İlk derece mahkemesince ayrıca, davalı-birleşen davacı şirket yetkilisi isticvab edilmiştir. Şirket yetkilisi tarafından irsaliyeli faturadaki imza kabul edilmemiş ise de, davalı-birleşen davacı tarafça faturanın ait olduğu döneme ilişkin BA formunda bu faturaya ilişkin hizmet alımı bildirimi yapılmış olup, aradan yaklaşık 2 yıl geçtikten ve hakkında BA formuna konu alacak nedeniyle takip yapılıp eldeki dava açıldıktan dahi çok sonra verilen düzeltme beyannamesi Dairemizce de davalı-birleşen davacı tarafı bu faturaya ilişkin sorumluluktan kurtarmaya yeterli bulunmamıştır. Birleşen dosya takibe konu borçtan dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin olup aynı gerekçeler bu dava için de söz konusudur. Mahkemece davalı-birleşen davacıya hatırlatılan yemin teklifi doğrultusunda davacı-birleşen davalı … tarafından davalı-birleşen davacının yemin teklifi de 24/01/2018 tarihli celsede usulüne uygun olarak yerine getirilmiştir. Bu açıklamalar doğrultusunda, taraflar arasında takibe konu irsaliyeli faturada belirtilen işlerin yapıldığının davalı-birleşen davada davacı tarafça vergi dairesine sunulan BA formu ile ispatlanmış olduğu, buna ilişkin bedelin ödendiğine dair bir iddia ve delilin ise bulunmadığı, davacı-birleşen davada davalının takip ve dava tarihi itibariyle davalı-birleşen davada davacıdan takibe konu faturaya dayalı hesap alacağının bulunduğu anlaşıldığından, mahkemece davalı-birleşen davada davacının itirazının iptaline, birleşen dosya yönünden ise ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş olması yerinde olmuştur. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı-birleşen davada davacı vekilinin asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/02/2018 tarih ve 2015/214 Esas, 2018/164 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davalı-birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 3-Asıl dava için alınması gereken 16.707,02 TL nisbi istinaf karar harcından davalı-birleşen davacı tarafça peşin olarak yatırılan 4.236,06 TL harcın mahsubu ile bakiye 12.470,96 TL harcın davalı-birleşen davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 4-Birleşen davacı için alınması gereken 59,30 TL nisbi istinaf karar harcından davalı-birleşen davacı tarafça peşin olarak yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davalı-birleşen davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 5-Davalı-birleşen davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 18/05/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.