Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2021/267 E. 2021/1283 K. 28.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/267
KARAR NO: 2021/1283
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/06/2017
NUMARASI: 2016/781 Esas, 2017/534 Karar
DAVANIN KONUSU: Tenfiz
KARAR TARİHİ: 28/06/2021
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili için Moskova şehri tahkim mahkemesinde açılan davanın tenfizine ilişkin olup, mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili, taraflar arasında 03/07/2013 tarihinde, … numaralı teçhizat tedarik ve montaj sözleşmesi imzalandıkğını, sözleşme gereğince müvekkilinin,davalıya teknik özelliklerine uygun, sözleşme ekinde belirtilen miktarda teçhizatı (donanımı) tedarik etme; sözleşme şartlarına uygun olarak montaj, çalıştırma ve ayarlama yükümlülüğü altına girdiğini, davalının da teçhizatın kabulünü gerçekleştirmeyi ve donanımı ile ilgili işlerin ücretini ödemeyi taahhüt ettiğini, müvekkilinin yükümlülüklerinin yerine getirdiğini, ancak sözleşmede kararlaştırılan ve müvekkilinin ve hak ettiği iş bedeli alacağının davalı tarafından ödenmediğini, sözleşmenin 17. Maddesine göre ihtilaf ve tartışmaların hakemde görülmesinin kararlaştırıldığını, bu nedenle müvekkili tarafından yapılan başvuru üzerine Rusya Federasyonu’nun yürürlükteki mevzuatına uygun olarak uyuşmazlığın Moskova Şehri Tahkim Mahkemesi’nde sonuçlandırıldığını, davalı yanın kesinleşmiş tahkim mahkemesi kararına rağmen borcunu ödemediğini ileri sürerek tahkim mahkemesi kararının icraya konulabilmesi için tenfiz kararı verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı adına dava dilekçesi usulüne uygun tebliği edildiği halde, cevap dilekçesi sunulmamıştır. Mahkemece, taraflar arasında 03/07/2013 tarihli sözleşme düzenlendiği, sözleşmenin “İhtilafların Çözümü” başlıklı 17. Maddesinde “…İş bu kontratın yerine getirilmesi sırasında ya da iş bu kontratın yerine getirilmesi ile ilgili olarak meydana gelen tüm ihtilaflar taraflar arasında görüşme yapılması yolu ile çözülür. Görüşme yolu ile çözülmeyen ihtilaf ve tartışmalar, Rusya Federasyonu’nun yürürlükteki mevzuatına uygun olarak Moskova Şehri Tahkim Mahkemesi’ne sevk edilmesine tabidir…” hükmünün yer aldığı, sözleşme gereğince taraflar arasındaki uyuşmazlık hakkında Moskova Şehri Tahkim Mahkemesinin … numaralı dosyasında 05/03/2015 tarihinde karar verildiği, kararın kesinleştiği, tenfiz şartlarının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne, Moskova Şehri Tahkim Mahkemesi’nin A40-197200/14 dosya numaralı 05/03/2015 tarihli kararının tenfizine karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesiyle, davanın görevsiz mahkemede açıldığını, davanın görevli olan asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiğini, MÖHUK m.51 uyarınca tanıma ve tenfiz davalarında görevli mahkemenin asliye mahkemeleri olduğunu, asliye mahkemeleri tabirinden kastedilenin de asliye hukuk mahkemeleri olduğunu, hukuk sistemimizde revizyon yasağı olduğu için tenfiz davalarında esasa girilemeyeceğinden, tenfiz hâkiminin karara konu teşkil eden ticari uyuşmazlık üzerinde durmasının söz konusu olmadığını, bu nedenle tenfiz davalarında yabancı karara konu teşkil eden uyuşmazlık ticari de olsa ticaret mahkemelerinin kurulmasına sebep teşkil eden ihtisası gerektiren bir yön bulunmadığını, bundan dolayı ticari konulara ilişkin tenfiz davaları asliye hukuk mahkemesi tarafından görülmesi gerektiğini, yabancı makamlarca verilen kararın kamu düzenine uygun olup olmadığı incelenmeksizin tenfiz kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı ise iş sahibidir. İstinafa konu eldeki davada istinafa başvuran davalı yanın davanın görevsiz mahkemede açıldığı, aslında Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 28/02/2017 tarih ve 2016/6123 Esas, 2017/832 Karar sayılı kararında açıkça ifade edildiği üzere; 5718 sayılı MÖHÜK’un 51/L maddesinde yabancı mahkeme kararlarının tenfizinde Asliye Mahkemesinin görevli olduğu belirtilmiş, ancak Asliye Hukuk veya Asliye Ticaret şeklinde bir ayrıma da yer verilmemiştir. Buradaki Asliye Mahkemesi ibaresinin Ticaret Mahkemesini de kapsayıp kapsamadığı yönünden Ticaret Mahkemesinin görevine dair yasa hükümlerine de bakmak gerekir. 6100 sayılı HMK’nın 5/2. maddesine göre; bir yerde Asliye Ticaret Mahkemesi varsa, Aslîye Hukuk Mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4. madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca Ticaret Mahkemesinde görülecek diğer işlere bu mahkemede bakılır. Bu hükme göre, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevi içinde olmakla birlikte 6102 sayıiı TTK 4. Madde gereğince ticari dava sayılan hallerde ticaret mahkemesi görevli olmaktadır. 6545 sayılı Kanun’un 45. maddesiyle yeniden düzenlenen ve 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak bu tarihte yürürlüğe giren 5235 sayılı Kanunrun 5. madde 3. fıkrasındaki düzenlemeden de bu husus açıkça anlaşılmaktadır. Bu maddede Asliye Ticaret Mahkemesince heyet halinde görülecek davalar sayılırken 4. bendde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’na göre yapılan tahkim yargılamasında; tahkim şartına dair itirazlara, iptal davalarına, hakemlerin seçimi ve reddine yönelik davalar ile yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfizine yönelik davalar da sayılmış olup bu düzenleme; öncesindeki mevzuata göre dahi bu davalara bakmaya Ticaret Mahkemesinin de görevli olduğunu, bu esasa göre Heyet halinde bakılması konusunda düzenleme yapıldığını, buradan hareketle yasa koyucunun iradesinin de bu yönde olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Yine aynı Yargıtay kararının devamında şöyle denilmektedir: “Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; taraflar tacir ve tenfizi istenen karar sonucu itibariyle taraftarın ticari işletmesiyle ilgili olduğundan ticari dava bulunduğu için davaya bakmaya Asliye Ticaret Mahkemesi görevlidir”. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin yukarıdaki kararından önce Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/19-1090 E – 2016/819 K sayılı ve 15/06/2016 tarihli kararında ise; ticari satım sözleşmesinden kaynaklanan ve tacir olan taraflar arasındaki buğday alım-satımı konusundaki uyuşmazlığın çözümü için verilen yabancı hakem kararının tenfizine Asliye Ticaret Mahkemesi’nin karar vereceği belirtilmiştir. O halde, gerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ve gerekse Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin güncel ve yerleşik içtihatları doğrultusunda, istinafa konu uyuşmazlığın Asliye Ticaret Mahkemesi’nde karar bağlanması isabetli olmuştur. Davalı tarafın, yabancı makamlarca verilen kararın kamu düzenine uygun olup olmadığı incelenmeksizin tenfiz kararı verildiği yönündeki iddiası yönünden yapılan incelemede; kamu düzeni, belirli bir ülkede, belirli bir zamanda ve belirli bir konuda kamu yararını, kamu vicdanını ve genel ahlakı çok yakından ilgilendiren, toplumun temel yapısı ve kamusal menfaatleri koruyan kurallar bütünüdür. Milletlerarası özel hukuk bakımından kamu düzenine bakıldığında ise, kendi yargılama usulüne göre verilmeyen bir hükmün uygulanması halinde, yargılamanın konusu ile karşılaştırılamayacak derecede daha büyük, daha önemli ve vazgeçilmez nitelikteki menfaatlerin zarar görmesi olasılığı karşısında, bu menfaatlerin öncelikle ve kesin olarak korunmasını amaçlayan bir anlam ifade eder. Bu manada, kamu düzenin değerlendirilmesi tenfîz hakiminin geniş takdir yetkisine bağlıdır. Ancak, önemli olan husus şudur ki, Türk hukukunda kamu düzeni yabancı hukukun tatbikini önleyen istisnai bir özelliğe sahiptir. Diğer bir ifade ile, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun hükümlerinde de belirtildiği üzere kamu düzenine aykırılık “açık” olmadığı müddetçe, yabancı bir mahkeme veya hakem kararınnın tanıması veya tenfizi engellenemez. Kamu düzenine “açık” aykırılığı tespit ederken, uygulamada en çok dikkate alınan faraziye, yabancı mahkeme veya hakem kararında yer alan hükmün Türkiye’de uygulanması halinde, Türkiye’de ağır ve kamu vicdanında kabul edilemez sonuçlar doğurup doğurmayacağıdır. Dosya konusu tahkim kararına esas teşkil eden uyuşmazlık; iki tacir arasında teçhizat tedarik ve montaj sözleşmesine dayanan ve ücret ödemesinden kaynaklanan ticari bir uyuşmazlıktır. Bu durumda söz konusu uyuşmazlığa ilişkin verilmiş tahkim kararının Türkiye’de tanınması ve tenfizinin kamu düzenine “açık” aykırılık oluşturacak, ağır ve kamu vicdanında kabul edilemez sonuçlar doyuracak hiç bir husus içermediği anlaşılmaktadır. Davalının dosyanın bilirkişiye dahi gönderilmeden sonuçlandırılmasının hukuka aykırılık veya eksik inceleme teşkil ettiği yönündeki iddiası yönünden yapılan incelemede; HMK’nın 266. maddesi, bilirkişiye başvurulması gereken halleri düzenlemiştir. İlgili madde hükmüne göre; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” Keza aynı ilke 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun Temel İlkeler başlıklı 3. maddesinin 2 ve 3’ncü fıkralarında da vurgulanmaktadır. İstinaf incelemesine konu davanın, tamamen hukuki bilgi ve inceleme çerçevesinde değerlendirilerek hakimlik mesleki gereğince ve takdir hakkı kapsamında karara bağlanabilecek hususları içerdiği, bu itibarla HMK’nın 266. maddesi hükmü gereğince bilirkişi raporu ile çözümlenecek bir uyuşmazlık olmadığı anlaşılmaktadır. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olayda; mahkemece tüm bu hususlar gözetilmek suretiyle davacı vekilinin tenfiz talebinin kabulüne karar verilmesi isabetli olmuştur. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/06/2017 tarih ve 2016/781 Esas, 2017/534 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-Alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar harcından davalı tarafça peşin olarak yatırılan 10.428,37 TL harcın mahsubu ile fazla yatırılan 10.369,07 TL harcın kararın kesinleşmesi ve istek halinde davalı tarafa İADESİNE, 3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 28/06/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.