Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2021/2671 E. 2021/2124 K. 16.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2671
KARAR NO: 2021/2124
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KOCAELİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/07/2021
NUMARASI: 2020/347 Esas, 2021/385 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın iptali
KARAR TARİHİ: 16/11/2021
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava; taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan fazla ödenen iş bedelinin tahsili için yapılan icra takibine itiraz talebine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekilince esasa ilişkin olarak, davacı yanca icra inkar tazminatı yönünden istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili 09/03/2016 tarihli dilekçesi ile, davacı müvekkili ile aynı zamanda davacı kooperatif üyesi olan davalı arasında 50 adet konutun elektrik tesisatının yapımı için anlaşma imzalandığını, davacı kooperatifin iş bedelinin tamamını davalıya ödediğini, davalı tarafından Kocaeli Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/832 Esas sayılı dosyasından ” kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali ” talepli dava açıldığını, davanın reddine karar verildiğini, bu dosyadan yapılan keşif akabinde düzenlenen bilirkişi raporunda işin %25’lik kısmının eksik yapıldığının ve eksik iş bedelinin 21.858,00 TL olduğunun tespit edildiğini, davalı yanca eksik bırakılan işin müvekkili tarafından 3. şahıslara yaptırılmak zorunda kalındığını, bu nedenle müvekkili tarafından davalı hakkında fazladan ödenen iş bedelinin iadesi amacıyla Kocaeli … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, davalının haksız itirazı üzerine takibin durdurulduğunu ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamına ve icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, taraflar arasında imzalanan sözleşme gereğince davacı kooperatife ait 50 adet konutunun elektrik tesisatının 30.000,00 TL nakit ve 37 numaralı konut karşılığında müvekkili davalı tarafından yapılacağının kararlaştırıldığını, müvekkiline ödenen nakit tutarının 24.000,00 TL olduğunu, davacının edimlerini ifa etmediği gibi, müvekkilini de siteye sokmayarak sözleşmeye uygun ifayı engellediğini, müvekkilinin tıbbi rahatsızlığı nedeniyle kusuru olmadan işi tamamlayamadığını, davacının dava dilekçesinde sebepsiz zenginleşme hukuksal sebebine dayandığını, sebepsiz zenginleşme davasının 2 yıllık zaman aşımı süresine tabi olduğunu, süre başlangıcının sözleşme gereği yapılması gereken işin tamamlanma anı olarak belirlenmesi gerektiğini, bu tarihin de 30/06/2007 olduğunu, davanın zaman aşımı süresi dolduktan sonra açıldığını, bu nedenle olayda zamanaşımı süresinin dolduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece 16/11/2017 tarihli karar ile, yanlar arasındaki ilişkinin eser sözleşmesinden kaynaklandığı, dayanak 30/03/2007 tarihli sözleşmede işin bitim tarihinin 30/06/2007 olarak belirlendiğini, sözleşme içeriğinde işin bitim tarihi açıkça yer alıyor ve bu günün geçmesine rağmen eser henüz teslim edilmemiş ise TBK’ nın 117/2.maddesi hükmü kapsamında yüklenicinin herhangi bir ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşeceği, uyuşmazlıkta sözleşmede teslim tarihinin belirlendiği, bu nedenle ayrıca bir ihtara gerek bulunmadığı, davalının temerrüde düşmesi için kusurlu olmasının gerekmediği, bu nedenle davalının hastalık mazeretinin temerrüdü engelleyici bir hukuki gerekçe olamayacağı, sözleşmedeki teslim tarihinin kesin vadeli olarak kabul edilmesi gerektiği, bu nedenle muacceliyet sonrası seçimlik hakların kullanılması için süre verilmesine gerek bulunmadığı, dosya içindeki belgeler arasında davacı iş sahibinin sözleşmeyi fesh ettiği ve hangi seçimlik hakkını kullanacağını bildirdiği bir ihtar yada ihbarının bulunmadığı, bu durumda davacının icra talebi tarihinde feshi beyan ettiğinin kabul edilmesi gerektiği, sözleşmeden dönme hakkının kullanılması için ise verilen mehil sonrasında kısa sürede dönmek gerektiği, olayda davacı iş sahibi kooperatifin tacir olması nedeni ile şekle uygun bir ihtarda bulunmamış olsa da, işi başka bir kişiye yaptırarak aynen ifayı istemediğini beyan ettiği sonucuna varıldığı, eser sözleşmelerinin feshi halinde açılacak bedel iadesi davalarında Borçlar Kanunu’ nun sebepsiz zenginleşme hükümlerine ilişkin zaman aşımı değil, eser sözleşmesine ilişkin zamanaşımı hükümlerinin uygulanacağının istikrar kazandığı, dava konusu sözleşmenin 30/03/2007 tarihli olup TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce aktedildiği, BK’nın 126/4.maddesinde eser sözleşmelerinde zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğunun düzenlendiği, olayda sözleşme tarihi itibariyle 5 yıllık sürenin 01/07/2012 tarihinde sona ereceği, davacı yanca davalı hakkında yapılan takibin 25/02/2016 olduğu ve kanunda belirlenen istisnai durumların söz konusu olmadığı, davacı yanca zaman aşımı süresinin dolma tarihi olan 01/07/2012′ den önce zamanaşımını kesen yada durduran bir eyleminin bulunduğuna yönelik bir belge ya da iddianın bulunmadığı, bu durumda 5 yıllık zamanaşımı süresinin takip tarihinde dolduğu ve kötü niyet tazminatı şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle, davanın zaman aşımı yönünden reddine, davalının koşulları bulunmayan kötü niyet tazminatının reddine karar verilmiştir.Mahkeme kararına karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuş, Dairemizin 10/07/2020 tarih, 2018/594 Esas, 2020/687 Karar sayılı kararı ile; eser sözleşmelerinin feshi halinde açılacak geri alma davalarında Borçlar Kanunu’nun sebepsiz zenginleşme hükümlerine ilişkin zamanaşımı değil, eser sözleşmesine ilişkin zamanaşımı hükümlerinin uygulanacağı, mahkemece, davalı yüklenicinin işi bitirmek istediği zaman davacı kooperatif tarafından siteye alınmadığı, kalan işin başka bir yükleniciye yaptırıldığı yönündeki iddiası araştırılarak işin yeni yükleniciye verildiği ve davalının siteye alınmadığı tarih saptanarak eser sözleşmelerinde uygulanması gereken 5 yıllık zamanaşımı süresinin hesaplanması gerekirken, 5 yıllık zamanaşımı süresinin sözleşmede işin bitim tarihi olarak kararlaştırılan 30/06/2007 tarihinden başlatılarak 25/02/2016 takip tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Dairemizin kaldırma kararından sonra yapılan yargılama sonucunda yerel mahkemece 01/07/2021 tarihli karar ile; taraflar arasında aktedilen 30/03/2007 tarihli sözleşmede, davalının davacı kooperatife ait 50 adet konutun elektrik tesisat işlerini yapacağı, karşılığında da davacı kooperatif tarafından 37 numaralı dairenin davalıya tahsis edileceğinin kararlaştırıldığı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın eser sözleşmesinden kaynaklandığı, sözleşmede işin 30/06/2007 tarihine kadar tamamlanacağının belirlendiği, davalının sözleşme konusu işlerin bir kısmını yerine getirdikten sonra işi tamamlamadığı ve temerrüde düştüğü, davalının sözleşme konusu edimlerini yerine getirmediği gerekçesiyle davalının 06/09/2012 tarihli yönetim kurulu kararı ile kooperatif ortaklığından çıkarılmasına karar verildiği, mahkemenin 2014/832 Esas, 2014/231 Karar sayılı kararı ile ilgili yönetim kurulu kararının iptal edildiği, davalının eksik bıraktığı işlerin davacı kooperatif tarafından 03/02/2014 tarihinde başka yüklenicilere yaptırmak için sözleşme imzalandığı, davalının zaman aşımı itirazında bulunduğu, davacının 30/06/2007 tarihinde temerrüde düştüğü, icra takibinin 25/02/2016 tarihinde başlatıldığı, davalının ediminin bir kısmını hiç ifa etmediği, bu nedenle TBK’nın 147/6. maddesi uyarınca burada 5 yıllık zaman aşımının uygulanamayacağı, bu itibarla davalının zamanaşımı itirazının reddine karar verildiği, mahkemenin 2014/832 Esas, 2014/231 Karar sayılı dosyasında da uyuşmazlık konusu işe ilişkin bilirkişi raporu alındığı, tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davalı tarafından yapılan işin seviyesi hususunda uyuşmazlık bulunmadığı, davalı yanın davacı kooperatif yetkilileri tarafından şantiye alanına alınmadığından işi tamamlayamadığı, temerrüdün kendi kusurundan kaynaklanmadığını ileri sürdüğü, ancak bu konuda tanık deliline dayanmadığı anlaşıldığından tanık dinletme talebinin reddedildiği, davalının bu iddiasını kanıtlayamadığı, davacının işin eksik ifası nedeniyle fazla ödediği bedelin iadesini talep ettiği, bu nedenle davalının yaptığı işlerin ve bedelinin tespiti husunda bilirkişi raporu alındığı, alınan bilirkişi raporunun taraf ve yargı denetimine elverişli ve hükme esas alınmaya uygun olduğu, raporda tespit edilen miktar üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği ve alacağın likit olmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile; Kocaeli … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına yapılan itirazın iptali ile takibin mirasçılar üzerinden 21.858,00 TL üzerinden devamına, 21.858,00 TL alacağa takip tarihi itibariyle yasal faiz uygulanmasına, alacak yargılamayı gerektirdiğinden icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesiyle, taraflar arasında akdedilen 30/03/2007 tarihli eser sözleşmesinde iş bedelinin açıkça belirtildiğini, müvekkili kooperatifin de bu iş bedelinin tamamını davalıya ödediğinden alacağın likit ve muayyen olduğunu, dolayısıyla mahkeme kararının icra inkar tazminatının yargılamayı gerektirdiğinden reddine yönelik hükmünün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalı vekili istinaf dilekçesiyle, eser sözleşmelerinde zamanaşımı süresinin beş yıl olduğunu, 5 yıllık süre içerisinde davanın açılmadığını, alınan bilirkişi raporlarının kendi aralarında çelişkili olup, taraflarınca da kabul edilmediğini, tüm belgelendirilmiş ödemeler ile hesaplama yapılması gerektiğini, tek taraflı beyana dayanarak, belge ile ispatlanmayan kayıtlar baz alınarak hesaplama yapılamayacağını, hesaplama kısmında bilirkişilerin, davalı kooperatifin defter kayıtlarını baz alarak sonuca gittiklerini, müvekkiline, davalı kooperatif tarafından 90.000,00 TL avans verildiğinin kabul edildiğini, verilen avans ile ilgili belge bulamadıklarını, ancak defter kayıtlarını geçerli kabul ederek bu sonuca vardıklarını beyan ettiklerini, müvekkiline davacı kooperatif tarafından herhangi bir ödeme yapılmış ise bunun makbuz ya da banka kaydıyla ispatının gerektiğini, tek taraflı olarak deftere yapılan kayıdın ödeme belgesi olarak kabul edilemeyeceğini, davalı müvekkillerinin murisinin, davacı kooperatif hesaplarından görüleceği üzere 15.300,00 TL girdiye sahip olduğunu, davacı tarafın dayanak yaptığı, 27/08/2014 tarihli bilirkişi raporunun 13. sayfasında bu durumun açıkça görüldüğünü, davalı müvekkili adına davacı kooperatifin banka hesaplarında gözüken 15.300,00 TL bakiye mevcut olduğunu, tüm kooperatif üyelerinin o zaman kooperatife üye olurken 2.000,00 TL öderken müvekkili tarafından 15.300,00 TL giriş yapıldığını, öncelikle, davacı tarafın bu girdinin neye istinaden olduğunu açıklaması gerektiğini, yoksa davalı müvekkilinin ikinci bir ev hakkının ortaya çıktığını, müteveffanın 50 adet konutun elektrik tesisatını yaparken davacı taraf ile ihtilafa düştüğünü, davalı müvekkilinin buna rağmen işi bitirmek istediğini, fakat davacı tarafından siteye sokulmadığını, sonrasında, davacı tarafın işi davalı tarafın yanında çalışan … isimli kişiye verdiğini, elektrik tesisatı işinin bu kişi tarafından tamamlandığını, davacı tarafın tüm edimlerini ifa ettiğine dair beyanının gerçek dışı olduğunu, davacı tarafın sözleşmede belirtilen 37 numaralı dairenin mülkiyetini halen dahi davalı müvekkiline vermediğini, davacı kooperatifin, müvekkiline 24.000,00 TL nakit ödeme yaptığını, 30.000,00 TL ödemediğini, davalı müvekkilinin Kocaeli Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/832 Esas sayılı dosyası lehine sonuçlanmasına rağmen, tapu müdürlüğünde herhangi bir hisse sahibi olarak gözükmediğini, söz konusu olayda müvekkilinin murisinin, yüklendiği işi sözleşmede kararlaştırılan zamanda ifa edememesinin nedeninin, sözleşmenin akdedildiği tarih ile işin bitirilmesinin sözleşmede kararlaştırıldığı tarih arasında, geçirdiği tıbbi rahatsızlık olduğunu, bu rahatsızlıkla ilgili hastane raporlarının bulunduğunu, dolayısıyla müvekkilinin temerrüde düşmekte kusurlu olmadığını, müvekkilinin murisinin iyileştikten sonra, işi bitirme isteğine rağmen davacı yanın kendisini siteye sokmayarak işin yapılmasını engellendiğini, dolayısıyla müvekkilinin akdedilen sözleşmeye uygun ifada bulunmasını kötü niyetle engellediğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı iş sahibi, davalı ise yüklenicidir. Taraflar arasında 30/03/2007 tarihli sözleşme imzalanmış olup, bu sözleşme ile daval yüklenici sıfatıyla davacı kooperatife ait 50 adet konutun elektrik tesisatının yapım işini 30.000,00 TL nakit ve 37 numaralı konutun devredilmesi karşılığında üstlenmiştir. Davacı iş sahibi tarafından davalı yüklenici hakkında Kocaeli … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından 21.858,00 TL alacağın tahsili için 29/02/2016 tarihinde ilamsız takip yapıldığı, davalının 02/03/2016 tarihli itiraz dilekçesi ile takibin durdurulduğu anlaşılmaktadır. Davalı yanca gerek mahkemece verilen ilk karara, gerekse Dairemizin kaldırma kararından sonra verilen karara karşı öncelikle davada zamanaşımı süresinin dolduğu ileri sürülerek usuli yönden itirazda bulunulduğu görülmektedir. Nitekim Dairemizin kaldırma kararında; mahkemece, davalı yüklenicinin işi bitirmek istediği zaman davacı kooperatif tarafından siteye alınmadığı, kalan işin başka bir yükleniciye yaptırıldığı yönündeki iddiasının araştırılarak, işin yeni yükleniciye verildiği ve davalının siteye alınmadığı tarihin saptanmasından sonra eser sözleşmelerinde uygulanması gereken 5 yıllık zamanaşımı süresinin hesaplanması gerektiği belirtilmiştir. Ancak mahkemece; davalı yüklenicinin işi bitirmek için siteye alınmadığı yönündeki iddiasının ispat yükünün davacı yanda olduğu şeklinde yanılgıya düşülerek, bu iddianın ispatı için delillerin sunulması konusunda davacıya süre verildiği, bunun da usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmaktadır. 4721 sayılı TMK’nın “İspat yükü” başlıklı 6. maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü amirdir. Somut olayda, davalı yan, işi bitirmek için siteye gittiğinde, davacı yanca siteye alınmadığını ileri sürdüğünden ve olayda zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek istinaf kanun yoluna başvurduğundan ve olayda zaman aşımı süresinin başlangıç tarihi, ifanın imkansız hale geldiği tarihten itibaren başlayacağından bu hususta ispat külfeti davalı taraftadır. O halde, yapılan bu açıklamalar ışığında mahkemece; öncelikle davalının zamanaşımı itirazının sonuca bağlanması gerektiği gözetilerek, davada zamanaşımı süresinin dolup dolmadığının tespiti yönünden, davalı yana davacı tarafça siteye alınmadığı yönündeki iddiasının ispatı yönünden delilleri arasında sayılan tanıklarını bildirmesi için imkan verilmesi, bildirildiği taktirde tanıkların dinlenmesi ve zamanaşımının başlangıç tarihi belirlendiğinde TBK’nın 147/6. maddesi uyarınca zamanaşımı süresinin hesaplanarak bu konuda karar verilmesi; zamanaşımı süresi dolmamış ise işin esasına ilişkin inceleme ve değerlendirilme yapılması gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi dosya kapsamı ile usul ve yasaya aykırı olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, davacı vekilinin istinaf talebinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, davacı vekilinin istinaf talebinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 2-Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/07/2021 tarih, 2020/347 Esas, 2021/385 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Taraflarca yatırılan istinaf karar harçlarının istek halinde kendilerine İADESİNE, 5-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 16/11/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.