Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2021/3244 E. 2022/275 K. 09.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/3244
KARAR NO: 2022/275
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/11/2018
NUMARASI: 2014/484 Esas, 2018/1048 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 09/02/2022
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Asıl davada davacı vekili, davacı müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 30.11.2012 tarihli sözleşme kapsamında ticari ilişki bulunduğunu, bahsi geçen sözleşme kapsamında müvekkili şirket tarafından, davalı şirkete … için ahşap dekorasyon ve tefriş hizmeti verildiğini, sözleşmede iş bedelinin 260.000,00 + KDV olarak kararlaştırıldığını, ödeme şeklinin de sözleşmede belirtildiğini, müvekkili şirkete ödenmesi gereken bakiye 167.056,64 TL iş bedelinin ödenmemesi üzerine, bu bakiye alacağın tahsili için davalı aleyhine Küçükçekmece … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, ancak davalı/karşı davacı tarafından 17.472,76 TL’lik kısmın ödenip ve 149.583,88 TL’lik kısma itiraz edildiğini belirterek, borca kısmi itirazın iptali ile takibin devamına, davalı-borçlu aleyhine %20 den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; Asıl davaya karşı, müvekkili şirket tarafından üzerine düşen tüm yükümlülükler harfiyen yerine getirilmesine rağmen, davacı-karşı davalı tarafından sözleşmede belirtilen yükümlülüklere aykırı davranıldığını, üretime geç başlandığını, eksik teslimat yapıldığını, ayıplı hizmet verildiğini ve sözleşmeye göre hizmetin 8 ile 10 hafta gecikilerek yapıldığını, bunun neticesinde de sözleşmeye göre müvekkili şirketin hak etmiş olduğu cezai şartın altında (10 haftalık kesmesi gerekirken) 8 haftalık bir cezai şart faturası düzenleyerek davacı-karşı davalıya gönderdiğini, bu nedenle davacının müvekkilinden herhangi bir alacağı bulunmadığı gibi müvekkiline borçlu olduğunu, bu nedenle açılan itirazın iptali davasının reddi gerektiğini, ayrıca tüm savunmaları saklı kalmak kaydı ile müvekkili şirketin kötü niyetli olmadığından kötü niyet tazminatının da reddi gerektiğini, davacı-karşı davalının kötü niyetli olması sebebiyle davacı-karşı davalı aleyhine %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini savunmuştur.Karşı davasında ise, davacının işi sözleşmeye aykırı olarak ve 10 hafta geç bitirmesi sebebiyle müvekkili şirketin davacı-karşı davalıdan sözleşmenin 9.maddesinde belirtilen ve davacı-karşı davalıya fatura edilen haftalık 5.000 Euro olmak üzere 8 hafta x 5.000 Euro = 40.000,00 Euro + KDV 149.583,88 TL tutarında faturaya dayalı cezai şart alacağı bulunduğunu, cezai şarta ilaveten müvekkilinin oteli son derece geç işletmeye açabildiğini ve bunun neticesinde de çok büyük zarara uğradığını belirterek, karşı davalarının kabulü ile 149.583,88 TL tutarındaki faturaya dayalı cezai şart alacağı ile müvekkilinin oteli geç işletmeye açmış olması dolaysıyla uğramış olduğu zararlardan dolayı, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL toplamı olan 159.583,88 TL’nin Bakırköy …Noterliğinin 17.02.2014 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile beraber davacı/karşı davalıdan tahsili ile müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı-karşı davalı vekili karşı davaya cevabında, davalı/karşı davacı tarafından da dilekçesinde açıkça belirttiği gibi işin tamamlandığını ve tüm ürünlerin eksiksiz olarak teslim edildiğini, bu nedenle müvekkilin faturaya konu hak ettiği tutarın kendisine ödenmesi gerektiğini, bu tutar ödenmediği gibi aynı tutarın cezai şart adı altında karşı dava ile istendiğini, söz konusu talep için davalı/karşı davacının hukuki menfaati olmadığını, işin tam ve eksiksiz olarak yapılmış olmasına rağmen fatura bedeli ödenmeyerek cezai şart tutarı zaten tahsil etmiş olunduğundan davalının karşı davasının haksız olduğunu, yaşanan gecikme dolayısı ile otelin işletmeye geç açıldığı ve bu nedenle zarara uğranıldığı iddiasının kabul edilemeyeceğini, e-posta yazışmalarından otelin zaten tamamlanmadığının, halen içerisinde tadilatın sürdüğünün, pek çok yerin zeminin dahi tamamlanmadığının hatta bu nedenle müvekkilinin de üzerine düşen işler için ölçü alamadığının belli olduğunu belirterek, karşı davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, taraflar arasında akdedilen 30.11.2012 tarihli sözleşmeye konu kapı imalatı ve montajı işlerinin davacı/yüklenici tarafından yapıldığı hususunda bir ihtilaf bulunmadığı, 08/05/2018 havale tarihli bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere, taraflar arasındaki e-mail yazışmalarına göre davalı-karşı davacı tarafça davacı-karşı davalı yüklenicinin sözleşme konusu işleri yapabileceği şekilde yer tesliminin gerçekleştirilemediği, yer teslimine ilişkin yazışmaların 02.11.2013 tarihinde dahi devam ettiği, dolayısıyla sözleşme konusu işlerin tamamlanmasındaki gecikmenin davacı/yüklenicinin (karşı davalının) kusurundan değil, davalı/işverenin (karşı davacının) sorumluluk alanına dahil olan işlerin zamanında bitirilememesinden kaynaklandığı, işlerin geciktiği ve imalatların hatalı olduğuna dair bir delile de rastlanmadığı, bu nedenlerle davacı/yüklenicinin (karşı davalının) davalı/isverene (karsı davacıya) gecikme cezası ödeme yükümlülüğü altına girmediği gibi davalı-karşı davacının herhangi tazminat alacağına da hak kazanamadığı, 16.12.2013 tarihinde sözleşme konusu işler bitirilerek kesin hakediş yapıldığından sözleşme konusu işlerin tamamının en geç bu tarihte tamamlandığının ve davalı/işveren (karşı davacı) tarafından teslim alındığının anlaşılmakta olduğu, davalı/işverenin davacı/yükleniciyı keşide ettiği 17.02.2014 tarihli ihtarda, sözleşme konusu kapıların tamamının takılmasının 27.05.2013 tarihinde tamamlandığının beyan edildiği, dolayısıyla davalı/işverenin (karşı davacının) beyanına göre sözleşme konusu işlerin tamamının 27.05.2013 tarihinde tamamlandığı, bu duruma göre, davalı/işverenin, davacı/yükleniciden gecikme cezası talep etme hakkına sahip olması için, en geç 16.12.2013 tarihinde gecikme cezasını talep etme hakkını saklı tuttuğunu bildirmesi gerektiği (TBK.md.179/f.2), bu durumlar nedeniyle davalı/iş sahibinin bakiye iş bedeli alacağını ödeme borcu altında olduğu, karşı dava bakımından ise davacıdan (karşı davalıdan) gecikme cezası ve tazminat alacağının bulunmadığı, asıl davadaki alacak likit olduğundan davacı-karşı davalı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle, davacı-karşı davalının davasının 149.583,88 TL bakımından kabulü ile Küçükçekmece … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasındaki itirazın iptaline, takibin devamına, 149.583,88 TL bakımından %20 icra inkar tazminatının davalı-karşı davacıdan tahsili ile davacı-karşı davalıya ödenmesine, davalı-karşı davacının davasının reddine karar verilmiştir. Davalı-karşı davacı vekili istinafında, asıl dava yönünden; davacı-karşı davalının yüklenici olarak edimlerini sözleşme çerçevesinde ve verilen makul sürede yerine getirildiğine dair hiçbir delil sunamadığını, mahkemece 25/04/2017 tarihli celsede davacıya sevk irsaliye asıllarının sunulması için 30 günlük kesin mehil verilmesine rağmen davacı tarafça irsaliye asıllarının ibraz edilmediğini, buna göre davacının zamanında teslim olgusunu ispat edemediğini, mahkeme tarafından esas alınan bilirkişi raporlarında, sevk irsaliyelilerinin asılları olmadığından fotokopilerine dayalı olarak inceleme yapıldığını, bu fotokopilerin de bir kısmının silik ve okunamıyor durumda olduğunu, müvekkili şirketin üzerine düşen yükümlülükleri harfiyen yerine getirdiğini, davacı-karşı davalı tarafından ayıplı ifada bulunulduğunu ve sözleşme konusu kapıların geç teslim edildiğini, davacı/karşı davalı tarafından sonradan değişen/eklenen siparişler olduğu iddia edilmiş ve gecikme nedeni olarak bu husus gösterilmişse de, dosyada mübrez 08/05/2018 tarihli bilirkişi heyeti raporunda da belirtildiği üzere, 15.02.2013 tarihinden 21.11.2013 tarihine kadar 9 ay boyunca devamlı surette mal teslimleri yapıldığını, buradan da davacı/karşı davalının sonradan eklenen veya değişen siparişler nedeni ile teslimin geciktiği iddialarının gerçeği yansıtmadığının açıkça görülmekte olduğunu, sunulan mail yazışmalarından gerekçeli kararın aksine davacıya müvekkilimizce süresi içinde yer tesliminin yapıldığının ve şantiyedeki genel çalışmayla bir ilgisinin olmadığının açık bir şekilde anlaşılmakta olduğunu, fakat yerel mahkeme tarafından 14 Aralık 2012, 10 Ocak 2013, 16 Ocak 2013, 05 Haziran 2013 ve 03 Temmuz 2013 tarihli mail yazışmalarının dikkate alınmadığını, bu maillerden görüldüğü üzere davacı tarafa yer teslimi yapıldığını ve davacı tarafça ölçüler alındığını, buna rağmen sözleşme konusu edimin zamanında yerine getirilemediğini, kapı ölçülerinin alınamadığına ilişkin olan ve tüm bilirkişi raporlarına da dayanak olarak gösterilen e-mailin davacı-karşı davalı tarafından 18.09.2013 tarihinde gönderildiğini, irsaliyelere göre ise 18.09.2013 tarihinden önce teslim edildiği anlaşılan kapıların neye göre hazırlanmış olduğunun davacı-karşı davalı tarafından hiçbir şekilde izah edilmediğini, taraflarınca sözleşmenin oda kapıları için yapılmış olduğunun ve cezai şartın da oda kapıları için kesilmiş olduğunun açıkça belirtildiğini, oda kapılarının ise teslimine 15.02.2013’te başlandığı açık olmakla mail tarihine kadarki teslimlerin neye göre yapıldığına ilişkin karşı tarafça açıklama getirilmemiş olması nedeniyle davacı/karşı davalının iddialarının haksız ve yersiz olduğunun ispatlandığını, hükme esas alınan Bilirkişi raporlarında “yer tesliminin yapıldığına dair resmi bir yazı bulunmamaktadır” şeklinde hatalı beyanda bulunulduğunu, yer tesliminin yapılmasının resmi ve/veya yazılı bir şekle bağlı olmadığını, eser sözleşmelerinden kaynaklanan itirazın iptali davalarında alacak likit olmadığından icra inkar tazminatına hükmedilmesinin olanaksız olduğunu, karşı dava yönünden; hükme esas alınan bilirkişi raporunda müvekkili şirketin cezai şarta hak kazanabilmesi için yükleniciye ihtarat yapması gerektiği neticesine varılmasının hatalı olduğunu, üretime başlanılacak tarih ile malların teslim edileceği tarihin sözleşmenin 5. Maddesinde açık ve net bir şekilde belirtildiğini, akabinde işe bu süreyi geçen her hafta için 5000 euro ceza işleyeceğinin kararlaştırıldığını, bu durumda geç teslim halinde yükleniciye ek süre verilmesi gibi bir zorunluluktan söz edilmeyeceğini, ayrıca yüklenicinin edimi ifa tarihi açısından sözleşmeye “ölçülerin alınması ve shop drawing imzalanmasına müteakiben en geç 6 hafta içerisinde kusursuz ve hasarsız olarak teslim etmek zorundadır” hükmünün eklendiğini, bu hükmün hukuki anlamda açıkça “belirlenebilir vade” teşkil etmekte olup, TBK 117/2 ve 92/son hükmü gereği temerrüdün oluşumu için ayrıca bir ihtarın aranmayacağını, bu nedenle de karşı davalarının kabulüne karar verilmesi gerektiğini, kaldı ki 03 Temmuz 2012 tarihinde müvekkili şirket yetkilisi … tarafından davacı şirket yetkilisi …’e gönderilen mailde, davacı tarafın süresi geçtiği halde yapmadığı işler hatırlatılarak bu işlerin yapılmasının istendiğini, yani edimin ifasının geciktiği belirtilerek şirketin memnuniyetsizliğinin iletildiğini, fakat bu mail yazışmasının da Yerel mahkeme tarafından dikkate alınmadığını, ayrıca taraflarınca karşı tarafa çekilen ihtarname ile de cezai şartın zaten talep edildiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporlarında davacı-karşı davalıdan kaynaklanan bir kusurun olmadığı belirtmiş ise de, ölçü alınacak mahallerin hazır olmadığı hususunu hangi somut delile ve hangi gerekçeye dayandırdıklarını belirtmediklerini, “sevk irsaliyelerinin tarihi yer teslimi anlamına gelmemektedir. Kapıların takılacağı yerin de hazır olması gerekir.” denilerek ve yalnızca karşı tarafın tek taraflı gönderdiği maillere dayanarak yer tesliminin yapılmadığı ve kusurun müvekkili şirketten kaynaklandığı çıkarımını yaptıklarını, bilirkişilerce yerinde inceleme yapılmadığı da dikkate alındığında bu görüşün varsayımdan ibaret olduğunu, ölçü alınacak mahallerin hazır olmaması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, oda kapılarının ölçülerinin alınmasının şantiyedeki genel çalışmalar ile bir ilgisi bulunmadığını, ayrıca müvekkili tarafından yer teslimi yapılmamış olsa idi, yer tesliminin yapılmadığına ilişkin uyarının (ihtarın) da davacı tarafça yapılması gerektiğini, ancak davacı tarafça bu konuda yapılmış hiçbir uyarı (ihtar) bulunmadığından, bu durumun müvekkili tarafından davacıya yer tesliminin yapıldığını açıkça ispat etmekte olduğunu, mahkemece davacı tarafından kapıların geç teslim edilmesi sebebiyle otelin geç açılmasından kaynaklanan zararlarının hesaplanması hususunda hiçbir inceleme yapılmadığını belirterek, kararının ortadan kaldırılmasına, davacı-karşı davalının davasının ve kötüniyet tazminatı taleplerinin reddine, davacı–karşı davalı kötü niyetli olduğundan kötü niyet tazminatına mahkumiyetine, karşı davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı – karşı davalı yüklenici, davalı – karşı davacı iş sahibidir. Asıl dava, bakiye iş bedeline ilişkin olarak başlatılan icra takibine yapılan kısmi itirazın iptali talebine, karşı dava ise işin ayıplı ve geç ifa edildiği iddiasıyla cezai şart bedeli ve otelin geç açılmasından dolayı uğranılan maddi zararın tazmini talebine ilişkindir.Taraflar arasında akdedilen 30.11.2012 tarihli sözleşmeye konu kapı imalatı ve montajı işlerinin davacı-karşı davalı yüklenici tarafından yapıldığı ve davacı-karşı davalı yüklenicinin bakiye 149.583,88 TL iş bedeli alacağı bulunduğu hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Davalı-karşı davacı tarafça, sözleşme kapsamında oluştuğu ileri sürülen cezai şart alacakları kapsamında asıl davada bir alacak talep edilemeyeceği savunulmuştur. Öncelikle davalı-karşı davacı vekilinin cezai şart talebine ilişkin istinaf itirazı değerlendirildiğinde; mahkemece 08/05/2018 havale tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda, “16.12.2013 tarihinde sözleşme konusu işler bitirilerek kesin hakediş yapıldığından sözleşme konusu işlerin tamamının en geç bu tarihte tamamlandığı ve davalı/işveren (karşı davacı) tarafından teslim alındığı, davalı/işverenin davacı/yükleniciyı keşide ettiği 17.02.2014 tarihli ihtarda, sözleşme konusu kapıların tamamının takılmasının 27.05.2013 tarihinde tamamlandığının beyan edildiği, dolayısıyla davalı/işverenin (karşı davacının) beyanına göre sözleşme konusu işlerin tamamının 27.05.2013 tarihinde tamamlandığı, bu duruma göre, davalı/işverenin, davacı/yükleniciden gecikme cezası talep etme hakkına sahip olması için, en geç 16.12.2013 tarihinde gecikme cezasını talep etme hakkını saklı tuttuğunu bildirmesi gerektiği” kabul edildiği halde, sunulan istinaf dilekçesinde mahkemece kabul edilen bu işin tamamlanma tarihine ilişkin olarak bir itirazda bulunulmamış, sadece sözleşmedeki teslim tarihi düzenlemesi karşısında temerrüt ihtarına gerek bulunmadığı ileri sürülmüştür. TBK.md.179/f.2 maddesi gereğince, somut olayda olduğu gibi ifaya ekli cezai şartın talep edilebilmesi için, alacaklının hakkından açıkça feragat etmemiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmemiş olması gerekmektedir. Yerleşik Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin içtihatlarında belirtildiği üzere bu çekincenin en geç teslime kadar ve teslim anında ileri sürülmesi gerekmektedir.Somut olayda davalı-karşı davacı iş sahibi tarafından, mahkemece kabul edilen ve taraflarca itiraza uğramayan teslim tarihi öncesinde ve sırasında bu hakkı saklı tutulduğuna dair bir beyanda bulunulduğu ispat edilemediğinden davacı-karşı davalıda sözleşme kapsamında bir cezai şart talebinde bulunması mümkün değildir. Bu durumda mahkemece asıl davanın kabulüne, karşı davadaki cezai şart bedeli talebinin ise reddine karar verilmiş olması usül ve yasaya uygun bulunmaktadır. Karşı davada talep edilen, otelin geç işletmeye açılmış olmasından kaynaklanan zarara ilişkin istinaf itirazları değerlendirildiğinde ise, mahkemece alınan 3 ayrı bilirkişi heyeti raporunda da aynı yönde görüşte bulunulduğu ve son alınan bilirkişi heyeti raporunda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, taraflar arasındaki e-mail yazışmalarına göre davalı-karşı davacı tarafça davacı-karşı davalı yüklenicinin sözleşme konusu işleri yapabileceği şekilde yer tesliminin gerçekleştirilemediği, yer teslimine ilişkin yazışmaların 02.11.2013 tarihinde dahi devam ettiği, dolayısıyla sözleşme konusu işlerin tamamlanmasındaki gecikmenin davacı/yüklenicinin (karşı davalının) kusurundan değil, davalı/işverenin (karşı davacının) sorumluluk alanına dahil olan işlerin zamanında bitirilememesinden kaynaklandığı, işlerin geciktiği ve imalatların hatalı olduğuna dair bir delile de rastlanmadığı, istinaf dilekçesinde belirtilen e-maillerin bu kabulün aksini ispata yeterli bulunmadığı, bu nedenlerle davalı-karşı davacının herhangi tazminat alacağına hak kazanamayacağı, bu doğrultuda karşı davadaki bu talebin de reddine karar verilmiş olmasının yerinde olduğunu anlaşılmıştır. Asıl davadaki alacak likit olduğundan, davalı-karşı davacı tarafça bakiye iş bedeline itirazda bulunulmayıp sadece geç ve ayıplı ifa nedeniyle cezai şart ve tazminat talebinde bulunulduğundan ve bu savunmalar ispat edilemediğinden davacı-karşı davalı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi de yerinde görülmüştür. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında asıl ve karşı davalar yönünden usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı-karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/11/2018 tarih ve 2014/484 Esas, 2018/1048 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davalı-karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-Asıl dava yönünden alınması gereken 10.218,07 TL nisbi istinaf karar harcından davalı-karşı davacı tarafça peşin olarak yatırılan 2.554,52 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.663,55 TL harcın davalı-karşı davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 2-Karşı dava yönünden alınması gereken 80,70 TL nisbi istinaf karar harcından davalı-karşı davacı tarafça peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davalı-karşı davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 3-Davalı-karşı davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 09/02/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.