Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2021/708 E. 2021/933 K. 18.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/708
KARAR NO: 2021/933
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/04/2018
NUMARASI: 2016/744 Esas, 2018/292 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 18/05/2021
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkili ile davalı şirket arasında yapılan 30/08/2011 tarihli anlaşma gereğince davalı şirketin Suriye’de yapılacak soğuk hava deposu yapım işini üstlendiğini, taraflar arasındaki işbu anlaşma uyarınca davalının tesisi büyük ölçüde kurduğunu, tesislerde davalı şirketin yapım çalışmaları devam ederken ve henüz davacı şirket tarafından teslim alınmadan 12/03/2012 tarihinde davalı şirket elemanlarının sebep olduğu yangın sonucu 24 soğuk oda ve 2 koridorun alt yapısıyla birlikte tamamen yandığını, yapılan görüşmeler sonucunda müvekkili ile davalı şirketin yangının sorumluluğuna ilişkin 20/03/2012 tarihinde 5 yıllık süre içerisinde fiyatların değişmeyeceği hükmünü içeren karşılıklı rıza anlaşması imzaladıklarını, yapılan anlaşmaya göre müvekkili şirketin üçüncü bir ülkeye yatırım yapmayı istemesi durumunda dahi davalı şirketin 450.000,00-USD’lik soğutma ekipmanı vermeyi veya ana kontrattaki şartlarla soğuk hava tesisi yapmayı kabul ve taahhüt ettiğini, müvekkili şirketin sözleşmeden doğan alacağı olan yatırımını Sudan ülkesinde yapmayı planladığını ve sözleşme gereğince davalı şirkete seçim hakkı tanımak suretiyle öncelikle taahhüdü olan tesisi Sudan’da gösterilecek adreste kurmasını ya da ana sözleşme fiyatlarıyla 450.000,00-USD tutarındaki soğutma ekipmanının kendisine teslimini, o da olmadığı taktirde 450.000,00-USD bedelin 10 gün içinde nakit olarak ödenmesini, aksi halde yasal yollara başvurulacağını Mersin …Noterliğinin 17/05/2016 gün ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile ihtar ettiğini, ihtarnamenin davalı şirkete 23/05/2016 tarihinde tebliğine rağmen davalının hiçbir girişimde bulunmadığını, bu suretle davalı şirketin 03/06/2016 tarihinde temerrüde düştüğünü ileri sürerek, 450.000,00-USD tazminatın fiili ödeme günündeki kur değerinin, temerrüt tarihi olan 03/06/2016 tarihinden itibaren bankaların USD’ye bir yıl vadeli mevduat hesabından ödediği en yüksek faiz oranı üzerinden işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, yangınla ilgili anlaşmada yetkili mahkeme belirlenmediğinden yetkili mahkemenin Suriye mahkemeleri olduğunu davacının yabancı olduğu için teminat yatırması gerektiğini, davacı vekilinin vekaletnamesinin usulüne uygun olmadığını, yangından önce iki tesisten birincisinin bitirildiğini ve teslime hazır bekletildiğini, ikinci tesisinde bitirildiğini ancak davacıdan kaynaklanan kesiklikler nedeniyle çalıştırılmadığını, yangına dair herhangi bir tutanak veya evrakın gönderilmediğini, yangının Suriye’deki içi savaş nedeniyle (bomba vs.) çıkmış olabileceğini, daha sonra sözleşmeye konu iş sahasına bomba isabet etmesi sonucu tesisin tamamen yerle bir olduğunu, yangın zamanı tesiste davalının 9, davacının ise 30 elemanı bulunduğunu, yangının ikinci tesise sirayetinin davalı çalışanlarının çabasıyla engellendiğini, yangının öğrenilmesi üzerine davalı şirket yetkililerinin ve çalışanlarının Sureye’deki iş sahasına gittiklerinde pasaportlarının ellerinden alındığını ve hapis tutulduklarını, baskı ve orada mahsur kalma korkusuyla davalı şirket yetkililerinin 20/03/2012 tarihli sözleşmeyi imzaladıklarını, davalının sözleşme gerektiği üzerine düşen depo yapımı işlerini tamamladığını, ancak davacının ödemesi gereken 170.000,00 USD’ya ödemediğini, yangının davalı çalışanları tarafından çıkarıldığı iddiasının yazılı delille ispatlanması gerektiğini belirterek, davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, taraf şirketler arasında 30/08/2011 tarihinde yapılan anlaşma uyarınca davalı şirket tarafından davacıya Suriye’de soğuk hava deposu kurulum ve inşaatı yapılması işinin üstlenildiği, davalının üstlendiği işi büyük ölçüde tamamladıktan sonra tesis henüz davacıya teslim edilmeden ve davalı şirketin tesislerde çalışması devam ederken 12/03/2012 tarihinde tesiste çıkan yangın sonucunda yapılan işin büyük ölçüde yandığı, 20/03/2012 tarihli karşılıklı rıza anlaşması başlıklı taraflarca imzalanan ve davalı tarafın da imzasını inkar etmediği sözleşmenin yapıldığı, bu sözleşmede; taraflar arasında Suriye’de 30/08/2011 tarihli satış ve montaj soğutma anlaşması yapıldığının, davalı … firmasının soğutma ekipmanları, satış, montaj, nakliye ve çalıştırmayı taahhüt ettiğinin, 36 adet soğuk oda ve 3 adet koridorun yapımını tamamladığının ancak yazılı olarak teslim edilmediğinin, zira davacının amonyak gazını temin etmediği için tesisin çalıştırılamadığının, 2.bölümün inşası için davalı … elemanları çalışırken tesiste yangın çıktığının ve donmuş bölümün tamamıyla yere çöktüğünün, 24 oda ve 2 koridorun alt yapısıyla birlikte çöktüğünün, bu zararı tedarik etmek için ve ana kontrattaki maddeleri yerine getirmek için …’nun iyi niyetiyle bu anlaşmanın yapıldığının, yangında zarar gören kısım bedelinin 450.000,00-USD olarak tayin edildiğinin, …’nun davacıya bu işleri bedelsiz olarak yapmayı taahhüt ettiğinin, davacının bu yatırımını başka bir ülkeye yapmak istemesi yada 3.kişilere satmak istemesi halinde bedel olarak 450.000,00-USD’lik soğutma ekipmanı vermeyi veya ana kontrattaki şartlarla yapmayı taahhüt ettiğinin, davacının davalı tarafa kontrattaki bütün ödemeleri yaptığının ancak son 170.000,00-USD’yi ödenmediğinin, bu paranın 70.000,00-USD’sini davalının davacı tarafa indirim uyguladığının, kalan 100.000,00-USD’nin ek bir kredi not ile cevaplandıracağının, bu kontratın 5 yıl süreli olup davalının fiyat değişikliği yapmayacağını taahhüt ettiğinin düzenlendiği, davalının sözleşmenin Suriye’deki iç savaş nedeniyle karışıklığın fırsat bilinerek davalı şirket çalışanlarının pasaportlarına el konulmak suretiyle zorla ve tehdit ile imzalandığını, sözleşmenin geçersiz olduğunu savunduğu, gerek dinlenen tanık beyanları, gerekse davalı vekilinin dilekçeleri birlikte değerlendirildiğinde, sözleşmenin 20/03/2012 tarihinde imzalandığı, akabinde aynı tarihte son uçakla davalı şirket yetkilisi ve çalışanlarının Türkiye’ye döndükleri, davalı tarafın sözleşmenin cebir ve tehdit altında imzalatıldığına dair resmi makamlar nezdinde herhangi bir şikayette bulunmadığı, yine cevap dilekçesi ibraz ettiği tarihe kadar davacıya sözleşmeyle bağlı olmadığına ilişkin herhangi bir ihtarname göndermediği, davalının ilk kez 20/10/2016 tarihli cevap dilekçesinde ikrah savunmasında bulunarak sözleşmeyle bağlı olmadığına dair irade açıklaması yaptığı, davalı şirket yetkilisiyle çalışanlarının sözleşmenin imzalanması akabinde uçakla Türkiye’ye döndüklerinden korkutmanın bu tarihte ortadan kalkmış olup TBK.nun 39/1. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü sürenin bu tarihten itibaren işlemeye başladığı, ikrah savunmasının ise 20/10/2016 tarihinde yani bir yıllık hak düşürücü süre fazlasıyla geçtikten sonra ileri sürüldüğü, cevap dilekçesinin verildiği tarih itibariyle bir yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden ikrah savunmasına değer verilmediği, davalı tarafın sözleşmeyle bağlı olduğundan sözleşmedeki taahhütlerini yerine getirdiğini kanıtlamakla yükümlü olduğu, ancak bu taahhütlerini yerine getirdiğine dair herhangi bir savunma ileri sürmediği, davalı şirketin 20/03/2012 tarihli sözleşme kapsamında Sudan ülkesinde 24 adet soğuk oda ve iki koridorun yapımını gerçekleştirmediği, bu durumda 450.000,00-USD’lik taahhüdünden sorumlu olduğu, sözleşmeye göre davacının davalıya yapılan iş nedeniyle 170.000,00-USD borcu olduğu, bu miktarın 70.000,00-USD’sinin davalı tarafça indirim olarak uygulandığı, kalan borcun 100.000,00-USD olduğu, davalının taahhüt ettiği 450.000,00-USD’den davalının davacıdan olan 100.000,00-USD alacağının indirilmesi gerektiği, buna göre davacının 20/03/2012 tarihli sözleşmeye istinaden davalıdan 350.000,00-USD talep edebileceği, davalının kendisine gönderilen ihtarnamenin tebliğ tarihi ve ihtarnamede verilen 10 günlük süre gereğince 03/06/2016 tarihinde temerrüde düşmüş olduğu, bu sebeple kabul edilen alacağa 03/06/2016 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca döviz faizi yürütülmesi gerektiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, 350.000,00-USD’nin 03/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca kamu bankalarının 1 yıllık USD mevduatına uyguladıkları en yüksek döviz faizi oranlarında temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine karar verilmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde, huzurdaki davanın Suriye’de silahlı bir çete tarafından tehdit ve zorla alıkoyulmak sureti ile yapılan bir operasyonun Türkiye’deki sözde hukuk ayağı olduğunu, yabancılık unsuru içeren iş bu davada Türk Hukukunun ve Türkiye Mahkemeleri’nin yetkili ve görevli olmadığını, davanın dayanağı olan tehdit ve zorla imzalatılan sözleşmenin Suriye’de imzalanmış olup sözleşmenin kurulduğu yerin de, ifa yerinin de Suriye olduğunu, sözleşmenin uluslar arası bir sözleşme olup MÖHUK hükümleri uyarınca Suriye Mahkemelerinin yetkisinde bulunduğunu, MÖHUK 24. Maddesi uyarınca sözleşmenin en çok irtibatlı yer hukukunun uygulanması gerektiğini, somut olayda sözleşmenin en çok irtibatlı olduğu yerin yine Suriye olduğunu, Suriye hukukunun uygulanması gerektiğini, Türk Hukukunun uygulanmasının mümkün olmadığını, Türk Hukukunun uygulanacağı ve Türk Mahkemelerinin yetkisinin olduğu varsayılsa dahi, yine somut olayda uluslararası bir sözleşme söz konusu olduğundan dolayı MÖHUK uyarınca İstanbul, İzmir ve Ankara mahkemelerinin yetkili olduğunu, Bakırköy mahkemelerinin hiçbir surette uluslar arası bir sözleşmeden doğan uyuşmazlıkta yetkili olamayacağını, davacı vekilinin vekaletnamesinin şahıs vekaletnamesi olduğunu, ancak araya davacı şirketin de hiçbir evrak olmadan sıkıştırıldığını, kendi adına asaleten ve şirketi temsilen çıkarıldığını, yerel mahkemece vekaletnameye yapılan itirazlarının reddedildiğini, bu itirazları reddedilirken noterden vekaletnamenin dayanağı hiçbir belgenin celp edilmediğini, gerekli incelemenin hiçbir surette yerine getirilmediğini, davacı vekilinin vekâletnamesinin ekinde vekaletnameyi çıkaran kişinin imza yetkilisi olduğuna dair tek bir evrak dahi olmayıp hiçbir ticari bilgi ve belge bulunmadığını, davaya konu protokol dayanağının yeterince aydınlatılmadığını, yetersiz inceleme ile hüküm kurulduğunu, davacı şirketin “korkutma, tehdit ve cebir altında” imzalanan protokole dayandığını, söz konusu olayların 2012’de vuku bulduğunu, davacının 4 yılı aşkın süre sonunda neredeyse 5 yıllık zamanaşımı dolmak üzere iken alealede vekâletnamenin dahi bulunmadığı bir ihtar keşide ederek sözde yapılacak projenin müvekkilince yapılmasını talep ettiğini, taraflarınca yangının davalı şirketten kaynaklanmadığının, davacı şirketin kusuru sonucu ortaya çıktığının beyan edildiğini, ancak yerel mahkemenin davanın dayanağını hiçbir surette araştırmadığını, protokole ilişkin itirazların, somut olaya ilişkin itirazların ileri sürüldüğünü ancak mahkemenin yalnızca bir imzaya bağlı kalarak bu hukuka aykırı kararı verdiğini, dosya kapsamında korkutma ve alıkonmaya maruz kalan sayısız tanık beyanlarına itibar edilmediğini, TBK’nın 39/1. Maddesinin somut olayda uygulanma ihtimali bulunmadığını, söz konusu olaylar vuku bulduğunda Suriye’de iç karışıklık bulunduğunu, protokolün Suriye’nin önde gelen tehlikeli kişilerinin baskı ve cebri altında imza altına alındığını, müvekkili şirketin bir bildirimde bulunmasının mümkün olmadığını, yetkililerinin ve çalışanlarının canlarını kurtardığına sevindiklerini, müvekkili şirket yetkililerinin söz konusu sözleşmeye bağlı olmadığına dair bir ihtarname keşide etmek isteseler de karşılarında muhatap bulamayacaklarını, ihtarının ulaşmayacağının izahtan vareste olduğunu, Türkiye’ye döndüğünde korku ve baskının ortadan kalktığının kabulünün de mümkün olmadığını belirterek, davacı tarafından ilama dayalı olarak başlatılmış Mersin … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra takibinin tedbiren durdurulmasına, usul ve yasaya aykırı kararın bozularak ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen 30/08/2011 eser sözleşmesi ve sonrasında buna ek olarak imzalanan 20/03/2012 tarihli protokolden kaynaklanmaktadır. Davacı iş sahibi, davalı ise yüklenicidir. Davacı tarafça, davalı yüklenici ile imzalanan 30/08/2011 tarihli anlaşma kapsamında Suriye’de yapılmakta olan soğuk hava deposu tesisinin yapım çalışmaları devam ederken, 12/03/2012 tarihinde davalı yüklenicinin elamanlarının sebep olduğu yangın sonucu 24 soğuk oda ve 2 koridorun alt yapısı ile birlikte yandığı, taraflar arasında imzalanan 20/03/2012 tarihli protokolle davalı şirketin yangınla ilgili sorumluluğunu kabul ettiği, davalının bu anlaşmadaki seçimlik haklarından olan; aynı yatırımın başka bir ülkeye yapma veya 450.000,00 USD tutarındaki soğutma ekipmanını davacıya teslim etme veya ana kontrattaki şartlarla yapma taahhütlerinden herhangi birini yerine getirmediği iddiasıyla, buna ilişkin olarak 450.000,00 USD’nin davalıdan tahsili talep edilmiştir. Dairemiz’in 2018/1364 Esas 2020/1580 Karar sayılı geri çevirme kararı sonrasında, davacı vekilince Suriye Arap Cumhuriyeti Dahili Ticaret ve Tüketim Koruma Bakanlığı Şam İli Ticaret Tescil Müdürlüğü’nden temin edilen şirket tescil belgesi (şirket yetki belgesi) ve bunun noter yeminli tercüme bürosu tarafından yapılmış çevrisi dosyaya sunulmuştur. Bu belge incelendiğinde, davacı vekilince dava dilekçesi ekinde tercümesi sunulan Suriye Arap Cumhuriyeti Kahire Noterliği’nin 09/05/2016 tarih ve … özel nolu “özel vekaletname” başlıklı vekaletnamesinin verildiği tarih itibariyle, vekaletnameyi şirket adına imzalayan …’nin davacı şirketi temsil ve ilzamı yetkili olduğu görülmüştür. Buna göre, davalı vekilinin davacı vekilinin vekaletnamesine yönelik istinaf itirazları yerinde görülmemiştir. Taraflar arasındaki sözleşmede yetkili ülkenin kararlaştırılmadığı, 5718 sayılı MÖHUK’un 24 ve 40. maddeleri ile HMK’nun 6.maddesi uyarınca davalının adresi … Mahallesi … No:… … Blok No:… Esenyurt / İstanbul olmakla Türk mahkemelerinin yetkili olduğu anlaşıldığından, ilk derece mahkemesince davalı vekilinin milletlerarası yetkiye yönelik itirazının reddine karar verilmiş olması Dairemizce de yerinde görülmüş olup, davalı vekilinin buna yönelik istinaf itirazlarının reddi gerekmiştir. Davalı vekilinin esasa ilişkin olan diğer istinaf itirazları değerlendirildiğinde ise; Davacı ve davalı şirketler arasında 30/08/2011 tarihinde yapılan anlaşma uyarınca davalı şirket tarafından davacıya Suriye’de soğuk hava deposu kurulum ve inşaatı yapılması işi üstlenilmiştir. Davalı üstlendiği işi büyük ölçüde tamamladıktan sonra tesis henüz davacıya teslim edilmeden ve davalı şirketin tesislerde çalışması devam ederken 12/03/2012 tarihinde tesiste çıkan yangın sonucunda yapılan iş büyük ölçüde yanmıştır. 20/03/2012 tarihli karşılıklı rıza anlaşması başlıklı taraflarca imzalanan ve davalı tarafın da imzasını inkar etmediği sözleşme yapılmıştır. Bu sözleşmede; taraflar arasında Suriye’de 30/08/2011 tarihli satış ve montaj soğutma anlaşması yapıldığı, davalı … firmasının soğutma ekipmanları, satış, montaj, nakliye ve çalıştırmayı taahhüt ettiği, 36 adet soğuk oda ve 3 adet koridorun yapımını tamamladığı ancak yazılı olarak teslim edilmediği, zira davacının amonyak gazını temin etmediği için tesisin çalıştırılamadığı, 2.bölümün inşası için davalı Kar-Su elemanları çalışırken tesiste yangın çıktığı ve donmuş bölümün tamamıyla yere çöktüğü, 24 oda ve 2 koridorun alt yapısıyla birlikte çöktüğü, bu zararı tedarik etmek için ve ana kontrattaki maddeleri yerine getirmek için …’nun iyi niyetiyle bu anlaşmanın yapıldığı, yangında zarar gören kısım bedelinin 450.000,00-USD olarak tayin edildiği, …’nun davacıya bu işleri bedelsiz olarak yapmayı taahhüt ettiği, davacının bu yatırımını başka bir ülkeye yapmak istemesi yada 3.kişilere satmak istemesi halinde bedel olarak 450.000,00-USD’lik soğutma ekipmanı vermeyi veya ana kontrattaki şartlarla yapmayı taahhüt ettiği, davacının davalı tarafa kontrattaki bütün ödemeleri yaptığı ancak son 170.000,00-USD ödenmediği, bu paranın 70.000,00-USD’sini davalının davacı tarafa indirim uyguladığı, kalan 100.000,00-USD’nin ek bir kredi not ile cevaplandıracağı, bu kontratın 5 yıl süreli olup davalının fiyat değişikliği yapmayacağını taahhüt ettiği düzenlenmiştir. Davacı 20/03/2012 tarihli sözleşme kapsamında davalının taahhüdünü yerine getirmediğini ileri sürerek 450.000,00-USD alacak talebinde bulunmuştur. Davalı ise; sözleşmenin Suriye’deki iç savaş nedeniyle karışıklığın fırsat bilinerek davalı şirket çalışanlarının pasaportlarına el konulduğu, bu suretle zorla ve tehdit ile imzalandığı, sözleşmenin geçersiz olduğunu savunmuştur. İlk derece mahkemesi kararında da belirtildiği üzere; ikrah (korkutma) bir kimsenin başka surette yapmayacak olduğu bir hukuksal işlemi bir kötülüğün kendisinin veya yakınlarının başına gelebileceğini görerek yapmasına neden olan ürkütülmedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 37. (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 29.) maddesine göre, bir kimse karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi ya da yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK’nın 38. (BK’nın 30.) maddesinde belirtildiği gibi, korkutmadan(ikrah-tehdit) söz edilebilmesi için, korkutmanın sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması yani sözleşmenin korkunun yarattığı etki sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir. Hemen belirtmek gerekir ki, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir (TBK’nın 39. md). Ancak; TBK.nun 39/1. maddesindeki “yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır” şeklindeki yasal düzenleme uyarınca, ikrah (korkutma) sebebiyle sözleşmenin geçersizliğine ilişkin dava veya savunmanın bir yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu açıktır. Somut olayda; gerek dinlenen tanık beyanları, gerekse davalı vekilinin dilekçeleri birlikte değerlendirildiğinde, protokolün 20/03/2012 tarihinde imzalandığı, akabinde aynı tarihte son uçakla davalı şirket yetkilisi ve çalışanlarının Türkiye’ye döndükleri, davalı tarafın o tarihten bu davada sunduğu 20/10/2016 tarihli cevap dilekçesine kadar geçen yaklaşık 4,5 yıllık süre içerisinde sözleşmenin cebir ve tehdit altında imzalatıldığına dair resmi makamlar nezdinde herhangi bir şikayette bulunmadığı ve davacıya sözleşmeyle bağlı olmadığına ilişkin herhangi bir ihtarname gönderme veya bildirim göndermediği, hatta aradan uzun süre geçmesine rağmen davacı tarafça bu protokol kapsamında gerekli edimleri yerine getirmesi için gönderilen ve davalı şirkete 23/05/2016 tarihinde tebliğ edilen ihtarnameye rağmen de bu yönden bir bildirimde bulunulmadığı, bu hususun davalı tarafın da kabulünde olduğu, davalının ilk olarak 20/10/2016 tarihli cevap dilekçesinde ikrah savunmasında bulunarak sözleşmeyle bağlı olmadığına dair irade açıklaması yaptığı, oysa davalı şirket yetkilisi ve çalışanlarının protokolün imzalanması akabinde uçakla Türkiye’ye döndüklerinden korkutmanın etkisinin bu tarihte ortadan kalkmış olduğu, TBK’nın 39/1 maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin bu tarihten itibaren işlemeye başladığının kabulü gerektiği, ikrah savunmasının ise 20/10/2016 tarihinde yani bir yıllık hak düşürücü süre fazlasıyla geçtikten sonra ileri sürüldüğü, buna göre ilk derece mahkemesince de bu gerekçe doğrultusunda davalının ikrah savunmasına değer verilmemiş olmasının yerinde olduğu anlaşılmıştır. Davalı taraf sözleşmeyle bağlı olduğundan sözleşmedeki taahhütlerini yerine getirdiğini kanıtlamakla yükümlüdür. Ancak davacı tarafın Mersin … Noterliği’nin 17/05/2016 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile talep etmesine ve ihtarname 23/05/2016 tarihinde davalı şirkete tebliğ edilmesine rağmen davalı tarafından 20/03/2012 tarihli protokol gereğince, davacının bildirdiği Sudan ülkesinde 24 adet soğuk oda 2 koridordun yapımı gerçekleştirmemiştir. Davalı taraf bu taahhütlerini yerine getirdiğine dair herhangi bir savunma ileri sürmemiştir. İstinaf dilekçesinde de bu yönde bir iddia ve talep yoktur. Bu durumda sözleşmedeki taahhüdünü yerine getirmeyen davalı 450.000,00-USD’lik taahhüdünden sorumludur. İlk derece mahkemesince bu miktarda kararda yazılı olan gerekçeyle 100.000,00 USD’lik mahsuba gidilmiştir. Davacı tarafça buna dair istinaf başvurusunda bulunulmadığından Dairemizce bu yönden bir değerlendirme yapılmamıştır. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/04/2018 tarih ve 2016/744 Esas, 2018/292 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-Alınması gereken 70.788,29 TL nisbi istinaf karar harcından davalı tarafça peşin olarak yatırılan 17.698,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 53.090,29 TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 18/05/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.