Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2021/1992 E. 2021/1749 K. 28.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1992
KARAR NO: 2021/1749
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/07/2018
NUMARASI: 2015/578 Esas, 2018/753 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 28/09/2021
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı arasında ticari alım satıma dayalı akdi ilişki bulunduğunu, müvekkilinin davalıya sunduğu mal bedeline ilişkin faturanın ödenmemesi üzerine davalı/borçlu aleyhine Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığını, davalının haksız ve kötü niyetli itirazı üzerine takibin durdurulmasına karar verildiğini belirterek, itirazın iptali ile takibin devamına ve davalının % 20 oranından az olmamak üzere icra-inkar tazminatı ile mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkili şirketin ortaklarından bulunduğu ve Kırgızistan’daki … Alışveriş Merkezi’nin güvenlik sistemlerinin oluşturulmasını sağlamak üzere davacı şirket ile anlaştığını, bu kapsamda davacı şirketin, kamera sistemlerini kurmayı ve çalışır hale getirmeyi, yangın sistemlerini eksiksiz olarak kurmayı ve çalışır hale getirmeyi, kartlı geçiş sistemlerini kurmayı ve çalışır hale getirmeyi, davalı şirketin ise bu hizmetlerin karşılığı olan bedeli davacı şirkete ödemeyi yüklendiğini, davacı tarafından taahhüt edilen hizmetlerin eksik ve ayıplı olarak sunulduğunu, kurulan sistemlerin ilk günden itibaren hata vermeye başladığını, sistemdeki hata ve eksikliklerin giderilmesi için davacı Şirketten talepte bulunulduğunu ancak davacının o tarihte Kırgızistan’da bulunan yetkilisinin bu taleplere ilişkin açıklama dahi yapmaksızın Kırgızistan’dan ayrıldığını, müteaddit kereler bildirilmiş olmasına rağmen davacı şirketten herhangi bir destek alınamadığını, tüm bu çabalara rağmen eksik ve ayıplar giderilmediğinden destek almak üzere davacı şirketin çözüm ortağı olarak çalıştığı … firması ile irtibata geçilerek sistemlerin çalışır hale gelmesi için gerekli desteğin sağlanması için uğraş verildiğini, ancak sonuç alınamadığını, müvekkilinin davacı tarafından eksiksiz olarak sunulması taahhüt edilen hizmetlerin kullanılabilir hale gelmesi için … isimli başkaca bir firma ile anlaşma yaparak ekstra ödemeler yapmak zorunda kaldığını, davacı tarafça alacak talebiyle başlatılan talebin haklı olarak itiraza uğradığını, yapılan takip ve bu takibe dayalı olarak açılan davanın kötü niyetli olduğunu beyanla davanın reddini savunmuş, davacının % 20 oranından az olmamak üzere kötü niyet tazminatı ile mahkumiyetini talep etmiştir. Mahkemece, defter kayıtlarında yapılan bilirkişi incelemesi, 30/01/2014’te sistemin çalışır vaziyette teslim edilmiş olmasına rağmen 8 günlük sürede eksik ve ayıp iddiasında bulunulmaması, hangi mal ve hizmetin ayıplı olduğuna dair bir tespit yaptırılmaması, 18/02/2014 tarihli ayıp bildiriminden sonra düzenlenen faturanın davalı defterine işlenip itiraz edilmemesi ve 10.000,00 USD ödeme yapılması, davalının likit alacağa vaki haksız itirazı ile takibin durmasına sebebiyet vermesi nedenleriyle, davanın kabulüne, davalı/borçlunun Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden takibine girişilen dava ve takip konusu 10.343,20 USD’lik borca vaki itirazının iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına, takip konusu asıl alacağa – davacının talebi aşılmamak üzere- takip tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4489 Sayılı Kanun ile değişik 2.md gereğince TC Merkez Bankası tarafından kısa vadeli avans kredilerine uygulanan faiz oranları dikkate alınarak yıllık % 11,75 ve değişen oranlarda basit usulde (3095 S.K. Md 3.) temerrüt faizi uygulanmasına, likit alacağa vaki haksız itirazı ile takibin durmasına sebebiyet veren davalı/ borçlunun hüküm altına alınan alacağın % 20’si oranında icra/inkar tazminatı ile mahkumiyetine, karar verilmiştir. Davalı vekili istinafında, 2 yıllık garanti süresi gereğince süresinde ayıp ihbarında bulunulmuş olunduğu, 16/12/2016 tarihli raporda da ifanın ayıplı olduğunun belirlendiğini, tanık anlatımıyla da bu hususun ispatlandığı, ayıp ihbarının TBK’nın 474 (BK 362) maddesine uygun olduğunu, işin kapsamı gereğince makul sürede bildirimde bulunulduğunu, faturaya itiraz edilmemesi veya ödemeye devam edilmesinin işin ayıpsız veya eksiksiz olduğunu göstermeyeceğini, yapılan ödemenin ayıplı ve eksik ifayı fazlasıyla karşıladığını belirterek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı ise iş sahibidir. Davacı tarafça, davalı ile yapılan anlaşma gereğince, Kırgısiztan’daki bir AVM’ye güvenlik sistemi oluşturulması, kamera, yangın sistemi ve kartlı geçiş kurulması ve çalışır hale getirilmesi işinin taraflarınca yerine getirilmesine rağmen bir kısım iş bedelinin davalı iş sahibi tarafından ödenmediği gerekçesiyle, bu bakiye iş bedelinin davalıdan tahsili için başlatılan ilamsız icra takibene yapılan itirazın iptali talep edilmiş, davalı iş sahibi tarafından ise, davacının işlerini eksik ve ayıplı yaptığı, bunların 3.kişiye tamamlattırıldığı, yapılan ödemenin ayıplı ve eksik ifayı fazlasıyla karşıladığı belirtilerek, davanın reddi savunulmuştur. Mahkemece mali müşavir bilirkişiden alınan 28/05/2018 tarihli raporda belirtildiği üzere, 16/06/2015 dava tarihi itibari ile davacı ve davalının ticari defterlerine göre, davacı davalıdan 10.343,20 USD alacaklı görünmekte olup, davacı ile davalı arasında borç-alacak bakiyelerinde uyumsuzluk bulunmamaktadır. Ayrıca davacının düzenlediği 28/01/2014, 29/01/2014 ve 30/01/2014 tarihli proje uygulama formlarının davalı yetkilisi tarafından imzalanması ve ilgili personele eğitim verilmesi suretiyle, sistemlerin test edilerek çalışır vaziyette teslim alındığı da anlaşılmaktadır. Buna göre, taraflar arasındaki ihtilaf, davacının edimini sözleşmeye uygun olarak yerine getirip getirmediği, yapılan işte eksik ve ayıp bulunup bulunmadığı, var ise bu ayıpların açık mı gizli mi olduğu, süresinde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı, bu kapsamda davalı iş sahibi lehine bir nefaset bedeli belirlenmesi gerekip gerekmediği, davacının bakiye iş bedelini davalıdan talep edip edemeyeceği hususlarına ilişkindir. Kural olarak, eser sözleşmelerinde işin yapıldığını ve teslim edildiğini kanıtlamak yükleniciye, eserin ayıplı olduğunu kanıtlama külfeti ise iş sahibine aittir. Ayıplı eser sözleşmede kararlaştırılan vasıfları veya olmasından vazgeçilmez bazı vasıfları taşımayan eserdir. Diğer anlatımla ayıp, bir malda ya da eserde sözleşme ya da yasa hükümlerine göre normal olarak bulunması gereken niteliklerin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bozuklukların bulunmasıdır. Ancak, kasten sakladığı bozukluklarla, usulüne uygun yapılan gözden geçirmede fark edilemeyecek ayıplar için yüklenicinin sorumluluğu devam eder. Eğer, meydana getirilen eserin, teslim alındığı sırada usulüne uygun yapılan gözden geçirme ile var olan bozukluğu görülmemişse, ortada gizli bir ayıbın olduğu kabul edilir. Açık ayıplar, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkan bulunur bulunmaz bizzat yapılan veya uzmanına yaptırılan gözden geçirme sonucu saptanınca, uygun sürede; gizli ayıplar da ortaya çıkar çıkmaz, gecikmeksizin yükleniciye bildirilmelidir. Ayıp bildirimi süresinde yapılmadığı takdirde iş sahibi bu ayıbı örtülü olarak kabul etmiş sayılır. …Eğer eser iş sahibinin beklediği amacı karşılamıyorsa kural olarak ayıplı yapıldığı kabul edilir. Ayıp ihbarının yazılı olarak yapılması zorunlu olmayıp süresinde ayıp ihbarının yapıldığı her türlü delille ve tanık beyanıyla dahi kanıtlanabilir. Yine ayıp bedelinin de ayıbın ortaya çıktığından itibaren geçecek makul süre dikkate alınarak hesaplanması gerekir. ( Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 20/01/2020 tarih ve 2019/1698 Esas, 2020/120 Karar sayılı kararı) Dosya kapsamına göre, davalının sistemi 30/01/2014 tarihinde test edip çalışır durumda teslim almasından sonra makul süre içerisinde davacıya “hizmetin eksik ve ayıplı alındığına” dair bir ihbarda bulunmadığı, davalının 18/02/2014 tarihinde davacıya gönderdiği e-postanın sadece bazı kameraların çalışmadığına ilişkin olduğu, hangi mal veya hizmetin hangi tutarda ayıplı olduğuna dair herhangi bir tespit yaptırmadığı anlaşılmaktadır. Davalı tarafça iddia edilen ayıplı işlerin dava dışı bir firmaya gidertildiği ileri sürüldüğünden, bu aşamada mahallinde inceleme yaptırılarak gerçekten ayıplı bir ifanın bulunup bulunmadığını tespit edebilmek de mümkün bulunmamaktadır. Davalı tarafça bu iddiasına ilişkin olarak dava dışı firmaya ilişkin olarak sunulan faturalar, bakım hizmeti sözleşmesi ve tanık anlatımları bu iddianın ispatına yeterli bulunmamaktadırlar. Söz konusu faturalar ve bakım hizmeti sözleşmesi dava dışı şirketten alınan bazı hizmetlere ilişkin olup, bu hizmetlerin taraflar arasındaki sözleşme kapsamında davacı tarafça yapılması gereken işlerdeki ayıplar nedeniyle verildiğine dair bir açıklık bulunmamaktadır. Bu durumda, iddia edilen ayıplara ilişkin olarak, eseri teslim alır almaz makul sürede gözlem yapıp bunları tespit altına aldırmak veya mahkeme aracılığıyla kalem kalem tespit yaptırmak, sonrasında da işin olağan akışına göre makul sürede davacı yükleniciye ayıp bildiriminde bulunmak zorunda olan davalı iş sahibinin bu yükümlülüğünü yerine getirmemiş olduğu, usulüne uygun ayıp tespiti ve bildirimi yapılmış olunmadığından bakiye iş bedelinin ödenmesinden kaçınılamayacağı, ilk derece mahkemesince de bu gerekçe doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiş olmasının yerinde olduğu anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03/07/2018 tarih ve 2015/578 Esas, 2018/753 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-Alınması gereken 1.497,87 TL nisbi istinaf karar harcından davalı tarafça peşin olarak yatırılan 374,46 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.123,41 TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 28/09/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.