Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 2021/1741 E. 2021/1953 K. 19.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
15.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1741
KARAR NO : 2021/1953
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/02/2019
NUMARASI: 2019/95 Esas, 2019/168 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi tespit
KARAR TARİHİ : 19/10/2021
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ : Davacı vekili; tarafların 2018 yılında fason dokuma işi yapılması konusunda anlaştıklarını, müvekkilinin en son olarak davalıya 6 ton iplik göndererek iş bedeli için dava konusu çeklerin davalıya verildiğini, siparişlerin iptali üzerine davalıdan ürünleri yapmaması ve iplikleri geri vermesini talep ettiğini, davalının 6 ton ipliğin 3 tonunu iade ettiği geri kalan ipliği iade etmediğini, davalınını müvekkilinden aldığı çekleri İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas ve İstanbul … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyaları ile icra takibine koyduğunu belirterek, müvekkili şirketin borçlu olmadığının tespiti ile çeklerin iptaline ve icra tazminatına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece; davanın arabulucuya başvurmadan açılmış olduğu anlaşıldığından HMK 114, TTK 5/A ve Arabuluculuk Kanunu 18/A-2 maddesi gereğince davanın usulden reddine karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının açılabilmesi için arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmadığını; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 21.03.2019 tarih ve 2019/521 Esas, 2019/423 Karar sayılı kararının emsal olduğunu; mahkemece davanın direk usulden reddedilmesinin usul ekonomisine aykırı olduğunu, söz konusu arabulucuya başvuru şartının her zaman için giderilebilir bir eksiklik olduğunu, yerel mahkemece verilen usulden ret kararı sonrası arabulucuya başvurularak anlaşamama şeklinde tutanak tutulduğunu belirterek dava şartı arabuluculuk başvurusu tamamlanmış olmakla usul ekonomisininde göz önünde bulundurularak yerel mahkemece verilen kararın kaldırılmasını talep etmiştir.Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 25/03/2021 tarih ve 2020/1455 esas, 2021/1179 karar sayılı kararında ” …Mahkemeye yöneltilmiş hukuki himaye talebi dava olarak nitelendirilir. Menfi tesbit davası 6100 sayılı HMK’nın 106. maddesinde ifade edilmiştir. Bunun yanında İİK 72. maddesinde icra hukuku açısından özel bir menfi tesbit davası türü düzenlenmektedir. HMK 106. maddesi tesbit davası yoluyla mahkemeden bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilebilir.2004 sayılı TTK’nın 72. maddesi “ Borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.” 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi “(1) ilgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk süresine aşağıdaki hükümler uygulanır.”TTK’nın 5/A maddesi “Bu kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” Hükümlerini içermektedir. Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından yayınlanan “Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk” isimli kitapta menfi tesbit ve istirdat davalarında arabuluculuğun dava şartı olduğu görüşüne yer verilmiştir. Menfi tesbit davası HMK 106. ve İİK 72. maddesinde düzenlenmiş özel bir tesbit davası türüdür. Bu davalarda bir miktar paradan borçlu olunmadığının tesbiti talep edilmekte davalar sonucunda da borçlu olunmayan kısımla ilgili olumsuz hüküm kurulmaktadır. Bu hüküm taraflar arasında kesin hüküm teşkil etse de ifa imkanı tanımayan bir tesbit hükmü niteliğindedir. TTK’nın 5/A maddesi bir miktar paranın ödenmesi, alacak ve tazminat taleplerinin dava açılmadan önce arabulucuya tabi olduğuna amirdir. Gerek HMK 106 ve gerekse İİK 72. maddesinde belirlenen menfi tesbit davaları yukarıda belirtildiği gibi ifa hükmü içermeyen olumsuz tesbite yönelik davalardır. Bu itibarla kanun koyucunun TTK’nın 5/A maddesinde amaçladığı “alacağa bir an önce kavuşma” gerekçesi menfi tesbit davaları için gerekçe olamaz. Nitekim doktrinde menfi tesbit davalarının arabuluculuğa tabi olmadığı, menfi tesbit davalarında borçluyu arabulucuya müracaata zorlamanın, arabulucuya müracaatın cebri icrayı durdurmayacağından onu takipten önce menfi tesbit davası açma hakkından mahrum bırakmak anlamına geleceği ve %15 teminat yatırarak takibi tedbiren durduramayacağı bunun da hak arama özgürlüğüne aykırı olduğu görüşlerine yer verilmektedir. (Bknz: Prof. Dr. Ömer Ekmekçi, Prof. Dr. Muhmammet Özekes, Prof. Dr. Murat Atalı, Prof. Dr. Vural Seven Hukuk Uyuşmazlıklarında arabuluculuk 2. Baskı Sh.189-191) (Prof Dr. Süha Tanrıver Dava Şartı arabuluculuk üzerine bazı düşünceler Türkiye Barolar Birliği Dergisi Mart- Nisan 2020 Sh.111 -141)Bunun yanında İİK 89 . maddesi ve HMK 211 vd. maddelerine istinaden açılan menfi tesbit davalarında arabulucuya gitme imkanının bulunmadığı da izahtan varestedir. TTK 5/A maddesi uyarınca arabuluculuğun dava şartı olabilmesi için (1) davanın konusunun bir miktar paranın ödenmesi olmalı (2) bu talebin bir davada alacak veya tazminat olarak ileri sürülmesi gerekir. Yukarıda açıklandığı üzere menfi tesbit davaları alacaın tahsili sonucunu doğuran bir dava değildir. Kanun koyucu menfi tesbit davalarını zorunlu aracbuluculuğa tabi tutmak isteseydi bunu açık şekilde ifade ederdi. Yukarıda açıklandığı üzere yorum yoluyla menfi tesbit davalarını TTK 5/A maddesi kapsamına almak mümkün bulunmamaktadır. Tüm bu gerekçeler ışığında menfi tesbit davalarında dava açılmadan önce arabulucuya başvurmanın dava şartı olmadığı sonucuna varılmalıdır. Somut olayda davacı, davalıyla yapmış oldukları sözleşme gereği kendi üzerine düşen bedel ödeme edimini yerine getirdiğinden davalıya borçlu olmadığının tesbitini talep etmiş, yani menfi tesbit davası açmıştır. İlk derece mahkemesi menfi tesbit davalarında arabulucuya başvurunun dava şartı olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar vermiş, kararın istinaf edilmesi üzerine Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi başvuruyu esastan reddetmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere menfi tesbit davalarında dava açılmadan önce arabulucuya başvuru dava şartı olarak kabul edilmeyeceğinden kararın davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” denilmiştir. TTK’nın 5/A maddesinde “Bu kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” hükmünü içermekte olup bir miktar paranın ödenmesine ilişkin alacak ve tazminat talepleriyle ilgili olarak dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması zorunludur. HMK’nın 106 ve İİK’nın 72. maddesinde düzenlenen menfi tesbit davalarında bir miktar paradan borçlu olunmadığının tesbiti talep edilmektedir. Bu davalar sonucunda borçlu olunmayan kısımla ilgili olumsuz hüküm kurulmaktadır. Kurulan bu hüküm taraflar arasında kesin hüküm teşkil etse de ifa imkanı bulunmayan bir tesbit hükmü niteliğindedir. Bu itibarla, kanun koyucunun TTK’nın 5/A maddesinda amaçladığı “alacağa bir an önce kavuşma” gerekçesi menfi tesbit davaları için geçerli olmayacağından, menfi tesbit davalarında dava açılmadan önce arabulucuya başvurmanın dava şartı olmadığı sonucuna varılmaktadır. Somut olayda davacı, davalıyla yapmış oldukları sözleşme gereği siparişi iptal edilen ürün bedeli için verilen çeklerden dolayı başlatılan icra takibine dayalı menfi tesbit davası açmıştır. İlk derece mahkemesi menfi tesbit davalarında arabulucuya başvurunun dava şartı olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş ise de, arabulucuya başvurunun dava şartı olmadığından esasa girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-4 maddesi gereğince kaldırılarak, işin esası incelenip oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/02/2019 tarih, 2019/95 Esas, 2019/168 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE,5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-4 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 19/10/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.