Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2021/3417 E. 2022/80 K. 18.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/3417
KARAR NO: 2022/80
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/06/2021
NUMARASI: 2020/495 Esas, 2021/503 Karar
DAVANIN KONUSU: Tanıma ve tenfiz
KARAR TARİHİ: 18/01/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava; taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili için verilen yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizi talebine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili, davalı yanın taraflar arasında imzalanan 23/03/2016 tarih ve … sayılı alt yüklenici sözleşmesi gereğince müvekkiline ödemesi gereken iş bedeli alacağını ödemediği, borcun zamanında ödenmemesi üzerinde davalı aleyhinde Rusya Federasyonu Sankt-Petersburg Şehri Leningrad Bölgesi Ticaret Mahkemesi’nde borcun ödenmesi amacıyla №… dosya sayılı dava açıldığını, dava kapsamında taraflar arasında 02/11/2018 tarihli davalının borcunu belirli tarihlerde ödeyeceği taahhüdünü içeren bir sulh sözleşmesi akdedildiğini, akdedilen sulh sözleşmesine dayanarak Sankt-Petersburg Şehri Leningrad Bölgesi Ticaret Mahkemesi’ nce 20/12/2018 tarihli kararın verildiğini, kararda davalı şirketin müvekkiline toplamda 11.979.065,00 ruble 96 kapik borcunun bulunduğu, bu borcun 8.500.000,00 Ruble’sinin 20/12/2018 tarihinde, 3.479.065,00 Ruble’sinin ise 20/01/2019 tarihinde ödenmesi gerektiğinin tespit edildiğini, mahkeme kararının 20/12/2018 tarihinde kesinleşerek, icra kabiliyeti kazandığını, karar kesinleştikten sonra müvekkilinin talebi üzerine mahkeme tarafından 14/02/2019 tarihinde kararın takip edilebilir olduğunu gösteren takip emri de düzenlendiğini, dosyaya sunulan belgelerden Rusya Mahkemesi’nin kararının tespit hükmü içermesine karşın, tarafların sulh sözleşmesinin mahkeme kararına derc edildiği ve eda hükmünü içerdiği sabit olmakla dava konusu kararın tenfize uygun olduğunu, Rusya Federasyonu mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizinde 5718 Sayılı MÖHUK bağlamında karşılıklılığın bulunup bulunmadığı hususunda CİMER üzerinden Adalet Bakanlığı’na başvuru yapıldığını, verilen cevapta, Rusya Federasyonu ile Türkiye arasında yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi konusunda ikili bir anlaşmanın mevcut olmadığı, fiili mütekabiliyet konusunda ise, Bakanlıkça ülke bazında herhangi bir istatistiki verinin bulunmadığı, aynı zamanda temas edilen hukuki durum ile ilgili davanın açılması halinde takdirin yargı yetkisi dahilinde mahkemeye ait olduğunun bildirildiğini, dava konusu Rusya Mahkemesi kararının konusunun Türk Mahkemelerinin münhasır yetki ve aşırı yetki kapsamına giren işlerden olmaması ve Rusya Mahkemesi’nin kararının taraflar arasındaki özel ilişkiden doğan ve üzerinde sulh sözleşmesi yapılabilen bir konuda verildiğinden böyle bir kararın Türk kamu düzenini ihlal etmemesi nedeniyle tenfizinin mümkün olduğunu, MÖHUK’un 54/1/ç hükmü uyarınca, yabancı mahkeme kararının, o yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş olması hallerinde tenfiz edilemeyeceğini, ancak davalı taraf adına temsilcisi …’nın 12/10/2018 tarihli vekaletname ile katıldığını belirterek, Rusya Federasyonu Sankt-Petersburg Şehri Leningrad Bölgesi Ticaret Mahkemesi’nin 20/12/2018 tarihli kararının Türkiye’de tanınması ve tenfizine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, Türk Ticaret Kanunu’nun TTK 5/A maddesi kapsamında ticari davaların zorunlu arabuluculuk şartına tabi tutulduğunu, davanın her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan bir hukuk davası olup, arabuluculuk dava şartı yokluğundan davanın reddinin gerektiğini, Rusya Federasyonu ile Türkiye arasında bir mütekabiliyetin olmadığı ve davacı yan tarafından yatırılması gereken teminatın ödenmediğinin ortada olduğunu, yabancı mahkeme kararının Türk Mahkemeleri nezdinde tanıma ve tenfizinin yapılabilmesi için söz konusu yabancı mahkeme kararının MÖHUK’ un 54.madde kapsamındaki şartlara uygun olması gerektiğini, mütekabiliyet şartı sağlanmadığından Rusya Mahkemesi tarafından verilen kararın Türkiye’de tanıma ve tenfizi mümkün olmadığını, hukuki ve fiili bir mütekabiliyetin varlığından bahsedebilmek için yabancı mahkeme kararına dayanak olan kanun maddelerinin, somut olay ve karar özelinde inceleme yapılması gerektiğini, Rusya Federasyonu akdi mütekabiliyet şartını en katı olarak uygulayan ülkelerden biri olmakla birlikte fiili mütekabiliyeti kabul etmediğini, Rusya Federasyonunun yabancı ülkeler ile arasında fiili veya hukuki mütekabiliyetin olup olmadığını değerlendirmeksizin akdi mütekabiliyet şartı aradığını, bu doğrultuda Rusya Federasyonu ile Türkiye arasında da akdi veya fiili mütekabiliyetin olduğundan söz edilemeyeceğini, Rusya Mahkemesi nezdinde yapılan sulhün, Türk Kanunları çerçevesinde mahkeme huzurunda yapılacak olan sulhün şartlarını taşımadığını, müvekkili şirketi Rusya Mahkemesi’nde temsil eden vekil, mahkeme huzurunda sulhe yetkili olmadığından, mahkeme huzurunda yapılan sulhün geçerli olmadığını, ayrıca usule uygun bir şekilde kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, HMK’ nın 293. md gereğince; dava dosyasına davacı tarafça sunulan Prof. Dr …’ nın 22/02/2021 tarihli hukuki mütalaası ile davalı tarafça sunulan Prof.Dr. …’ in 15/03/2021 tarihli hukuki mütalaasında açıkca tespit edildiği üzere; Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut, Rusya Federasyonu’nda Türk Mahkemelerinden verilmiş ilamların tenfizini mümkün kılan bir kanun, Türkiye Cumhuriyeti’ nde Rusya Federasyonu mahkemelerinden verilmiş ilamların tenfizini mümkün kılan bir kanun bulunmadığı, bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasında MÖHUK’ un 54/1-a.maddesi anlamında fiili uygulama durumunun incelendiği, davacı tarafça dosyaya sunulan İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/44-944 sayılı kararının yabancı hakem/tahkim kararlarının tanınmasına ilişkin olduğu, bu kararın dayanağının Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu’nun 1958 tarihli hakem kararlarının tenfizine ilişkin New York sözleşmesine taraf olmaları şeklinde açıklandığı, bunun dışında Prof. Dr …’in 15/03/2021 tarihli hukuki mütalaasında detaylıca açıklandığı üzere fiili uygulamaya ilişkin olarak Türkiye Mahkemeleri’nde ya da Rusya Federasyonu Mahkemeleri’nde verilmiş bir tanıma ve tenfiz kararı bulunmadığını, bu nedenle mahkemece MÖHUK’ un 54/1-a. Maddesi anlamında Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasında fiili uygulama sonucu oluşan mütekabiliyetin bulunmadığının sabit bulunduğu, bu itibarla davada MÖHUK’un 54/1-a. maddesinde da açıklanan mütekabiliyet/karşılıklılık yasal koşulunun gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesiyle, davalı şirketin arabuluculuk sürecine katılmamasına rağmen mahkemece müvekkili davacı şirket aleyhine hem yargılama masraflarına hem de vekalet ücretine hükmedilmesinin 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A/11 hükmüne aykırı olduğunu,dava kapsamında taraflarınca dosyaya sunulan arabuluculuk tutanağı incelendiğinde, arabuluculuk sürecinin anlaşamama ile sonuçlandığının görüleceğini, anlaşamamanın nedeninin ise davalı taraf vekilinin sunduğu vekaletnamenin arabuluculuk sürecine katılması için yetersiz olması ve tanınan ek sürede bu eksikliğin giderilmemiş olmasından kaynaklandığını, davalı tarafın arabuluculuk sürecine katılmaması nedeniyle yargılama harç ve masrafları ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesi gerektiğini, taraflarınca dosyaya sunulan Prof.Dr. …’nın ve davalı tarafça sunulan Prof.Dr. …’in mütalaalarında dava dosyası yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de tenfiz şartlarını düzenleyen MÖHUK’un 54. ve 55. maddeleri kapsamında değerlendirmeye tabi tutulduğunu,iki mütalaada da; uyuşmazlığın sadece Türkiye ve Rusya arasındaki mütekabiliyet koşulunun olup olmadığı etrafında toplandığının görüleceğini, milletlerarası özel hukuk alanında söz sahibi iki profesörün de davada mütekabiliyet koşulu dışındaki tenfize ilişkin diğer kriterlerin sağlandığı yönünde görüş bildirdiklerini, mahkemenin mütekabiliyet şartı yönünden gerekçesini dayandırdığı İstanbul 8. ATM’nin 2018/44 Esas ve 2018/944 Karar sayılı kararında Türkiye ile Rusya arasında karşılıklılık şartının gerçekleştiği yönünde hüküm kurulduğu halde mahkemece kararın yabancı hakem kararlarının tanınmasına ilişkin olduğunu tespit ettikten sonra Rusya ve Türkiye arasında mahkeme kararlarının tanınması anlamında mütekabiliyetin olmadığı sonucuna ulaşarak yanlış bir çıkarımda bulunduğunu, bu anlamda söz konusu gerekçenin yerinde olmadığını, Türkiye ve Rusya arasında fiili uygulama bulunmasına rağmen mahkemenin aksi yönde karar verdiğini, mahkemenin talebi üzerine taraflarınca Prof.Dr. …’nın, davalı tarafça Prof.Dr. …’in mütalaalarının sunulduğunu, iki mütalaada da fiili karşılıklılık konusunda tamamen zıt sonuçlara varıldığnı, mahkemece iki mütalaa arasındaki uyuşmazlık giderilmeden ve Prof. Dr. …’nın mütalaası hiç dikkate alınmadan sadece davalı tarafça sunulan mütalaanın esas alaınması sonucu karar verildiğini, Rusya mahkemeleri tarafından verilen kararların Türk mahkemelerinde tenfiz edildiğine, dolayısıyla Türkiye ve Rusya arasında fiili karşılıklığının bulunduğuna ilişkin bir çok Yargıtay kararı bulunduğunu, Yargıtay’ın tespit edilen diğer bazı kararlarında ise Rusya mahkemesine ait kararların kamu düzeni, usulsüz tebligat ve kesinleşme şerhinin bulunmamasından dolayı reddedildiğini, bu kararlarda dikkat edilmesi gereken hususun iki ülke arasında karşılıklılık kriterinin (tenfizin birincil kriteri) sağlanmadığı durumlarda tenfize ilişkin diğer (ikincil) kriterlerinin incelenmesinin anlamsız olduğunu, başka bir ifade ile iki ülke arasında karşılıklık şartı mevcut değil ise mahkemenin tebligatın usulsüz olup olmadığı, kamu düzenine aykırılığı veya kesinleşme şerhinin bulunup bulunmadığı gibi diğer tenfiz kriterlerini incelemesine gerek kalmadan doğrudan davayı reddetmesi geretiğini, dolayısıyla bir tenfiz davası kapsamında karşılıklılık şartı dışında diğer kriterlerden biri incelendiği taktirde söz konusu dava kapsamında karşılıklılık şartının gerçekleştiği ve bu sebeple diğer (ikincil) tenfiz kriterinin incelenmesine geçildiği sonucuna varmanın bir zorunluluk olduğunu, bunların dışında değinilmesi gereken bir başka konunun da, iki ülke arasında kanuni mütekabiliyetin olduğu durumlarda fiili uygulamanın bulunup bulunmadığının araştırılması değil sadece olumsuz fiili uygulamanın olup olmadığı araştırılması yapılarak olumsuz fiili uygulamanın bulunmadığının tespiti halinde karşılıklılık şartının gerçekleştiğinin Yargıtay içtihatları ile sabit olduğunu, iki ülke arasında kanuni karşılıklılığın bulunması ve olumsuz fiili uygulamanın bulunmaması durumunda karşılıklılık şartının gerçekleştiğinin kabulünün gerektiğini, olumsuz fiili uygulama ile ilgili davalı tarafça herhangi bir karar sunulamadığını, Adalet Bakanlığı’ndan gelen cevabın iki ülke arasındaki karşılıklılık konusunda tek başına bir kıstas olmayacağını, sonuç olarak, dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin iki ülke arasında kanuni ve fiili mütekabiliyetin varlığı sonucuna varılması için yeterli olduğunu, sunulan Yargıtay kararından ve doktrindeki görüşlerden anlaşılacağı üzere Türkiye ve Rusya arasında hem kanuni hem de fiili mütekabiliyet koşulunun mevcut olduğunu, ayrıca tanıma ve tenfiz davasına konu Rus mahkemesinin kararının tenfizin diğer kriterlerini de sağladığını, ancak mahkemece iki ülke arasındaki mütekabiliyet koşulunun hatalı yorumlamasından dolayı usul ve yasaya aykırı hüküm kurulduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı; taşeron, davalı ise; yüklenicidir. Dava, yabancı mahkemece hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve Devlet Kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan Rusya Federasyonu Sankt-Petersburg Şehri Leningard Bölgesi Ticaret Mahkemesi’nin (“Rusya Mahkemesi”) No … sayılı dosyasından verilen kararın Türkiye’de icra olunabilmesi için 5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku hakkındaki kanunun (MÖHUK) 50-54. maddesi uyarınca tanınması ve tenfizi talebine ilişkindir. Dosya kapsamından; taraflar arasında 23/03/2016 tarihli, … sayılı alt yüklenici sözleşmesi imzalandığı, davalı yüklenici tarafından davacıya ait iş bedelinin ödenmemesi üzerine davacı hakkında Rusya Mahkemesi’nde dava açıldığı, Rusya Federasyonu Sankt-Petersburg Şehri Leningard Bölgesi Ticaret Mahkemesi’nce 20/12/2018 tarihli kararı ile taraflar arasında düzenlenen sulh sözleşmesi esas alınarak No … sayılı karar ile; davalı şirketin davacıya toplam 11.979.065 Ruble,96 kapik borcu olduğu, bu borcun 8.500.00 Rublesinin 20/12/2018 tarihinde, 3.479.065 Rublesinin ise 20/01/2019 tarihinde ödenmesine karar verildiği anlaşılmaktadır. Yabancı mahkeme kararlarının Türk Hukukunda hüküm doğurması, yabancı mahkeme kararının niteliğine göre ya tanınması ya da tenfizi ile mümkün olur. MÖHUK’un 50. Maddesi gereğince; yabancı mahkeme kararlarının mahalli mahkeme kararları gibi hüküm doğurması için, mahalli mahkemelerce bir tanıma veya tenfiz karar verilmesi gerekmektedir. Eldeki davaya konu Rusya Mahkemesi kararında; taraflar arasında mahkeme dışı yapılan sulh sözleşmesinin taraflarca Rusya Mahkemesi’ni ibraz edildiği, Rusya Mahkemesi tarafından da bu sulh sözleşmesi esas alınarak hüküm kurulduğu, Rusya mahkemesi tarafından verilen kararda sulh sözleşmesi tahtında ve eser sözleşmesi kapsamında davacı yüklenici şirketin davalı şirketten olan alacağının belirlendiği, ilamın eda kararı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Yabancı mahkeme kararlarının tenfizi bakımından temel düzenleme olan 5718 sayılı MÖHUK’ta, bir yabancı mahkeme kararının tenfiz kararına konu olabilmesi için taşıması gereken nitelikler 50. Maddede düzenlenmiştir. Bu şartlar, tenfi kararı verilebilmesi için bir nevi ön şart niteliği taşımaktadır. Yabancı mahkeme kararlarının Türk Hukukunda tenfizi için taşınmaları gereken ön koşullar, ” Tenfi kararı ” başlığını taşıyan 50.maddede şöyle ifade edilmiştir. ” Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’ de icra olunabilmesi yetkili Türk Mahkemeleri tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır.” Somut olaydaki tenfizi istenen karar, yabancı mahkeme tarafından verilmiş olup eda hükmü içermekte ve Rusya Hukukuna göre 20/12/2018 tarihinde kesinleştiği yönünde apostilli şerh içeren bir karar olması itibariyle, kararın 50.maddedeki şartları taşıdığı anlaşılmaktadır. MÖHUK’un 50.maddesindeki şartları taşıyan bir yabancı ilam hakkında tenfiz talebiyle Türk Mahkemelerine başvurulması halinde, Türk Mahkemesi, yabancı ilamı aynı kanunun 54.madde hükmünde düzenlenen tenfiz şartları yönünden incelemek durumundadır. Tanıma ve tenfizin şartları MÖHUK’ un 54.maddesinde; ” (1) Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dahilinde verir: a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilamın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilamların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiili uygulamanın bulunması, b) İlamın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilamın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı halde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması, c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması, ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre; tenfiz şartlarından birisi Türkiye Cumhuriyeti ile ilamın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma veya o devlette Türk Mahkemeleri’nden verilmiş ilamların tenfizini mümkün kılan bir anlaşma veya kanun hükmünün veya fiili uygulamanın bulunmasıdır. Taraflar arasındaki ihtilaf; Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasındaki mütekabiliyet şartının olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Tenfizi istenen kararın verildiği Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında, yabancı ilamların tenfizine ilişkin iki veya çok taraflı bir milletlerarası anlaşma mevcut değildir. Bu anlamda Türkiye ile Rusya arasında “akdi karşılıklılık” bulunmamaktadır. Mahkemece bu hususta yazılan yazıya Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü’ nce verilen 30/09/2019 tarih, 33711809-3-11-516-2019 E.1509/102945 sayılı cevabi yazıda; Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında, yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfiz konusunda ikili veya çok taraflı bir anlaşmanın olmadığı bildirilmiştir. Taraf devletler arasında fiilli uygulamanın bulunup bulunmadığı yönünden yapılan incelemede ise, ilgili devletle Türkiye arasında tenfizde karşılıklığın sağlanmasına dair bir anlaşma bulunmasa da, ilgili devletin kanunları Türk Mahkeme kararlarının o ülkede tenfizini sağlıyorsa ya da bu konuda fiili bir uygulama varsa karşılıklılık sağlanmış demektir.( bkz. Yargıtay HGK’nın 1990/13-3, 1990/347 sayılı kararı) Dosyaya gönderilen Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü’ nce verilen 30/09/2019 tarihli cevabi yazıda; fiili ( karşılıklılık) konusunda, Bakanlıkta ülke bazında herhangi bir istatistik veri bulunmadığı da belirtilmiş, mahkemece de; fiili uygulamaya ilişkin olarak iki devlet mahkemelerinde verilmiş bir tanıma ve tenfiz kararının olmadığı, dolayısıyla iki devlet arasında fiili uygulama sonucu oluşan mütekabiliyetin bulunmadığı, bu suretle iki devlet arasında kanuni mütekabiliyetin de gerçekleşmediği kabul edilmiştir. Dairemizce yapılan incelemede; Rusya Mahkemeleri tarafından verilen kararların Türkiye Mahkemelerinde tenfiz edildiğine, dolayısıyla fiili karşılıklılığın bulunduğuna ilişkin kararlar bulunduğu tespit edilmiştir. (bkz.Yargıtay 19. HD, 19/12/2018 tarih,2018/579 Esas, 2018/6742 Karar sayılı kararı) Yargıtay’ın tespit edilen bazı kararlarında da Rusya Mahkemelerine ait kararların kamu düzeni, usulsüz tebligat ve kesinleşme şerhinin bulunmamasından dolayı bozulduğu görülmektedir. MÖHUK’ un 54.maddesinin a bendinde düzenlenen ve tenfizin birinci kriteri olan iki ülke arasındaki mütekabiliyet kriterinin sağlanmadığı durumlarda aynı maddenin devamında sayılan ve ikincil kriterlerin incelenmesi mümkün görünmemektedir ( bkz. Yargıtay 11.HD, 29/05/2014 tarih, 2014/2883 Esas, 2014/10015 Karar sayılı kararı, Yargıtay 13. HD, 06/03/2012 tarih, 2011/12027 Esas, 2012/5468 Karar sayılı kararı) Dolayısıyla Yargıtay’ın bu kararlardan da Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında fiili mütekabiliyetin varlığının bulunduğunu kabul ettiği sonucuna varılmaktadır. O halde yapılan bu açıklamalar Yargıtay kararları ışığında mahkemece, iki devlet arasında tanıma ve tenfiz konusunda fiili karşılıklılık bulunduğu kabul edilerek işin esastan incelenmesi ve taraf delillerin değerlendirilmesi ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile, usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/06/2021 tarih, 2020/495 Esas, 2021/503 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE, 5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 18/01/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.