Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2021/412 E. 2021/882 K. 28.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/412
KARAR NO: 2021/882
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/09/2020
NUMARASI: 2020/21 Esas, 2020/332 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi tespit
KARAR TARİHİ: 28/04/2021
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit talebine ilişkin olup, mahkemece dava şartı yokluğundan davanın reddine dair verilen karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı , davalı … Ltd.şti adına … ile … Diş Ticaret Ltd.şti adına ise diğer davalının, sözde parke işi ile ilgili bir sözleşme düzenlediklerini, …’ in avans olarak davalı …’yc 75.000,00TL’ lik çeki, işin ön avansı olarak verdiğini, sözleşme gereği de 260.000,00 TL’ lik bir emre muharrer teminat senedi aldığını, sözleşmeyi imzalayıp avans çekini vermek için almış olduğu emre muharrer senedi kendisinin de kefil olarak imzalamayı şart koştuğunu, kendisinin sözleşmeyle ve yapılacak iş ile hiçbir ilgisi olmadığı halde sırf iş görülsün diye senedi imzaladığını, davalı …’ nin 75.000,00 TL’ lik çeki tahsil ettiği halde işi yapmadığı ve çek bedelini de iade etmediğini ileri süren …’ in kendisinin de imzası olan 260.000,00 TL’ lik teminat senedini ödenmesini mi talep ettiğini, sonradan yaptığı araştırmada, sözleşmenin ve avans çekinin hayali olduğunu ve sırf şahsını dolandırmak için … ile …’nin birlikte hareket ettiklerini öğrendiğini, keşidecisi olduğu 11/07/2008 keşide, 11/02/2009 vade tarihli 260.000,00 TL meblağlı senede istinaden davalı tarafından kendisi ve … hakkında hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, davalı şirket tarafından sadece kendisi hakkında fiili haciz uygulandığını, diğer davalı hakkında hiçbir fiili haciz işlemi uygulanmadığını, davalılar arasında organik bağ bulunduğunu ileri sürerek davalılara herhangi bir borcunun bulunmadığının tespitine, davalıların haksız ve sebepsiz zenginleşme niteliğindeki İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … Esas sayılı dosyasından elde ettikleri bedelin istirdadına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekilleri, davanın arabuluculuğa tabi ve zorunlu arabuluculuk kapsamında olduğunu, dosyada uzlaşamama tutanağının görülemediğini, davanın zaman aşımına uğradığını, söz kunusu icra dosyasında müvekkili …’ nın davacı ile birlikte borçlu durumda olduğunu, davacı kefil olup, müvekkilinin borcum olmadığına yönelik iddiası bulunmamasına rağmen kefilin bu türden bir iddia ortaya atmasının üstelik asıl borçlu müvekkiline de dava açmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin davada taraf olmadığını, kendisinin de de borçlu olduğunu, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, takibe konu senedin teminat senedi mahiyetinde olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir. Mahkemece,7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un 20. maddesi ile 6102 sayılı TTK’na 5/A maddesinin eklendiğini, anılan kanun hükmü ile 01/01/2019 tarihi itibari ile ticari davalarda “Arabuluculuk” müessesinin dava şartı olarak kabul edildiğini, diğer yandan 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-2 maddesindeki “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir.” hükmü gereğince arabuluculuğa tabi davalarda dava açılırken, arabulucuya başvurulması ve sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin dava dilekçesine eklenmesinin zorunlu olduğu, somut olayda davanın ticari alım satım ilişkisine dayalı alacaktan dolayı borçlu olunmadığının tespiti talebine ilişkin olup arabulucuğa tabi davalardan olduğu gerekçesiyle, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesiyle, menfî tespit davalarında borçlu olunmadığının tespiti istendiğine ve alacak ya da tazminat ödenmesi istenemeyeceğine göre, bu tür davalardan önce arabulucuya başvurma şartı aranmasının Kanun’un açık ifadesine aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme ara kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit talebine ilişkin olup, bu tür uyuşmazlıklar 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde tahdidi olarak sayılan mutlak ticari davalardan değildir. 6102 sayılı TTK’nın 4.maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için ya tarafların her ikisinin de tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması, yada tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünden düzenleme olması gerekmektedir. Anılan kanunun 5.maddesinde ise, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunun şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın Asliye Ticaret Mahkemesi, tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olup, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile Asliye Hukuk Mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu düzenlenmiştir. Somut olayda, mahkemece davalı şirket dışındaki tarafların tacir olup olmadıklarına ilişkin bir araştırma yapılmamıştır. Mahkemece 01/01/2019 olan 7155 sayılı yasa ile TTK’ya eklenen 5/A maddesi ile ticari davalarda arabuluculuğa başvurunun, dava şartı olması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine verilmiş olduğu da gözetildiğinde, görevli mahkemenin doğru olarak belirlenebilmesi için tarafların tacir olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bu durumda mahkemece, 6102 sayılı TTK’nın 11/2. maddesi uyarınca çıkarılan en son tarihli Bakanlar Kurulu kararı da araştırıldıktan sonra, tarafların tacir sıfatının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, bu tespitin sonucuna göre görevli mahkemenin belirlenerek hüküm kurulması gerekirken, görevli mahkemenin tespiti için gerekli araştırma yapılmadan, HMK’nın 114/2, 115/2 ve TTK’nın 5/A maddesi uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak, yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/09/2020 tarih, 2020/21 Esas, 2020/332 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE, 5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 28/04/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.